Mehmet Değerli’nin cevaplarının analizi

Bir önceki bölümde, Mehmet Değerli’nin yazılı cevaplarını yayımlamıştım.

Bu bölümde de bu açıklamaları analiz edeceğiz.

Bazı okuyucular, benim bu yazı dizisini Değerli’den aldığım bilgiler üzerine kurduğumu; şu ana kadar yazdığım ne varsa kaynağının Değerli olduğunu ya da en azından onun anlatımları üzerine bir inşa yaptığımı sanmışlar. Dolayısıyla da Değerli’nin bu açıklamalarla ‘her şeyi’ (!) yalanlaması üzerine, “Biz şimdi neye inanacağız, kime inanacağız?” sorusunu yönelttiler.

Öncelikle bunu bir açıklığa kavuşturalım: Bu fikre kim, nasıl sahip oldu; bu nereden çıktı anlamış değilim ama temelden yanlış. 

Benim bu yazı dizisine başlamamın nedeni Mehmet Değerli’nin bana anlatımları olmadığı gibi kanaatlerimi oluşturan da Değerli’nin verdiği bilgiler değil. 

Haddizâtında Değerli’nin bana verdiği bir bilgi de yok. Ben kendisinden bir bilgi, fikir ya da ipucu almış değilim. 

Tam tersine, onun hakkında topladığım bilgilerden yola çıkarak bu diziyi yapmaya karar vermiştim ve başlamadan önce kendisinin de karşı görüşünü aldım. “Sizinle ilgili şu şu iddialar var, ne cevap veriyorsunuz?” diye sordum. Yani cevap hakkı tanımış oldum. 

Bütün olay bundan ibaret. 

Bu kadar kafa karıştıracak bir durum yok ortada.

****

Gelelim esasa…

Mehmet Değerli’nin telefonda söyledikleri ile yazılı cevapları arasındaki farkları gördüğümde şaşırmıştım. 

Sadece içerikle ilgili değil, üslup olarak da ciddi bir fark vardı.

“Benim gizleyecek bir şeyim yok”, “Çiğ yemedim ki karnım ağrısın”, “Cevaplayamayacağım soru yok”, “Çok rahatım,” diyen bir insanın, tutarlı olması beklenirdi zira. ‘Off the record’ konuşmaları ile resmî açıklamalar arasında bu kadar fark olmaması gerekir.

Böyle söyleyince, sanki telefonda bütün gerçekleri ifşa etmiş ya da çok önemli beyanlarda bulunmuş da yazılı cevaplarda çark etmiş gibi algılanmasın. 

Evet, bir kaç önemli açıklaması ve ‘u dönüşü’ vardı ama, bir video yayınında da söylediğim gibi, bunlar soru işaretlerini tümden ortadan kaldıran büyük itiraflar ya da ifşaatlar değildi.

Kastettiğim şu; bazı şeyleri itiraf etme, kurulan cümlelerdeki özgüven, rahat rahat birilerini suçlama, atf-ı cürümde bulunma veya kendi pozisyonuyla ilgili anlatımları yazılı cevaplarda kayda değer bir değişime uğramıştı.

Bunları okur okumaz aklıma gelen, bir dış destek aldığıydı.

Benim kendisine gönderdiğim yazılı soruları bir kişi ile veya bir ekiple istişare ettiğini, cevapları da birlikte yazdıklarını düşündüm.

Hâlâ da öyle düşünüyorum. 

****

Açıklamaların içeriğine gelince…

Değerli, 2015 Ocak’ında Kamp’a yerleşmesinin gerekçesini şöyle açıklıyor: “2011 yılından kalan ticari bir alacağımla ilgili borçlunun (Milsoft’un eski sahibi Yalçın Çevikel’i kastediyor) parayı yurtdışında ödeyeceğini söylemiş olmasından dolayı Amerika’ya gelmiştim. Bu borç tahsili için biraz uzunca bir süre Amerika’da kalmam gerekiyordu. Bu arada Hocaefendi’yi de ziyarete gittim. Benden daha önceki yılllarda da olduğu gibi orada kalmamı istedi. Hiçbir zaman hayır demediğim ve asla diyemeyeceğim Hocaefendi’nin, ‘Mehmet Bey bir süre burda kalın’ demesi üzerine orada kaldım.”

