“Su uyur, Hulusi Akar”
Mutlaka duymuşsunuzdur bu sözü.
Kimileri Harp Okulu Komutanlığı döneminde öğrencilerinin kendisine bu lakabı taktığını söylüyor. Bazıları da ta öğrencilik yıllarında diğer devrelerinin onu böyle andığını anlatıyor.
Çok da önemli değil.
Önemli olan; söylenmiş olması.
Önemli olan, bu elbisenin dropu drobuna üzerine oturması.
Su bile uyurken Hulusi’nin her zaman akması.
****
“15 Temmuz gecesi geçerliliğini yitiren söz” dedi bazıları.
İşte bu tam da suyun uyuduğu haldi.
Hulusi’nin o gece dahi nasıl şırıl şırıl aktığını kimse fark edememişti.
Yıllar önce Akademi’de yapılan yakıştırma, belki hiç bir zaman 15 Temmuz gecesi kadar hak edilmemişti.
Herkes uyumuş, Hulusi akmıştı.
Hulusi yıllardır akıyordu.
İnce ince, sezsiz sezsiz, derin derin…
****
Hulusi Akar’ın genelkurmay başkanlığına giden yol, iyi incelenirse kitaplara konu olması gereken önemli bir süreç.
Gerek ordu-siyaset ilişkileri, gerek karargâh içi entrikalar, istihbarat oyunları ve gerekse de diğer siyasi süreçlerin etkisi ile arka sıralardaki bir komutanın nasıl olup da en tepeye çıkabildiğinin serencamesi.
Başka bir taraftan bakarsanız aslında bir başarı hikâyesi.
Nasıl mı?
Hulusi Akar ta en baştan sıradışı bir profil aslında.
Askeri lise mezunu değil. Kayseri Sümer Lisesi sonrası Kara Harp Okulu’na giriş yapmış.
Aslında Kayseri Lisesi mezunu olacaktı. Fakat son sınıfta bir öğretmene hakaret ettiği için okuldan atılmış. Sonra Sümer Lisesi’ne girip oradan mezun olmuş.
Sicilinde böyle bir disiplin cezası olduğu halde Harp Okulu’na girebilmesi bir kere sürpriz.
Sivilden askeri okula geçiş gibi, kariyeri boyunca hep ‘sivil asker’ olarak tarif edilmiş.
Bir yönüyle de ‘akademik-asker’…
Binbaşılığında Genelkurmay’da görev yaparken bir yandan da Ankara Siyasal’da dersler alıyordu.
53 yaşında Akademi Komutanı iken Boğaziçi Üniversitesi’nde doktorasını verdi. Tez danışmanı Prof. Zafer Toprak gibi prestijli bir tarihçinin övgüsüne mazhar oldu. İyi bir tez olduğu kabul ediliyor.
Her ne kadar yazı konusunda son derece üşengeç bir insan olduğu bilinen Akar’ın, yıllardır çalıştığı tezini ancak Akademi komutanı olunca bitirebilmesinde bazı ‘şüpheler’ görenler olsa da…
Harp okullarında dersler verdi.
Yönetişim, halkla ilişkiler ve psikoloji alanlarına ilgili…
İyi İngilizcesi ve akademik tarafı ile parlak bir general görünümündeydi.
Düzenlediği seminerler, konferanslar ve uluslararası toplantılarla adından söz ettirdi.
Kara Harp Okulu Komutanı iken Ankara’da düzenlediği bir uluslararası liderlik konferansı halen hatırlanıyor. Silahlı Kuvvetler’de eşcinsellik dahil her türlü konunun tartışılabildiğini göstermesi bakımından dikkat çekici bir toplantıydı. Bundan da hep övünçle bahsediyor.
O yıllardan başlayarak orduda dönüşüm, modernleşme, profesyonelleşme, küçülme, etkinleşme konuları üzerinde çalışan ‘reformist’ bir asker profili çiziyor.
Prof. Ali Atıf Bir, 2004 yılında Harp Okulu’na konuşmacı olarak davet edilmişti. 2 Mayıs 2004 tarihli Hürriyet gazetesindeki köşesinde bu ziyaretten bahsediyordu. Okul Komutanı Hulusi Akar’ın kendisine söylediği şu sözlere dikkat edin: “Hocam bu çatı altında her şeyi konuşabilirsiniz. Biz özellikle öğrencilerimizin farklı bakış açılarını görmelerini, çok yönlü düşünmelerini ve yaratıcı olmalarını istiyoruz. ‘Asker mantığı’ önyargısını düzeltmek zorundayız. Orduyu sadece ‘itaat kurumu’ olarak görmek yanlış. Ordu hem itaat hem liyakat kurumudur. En büyük komutanından küçük görevlisine kadar karar almadan önce herkesten görüşlerini söylemesi ama karar verildikten sonra da herkesin harfiyen uyması beklenir. Bu en çağdaş şirkette de böyle olmaz mı?’”
