Mehmet Değerli bunları ne karşılığında yaptı?

Öyle ya, bir sebebinin olması lazım.

Mehmet Değerli, Fethullah Gülen’e neden yalan söyledi?

Onu neden oyuna getirdi?

Motivasyonu neydi?

Babası Cemaat’in ilk ve büyük mütevellilerinden olan, bu sayede Cemaat’in içinde büyümüş, 11 yaşında Çamlıca Kuran Kursu’nda kalmış, sonra ilk Fatih Koleji’nde okumuş, küçük yaşlardan itibaren Gülen’in ziyaretine gidip gelmiş bir insan olarak Mehmet Değerli’nin, ne kadar farklı bir yaşantısı olursa olsun, böyle bir ‘ihanete’ imza atabilmesi için mutlaka farklı nedenlerinin olması beklenir.

Bu bölümde ona cevap vermeye çalışacağım.

****

Ulaştığım bilgiler veya iddialar üzerinden bir kaç madde sıralayacağım.

Birinci motivasyonu; para.

Daha önce de defaatle yazdığım üzere, Kamp’a geldiği sırada batık ve bitik bir haldeydi.

Ama bu süreçten maddi olarak epey kazançlı çıktığı söyleniyor. 

Mesela ara ara ona paralar ödendiği çok yaygın bir bilgi.

İddialara göre Mehmet Değerli, Hulusi Akar’ın bir proje geliştirdiğini, bunun için paraya ihtiyacının olduğunu ve Cemaat’ten destek talep ettiğini söyleyerek, Gülen’in bilgisi dahilinde, Cemaat çevrelerinden milyonlarca dolar para aldı.

600 bin dolardan 8 milyon dolara kadar farklı rakamlar telaffuz ediliyor ama bu noktada bir netlik yok. 

Bunun yanında, “Türkiye’de çeşitli insanlara dağıtılmak üzere” sürekli cep telefonları, elektronik eşyalar veya pahalı hediyeler aldırdığı da anlatılıyor. Elbette bunları daha sonra satıp paraya çevirdiği söylentileri ile beraber…

En çok Cevdet Türkyolu’nun ona para verdiği iddia ediliyor. 

Değerli’nin bu paralarla borçlarını ödediği ve düze çıktığı gibi bir hakim inanış var.

Kendisi ise bunları tümüyle yalanlıyor. Sorularıma verdiği cevapları daha sonra topluca paylaşacağım ama şimdi yeri gelmişken bu konudaki açıklamalarını vermeden geçmek olmaz. Mehmet Değerli, bu tür parasal iddiaların yalan olduğunu, kesinlikle tek kuruş bile almadığını savunuyor.

****

Para bahsinde, Değerli’nin Amerika’ya getirdiği seyahat çeklerini de (traveler’s cheque) zikretmemiz lazım.

Aldığım bilgilere göre yanında milyonlarca dolarlık seyahat çekleri vardı.

Bunlar, Bank Asya kredileri ve şirket satışlarından dolayı İbrahim Yalçın Çevikel’den alacağı komisyonlara karşılık gelen çeklerdi. 

Kendi anlatımlarına göre Yalçın Çevikel, kendisine söz verdiği komisyonları ödemeye yanaşmıyordu. 

Fakat 2015 yazından sonra dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Galip Mendi devreye girmişti. 

Değerli, Mendi ile çok sıkı bir ilişkisinin olduğunu anlatıyordu. Orgeneral Mendi, Yalçın Çevikel’le görüşmüş ve bu çekleri imzalatmıştı.

Yine kaynağı Mehmet Değerli olan bir başka anlatıma göre, olay şöyle gelişmişti:

Çekler, Amerika’ya gelmesinin ardından kendisine gönderilmişti. 

Tam olarak ne zaman? 

Hulusi Akar’ın genelkurmay başkanı, Galip Mendi’nin de jandarma genel komutanı olduğu 2015 YAŞ’ından sonra.

Değerli, çok yakın ilişki içinde olduğu İşadamı İbrahim Taşdelen’e Yalçın Çevikel’i şikayet etmiş, o da durumu Hulusi Akar’a iletmiş, Akar da Galip Mendi’ye bu sorunu çözmesi emri vermişti.