Tamam da Gülen’in kendisine neden ‘Bir süre burada kalın’ dediğinin bir cevabı yok. 

Bu yöndeki soruma verebildiği tek cevap şu: 17-25 Aralık sonrasında oluşan menfi atmosferde, Ankara’daki siyasiler, devlet kurumları, bürokratlar ve işadamları ile olan yakınlığım dolayısı ile onlardan duyduğum bazı konularla ilgili zaman zaman Sayın Gülen’i bilgilendirdim.”

Mehmet Değerli burada gerçeği söylemiyor.

Detaylarına girmeyeceğim, ‘off the record’ konuşmalarında Kamp’ta kalış nedeninin Hulusi Akar ile Fethullah Gülen arasında aracılık etmek olduğunu itiraf etmişti.

Yazılı açıklamasında bunu gizleme ihtiyacı hissediyor.

Ayrıca 17-25 Aralık sürecinde Değerli’nin Ankara’da siyasiler, devlet kurumları, bürokratlar ve işadamları ile öyle hatırı sayılır bir ilişkisi de yok. Buralarda itibarlı bir işadamı olarak kabul gördüğüne dair hiçbir veri bulunmuyor. Hal böyle olunca Gülen’i o süreçte doğru bir şekilde bilgilendirebilecek güvenilir bir haber kaynağı değil kendisi.

****

Değerli, Kamp’a yerleşme sürecini bu şekilde öykülendirerek üç noktayı karartıyor.

Bir; Hulusi Akarla Gülen arasında aracılık yaptığını… 

Çünkü eğer bunu kabul ederse, arkasından gelecekleri de biliyor.

Ne gelecek?

Hulusi Akar’la gerçekten tanışıp tanışmadığı…

Akar’ın ona neden güvendiği…

Akar’ın gerçekten onunla bazı mesajlar gönderip göndermediği…

Gülen’den Akar’a bir talep taşıyıp taşımadığı…

Ne tür haberler getirip götürdüğü…

Gülen’in ona neden itimad ettiği…

İki; Gülen’i manipüle ettiğini ve Cemaat’i 15 Temmuz’a sürüklediğini…

Üç; Bir ekiple beraber hareket ettiğini ve Adil Öksüz’le ilişkisini…

Bütün bunların sorgulanmaması için, dönemin Genelkurmay Başkanı ile Gülen arasında elçilik yapmadığını söylüyor.

****

Peki gerçekten böyle bir misyon üstlenmemiş olamaz mı?

Yani gerçekten de Gülen ile Akar arasında bir elçilik yapmamış olamaz mı?

Olabilir.

Bu durumda şu soruların cevabını verecek:

Bir; Kamp’ta 1 buçuk yıl boyunca neden Hulusi Akar’la görüştüğünü söyledi?

Neden Gülen’e ‘Paşa gönderdi’ diyerek mektuplar iletti?

Neden ‘Halis Bey (Hulusi Akar) bu arkadaşları istemiyor’ diyerek isim listeleri sundu ve onların tasfiyesini sağladı?

Neden ‘Genelkurmay Başkanı Kamp’ı uydudan dinliyor’ diyerek insanların önüne ses kayıtları koydu?

Bütün bunların arkasındaki motivasyon neydi?

Kendisinin mi bir planı vardı yoksa başka bir odağın planları doğrultusunda mı bu şekilde hareket etti?

İki; Bana neden telefonda ‘Evet, aracılık yaptım’ dedi? Yani bana neden yalan söyledi?

Bütün bu sorulara cevap verirse, gerçekten de böyle bir misyonunun olup olmadığını anlayabiliriz.

Diyeceksiniz ki, ‘zaten birinci maddede sıraladığın sorulara cevap vermiş, hepsini reddetmiş’… 

Ama buralarda doğruyu söylemiyor ki.

Yani Değerli’nin Gülen’e Hulusi Akar’la tanıştığını söylediği, arada taşıyıcılık yaptığı, mektuplar getirip götürdüğü net.

