Tahsin Gül, okul inşaatı için aldığı yüzbinlerce doları iç etmiş

Atlanta’daki Star Chain iflasının baş kahramanlarından Tahsin Gül, daha başka skandallarla da gündemde. Hem de “Bu kadar da olmaz!” dedirtecek cinsten…

Bu kez yüzbinlerce dolar parayı zimmetine geçirmekle suçlanıyor.

Üstelik yurtdışında okul inşaatı gibi, Türkiye’deki cadı avından birilerini kaçak yollardan çıkarma gibi vesilelerle…

Tahsin Gül’ün, Endonezya ülke imamı ve ABD Güneydoğu eyaletleri bölge imamı olduğu sıralarda en yakın arkadaşlarından, İşadamı Enver Taner Baltacı’yı bu iki bahane ile dolandırdığı öne sürülüyor. 

Sözü edilen paranın miktarı ise tam 1 milyon dolar.

Cemaat’in tepe isimleri de bundan haberdar.

Hatta Tahsin Gül ile Baltacı’nın yüzleştirildiği, Tahsin Gül’ün suçunu kabul ettiği, aralarında el yazısı ile bir borç sözleşmesi imzalandığı ama Gül’ün bu sözleşmeye de uymadığı belirtiliyor.

Detaylara geçmeden önce baştan ifade edeyim: Bu yazıda adı geçen herkese ulaştım ve iddiaları kendilerine yönelttim. Hiçbiri cevap vermedi. 

Suçlamaların muhatabı olan Tahsin Gül ise “Bu konuda bir şey söylemeyeceğim,” demekle yetindi.

****

Enver Taner Baltacı

Enver Taner Baltacı kim, önce oradan başlayalım.

Türkiye’de enerji sektöründe adını duyuran bir işadamı.

İşadamı dediğime bakmayın; aslında Tahsin Gül’ün var ettiği bir adam…

Hemen her şeyini ona borçlu.

Aslında ortopedi doktoru.

Tahsin Gül, 2003 yılında Cemaat’in imamı olarak Ankara’dan Gaziantep’e tayin olunca keşfetti onu.

Baltacı, Antep’te kömür işleriyle ilgileniyordu aynı zamanda. Bir aile şirketi ile ortaklığı vardı. Sonra kendisi, ‘Baltacı Kömür’ diye bir şirket kurdu. Bu sayede Gül’le yolları kesişti.

Antep’e gider gitmez Naksan Holding’in sahibi Nakiboğlu ailesi ile iyi ilişkiler kuran Tahsin Gül, bir-iki yıl sonra Enver Taner Baltacı’yı aileye takdim etti. Tanıştırmakla kalmayıp yükselmesi için gerekli desteği de verdi.

Yıl 2005’ti…

Bir süre sonra Gül ile Baltacı, artık Nakiboğlu ailesinden biri gibi olmuştu. 

Baltacı, aileden bazı kişilerin özel doktorluğunu da yapmaya başladı.

Ailenin 300 kişiyle yaptığı yıllık Nakiboğlu buluşma yemeklerinde bile fotoğraf karesine bu ikisi giriyordu. Artık, ‘Tahsin ve Taner’den mülhem ‘2T’ olarak anılır oldular. 

****

Tahsin Gül ile Taner Baltacı, ortak bir takım parasal işlere girmişlerdi. 

Gaziantep Belediyesi, AKP il başkanlığı ve siyasilerle içli dışlıydılar. 

2005 yılında dönemin Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, bir G.Antep ziyareti sırasında dönemin Valisi Lütfullah Bilgin (Ortadaki gözlüklü) ve Milletvekili Fatma Şahin’le beraber bir programa katılmıştı. Orada Tahsin Gül de vardı. (Tüzmen’in hemen önündeki kişi)

Zirve Üniversitesi arazisi, ultra-lüks konut projesi ‘Antepia’ gibi işler, onların elinden geçiyordu. Burada tabi ki Naksan içerisinden bir ortakla beraber hareket ediyorlardı.

Tahsin Gül, sürekli olarak Nakiboğlu ailesine Bank Asya’dan kredi çekmeleri ve daha büyük yatırımlara girmeleri tavsiyesinde bulunuyordu. 

Bu dönemde Tahsin Gül, Nakiboğlu ailesine bir enerji projesi sundu. Linyit kömürünün yer altında üretimine dayalı bir projeydi bu. Nakiboğlu’na, “Bu alana yatırım yapın,” tavsiyesinde bulundu. Bu projeyi aslında Enver Taner Baltacı ile birlikte geliştirmişlerdi.