Bunun üzerine devreye giren Mendi, Jandarma İstihbarat’tan iki askeri Çevikel’e göndermiş, zorla bu çekleri aldırmış ve ABD’deki Değerli’ye ulaştırmıştı.

Bu çeklerin büyük kısmı, Yalçın Çevikel’in Fransa’daki şirketine aitti. Şirketin hesaplarının olduğu bir Fransız bankasından alınmış keşide çekleriydi (cashier check)

Biraz daha uçuk iddiaya göre, Galip Mendi’nin görevlendirdiği iki istihbaratçı, Yalçın Çevikel’le birlikte Paris’e gitmiş ve o banka üzerinden çekleri zorla aldırıp Değerli’ye göndertmişti.

****

Bu noktada önemli bir iddiayı daha konuşmak gerekir.

Bazı bilgilere göre Değerli’nin elindeki bu çeklerin toplamı, 70-80 milyon doları buluyordu. Bunun içinden kendisine ait miktar, 7-8 milyon dolar civarındaydı. 

Peki geri kalan kimindi?

İşte önemli iddia burada yatıyor.

Bunun, Değerli ile birlikte hareket eden bazı askerler ve istihbaratçıların çöktüğü paralar olduğu ileri sürülüyor.

Değerli üzerinden Amerika’ya taşıdıkları bu paralarla New York’tan, Manhattan’dan pahalı konutlar satın alacaklardı. Söz konusu emlak işlerini de onlar adına Mehmet Değerli takip edecekti.

Değerli’nin kendisinin de Central Park manzaralı lüks rezidanslardan birinden daire alma planları vardı. 

Konuşulanlara göre Değerli, bu çeklerden kendisine ait olan kısımla bazı harcamalar yaptı. 2 milyon dolara New Jersey Cliffside Parkta bir daire aldığı iddiası, adeta teyidli bir bilgi olarak bana kadar ulaştı.

Fakat öte yandan Mehmet Değerli’nin kendisi, 30 metrekarelik sıradan bir dairede kiracı olarak yaşadığını, pizza dağıtarak hayatını sürdürdüğünü ve son derece fakir bir hayat yaşadığını anlatıyor.

Kendisiyle yaptığım görüşmelerde bunun altını defalarca çizdi.

Aileyi tanıyan ve halen görüşenlerden edindiğim bilgi de bunu doğruluyor.

Değerli karakterinde bir insanın bu kadar uzun süre rol yapamayacağı ve sırf göz boyamak uğruna yıllarca öyle bir hayata katlanamayacağı kanaatini de yabana atamayız.

Bu arada Mehmet Değerli’nin 2016’da Manhattan manzaralı çok güzel bir yerde yaşadığını, o dönem iyi paralar harcadığını, zaman geçtikçe maddi olarak geriye gittiğini ve ondan sonra bu küçük daireyi kiraladığı bilgilerini de ilave etmek lazım.

****

Tabii eğer Galip Mendi veya başka askerlerin paralarını ABD’de emlak piyasasına yatırma işlerini takip ettiyse, olay bambaşka bir boyut kazanıyor.

Bu iddia doğruysa, Mehmet Değerli’nin adamakıllı kıskaca alındığı ve kullanıldığı gibi bir tablo çıkıyor karşımıza.

Aynı zamanda 15 Temmuz sonrası yaygın bir şekilde konuşulan bir iddayı da yeniden akıllara getiriyor. Hatırlanacağı üzere siyasi iktidarın, bazı askerleri satın aldığı ve yurt dışındaki gizli hesaplarına yüklü miktarda paralar yatırdığı ileri sürülmüştü.

****

Öte yandan yukarıda adı geçen İbrahim Taşdelen’in, kim olduğunu artık bildiğinizi varsayıyorum.

Bu yazı dizisinin en önemli aktörlerinden biri o.

Sık sık hatırlatıyorum; Fethullah Gülenin darbe ile ilgili ismini işaret ettiği kişi İbrahim Taşdelen’di.

Gülen, Mehmet Değerli’nin, Hulusi Akar’ın darbe niyeti içinde olduğunu Taşdelen üzerinden kendisine aktardığını açıklamıştı. Yani Değerli’ye bu bilgileri taşıyan İbrahim Taşdelen’di. Hulusi Paşa’ya ‘Baba’ diyecek kadar yakın olduğu ileri sürülen Taşdelen, Orgeneral Akar’ın darbe yapacağını Değerli’ye söylüyor, o da bu bilgileri Fethullah Gülen’le paylaşıyordu.