Burada hiçbir tereddüt yok.

Tek tereddüt şurada; gerçekten Hulusi Akar’la bağlantılı mıydı, yoksa aslında Akar’la hiç ilgisi olmadığı halde onun adını kullanarak bir takım operasyonlara mı kalkışmıştı?

Değerli bize bunun cevabını verecek.

****

Yazılı cevaplarda aslında bu da var.

Yani cevabını veriyor.

Ne diyor: “Evet, kendisi ile tanışıyorum. Sayın Akar ile 2014 yılının Ramazan Bayramı’nda, İstanbul’da, bir bayramlaşma töreni münasebetiyle tanıştım.”

O yılın Ramazan Bayramı ne zamandı? Temmuz ayının sonunda. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Akar, bayramlaşma için 28 Temmuz’da Şırnak’a gitmiş ve 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı‘ndaki askeri personelle bayramlaşmıştı.

Bayramın herhangi bir gününde İstanbul’da da bulunmuş olabilir.

Bu tanışmayı doğru kabul edelim…

Değerli’nin Kamp’a gidiş tarihi ne zaman? Ocak 2015. Yani Akar’la tanışmasından hemen hemen 5 ay sonra.

Bir Genelkurmay Başkanı’nın, hem de Hulusi Akar gibi bir Genelkurmay Başkanı’nın, daha önce hiç tanımadığı bir sivile, 5 aylık bir süre zarfında güvenmesi çok zor. Hele hele onun üzerinden Fethullah Gülen’le haberleşmek gibi son derece kozmik ve yüksek risk barındıran bir ilişkiye girmesi imkansız.

Nitekim Mehmet Değerli, Akar ile hangi sıklıkta görüştüğü sorusuna, “Öyle yoğun ve sık bir görüşme trafiğim olmadı. Tanıştığım her bakan ve bürokratla olduğu gibi Sayın Akar’la da sadece dini ve milli bayramlar vesilesiyle mesajlaştığım olmuştur,” cevabını veriyor.

Şu durumda Hulusi Akar, tek bir şartta Değerli ile böyle bir ilişkiye girer: Planlı bir operasyona dahil olmuşsa…

Onun dışında Değerli ile gizli bir faaliyet yürütmez.

Öyleyse Mehmet Değerli ya Gülen’i “Paşa ile görüşüyorum,” diyerek kandırdı ya da Hulusi Akar’la anlaşmalı bir komplonun parçası oldu.

****

Gelelim Mehmet Değerli’nin Adil Öksüz hakkındaki sözlerine…

‘Off the record’ konuşmalarında çok daha ağır, çok daha kerih ifadeler kullandığını da bilmenizi isterim. Hem Adil Öksüz için hem de Mustafa Özcan için…

Çünkü Değerli’nin en büyük endişelerinden birinin bu ikisi ile yan yana anılmak olduğu çok açıktı.

Onlarla aynı torbaya konmak istemiyordu. Bunu da net bir şekilde dile getiriyordu.

Bilhassa Adil Öksüz’e bakan tarafı son derece anlaşılabilir. Dünya üzerinde kim Adil Öksüz’le birlikte anılmak ister ki…

Değerli, Kamp’a yerleşme anlatısında da Adil Öksüz bağlantısını özenle kamufle ediyor.

Oysa arkasında Adil Öksüz’ün olduğunu, kendisini Kamp’a gönderenin de o olduğunu bizzat kendisinin övünerek anlattığını duyan o kadar çok insan var ki…

Şimdi Öksüz’le irtibatını kabul etse darbe ile ilişkilendirileceği için inkâr etmek zorunda.

****

Değerli, Kamp’tan ayrılışıyla ilgili de doğruyu söylemiyor.

Kendi isteğiyle ayrıldığını anlatıyor. Fakat öyle olsa, bugün istediği vakit gidebilir ve Gülen’le görüşebilir olması gerekirdi.

Oysa gerçek şu ki, eline çantası verilip “Kovuldun!” denmemiş olsa bile yalanlarının ortaya çıkması üzerine bir daha orada barınamayacak hale gelmişti.