Naksan Holding projeyi inceledi ve 300 milyon dolar kredi kullanarak Adularya Enerji isimli şirketi kurdu. Tahsin Gül bu şirketin resmî tarafında yoktu. Fakat Enver Taner Baltacı şirketin hem ortağı hem de genel müdürü oldu. Diğer ortak ise Taner Nakiboğlu’ydu.

İddialara göre Tahsin Gül ile Baltacı gizli ortaktı. 

Zaten her yerde perde arkasında kalmayı tercih eden Tahsin Gül, daima gizli ortaklıklar kurarak ilerleyecekti. Ama bu gizli ortakların başında her zaman Enver Taner Baltacı gelecekti.

Cemaat’teki konumunu çok iyi kullanan Tahsin Gül, E. Taner Baltacı’ya siyasi nüfuz sağlıyordu. Bunu Naksan’ın ekonomik imkanları ile birleştirdiklerinde ortaya muazzam bir güç çıkıyordu.

Gaziantep’ten önce Cemaat’in Ankara Çankaya imamı olan Tahsin Gül, kurduğu ilişkiler sayesinde Enver Taner Baltacı’nın önünü açtı. Ona bir çok ihaleler kazandırdı. 

2005 yılında başlayan Adularya Enerji projesi, 2009’da tamamlanmıştı.

Bu proje inşaatı için Eskişehir Mihalıççık’a yapılan ziyaretlerde nedense hep Tahsin Gül de vardı. 

Enver Taner Baltacı, dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız ile sık görüşüyordu.

Naksan Yönetim Kurulu üyelerinden biri şimdilerde diyor ki, “Adam hep yanımızdaydı. Ne işi vardı orada? Şimdi geri dönüp bakıyorum da meğer o zaman bu Tahsin Gül bize gizli ortakmış da haberimiz yokmuş. Bunu şimdi anlıyorum. Bu ikisi her şeyini bize borçlu. Bizim şirketlerimizin içini boşalttılar.”

****

Artık 2009’lar, 2010’lardan itibaren E. Taner Baltacı Ankara’da yaşamaya başlamıştı. Lüks bir ofisi, zengin bir yaşamı vardı.

2010 yılında Enerji Bakanlığı ile Eskişehir Yunus Emre Termik Santrali’nin yapımı için sözleşme imzaladılar. Adularya Enerji’nin yapacağı bu iş için Çek Cumhuriyeti Export Bank’tan da kredi kullanılacaktı. Dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın katılımı ile görkemli bir imza töreni düzenlendi. 

2010, Yunus Emre Termik Santralı İmza Töreni. Enver Taner Baltacı sağ başta.

Bu sayede Baltacı zenginleştikçe zenginleşti. 

Yine Naksan üzerinden Lotus A.Ş. isimli bir enerji şirketi daha kurdu. 

Enerji devi Socar’a da ortak oldu. 

****

Anlatılanlara göre bu yıllar boyunca Tahsin Gül’e diyetini de hep ödedi. 

Gül ne zaman para istese onu geri çevirmedi. Cemaat’in projeleri için ‘himmet’ adı altında veya başka şekillerde ne zaman para istense verdi.

Tahsin Gül, Gaziantep’ten Antalya’ya tayin oldu. Antalya imamı olarak da burada hep ticari faaliyetlerin içindeydi. Sanki bir dini cemaatin il sorumlusu değil de ticaret temsilcisi gibiydi. Antalya Büyükşehir Belediyesi ile yine arazi işlerine girdi. Kömür işi, canlı hayvan işi, kaplıca işi ve arazi işleri de dahil bir çok sektöre ilgisi oldu. Bunların tamamına başka isimler üzerinden dahil olduğu biliniyor.

Enver Taner Baltacı ile gizli ortaklığı da bir yandan devam ediyordu.

Mini bir güç imparatorluğu kurmuştu.

Yıllarca onunla beraber çalışmış ve onu çok yakından tanıyan biri, “Bizzat ben kaç kere illegal olarak çanta çanta para götürdüm ona,” diyor. 

Bu yıllarda ve sonrasında Tahsin Gül’ün yaptığı en akıllıca işlerden biri, Cemaat içerisinde ismi ve belli ağırlığı olan üst seviyelerdeki bir çok insana çeşitli isimler altında paralar göndermesi idi. Bu sayede insanları bağlıyordu. Cemaat’ten bir vazifelinin düğünü için 100 bin TL harcıyordu söz gelimi.