O yüzden Değerli ile Yalçın Çevikel arasındaki para meselelerine İbrahim Taşdelen’in de müdahil olduğu bilgisi önemli. 

Taşdelen’in Akar’la veya başka generallerle görüşüp Mehmet Değerli’ye bu keşide çeklerinin ulaştırılmasını sağlaması, hafife alınacak bir iddia değil.

****

Para konusunda son bir not olarak şunu eklemek zorundayım: Türkiye’de 2017 yılında MİT tarafından kaçırılan ve ‘Garson’ kod adıyla gizli tanık yapılan eski mahrem imam Turgut Çapan’dan çıkan SD kart içinde de Mehmet Değerli’nin adının geçtiği kaydediliyor.

Burada yer alan kripto bilgilere göre Değerli, eski “Emniyet imamı” Kasım müstear isimli H. S. tarafından ayda 5 bin dolar maaşa bağlanmıştı. Yani Cemaat’in Emniyet birimi, Mehmet Değerli’yi finanse ediyordu.

“Kasım” müstear isimli H. S., Mehmet Değerli’nin Kamp’a yerleşmesinden de sorumlu tutulanlar arasında. Onun da Gülen nezdinde Değerli’ye olumlu referans olduğu ve Değerli’nin yerini sağlamlaştırdığı iddia ediliyor. 

Hatta Değerli’nin yalanları ortaya çıktıktan sonra bile Gülen’e giderek onun iftiraya uğradığını, aslında düzgün bir insan olduğunu söylediği de anlatılıyor.

Şimdilerde tamamen Kamp’tan uzaklaşmış olan ve kendi halinde bir hayat süren H. S.’nin, Değerli’ye bu şekilde referans olmanın faturasını ödediği kanaati yaygın.

Ben bu bölümü kaleme alırken “Kasım” müstear adlı H. S. ile de konuşmak istedim. Fakat kendisi mesajıma cevap vermedi.

****

Mehmet Değerli ise kendisi ile yaptığım telefon görüşmelerinin birinde “Kasım” Bey için şunları söyledi: “Evet, kendisini tanırım. Orada tanıdığım, Hocaefendi’nin gözünün içine bakan, yanlış yapmayan bir kaç insandan biri olarak gördüm kendisini. İçerideki şer ekiple kavgalıydı. Ona da atmadıkları iftira kalmadı.

“Kim o şer ekibi?” diye sorduğumda da, “Yönetim kadrosunun tamamı. Recep Uzunallı ve M. Ali Şengül hariç, geri kalan alayı şer ekibi. Bir kere daha Allah nasip ederse hepsinden hesap soracağım,” cevabını verdi.

Bu sohbetin dışında, kendisine yazılı olarak, “Cemaat’ten paralar aldınız mı? Aldınızsa ne için? Kasım isimli mahrem cemaat imamı size maaş veriyor muydu? Ne kadar veriyordu?” sorularını yönelttim. Şu cevabı verdi: “Cemeat’ten ya da sizin ifadenizle Kasım isimli mahrem imamdan veya bir başkasından hiçbir zaman herhangi bir para almadım.” 

Hulusi Akar’a verilmek üzere milyon dolarlar topladığı iddiaları hakkında da şu sözleri sarfetti: “Benle alakalı 100 milyon dolar aldı, 50 milyon dolar aldı, 6 milyon dolar aldı diye iftira attılar. En ufak bir şey aldı isem Allah beni yerin dibine soksun.”

****

En büyük motivasyon aracı olarak ‘para’ bahsini burada noktalayalım.

İkinci sırada makam, mevki ve itibar motivasyonu geliyor.

Mehmet Değerli, hayatı boyunca itibar görmek, istediğini elde etmek ve kendini önemli hissetmek istemiş biri.

Bu süreçte de kendisine çeşitli vaatler yapıldığı anlaşılıyor. 