****
Aslında normal şartlarda yükselmesi sürpriz değil.
Fakat Türkiye, normlarla ve normallerle yaşanan bir ülke olmadığından, hep anormalliklerin söz sahibi olduğu bir yer.
Burada liyakat değil, siyaset her şey.
Sivil toplum değil, partilerdir aslolan.
Daha doğrusu toplum değil, devlet…
Hulusi Akar’ın asıl başarısı bunların tamamına oynayabilen analitik bir zeka ve çok yönlü bir karakter olmasında.
****
Akar’ın yükselmesi maalesef eğitimi, askeri başarıları, reform projeleri veya modern görüşleri sayesinde değil; siyasi süreçler ve siyasilerle ilişkileri sayesinde oldu.
Bir başka ifadeyle ordunun tepesine yükselmeyi asker kimliği ile değil, siyasetçi kimliği ile başardı.
Bu yazı dizisinin başından itibaren altını çizdiğim nokta burası: Hulusi Akar bir askerden çok bir politikacı. Diğer siyasetçilerden farkı, politikayı 45 sene “haki” ile yapıp, 65’inden sonra “laci” ile yapmaya başlaması…
****
1998 YAŞ’ında birinci sıradan tuğgeneral, 2002 yılında yine birinci sıradan tümgeneral olan Hulusi Akar, 2006 yılında siyasetin önemini iyiden iyiye kavramış olmalı.
Çünkü TSK’daki Hilmi Özkök etkisinin kesif bir şekilde hissedildiği o yıllarda, Yaşar Büyükanıt’ın genelkurmay başkanı olması ile beraber “Özkökgiller” olarak adlandırılan generallere karşı bir tavır başlamıştı. Bunlardan biri de Hulusi Akar’dı. Çünkü 2002 yılında Kara Harp Okulu Komutanı olmasını bizzat Hilmi Özkök’ün istediği öne sürülüyordu. Akar’ın Özkök’e çok şey borçlu olduğu sır değil.
Hulusi Akar, Hilmi Özkök’ün emekli olup Yaşar Büyükanıt’ın genelkurmay başkanı olduğu 2006 YAŞ’ında terfi alamadı. Sırası gelmiş olmasına rağmen korgeneral olamadı. Ertesi yıl terfi edecekti ama dördüncü sıraya düşerek…
****
Hulusi Akar için yıldızın asıl parladığı an, 2011’di.
Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları TSK’da taşları yerinden oynatmış, askeri vesayet tasfiye edilirken siyaset de alabildiğine ordunun içine yerleşmişti.
2011 YAŞ toplantısından 2 gün önce, dönemin Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve kuvvet komutanlarının istifası çok büyük bir kırılma anıydı. Terfisi gelen 14 Balyoz tutuklusu general vardı. Koşaner, onların tasfiyesine imza atmak istemediği için emekliliğini istedi.
Ancak YAŞ’ta o tutuklu generaller için ‘temdit’ formulü bulundu ve terfi ettirilmeden görev süreleri 1 yıl daha uzatıldı.
Necdet Özel’in genelkurmay başkanı olduğu o yılın YAŞ’ında Hulusi Akar da orgeneralliğe terfi etti ve Genelkurmay 2. Başkanı oldu.
Sonrasında hep önü açıldı ve adım adım zirveye çıkarıldı.
Ancak tabiidir ki bu bazı teamüller çiğnenerek yapıldı.
****
2011 YAŞ’ına biraz daha yakından bakalım örneğin.
Yukarıda da değindiğimiz gibi, Hulusi Akar 2007 yılında korgeneralliğe yükselirken dördüncü sıradan terfi etmişti. Yani 2011’de orgeneral olurken de bu sıralama etkili olacaktı. Fakat Akar’ın önündeki Korkut Özarslan ve Nejat Bek Balyoz’dan, İsmail Hakkı Pekin de Ergenekon’dan tutuklandığı için Akar’ın önü açılacaktı.
Yoksa birinci sıradan Korkut Özarslan orgeneral olacak ve büyük ihtimalle de 2013’te kara kuvvetleri komutanlığına getirilecekti. Hulusi Akar ise emekli olacaktı.
Ama tam tersi oldu.