Kimse ona bu paraların kaynağını sormuyordu. Çünkü iyi ‘besliyordu’.

****

17 Aralık’tan sonra Tahsin Gül’ün tayini Endonezya’ya çıkarıldığında da bu ilişki aynen devam etti.

Tabii 15 Temmuz’da her şey alt üst oldu.

Tahsin Gül darbe girişiminden bir kaç ay önce Endonezya’dan ABD’ye atanmıştı. Cemaat’in ABD imamı Mehmet Yaşa tarafından Birleşik Devletler’in Güneydoğu Amerika sorumlusu yapılmıştı.

Adeti olduğu üzere Tahsin Gül, Yaşa’ya da daima “Hizmet’in payı” diyerek paralar gönderecekti.

Bu sırada Enver Taner Baltacı Türkiye’deydi ama hep irtibat halindeydiler.

Darbe girişiminin ardından başlayan cadı avından sonra tutuklanma korkusu yaşayan Baltacı, bir an önce ülkeyi terketmek istiyordu. Arananlar arasında olduğu için kaçak yollardan çıkmak dışında bir çaresi yoktu. 

Bunun için Tahsin Gül devreye girdi.

Enver Taner Baltacı bir şekilde ülkeden çıkarıldı ve Atlanta’ya getirildi.

Baltacı burada da iş hayatına girdi.

Builder Stock isimli bir şirket kurdu. Uzak doğudan yapı malzemeleri getirip satıyordu.

Tahsin Gül’le dostlukları da aynı şekilde devam ediyordu.

Star Chain’deki usulsüzlük iddiaları ayyuka çıktığında Baltacı, doğal olarak Tahsin Gül’den yana tavır aldı. Esnafları gezerek Tahsin Gül’ü savunuyordu. “Fitnelere kulak asmayın, söylentiler doğru değil,” diyordu. 

Bu aylarca devam etti.

****

Fakat bir gün Baltacı tam tersi şeyler söylemeye başladı. 

Burnundan soluyordu. “Tahsin abi beni de dolandırmış. Yeni öğrendim. Beni 1 milyon dolar çarpmış,” diye isyan ediyordu.

Peki neyi kastediyordu?

Neydi bu dolandırıcılık iddiası?

Şimdi oraya gelelim.

Bu konu ile ilgili 10 civarında insanla görüştüm. 

Topladığım bilgilerin özeti şöyle:

Ortada iki ayrı konu var.

Birincisi, Baltacı’nın Türkiye’den çıkarılması ile ilgili.

İkincisi de Endonezya’da yapılan bir okul inşaatı hakkında.

****

İlkinden başlayalım…

Bir gün Tahsin Gül, Baltacı’ya, “Çıkışın için sana bir ekip ayarladım, 500 bin dolar istiyorlar,” der. 

Baltacı, bu parayı Türkiye’de Tahsin Gül’ün söylediği kişilere çanta içerisinde elden teslim ettirir. Bu para, önemli mevkideki bir yetkiliye gidecektir. Çıkışı sağlayan da odur. (Maalesef bu yetkilinin ismini öğrenemedim.)

Baltacı, o devlet yetkilisi sayesinde Türkiye’den kaçak yollardan çıkar. Amerika’ya gelir. Artık o da Tahsin Gül’ün yönettiği Atlanta’dadır. 

Burada kendi şirketini kurar. 

Bu şekilde aradan 1 yıldan fazla bir zaman geçer. 

O günlerde, Türkiye’den kendisini para karşılığı çıkaran devlet görevlisinin bir yakın akrabası ile tanışır. Durumu anlatır. Bunun üzerine o şahıs, Türkiye’deki akrabasına, “Sen 500 bin dolar para aldın mı?” diye sorar. Cevap, “Ben sadece 200 bin dolar aldım ondan, 500 değil,” şeklindedir.

Enver Taner Baltacı işin üzerine düşünce geri kalan 300 bin doların Tahsin Gül’e gittiğini tespit eder.

****

Taner Baltacı, bu kez Gül’e gönderdiği diğer paralarla ilgili de şüpheye düşer.

Mesela Tahsin Gül, Endonezya imamlığı sırasında bir okul inşaatı için de kendisinden para almıştır.

