Vatan Emniyet’te işkence ile öldürülen öğretmen Gökhan Açıkkollu’nun katilinin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Kayhan Ay olabileceğine ilişkin haberde adı geçen biri daha var ki üzerinde ne kadar durulsa azdır.
O isim; Savcı Can Tuncay’dır!
Neden?
Nedenini ayrıca söylemeye gerek var mı, bilmiyorum.
O bir savcı çünkü.
Adalet mekanizmasının üç ayağından biri.
Varlık sebebi, hukuk.
Hakkın ve hukukun tecellisi için orada.
İstanbul’un ve bu hukuksuz sürecin en etkili savcılarından biri.
Ama adı bir işkence olayında geçiyor.
15 Temmuz İstanbul Jandarma Davası sanıklarından N.K., “Emniyette bana işkence yapılırken Savcı Can Tuncay da oradaydı ve gülerek izliyordu” diyor.
****
Türkiye’nin geldiği noktayı, içine düştüğü gayyayı bundan daha iyi tarif edebilecek; hukukun siyasetin emrinde nasıl bir bekçi köpeği haline geldiğini daha iyi gösterebilecek bir fotoğraf var mıdır, emin değilim.
Bir yerde hukuk varsa işkence yoktur; işkence varsa hukuk yoktur. Varoluşsal olarak birbirinin zıddı, birbirinin düşmanı iki olgu: Hukuk ve işkence.
Hukuk zaten insanlar birbirine işkence etmesinler diye var.
Yargı, zaten yargısız infaz olmasın, insanlar peşin peşin suçlu ilan edilmesin ve cezalandırılmasın diye var.
Düşünün ki işkenceye işlem yapması gereken savcı, tam tersine işkencecilere nezaret ediyor. Hem de gülerek… Keyifle…
****
Can Tuncay’ı, ‘subliminal darbe mesajı’ndan hatırlayacaksınız.
Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak için ‘subliminal darbe mesajı’ verdiler suçlamasını yöneltmişti. Müebbet hapis cezası aldılar.
Ahmet Altan, ilk savunmasının başlığını, ‘Bir iddianamenin hukuk pornosu olarak portresi’ koymuşsa bunda Can Tuncay’ın rolü çok büyüktü. Ama bu rol, konunun hukuk bölümünde değildi maalesef…
Gerçi ortada konulu bir şey de yoktu ya, neyse.
Bomboş, delilsiz bir iddianame idi…
Zaman’ın ‘Kardeşlik Zamanı’ reklamından bile darbe talimatı çıkarabilmeye muvaffak olmuş bir büyük gazanfer kendisi.
“Bu afişte bir vatandaş ile bir polis Zaman gazetesini birlikte tutarken resmedilmiş; polisin tuttuğu sayfada ‘Ne Gerek Var Kavgaya?’ yazarken vatandaşın tuttuğu sayfada ‘Bir İhtimal Daha Var’ şeklinde bir yazı görünmüştür” diyordu iddianamede. Hani şu ‘hukuk pornosu’ olarak tarif edilen ‘evrak-ı pejmürde’de…
Darbenin delili bu idi…
Kavga yerine bir başka ihtimal varsa eğer, bu olsa olsa darbe olabilirdi savcıya göre. Çünkü kavganın panzehiri ya da zıddı bilâ kayd-u şart darbedir. Barış, kardeşlik, huzur değildir; zinhar olamaz.
****
Kanlı canlı rüşvet paraları ortada iken iddianamesinde “17 Aralık sözde yolsuzluk operasyonu” diyen bu Can Tuncay, ‘kardeşlik’ten subliminal darbe talimatı çıkarabilen bir vüsât-ı istidad olarak günümüz yargı şeysinde en iyi şey edebilen şeylerden biri olarak görülüyor.
Ahmet Altan, işte o savunmasında kendisi için, “Bu davanın iddianamesini yazan savcı olmaktansa müebbet ile yargılanan sanığı olmayı tercih ederim” demişti. Böylece tarihe, Ahmet Altan’ın yerin dibine soktuğu savcı olarak kaydolmuş oldu.
Altan, tarihi savunmasında, Tuncay için şunları da kayıtlara geçirmişti: “Zaten bu iddianameyi yazan savcı, bütün iddianame boyunca göreceğimiz üzere öyle ‘kanıt’ falan gibi ayrıntılarla uğraşmak zorunda hissetmiyor kendini. Bütün bunları böyle ayrıntılı bir şekilde anlatıyorum çünkü bu savcının ve benzerlerinin nasıl bir pervasızlıkla insanların hayatlarını kararttıklarını, görevlerini nasıl kötüye kullandıklarını herkes görsün ve hukuk bir gün uyandığında bütün bunlar belge olsun istiyorum.”
****
Daha 2016’da Malkara savcılığından Bolu’ya atanmışken hangi başarısı sayesinde bu kadar hızlı yükseldi bilmiyorum. MİT’ten gelen raporların altına imza atıp iddianame olarak mahkemeye sunması dışında tabii… Bir de gözaltılara, işkencehanelere, tutuklu hücrelerine MİT’çilerle beraber gidip itirafçı olmaya zorlaması dışında…
Hukuk-suz-culuğu aleni olan bu savcı, artık aynı zamanda bir işkenceci olarak da tarihe geçmiştir. Zaman aşımı olmayan bir utancın ve suçun ortağıdır.
İddia ettiği ‘subliminal darbe mesajları’ kendi bilinçaltıdır fakat işkence gerçektir.
Hem de aleni…