****
2013 YAŞ’ı da büyük bir dönüm noktasıydı.
Kara Kuvvetleri Komutanı Hayri Kıvrıkoğlu emekli olacaktı.
Onun yerine Jandarma Genel Komutanı Bekir Kalyoncu’nun gelmesine kesin gözüyle bakılıyordu. YAŞ öncesi çıkan gazete haberlerinde, Kalyoncu’nun kara kuvvetleri komutanlığından olmuş bitmiş gibi söz ediliyordu. Onda bir şüphe yoktu da diğer terfiler ve atamalar ne olacaktı, bunun üzerine tahminler yazılıp çiziliyordu.
Fakat asıl sürpriz buradan çıkacaktı.
Hulusi Akar, Kara Kuvvetleri Komutanı olmuştu.
Normalde o sene kuvvet komutanı olma şansı yoktu.
Bunun üç sebebi vardı.
Bir: Önünde Kalyoncu gibi, Yalçın Ataman gibi, Servet Yörük gibi daha kıdemli orgeneraller vardı. Bekir Kalyoncu o YAŞ’ta emekliye sevk edildi. Teamüllere göre 3 yıllık orgeneralliği bulunan 1. Ordu Komutanı Yalçın Ataman’ın veya yine 3 yıldır orgeneral olan EDOK Komutanı Servet Yörük’ün kara kuvvetleri komutanı olması gerekirdi.
İki: Yine teamüllere göre bir orgeneralin kuvvet komutanı olması için bu rütbede 4 yıl geçirmiş olması gerekiyordu. Fakat zaten 4 yıllık bir orgeneral bulunmuyordu.
Üç: Teamüllere göre hiç ordu komutanlığı yapmamış bir orgeneral, kuvvet komutanı olamıyordu.
Ama oldu.
Netice itibariyle orgeneral rütbesinde 2 yıl geçirmiş olan ve o güne kadar hiç ordu komutanlığı yapmamış olan Hulusi Akar, önünde daha kıdemli 3 isim olmasına rağmen kara kuvvetleri komutanı yapıldı.
Böylece 2015 yılında genelkurmay başkanlığının da önü açıldı.
****
Peki neden böyle oldu?
Bir çok sebep sıralanabilir.
Bir; dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül böyle istemişti. Liseden beri tanıdığı yakın arkadaşı Akar için her zaman kulis yapmıştı.
İki; dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan böyle istemişti. Çünkü Bekir Kalyoncu ile çalışmak istemiyordu. Kalyoncu’nun adı hem ‘Karargâh Evleri’ dosyasında ‘yönetici’ olarak geçmiş hem de Jandarma Genel Komutanı olarak 2012 yılında hazırladığı bir raporla ‘açılım süreci’nin parçalanma getirebileceği uyarısı yapmıştı. 2013 yılında Cemaat’le savaş başlamış olsa bile Bekir Kalyoncu sadece Cemaat karşıtlığı ile bilinen bir general değildi. Aynı şekilde AKP ile de çok mesafeliydi. Hulusi Akar da Erdoğan için güvenilir değildi belki ama pekala onunla ortak çalışabilirdi. Bir tercih yapması durumunda hiç şüphesiz Hulusi Akar’ı seçerdi.
Üç; Genelkurmay Başkanı Necdet Özel de Akar’ı istemişti. Her ne kadar sonradan belli konularda pişmanlığı olacak olsa da…
****
2014 YAŞ’ında da Jandarma Genel Komutanı Servet Yörük emekli edildi. Görev süresinin uzatılıp uzatılmayacağı merak konusuydu. Hatta Tayyip Erdoğan’ın Akar’a güvenmediği, onun yerine Servet Yörük’ü daha çok tuttuğu ileri sürülüyordu. Buna rağmen emekli edilmesinde, MİT Tırları operasyonlarında bazı iddialara muhatap olmasının etkili olması gerekçe gösterildi.
Böylece bir yıl sonra yapılacak YAŞ’ta Hulusi Akar’ın genelkurmay başkanlığının önünde hiç bir engel kalmamıştı.
Bir el nasıl Tayyip Erdoğan’ın sürekli önünü açtıysa, önündeki yargı dosyaları bir bir temizlendiyse, yasal engelleri bir bir ayıklandıysa, muhalifleri bir bir ortadan kaldırıldıysa, aynı şekilde Hulusi Akar’ın da Hakan Fidan’ın da önü bir el tarafından açıldı. Normal şartlarda gelemeyecekleri makamlara, tereyağından kıl çeker gibi kolayca gelebildiler.
En tepeye kadar yükseltildiler.