****

Mehmet Değerli’nin yazılı açıklamalarında gerçeğe mugayir bir diğer bölüm, ses kayıtları ile ilgili.

Gerçeğe aykırı, çünkü bunu telefon görüşmelerinde bizzat kendisi doğrulamıştı zaten. 

 27. bölümde anlatmıştım. Murat Ceylan ve Osman müstear isimli ‘Bürokrasi İmamı’nın ses kayıtlarını önlerine koyduğunu kendisi itiraf etmişti. Osman Bey de zaten bunu reddetmiyor. Üstü kapalı olarak bu bilgiyi doğruluyor.

Değerli, sadece “Hulusi Akar burayı uydu üzerinden dinleyip kaydediyor,” dediği iddiasını kabul etmiyor. “Absürt” diyor.

Oysa o sıralarda Hulusi Akar’ın kayıt yaptığını söyleyenin ve bu ‘absürt’ iddiayı ortaya atanın da bizzat kendisi olduğu, bir çok şahit tarafından teyidli durumda.

****

Değerli’nin açıklamaları içerisinde, üzerinde en çok durulması gereken noktalardan biri de İbrahim Taşdelen üzerine söyledikleri.

Çünkü bilmece burada düğümleniyor.

Bunun sebebi de bizzat Fethullah Gülen’in yaptığı açıklamalar…

Gülen, Stockholm Center for Freedom’a (SCF) gönderdiği yazılı cevaplarda, Mehmet Değerli’yi kastederek, “İbrahim isimli bir arkadaşı üzerinden Hulusi Akar’ın bir darbe hazırlığı içinde olduğunu söylüyordu,” demişti. 

Soyadını vermemişti ama yaptığım araştırmalarda ben bu ‘İbrahim’in, İbrahim Bilgehan Taşdelen olduğu bilgisine ulaşmıştım.

Gülen, ‘İbrahim isimli işadamının’ Hulusi Akar’a ‘Baba’ diyecek kadar yakın olduğunu, dolayısıyla ondan aldığı bilgileri Değerli’ye aktardığını, Değerli’nin de kendisi ile paylaştığını söylüyordu. Bu gelen bilgilere göre de Hulusi Akar, çok uzun zamandır bir darbe niyeti içerisindeydi.

İşte bu yüzden Mehmet Değerli-İbrahim Taşdelen ilişkisi önem arzediyor.

Değerli, bana yaptığı yazılı açıklamalarda şöyle diyor: “Kendisini tanıyorum. 2012 yılında, gümrük ve lojistik işleri yapan bir işadamı olarak bir arkadaşım tarafından tanıştırıldı. Benim firmama gümrük ve lojistik işleri için fiyat verdi fakat fiyat tutturulamadığından herhangi bir ticari ilişkim olmadı. 2014 yılından sonra kendisiyle görüşmedim.”

Bu sözlerin yalan olduğunu, bizzat Fethullah Gülen’in cümlelerinden anlayabiliyoruz. 

Çünkü Gülen’e göre Değerli, 2014 yılında Taşdelen’le ilişkisini kesmemişti. Tam tersine, 2014 sonrası çok yoğun ve sık dokulu bir trafik yürütmüşler, ülkenin kaderini etkileyecek kirli bir tezgâhın içine girmişlerdi.

Eğer Değerli doğru konuşuyorsa o zaman Gülen yalan söylüyor demektir.

Fakat İbrahim Taşdelen konusunda hilafı hakikat konuşanın Mehmet Değerli olduğunu net bir şekilde kaydedebilirim.

Çünkü aldığım diğer bilgiler de Değerli’nin sürekli İbrahim Taşdelen’le görüştüğünü doğruluyor. En azından, etrafına verdiği bilgiler böyle.

Ya en baştan beri yalan söylüyordu ya da bu son yazılı açıklamalarında…

****

Öte yandan Gülen’in bu sözleri, Değerli’nin bizzat Hulusi Akar’la görüştüğüne inanmadığını da gösteriyor.

Çünkü Akar’ın hükümeti devirmeye matuf çalışmalarını, Değerli aracılığıyla öğrendiğini söylemiyor. Burada Akar ile Değerli arasında olduğu varsayılan bağlantıya atıf yapmıyor.