Bir iddiaya göre bu para 700 bin dolar, bir diğer iddiaya göre de 400 bin dolar.

Bahsi geçen okul, başkent Cakarta yakınlarındaki Bogor’da inşa edilen Cahaya Rancamaya  Islamic Boarding School. Bu, Türkiye’deki Anadolu imam hatip liselerine benzer eğitim veren bir lise. 

Baltacı, Endonezya’da ilgili kişilere ulaşıp parasının izini sürer. Ancak aldığı cevap ona ikinci bir şok yaşatır: “Hayır, bize böyle bir para gelmedi.”

Ben de bu yazıyı hazırlarken bir araştırma yaptım ve aynı sonuca ulaştım.

Okul zaten toplamda 1 milyon 200 bin dolara mal olmuş ve bunun yüzde 90’ı da ismi bende saklı bir hayırsever tarafından karşılanmış. 

Enver Taner Baltacı’dan veya Tahsin Gül’den gelen hiç bir para yok.

****

Baltacı, ulaştığı bu bilgiler üzerine Tahsin Gül’le yüzleşir. Gül önce inkâr eder. 

Fakat E. Taner Baltacı, tanıyan herkesin şahadet ettiği üzere, parası söz konusu olduğunda ‘cevval‘ bir insandır ve hiç altta kalmaz.

Hadiseyi ‘yukarıya’ taşımaya karar verir.

O sırada ABD imamı olan Mehmet Yaşa’ya durumu anlatır. Yaşa, “Tamam, ben araştırıp sana döneceğim,” der. Bir kaç gün sonra Baltacı’yı arayan Yaşa, “Ben konuştum Tahsin Bey’le. Kendisi reddediyor, böyle bir şey yok diyor,” der.

Sinirlenen Baltacı, bir plan yaparak Mehmet Yaşa ile Tahsin Gül’ü bir yerde buluşturur ve Gül’le yüzleşir. Üçü aynı masa etrafında bir araya gelmiştir. Enver Baltacı ulaştığı bütün bilgileri orada masaya döker. Tahsin Gül, hepsini kabul etmek zorunda kalır. Bu kez sinirlenme sırası Yaşa’ya gelir. “Bana da mı yalan söyledin? Hani bana almadım demiştin?!” diye Tahsin Gül’e bağırır. (İddiaya göre orada çok daha ağır sözler de söyler ama ben bunları yazma gereği duymadım.)

Taner Baltacı, “Burada yazılı bir sözleşme yapacağız,” der. Mehmet Yaşa’nın huzurunda el yazısı ile 1 milyon dolarlık borç sözleşmesi yazar ve imzalarlar. Buna göre Tahsin Gül, borcunu 200’er bin dolarlık taksitler halinde Baltacı’ya ödeyecektir.

Fakat Tahsin Gül, ıslak imzaya rağmen ilk 200 bin dolarlık ödemeden sonra Baltacı’ya, “Bu son ödemem. Borcum bu kadar. Başka bir para ödemeyeceğim,” diye mesaj atar.

Benim aldığım bilgilere göre Enver Taner Baltacı halen kalan 800 bin dolarını kurtarmaya çalışıyor.

****

İşin bir başka boyutu daha var.

İddialar ‘yukarıya’ yansıyınca icra heyeti içerisinden Mustafa Yeşil de konuyu araştırır. 

Bilhassa Endonezya’daki okul inşaatı için ortaya atılan iddianın gerçeği yansıtıp yansıtmadığını tespit etmek için muhataplarla görüşür. 

Ulaştığı netice, gerçekten de Tahsin Gül’ün ‘Aldım’ dediği paranın oraya ulaşmadığı yönündedir. 

Peki sonrasında nasıl bir tavır almışlardır?

Ben bu sorunun cevabını almak için Mustafa Yeşil’le görüşmek istedim. Yazılı olarak kendisine görüşme talebimi ve sorularımı ilettim. Fakat kendisi hiç bir cevap vermedi. Tahsin Gül, 2000’lerin başında Çankaya imamı iken Mustafa Yeşil de Ankara imamıydı. Yani, Tahsin Gül’ün üstüydü. Orada birlikte çalışmışlardı.

Aynı şekilde Mehmet Yaşa da görüşme talebimi cevapsız bıraktı.

Gelelim asıl muhataplara…

Tahsin Gül, “Bu konuda konuşmayacağım. Bu benimle mahşere gidecek,” diyor.