****
2010-14 yılları arasında Hulusi Akar’ın özel kalem müdürlüğünü yapan, Genelkurmay Başkanlığı sırasında da Akar’ın başdanışmanı olan Eski Kurmay Albay Orhan Yıkılkan, 15 Temmuz çatı davasındaki savunmasında, şunları söyledi: “Akar’ın Kara Kuvvetleri Komutanı olması ihtimali yoktu. Bekir Kalyoncu’ya kesin gözüyle bakılıyordu. 2013 YAŞ öncesi MİT’ten bir duyum geldi. Dikkat edin, O. K.’nın ihbarı gibi (15 Temmuz günü öğlen saatlerinde MİT’e gidip darbeyi ihbar eden binbaşı Osman Karacan) bir ihbar değil, duyum, dedikodu. Duyum şu; ‘Yarın Şura kararları açıklandığında Bekir Kalyoncu kara kuvvetleri komutanı olmaz, yani Akar olursa birtakım Balyoz’cu bilinen isimler öncülüğünde Zırhlı Birliklerde isyan olacak’. Bu duyumu kim getirdi? MİT Müsteşarı. Ama Necdet Özel’e veya Başbakan’a değil; Hulusi Akar’a. Niye Akar’a geliyor? Hakan Fidan, ‘TSK’da istihbarat yetkimiz yok’ diyor ya, bu duyumdan sonra MİT’teki askerler sırayla Zırhlı Birliklerdeki arkadaşlarını ziyaret etti. Depoların kilitlerine kadar kontrol edildi. Bu olayda verilen tepkinin yirmide biri O.K.’nın ihbarında verilmedi. Bu kadar ciddiyetsizlik olmaz.”
Orhan Yıkılkan, aynı savunmada şunları da dile getiriyor: “2015 YAŞ’ını şekillendiren belli. 2013-2014 YAŞ’ında da Hulusi Akar, ikinci başkan olarak YAŞ kararlarını şekillendirdi. 2013’ten itibaren kim rakibi olmuşsa, şöyle veya böyle tasfiye edilmiştir. Korkut Özarslan, İsmail Hakkı Pekin, Bekir Kalyoncu gibi…”
Yıkılkan’ın parmak bastığı noktalar çok önemli.
Bir: Hulusi Akar’ın önünün açılmasında Hakan Fidan’ın çok büyük rolü oldu. MİT bizzat devreye girerek muhalif görüşteki askerleri sindirdi. Rakipleri bir bir tasfiye edildi.
Neden?
Hakan Fidan bunu kim ve ne adına yaptı?
İki: MİT, sadece bir kuvvet komutanlığı için isyan duyumu üzerine önceden harekete geçip önlem alırken, 2 yıl sonra 15 Temmuz’da kılını bile kıpırdatmadı.
Neden?
Hulusi Akar’ın kuvvet komutanlığını garanti altına alabilmek için devreye giren MİT, 15 Temmuz’da aynı Hulusi Akar’ı derdest etme planları günler öncesinden yapıldığı halde neden kılını bile kıpırdatmadı?
Akar gözden çıkarıldığı için mi?
Öyle olsa bütün falsosuna rağmen 15 Temmuz’dan sonra genelkurmay başkanlığı görevine devam etmez, sonrasında da Milli Savunma Bakanı yapılmazdı.
****
Karargâh’ı en iyi bilen isimlerden, eski Personel Plan Yönetim Daire Başkanı Mehmet Partigöç de 15 Temmuz çatı davasında bu hususlara dikkat çekmişti.