‘İbrahim isimli işadamına’ dayandırıyor duyumlarını. Kaynak orası yani…

Haliyle de Değerli’nin direkt olarak Akar’la bir bağının olmadığını kabul ediyor.

Buradaki soru şu: Bunu ne zaman öğrendi? Baştan beri böyle mi biliyordu yoksa 15 Temmuz’dan sonra mı anladı?

Belki bir gün Gülen tüm bu noktaları açıklığa kavuşturur.

****

Diğer yandan Fethullah Gülen’in SCF’ye gönderdiği yazılı cevapların bir diğer önemi de şurada: Mehmet Değerli, açıklamalarında, “Hocaefendi 15 Temmuz sonrasında verdiği röportaj, mülakat, sözlü ve yazılı açıklamalarının hiçbirinde kendisinin benim tarafımdan manipüle edildiği, yanlış bilgilendirildiği konusunda hiçbir ifadesi olmamıştır. Bu kadar önemli bir meselede iddia edildiği gibi bir rolüm olsa, Hocaefendi çıkıp çok rahat bir şekilde, açıkça ifade ederdi,” diyor.

Oysa Gülen, söz konusu açıklamalarında açık bir şekilde Mehmet Değerli’ye işaret ediyordu zaten. 

O cümlelerin satır aralarında, Taşdelen ve Değerli üzerinden manipüle edildiği iması vardı.

Burada Değerli’yi tek kurtaran nokta, Gülen’in o cümlelerinin yayımlanmamış olması.

Dolayısıyla bu yazı dizisine kadar hiç kimse Gülen’in bu açıklamalarından haberdar değildi. Fakat bu yazı dizisi ile beraber bir şekilde bu cümleler de artık kamusallaşmış oldu. Bu bölümlerin yayımlanmasından sonra bile Mehmet Değerli‘nin bir yorum yapmamış olması ve sorulara cevap vermemesi kayda değer. Çünkü yukarıdaki önermesi açık bir şekilde çürümüş oldu.

****

Bana göre Değerli’nin cevapları üzerine söylenebilecek önemli bir detay daha var.

O da bütün açıklamalarını Kamp’ın rızası ve hoşnutluğunu gözeterek yapmış olması.

Halen oradan birileri ile görüştüğü iddiaları göz önüne alınırsa daha da anlamlı hale geliyor…

Kamp’tan ona bir bilgi akışı var. O da Kamp’a sıcak mesajlar göndermeye devam ediyor. 

İlişkisini iyi tutmaya çalışıyor. 

“Beni gözden çıkarmayın, bakın ben sizi koruyorum,” mesajı veriyor.

Oraya sırtını dönmüş değil. Tam tersine, halen bir kabul görme arayışı var.

Bu da Değerli’nin o süreçte oynadığı role dair bazı ipuçları veriyor.

Bunu da bir sonraki bölümde, “Mehmet Değerli kovulmasına rağmen neden 15 Temmuz oldu?” sorusu etrafında ele almaya çalışalım.

-DEVAM EDECEK-

ahmetdonmez.net\\\\\\\'e Patreon ile destek olun..
Become a patron at Patreon!

1 Yorum

  1. Son iki yazıyı okuyunca “Usual Suspects” filmini anımsadım. Birisi “Kaiser Souzai” karakteri ama kim? Ya da Mehmet Değerli’nin yarattığı bir “karakter” mi?

    Peki Değerli’yi oltaya saran KiM? Kişilerden istenilen bylcok kullanıcı adı ve şifrelerinin Tespit-Degerlendirme tutanaklarına girmesini sağlayanlar kimler? Hulusi Akar ve Soylu’nun misyonu olduğuna “mübarekleri” inanındıranlar kim? İnsanlara sürekli zaman (Haziran 2018, Kasım 2019, Bahar 2021) vererek boş ümit pompalayanlar kimler? Daha kötüsü halen bu tip haberleri yayabilenler kimler?

CEVAP VER

Yorumlarınızı giriniz!
Buraya isminizi giriniz