Enver Taner Baltacı ise şöyle bir yazılı cevap verdi: “Sayın Ahmet Dönmez, bahsettiğiniz konuyla ilgili herhangi bir açıklama yapmak istemiyorum. Bu bizim aramızda şahsi bir mevzudur. Bizimle beraber ahirete gidecektir. Ben bu konuyu kapattım. Allah’a havale ettim.”

****

Benim yorumum ise şöyle:

Tahsin Gül, paranın geri kalanını vermiyor, çünkü Baltacı’ya borçlu olduğunu düşünmüyor.

Enver Taner Baltacı bugüne kadar elde ettiği serveti, gücü ve çevreyi Tahsin Gül’e borçlu.

‘Kazan-kazan’ formulü ile her ikisi de rüyalarında göremeyecekleri zenginliğe ulaştılar.

Her ikisi de Cemaat’in zirvede olduğu dönemde Cemaat’in bu gücünü, siyasi çevresini, ekonomik imkânlarını tepe tepe kullandılar.

Eğer mahsuplaşmaya kalkarlarsa Baltacı zararlı çıkabilir.

Bu yüzden sessiz kalmayı tercih ediyor.

Konuşacak olursa muhtemelen Tahsin Gül’ün anlatacağı çok daha şey vardır. O yüzden ‘susmak’, her iki taraf açısından da daha ‘hayırlı’ görünüyor. 

Soruları cevapsız bırakmalarının nedeni bu, diye düşünüyorum.

Cemaat’in tepe yöneticilerinin sessizliğini ise okuyucunun takdirine bırakıyorum.

Ben Tahsin Gül konusunda sadece Mustafa Yeşil ve Mehmet Yaşa’ya ulaşmadım. Aynı şekilde Barbaros Kocakurt ve Dr. Ali Ursavaş’la da görüşmek istedim. Çünkü geride kalan bu 15 yıl boyunca her ikisine de defalarca şikayet edildi Tahsin Gül. Barbaros Kocakurt, eski İzmir bölge sorumlusu olarak Gül’ün Antalya ve çevresindeki ‘icraatlarını’ çok iyi biliyor. Cemaat içinde ‘Doktor Ali Abi’ olarak bilinen Ursavaş da yurtdışı tayinlere baktığı için Tahsin Gül’ün Endonezya’ya gitme ve ABD’ye atanma süreçlerini çok iyi biliyor. Ona da çeşitli kereler Gül aleyhine şikâyetler gittiğini öğrendim.

Fakat Kocakurt da Ursavaş da mesajlarımı okumalarına rağmen hiç bir geri dönüş yapmadılar.

Daha önceki bir yazıda belirttiğim üzere, İsmail Büyükçelebi ve Naci Tosun da görüşme taleplerime sessiz kalmışlardı. Mustafa Günay ise önce cevap vermeyip, ancak yazı çıktıktan sonra yazılı bir açıklama yapmayı tercih etmişti.

Tahsin Gül konusunda adı geçip de konuşan tek kişi, Eski Bank Asya Genel Müdürü Ahmet Beyaz oldu.

ahmetdonmez.net\\\\\\\'e Patreon ile destek olun..
Become a patron at Patreon!

16 YORUMLAR

  1. Nijerya’ya bakın Ahmet bey Nijerya’ya. Oradan çok pis kokular alaacaksınız, önceki makalenin altında yazılmıştı.

  2. Yani ne denir bilmiyorum.

    Bugünkü yazı diğerlerine göre daha büyük rezillikler içeriyor.

    Bu işleri yapanları, göz yumanları, bunların hesap vermesi için halihazırda elinde imkan olup da kullanmayanları Allah bildiği gibi yapsın. Yıllarca şahsı için çalışıp multimilyoner olmuş ve düne kadar da kollanmış. Aynı yıllarda sabah akşam koşturup üç kuruş maaşı için abisi tarafından tehdit edilen kaç kişi tanıdım. Bu hayatı yaşayanların çoğu bu adamlar milleti kazıklamaya devam ederken hapisteler. İnsanların bunlara olan kininin yükünü de çekiyorlar.