Hem Cemaat’in baştan sona yeniden dizayn edileceği hem de Türkiye’de köklü bir siyasi değişikliğe gidilerek tamamen kendilerinin egemen olacağı yeni bir Türkiye’nin inşa edileceği perspektifi ile hareket ediyordu.

“Tarihe ismin geçecek. Çok büyük bir iş yapmış ve çok büyük hizmetler görmüş bir kahraman olarak anılacaksın,” dendiği rivayetleri var.

Tamamen hayalî bir evrende yaşıyordu Mehmet Değerli.

Hulusi Akar darbe yapacak, Türkiye’nin başına geçecek, kendisi de yardımcısı olacaktı.

Kimi zaman MİT Müsteşarı olacağını söylüyor kimi zaman da ekonomi veya ticaretten sorumlu devlet başkanı yardımcısı…

Buna benzer patolojik sayıklamalarını dinleyen çok insan var. 

****

Yine çokça paylaşılan bazı bilgilere göre Mehmet Değerli, eline kâğıt kalem alıp listeler hazırlıyor, ileriye dönük planlamalar yapıyordu.

Bir çeşit ‘yapılacaklar listesi’ gibi, eylem planı üzerinde çalışıyordu.

Darbe sonrası yeniden yapılanma ‘Hulusinasyon’larıydı bunlar…

Bazıları şunlardı:

“Cemaat’teki imamlar, Hulusi Akar’ın belirledikleri ile değiştirilecek, 

Cumhurbaşkanı tutuklanacak, 

Erdoğan’ın bütün pislikleri ortaya dökülecek, 

Hulusi Akar bütün dünyaya Erdoğan’ın hırsızlık belgelerini dağıtacak, 

Başkan Hulusi Akar Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı resmî uçağı ile New York’a gelecek ve Fethullah Gülen’i alıp aynı uçakla Türkiye’ye kahraman olarak götürecek…” 

*****

Özet olarak, Mehmet Değerli’nin motivasyon kaynağı olarak birinci sırada para, ikinci sırada da devlet içinde önemli makamlar elde etme hayalinin olduğunu kaydedebiliriz.

İyi ama kendisini bu iki zayıf noktasından yakalayan ve ‘motive edenler’ kimlerdi tam olarak?

Bunun için de kabaca dört farklı yaklaşımdan söz etmem gerekecek.

Bu da Değerli’nin arkasında bulunan grupların pozisyonuna bağlı olarak değişiklik arz ediyor.

Birincisi Mehmet Değerli’nin daha çok Cemaat içi bir dizayn çalışması içinde olan grupların aparatı olarak kullanıldığı teorisi…

Onlar da Mustafa Özcan ve Adil Öksüz’ün başı çektiği kadro oluyor.

Bu durumda Değerli aslında bilerek ve isteyerek Cemaat’i yok etmek üzere kurgulanmış bir planın parçası olmadı. O da Hulusi Akar’ın darbe yapacağına inandırıldı ve kullanıldı. Bu doğrultuda ‘koç başı’ gibi kullanılan Mehmet Değerli, sadece eline tutuşturulan senaryoyu oynadı ve parasına baktı. 

İşi bitince de çöpe atıldı ve 15 Temmuz’un ardından bütün suçların yükleneceği günah keçisine dönüştürüldü.

Bu teoriye göre, Değerli’ye hamilik yapan Cemaat içi şahin kanat, üç aşamalı bir program takip etti. 

İlk aşamada Gülen’in ‘ele geçirilmesi’ ve ikna edilmesi vardı. Bunlar, Cemaat’in devlet içerisinde halen en güçlü grup olduğunu görüyor, kendilerine direnebilecek adamakıllı ve organize bir yapının bulunmadığını düşünüyor, düğmeye basmaları halinde Erdoğan rejimini devireceklerine kesin gözüyle bakıyorlardı.

O yüzden en önemli ve en zor mesele, Gülen’i buna ikna etmekti. Ondan bir ‘yeşil ışık’ almaları halinde gerisinin kolay olacağını vehmediyorlardı. 

Bunun için Mehmet Değerli’yi kullandılar. 

