“Semih Terzi vuruldu. Vuran da vuruldu. Burada her şey çok karışık, anlamadım.”
Nefes nefese telefonda söylenen bu sözler, ‘vuranı vuran’a, yani Üsteğmen Mihrali Atmaca’ya ait. Astsubay Ömer Halisdemir’i şehit ettikten hemen sonrası. 15 Temmuz gecesinin en puslu anlarından biriydi…
Birçoğumuz izlemiştir. Mission Impossible (Görevimiz Tehlike) serisinin ilkinde, Prag’da hain avına çıkan bir grup IMF (The Impossible Missions Force – İmkânsız Görev Gücü) ajanının nasıl oyun içinde oyuna getirildiği anlatılır. Alexandr Golitsyn, ABD’nin Prag elçiliğinde çalışan bir ateşedir. Ancak CIA’in Doğu Avrupa’da görev yapan ajanlarının (Non-Official Cover-NOC) kod listesini, yabancılara satmak üzere çalan bir haindir. Bu listenin işe yarayabilmesi için kod isimleri gerçek isimlere dönüştürebilen diğer listeyi de ele geçirmesi gerekmektedir. IMF ekibinin lideri Jim Phelps, Prag’da ‘Karga Yuvası’ adını verdikleri bir ‘güvenli ev’de ajanlarını toplar. Gizli görevi anlatır. Ertesi gece ABD büyükelçilik binasında büyük bir davet olacaktır. Köstebek Golitsyn’in amacı, bu hengâme içerisinde kozmik odaya girip diğer listeyi de ele geçirmektir. IMF ekibinin görevi ise Golitsyn’i NOC listesini çalarken fotoğraflamak, sonra gölge gibi takip edip tam satış sırasında tutuklamaktır.
Tom Cruise’un canlandırdığı kıdemli saha ajanı Ethan Hunt, bir ABD’li senatörün kılığına bürünerek davete katılacak, Sarah Davies de elçinin Washington’dan gelen misafirini oynayacaktır. Hannah Williams içeride gözetimi üstlenecek, Golitsyn’in içerideki her adımını izleyip diğer ajanlara kulaklıktan bilgi verecektir. Güvenlik sistemlerini kıran bilgi işlemci ajan Jack Harmon, asansörleri çalıştıran şifreleri kıracaktır.
Ekip şefi Jim Phelps’in eşi Claire, dışarıda ulaşımı sağlayacaktır. Jim ise Karga Yuvası’ndan bütün operasyonu yönetecektir. Sabah 04.00’te de herkes yeniden ‘güvenli ev’de buluşacaktır.
İlk başta her şey yolunda gider. Golitsyn’i fotoğraflamayı başarırlar. Artık iş, dışarıdaki takibe gelmiştir. Fakat bir anda hesapta olmayan ve anlamlandıramadıkları garip şeyler olmaya başlar. Önce bina elektrik sistemleri üzerindeki kontrolü kaybetmesi nedeniyle Jack asansöre sıkışıp ölür. Panikleyen Jim, kendini Karga Yuvası’ndan dışarı atar ve elçiliğe doğru koşarken telsizden operasyonun iptal edildiğini duyurur. Tarihi Charles Köprüsü’ne geldiğinde vurularak ölür ve Vltava Nehri’ne düşer. Ethan Hunt, bu anları görüntülü haberleşme cihazından izler. Arkasından, içinde Claire’in olduğu sanılan park halindeki araba havaya uçar. Sarah ve peşinde oldukları hain Glotsyn aynı yerde bıçaklanarak öldürülür. Ekibin en operasyonel adamı Ethan ise sisli ve soğuk Prag gecesinin gizemi içinde afallayıp kalır. Bildiği bütün ezberler yıkılırken kimin ne olduğunu, kimin dost kimin düşman safta yer aldığını, aslında neye hizmet ettiklerini, neyin parçası olduklarını, gördüklerinin ne kadarının gerçek ne kadarının kurgu olduğunu şaşırır.
Aslında tuzağa düşürülmüşlerdir. Gerçek köstebek çok içerilerde ve derinlerdedir. Merkez ofisteki amirleri Kittridge, asıl haini ortaya çıkarmak için Golitsyn’i yem olarak sahaya sürmüştür. Aslında Golitsyn hain değil, planın bir parçasıdır. Tüm operasyon bir köstebek avıdır. Ethan’lar orada iz sürerken sahada ikinci bir ekip de onları takip etmektedir. Sonradan ortaya çıkar ki gerçek hain, onları sahaya süren liderleri Jim’dir. Ölmemiştir. Sadece kendine öldü süsü verip kayıplara karışmıştır. Diğer ajanlar ise Jim’in çıkarları için ölmüştür.
HER ŞEY GİDEREK O PRAG GECESİNE BENZİYOR
15 Temmuz darbesiyle ilgili ne zaman bir şeyler okusam, aklıma hep o gizemli Prag gecesi geliyor. Verilen ifadeler, bir bir ortaya çıkan sırlar, cevapsız sorular ve büyüdükçe büyüyen muamma… Kimin ne olduğu, o gece kimin ne yaptığı, neye hizmet ettiği, kimin hangi safta yer aldığı, yaşananların ne kadarının gerçek ne kadarının kurgu olduğu birbirine karışmış durumda.