Partigöç, Hulusi Akar’ın yükselişi hakkında şunları söylüyordu: “Hozat’ta iki yıl tugay komutanlığı dışında kıta görevi yok. Özel kalem, yurtdışı, harp okulu komutanlığı… Aslında harp okulu komutanlığının üçüncü senesinde alınarak, ipi çekilmiş defteri dürülmüştü. Sonra birileri araya girdi. Bu araya girenler siyasetçiler miydi, FETÖ’cü müydü, FETÖ müydü, CETÖ müydü bilmiyorum. Ancak, özellikle Işık Paşa’nın istifasından sonra, bir şeyler değişti ve önü açıldı. Kim bu sihirli değneği Hulusi Akar’a değdirdi? Kimse bunu araştırmıyor. Hulusi Akar’ın sisteme dahil edilmesi gerekiyordu. Necdet Özel giderken, kuvvet komutanlarının ordu komutanlığı yapmış olanlardan atanmasına ilişkin bir kanun teklifi hazırlamamızı istedi. Ben de bunun hüllesi yapılır dedim ancak Necdet Özel, ‘Hulusi’nin gelişi yanlış. Bu ordunun siyasallaşmasıdır. Üç gün sonra milleti parti binalarından toplarız’ dedi. Kanun teklifini yazdım, önce Yaşar Güler Paşa’ya gösterdim. Kendisinin önünü kesmek için yazdığımızı zannederek kızdı. Durumu açıkladım. Sonra bunu Milli Savunma Bakanlığı’na gönderdik. Necdet Özel komutanın tahmini doğruymuş, Hulusi Akar’ın siyasi gücü varmış. O teklif Milli Savunma Bakanlığı’nda kaldı. Necdet Paşa çok sinirlenmişti. Giderken de, ‘Başımıza geleceklerden siz sorumlusunuz. Hulusi ile ne yapacaksanız yapın’ dedi. Bize, Balyoz, Ergenekon kumpasını kuranlara ilişkin bir isim listesi gelmişti. Bu listenin içinde Hulusi Akar’ın da adı vardı. Bunu bana ikinci başkan Yaşar Güler vermişti, ona da bir polis vermişti. İşte bir sihirli el bu listeyi de yok etti.”
****
Bu sihirli el, kimin eliydi?
Gül’ün mü?
Erdoğan’ın mı?
MİT’in mi?
Cemaatin mi?
ABD’nin mi?
Sonuncusunu bilemem. Ancak bütün bu yaşananlarda ilk dördünün tamamının bir etkisi olduğu kesin.
İşin ironik tarafı, Akar’ı genelkurmay başkanı yaptığına Cemaat’in kendisi de inanıyordu.
Zaten genel olarak Cemaat, Hulusi Akar’a çok inanıyordu.
Bugün gelinen noktada dönüp tekrar bakalım; o sihirli el, kimin eliydi gerçekten?
Ve şu sorularla bitireyim:
Genelkurmay Başkanı Bekir Kalyoncu olsa idi 15 Temmuz olur muydu? Bu şekilde mi olurdu?
Genelkurmay Başkanı Korkut Özarslan olsaydı 15 Temmuz olur muydu? Bu şekilde mi olurdu?
Genelkurmay Başkanı Yalçın Ataman olsaydı 15 Temmuz olur muydu? Bu şekilde mi olurdu?
Genelkurmay Başkanı Servet Yörük olsaydı 15 Temmuz olur muydu? Bu şekilde mi olurdu?
-DEVAM EDECEK-
“ahmak/saf/salak olmasaydık! Bu şekilde mi olurdu?”
aydınlanmaya devam.
teşekkürler Dönmez Ahmet?
1) Akar tuğgeneralliğe ve tümgeneralliğe 1. sıradan yükselirken 2006’da korgeneralliğe gene 1. sıradan mı çıkacaktı da 1 sene sonra 4. sıraya düştü? Sonrasında orgenerallikte de 4. sırada oluyor ama 2006’da terfi etse hep 1. sıradan devam edip genel kurmay başkanı olma ihtimali var mıydı? Hakkı mı yendi?
2) Mit tırları operasyonun cemaat tarafından yapılması, cemaatte hiçbir fayda sağlamıyor. Ama bugün itirafçı olan Jandarma sivil abilerinden biliyoruzki sapına kadar cemaat yapmış. Hulusi Akar’ın önünü açmak için yapmış olabilirler. Tam bir kamikaze operasyondu, hiçbir faydası olmadığı için. Ama Servet Yörük’ün önünü kesmek içinse gayet başarılı bir operasyonmuş. Birkaç savcı bir tuğ general ve birkaç subay feda edilerek genelkurmay başkanlığını almışlar (Hulusi’yi kendilerinden zannettikleri için) Tabi feda edilenler piyon olduklarını biliyor mu acaba
3) Hulusi akar’ın bir el önünü açtı derken tıpkı Erdoğan ve Fidan gibi diyorsunuz. Ama Fidan’ın önünün nasıl açıldığı bilinen bir şey değil. Erdoğan’ın da önünün nasıl açıldığı bilinen bir şey değil. Siz bilip benzerlik kurmuşsunuz ama okuyucu anlayamıyor.
´´Sivil toplum değil, partilerdir aslolan´´
tipik bir Fetullahci ,partiler sivil toplum degil mi ?
ama sizler hep Parti düsmanligi yaptiniz cünkü rakip olarak gördünüz
Akarı yükseltenin cemaat olduğu aşikar. Balyoz ve ergenekon ile diğer generalleri tasfiye edip bunun önünü açmışlar.