Bundan sonra da ikinci aşamaya geçtiler. Yani Cemaat’in tamamen kendi planları doğrultusunda reorganize edilmesi aşamasına…

Burada da yine Mehmet Değerli’yi kullandılar. Detaylarına sonraki bölümlerde gireceğim ama şimdilik şu notu düşeyim: Türkiye’ye hakim olabilmek için önce Cemaat’e hakim olmaları gerekiyordu. Kendi istedikleri yönde Cemaat’i dizayn etmeden bu planları hayata geçiremezlerdi. Önce Gülen’i kıvama getirdiler, sonra da istedikleri tasfiyeleri yaptırdılar.

Üçüncü ve son aşamada da sıra Türkiye’nin dizayn edilmesine gelecekti. Orada çuvalladılar ve başarısız oldular. Tabii bu kirli oyunlardan hiç haberi olmayan, hiçbir şekilde rızalarına başvurulmayan milyonlarca insanı da uçuruma yuvarladılar.

Bu birinci senaryoydu.

****

İkinci senaryoya gelince…

Bu da Değerli’nin, Cemaat dışından Yalçın Çevikel ve İbrahim Taşdelen üzerinden girdiği yeni çevre tarafından kullanıldığı tezine dayanıyor.

Bu teoriye göre Mehmet Değerli, menfaati gereği, bile isteye Cemaat’e ihanet etti. 

Nitekim Kamp’a gitmeden önce çevresini tamamen buna göre şekillendirdiği, kendisine engel teşkil edebilecek Cemaat mensubu yakın arkadaşları ile ilişkiyi kopardığı ve yeni irtibatları ile hareket ettiği yönünde bilgiler mevcut.

Burada Değerli’nin, içine girdiği para sıkıntısı nedeniyle bilinçli olarak bir projeyi uyguladığı iddiası karşımıza çıkıyor yani.

Son dönemde içli dışlı olduğu derin çevreler onu Hulusi Akar’la irtibatlandırdı.

Veya Akar’dan bilgi aldıklarına ikna ederek onu yemlediler.

Kamp’a gittikten sonra da “Hulusi Akar’dan geliyor” diyerek ona sürekli bir bilgi akışı sağladılar.

Burada Hulusi Akar’ın da bizzat planın içerisinde olup olmadığı ise tartışma konusu. Her iki görüşü de dillendirenler var.

Yani Akar bizzat Değerli ile görüştü ve onu manipüle etti diyen de var; Akar’ın hiç bilgisi olmadan, aradaki oyun kurucuların onun adını kullanarak Değerli’yi yönlendirdiğini söyleyen de…

Mehmet Değerli’nin Fethullah Gülen’e Hulusi Akar’dan üniforma getirmesi ve telefonla onu Akar’la konuşturduğu iddiaları, işte bu ikinci senaryonun parçaları.

Bu üniformanın gerçekten Akar tarafından gönderilip gönderilmediği ya da telefondaki kişinin Akar olup olmadığı şimdilik sır…

Fakat muazzam derecede önemli iddialar bunlar.

Her iki ihtimal de oyunun ne kadar derin ve karanlık olduğunu gösteriyor.

****

Üçüncü ve melez bir yaklaşım ise birinci senaryodaki Cemaat içi grupla ikinci senaryodaki Cemaat dışı derin grup arasında da bir geçirgenliğin olduğu görüşüne dayanıyor.

Buna göre Gülen Hareketi içinde Mustafa Özcan’ın başı çektiği bir kanat, on yıllardır devlet içerisinden derin gruplarla irtibat halindeydi.

Soğuk Savaş yıllarında, devletin “komünizm tehlikesine” karşı milliyetçi ve muhafazakâr kesimlerle iş tuttuğu dönemlerde, Cemaat içerisindeki ‘irtibat noktası’ Mustafa Özcan’dı. Eski bölümlerde bahsettiğim üzere Özcan, emekli ve muvazzaf askerlerle, istihbarat dünyasına yakın önemli aktörlerle, milliyetçi derin bir havza ile temas halindeydi. 

Ona bağlı isimlerden Adil Öksüz de son süreçte Milsoft ve diğer büyük ihaleler sayesinde benzer bir çevre ile dirsek teması sağlamıştı.

Keza aynı ekip içinde yer alan “Sezai” müstear isimli İ. K.’nın da Doğu Perinçek grubu içerisinde haber elemanlarının olduğu ve oradan Gülen’e bazı istihbarî notlar aktardığı biliniyor. Bu notlara göre “Ergenekon” da gidişattan rahatsızdı ve Erdoğan’ı ‘indirmek’ üzere hazırlık yapıyordu.