İşte şimdi de 15 Temmuz’un en büyük gizemi olan Adil Öksüz’le ilgili bütün ezberleri bozacak bomba iddialar çıktı ortaya. Aydınlık Gazetesi’nin iddiasına göre, Adil Öksüz’ün yurt dışına kaçmasında AKP Samsun Milletvekili Fuat Köktaş’ın yardımcı olduğu, şahsi aracıyla Samsun Belediye Başkanı Erdoğan Tok’un evine götürüldüğü MOBESE kayıtlarıyla belgelenmiş durumda. (Başsavcılık kayıtların olduğuna dair iddiayı yalanladı ancak haberin geri kalanıyla ilgili bir cevap henüz gelmedi.)
Daha Genelkurmay karargâhından başlayarak birbirine taban tabana zıt ifadeler havada uçuşuyor. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile 20 yıllık aile dostu Tümgeneral Mehmet Dişli, birbirine 180 derece zıt ifadelerle karşılıklı suçlamalara girişti. Bu sadece bir örnek.
Aradan 8 aydan fazla bir zaman geçmesine rağmen bir arpa boyu yol alınamadı. Ne darbenin 1 numarası, ne Yurtta Sulh Konseyi’nin kimlerden oluştuğu, ne amacı, ne harekât planı ne de siyasi ayağı ortaya çıkarılabilmiş değil. Bütün bu sorulara cevap vermek üzere kurulan TBMM Komisyonu ise kördüğümü daha da büyütmekten başka bir işe yaramadı. Asıl dinlenmesi gereken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Genelkurmay Başkanı Akar, kuvvet komutanları, ÖKK Komutanı Zekai Aksakallı, darbenin liderleri olduğu iddia edilen Tuğgeneral Mehmet Partigöç, Tümgeneral Dişli ve Meclis’i bombalayan F16 pilotlarının hiçbiri dinlenmedi. Daha doğrusu dinlenme talepleri AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Komisyon, ek süre dahi istemeden alelacele kapatıldı. Rapor da rafa kaldırıldı.
Zaman geçtikçe ortaya yeni soru işaretlerinin çıkması da cabası. 15 Temmuz’un üzerinden 7 ay geçiyor ve Hulusi Akar ile Hakan Fidan’ın darbeden 1 gün önce Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda (ÖKK) 6 saat başbaşa görüştükleri ortaya çıkıyor. 1 ay daha geçtikten sonra, Fidan’ın orada ÖKK Komutanı Aksakallı ile de sır bir görüşme yaptığı anlaşılıyor.
Zaten darbe girişiminin en önemli evresi olarak gösterilen Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda yaşananlar tam bir cadı kazanı gibi. Tuğgeneral Semih Terzi’yi Diyarbakır’dan getiren uçağın 4 kişilik mürettebatı bile ‘tanık’ olarak birbirini tutmayan ifadeler veriyor. Terzi’nin Gölbaşı’na gelişi, Aksakallı’nın emriyle Ömer Halisdemir’in onu vuruşu, sonra yine Aksakallı’nın adamı Üsteğmen Mihrali Atmaca’nın Halisdemir’i şehit etmesi gibi bir türlü açıklanamayan önemli detaylar var. Terzi ile beraber Diyarbakır’dan gelen timin aslında Aksakallı’nın emriyle hareket etmesi ve ÖKK Komutanı’nca korumaya alınması da buna eklenmeli.
TERZİ GÖREVE GİTTİĞİNİ SANIYORDU AMA ASLINDA AVDI
O gecenin en büyük sırlarından Marmaris ayağı da en az Gölbaşı kadar gizemli. Cumhurbaşkanı’nı almakla görevli timlerin, o İstanbul’a vardıktan sonra Marmaris’teki oteline gitmesi en büyük soru işareti. Marmaris timinin başındaki Gökhan Şahin Sönmezateş’in şu sözleri manidar: “Oyuna getirildik. Bize emrin Genelkurmay’dan geldiği söylendi. Emir-komuta zinciri içinde yapıldığını düşündük. Bütün dünya Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’a gittiğini bilirken, biz tuzağa düşürülerek oraya gönderildik. Oyuna geldik. Çünkü 15 yaşındaki bir çocuk bile böyle bir plan yapmaz. Bu görevi ben yapmış olsaydım, ya görevi başarır ya da görevi kabul etmezdim. Şu andaki hesabım, ‘Bizi kim yanılttı ve (Marmaris’e kalkıştan önce) 4 saat bekletti?’ sorusunun cevabını bulabilmek. Bu gecikme olmasaydı Erdoğan’ı otelden alabilirdik. Sanki bir üst akıl bunu engelledi.”
İşte Üsteğmen Mihrali Atmaca’nın o gece Zekai Aksakallı’nın emriyle kendisini arayan Yüzbaşı Ahmet Kemal Yılmaz’a söylediği o sözler, bu açıdan anlamlı: “Semih Terzi vuruldu. Vuran da vuruldu. Burada her şey çok karışık, anlamadım.”
Hâlbuki Halisdemir’i vuran kişi Atmaca’nın ta kendisiydi. Bu sözleri söylediği Yılmaz ise Semih Terzi ile birlikte Diyarbakır’dan geldiği halde Etimesgut’ta kalıp Zekai Paşa’nın Terzi aleyhine emirlerini Gölbaşı Oğulbey Kışlası’na ulaştıran yüzbaşıydı. Semih Terzi’ye o gece için bir görev verilmişti. Fakat aslında avdı. Orada ikinci bir ekip daha görevliydi. Kimin kim olduğu belli değildi.
Ankara, Temmuz sıcağına rağmen o gece en az Prag kadar pusluydu.
TR7/24
http://www.tr724.com/mission-impossible-715-ahmet-donmez-yazdi/