    Tekrar tekrar diyeyim. Ahmet Bey’in amacı da belki budur ve bundan dolayı angaje deniyor olabilir ama gerçek olmadığını söylemek hayli zor:

    Ben tek tek şahıslardan çok sisteme üzülüyorum. Hırsız, dolandırıcı, yalancı biri onlarca kişinin gözü önünde hizmeti kullanarak zengin olup yükselebiliyorsa bu durum sistemin sorunudur. Bu adam şark kurnazlığı yapmasa hala bu işlerine devam edebilirdi. Peki şark kurnazlığı yapmadan aynı işleri yürüten kaç kişi vardır? Bunlar birbirlerini ne kadar destekliyorlardır? En safları bu adam olmasın? En safları bu noktaya geldiyse…

    Bunları düşündükçe içerideki, parasız pulsuz gaybubetteki, yatıp çıkmış üç kuruş için çabalayan ve yurtdışında türlü zorluklar yaşayan muhacir arkadaşlarım için içim sızlıyor. Öyle imkansızlıklar gördüm ki kendiminkini yazmaya bile utanıyorum.

    Yazık!

  3. Ahmet Bey, Cevdet beyin 40 ın üzerinde evi olduğu iddia ediliyor. Bu konuda bir bilginiz araştırmanız var mı?
    Hayatını HE nin yanında geçirmiş bir insan bu evleri nasıl kazanmış, miras mı kalmış, ya da bu iddialar yanlış mı?
    Cevdet bey acaba benim bilmediğim bir açıklama veye yalanlama yaptı mı?
    Ki konumu itibariyle böyle bir açıklama yapmaya mecburdur.

    • Kendine sordunuz mu Mehmet Varan Bey?
      Bence sorun. İnşallah vicdanları rahatlatan bir haber alırsınız alırız…

      • Ulaşma imkanı yok. Ulaşanlar da soramıyor anladığım kadarıyla. Osman Şimşek HE ye şikayet etmiş sonra hain damgası yemiş diye duydum, artık kapısından bile sokmuyorlar sanırım. Sıkıntı da bu en despot demirperde ülkeleri gibi, liderin etrafı çelikle çevrilmiş diktatörlükler gibi keyfi ve kişilere bağlı bir sistem var.
        Dünyaya iman, barış, adalet sunacak diye hayatımızı verdiğimiz sistemin hayal kırıklığı ve harcanan hayatların acısı.

        • Cok basit bir ornek: Kanada’da milletin disinden tirnagindan artirip aldigi ciftlik Cevdet abinize ait. Belki Kanada`ya hic gelmemistir. FG nin kurdugu yapinin celik cekirdegini damatlar olusturur.Geri kalani onlarin ceplerinden dokulenin kavgasini verir.

  4. Anlaşılan bu Tahsin denen herifi makamdan makama kondururken, bir ‘Komisyoncular Kralı’ yetiştirmişler.
    İnsan düşünmeden edemiyor, her kalktığı koltuktan onca pis kokular yayılan birisini bu kadar koruyup kollayıp terfiden terfiye koşturanlar da mı acaba komisyonlara ortaklardı?

  5. 15 Temmuzdan itibaren millet can pazarı yaşarken, adam gelmiş bu pazarda kendi tezgahını kurmuş!

    Adam dediğim de, lafın gelişi…

  6. Herif çıkmış ‘Eyyy Taner! Benim iltimaslarım olmasaydı sen bu günlere ulaşamazdın!’ anlayışıyla ‘Paranın geri kalanını vermem’ diyor.

    Soru şu ki:
    Hizmet seni o makamlara koymasaydı, basit bir Tahsincik olarak seni kim takardı?
    O zaman alınacak bir pay varsa -ki o bile su götürür- o pay kimin hakkı?

    Senin mi, hizmetin mi?

  7. İnsafsızca… saldırmaktan zevk alan bir kalemşör ve yazık bundan zevk alan bazı adamlar (lafın gelişi adamlar). Yıllarca gecesini gündüzüne katıp hizmet etmiş bir insanı bu kadar insafsızca dişleyebilmek için insanın/ların herhalde ya gerçekten dengesi kalmayacak kadar psikolojisinin bozulması ya da karakter problemi yaşıyor olması gerekir.
    Hizmetin ve İslamın değerlerini bir kenara bırakın, insan olmanın gereği ile böyle bir yazı ve yorumlar kaleme alınmaz.
    Hem yazida kullanilan ifadelere hem de yorumlarda kullanilan ifadelere bakinca dogrusu tiksindim ama cigneyenlerin zevk aldigi belli.
    Sadece yazik diyebiliyorum…

CEVAP VER

Yorumlarınızı giriniz!
Buraya isminizi giriniz