Kısacası bu ekip, Türkiye’nin gidişatından kaygılı olan bütün grupların Erdoğan karşısında birleştiğine ve Ergenekon’dan Kemalist’lere, Cemaat’ten ülkücülere kadar herkesin içinde yer alacağı geniş tabanlı bir ‘ihtilal’le bu gidişata son verileceğine inandı ya da inandırıldı.

İki grup arasında organik bir bağ kurulsun ya da kurulmasın, böyle bir varsayımla herkes kendi ajandasını takip etti ve günün sonunda Cemaat’in içindeki o şahin kanat ortada bırakıldı. 15 Temmuz‘da yaşanan buydu.

Burada hem Mehmet Değerli hem de ona hamilik yapan Cemaat içindeki ekip oyuna getirildi. 

Bunu anladıklarındaysa iş işten geçmişti.

****

Dördüncü senaryo ise Gülen Cemaati içinde belli grupların neredeyse kesinlik derecesinde inandığı bir teori.

O da Mustafa Özcan, Adil Öksüz ve İ. K. damarının ‘kandırılan’ ya da ‘inandırılan’ taraf olmayıp; tam tersine ‘kandıran’ ve ‘inandıran’ konumunda olduğu görüşüne dayanıyor.

Yani bu yaklaşıma göre, adı geçen ekip, derin devletin Cemaat içerisindeki uzantısıydı ve birlikte iradî olarak 15 Temmuz komplosunu hazırladılar. 

Sonrasında Fethullah Gülen’i fiili olarak bertaraf ettiler. İsmailağa Cemaati’nin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu pozisyonuna düşürdüler. ‘Manevi bir büyük’ olarak yerinde oturuyor ama ipler tamamen başka bir grubun elinde.

15 Temmuz’dan sonra Cemaat’in mülkleri, hiyerarşisi ve parası tamamen bu grubun elinde toplandı.

Şu anda sadece Gülen’in vefatını bekliyorlar. 

15 Temmuz’u birlikte kotardıkları çevrelerle anlaşma çoktan sağlanmış durumda. 

Zamanı gelince Cemaat bu ekibin yönetiminde Türk devleti ile yeniden masaya oturacak. 

Bütünüyle kontrol altında, bir ‘devlet cemaati’ olarak yoluna devam edecek.

****

Mehmet Değerli’nin motivasyon kaynakları ve onun üzerinden kurgulanan planlarla ilgili teoriler ana hatları ile bu şekilde.

Eldeki mevcut verilerle bu senaryolardan bir tanesine kesin olarak hükmetmek zor.

Belki de bu karmaşık sürecin anahtarı, hepsinin bir karışımında gizlidir.

-DEVAM EDECEK-

ahmetdonmez.net\\\\\\\'e Patreon ile destek olun..
Become a patron at Patreon!

3 YORUMLAR

  1. Ne filimler donmus arkadas biz hizmetimize bakarken. Yasatma ideali ile yasarken. Allah mazlumlari kurtarsin.

  2. “Cumhurbaşkanı tutuklanacak,

    Erdoğan’ın bütün pislikleri ortaya dökülecek,

    Hulusi Akar bütün dünyaya Erdoğan’ın hırsızlık belgelerini dağıtacak, …”

    Bu senaryo birçok insan (özellikle de cemaat gönüllüleri) için kabul ettirilebilir bir gerekçe. Bir darbe veya ihtilalden çok, suça batmış bir yöneticiyi derdest etme “niyeti” oldukça makul bir şey ve inandırılmak istenenlere verebileceğiniz çok makbul bir motivasyon.

  3. Asıl gerçeğin ne olduğu nu kesin bilen veya öğrenebilecek tek kişi Gülen dur. Fakat o bu konudan hiç konuşmadan eski masallarını anlatmaya devam ediyor. Bu şerefsizligin bir mağduru olarak hepsine lânet ediyorum. Allah onları bu dünyada nasıl rezil rusvay ettiyse ahirette de aynı şekilde rezil rusvay etsin inşallah…

CEVAP VER

Yorumlarınızı giriniz!
Buraya isminizi giriniz