“Mustafa Özcan’ın bütün adamları (2)“ başlıklı yazımda, Bank Asya’da 3 eski yöneticiye ödenen fahiş tazminat ödemelerinden bahsetmiştim. Cemaat gönüllülerinin akın akın Banka’ya para yatırmalarının teşvik edildiği bir dönemde yaklaşık 6 milyon TL’lik bu keyfî ödemeler, birçok mağdurun tepkisini çekti.
Ancak bir tek o dönem para yatırdığı için ‘silahlı terör örgütü üyesi’ suçlaması ile hapis yatanlar değil mağdur.
Bu ödemelere karşı çıkmasına rağmen önleyemeyen ve sonrasında hayatı alt üst olan bir banka yöneticisinden bahsedeceğim size…
Daha doğrusu o yazım üzerine kendisi bana ulaştı ve “Biliyor musunuz, bu benim hayatımın olayı. Bu yazdığınız olaylar, hayatımı mahveden olaylar,” dedi.
Hiç ilgisi ve suçu olmadığı halde bu ödemeler yüzünden iki ayrı davada yargılandığını, eşinin kendisinden ayrıldığını ve ailesinin parçalandığını söyledi.
Bu isim; Bank Asya’nın o zamanki İnsan Kaynaklarından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Hakan Fatih Büyükadalı (47).
Büyükadalı, bu ödemelerin dönemin Genel Müdürü Ahmet Beyaz ve Yönetim Kurulu Üyesi Ali Çelik’in kararı ile yapıldığını öne sürüyor. Ödeme emirlerinin altında bir tek Ahmet Beyaz’ın imzası var. O konuda bir ihtilaf yok zaten. Fakat Büyükadalı, Beyaz’ın Ali Çelik’e sorarak bu kararı aldığını da anlatıyor.
O sırada binlerce insanın birikimini getirip Banka’ya yatırdığını, kiminin evini, arabasını sattığını, kiminin borç aldığını, kiminin de küpesini, bileziğini satıp Banka’ya koyduğunu hatırlatan Büyükadalı, “İşte bu yüzden bu ödemeler benim çok zoruma gitti. İnsan kaynakları sorumlusu olduğum için benim imzam gerekiyordu. Ben imza atmadım. Direndim. Ahmet Beyaz beni zorladı. İstifa kararı alıp ayrıldım. Fakat sonra bir daha çağırıp ikna etti beni. Odasında ağlayarak, ‘Şöyle bir dönemde bu paraları vermeyin,’ dedim. Fakat beni dinlemedi. Re’sen, tek bir imza ile bu ödemeleri yaptı,” diyor.
****
Ödeme yapılan 3 isim; genel müdür yardımcıları Ali Tuğlu, Fahrettin Soylu ve Genel Koordinatör Abdurrahman Köse’ydi.
Tuğlu 2008 yılından beri, Soylu da 2010 yılından beri genel müdür yardımcısıydı. Köse ise 2012 yılında Abdullah Çelik döneminde Demirbank Kırgızistan Şubesi’nden Bank Asya’ya geçiş yapmıştı. Ancak asıl önemli özelliği, Ahmet Beyaz’ın hem üniversiteden hem de BDDK’dan eski arkadaşı olmasıydı.
Hakan Fatih Büyükadalı, piyasada ‘altın paraşüt’ adı verilen bu ‘ikale sözleşmeleri’nin, yani ayrılık durumunda yüksek tazminat paralarının ödenmesini sağlayan sözleşmelerin nasıl hazırlandığı ve ödemelerin nasıl yapıldığı ile ilgili süreci baştan sona anlattı.
Büyükadalı’nın cümleleri şöyle: “Ben, Bank Asya’nın son insan kaynalarından sorumlu genel müdür yardımcısıyım. Genel Müdür Ahmet Beyaz’a bağlı olarak çalışıyordum. O sırada Yönetim Kurulu Üyesi olan Ali Çelik, size verdiği cevapta, ‘Benim bilgim yoktu,’ diyor. Kesinlikle doğru değil. Size anlatayım: Biliyorsunuz, bir genel müdür ve yardımcılarının olduğu icra kurulu vardır, bir de yönetim kurulu vardır. Ben de genel müdür yardımcısı olarak icra kurulundaydım. Bir gün icra kurulunda şöyle bir konu gündeme geldi. Bazı arkadaşlar, ‘Bizim kendimizi garantiye alacak bir sözleşmemiz yok. Düz bir sözleşmemiz var. Halbuki pek çok yöneticinin özel sözleşmeleri olur. Banka’nın ne olacağı belli değil. Biz böyle bir sözleşme istiyoruz,’ dediler. Bunu ben gündeme getirmedim. Getiren kişiler, işte o üç arkadaştı. Ahmet Bey de ‘Bunu değerlendirelim, konuşalım. Ben Ali Bey’e de bir sorayım,’ dedi. Ali Çelik’i kastederek… 1-2 hafta sonra Ahmet Beyaz icra kuruluna geldi ve ‘Tamam, görüştüm, böyle bir sözleşme yapabilirsiniz dediler,’ dedi bize. Hukuk işlerinden sorumlu genel müdür yardımcısına, ‘Sen bu sözleşmeleri hazırla’ dedi. Sonra bunun, Banka’nın diğer iştirakleri (Asya Emeklilik gibi) yönetim kurullarında çalışan yöneticilere de yaygınlaştırılması gerektiği yönünde bir gündem oldu. Aksi takdirde haksızlık olur dendi. Bahsettiğim hukuk işlerinden sorumlu genel müdür yardımcısı, çok hızlı bir şekilde hazırladı sözleşmeleri. Ahmet Beyaz okudu, ben de okudum. Sözleşme çok ağır bir sözleşmeydi. Maddi tutarlar çok yüksekti. Ben çok şaşırdım. Hazırlayan arkadaşa, ‘Bu sözleşme nedir, böyle bir sözleşme olabilir mi? Bunun bir geçerliliği var mı?’ diye sordum. O da ‘var’ dedi. Sonra Ahmet Beyaz’a verdi bunu. Bu sözleşme hepimizi kapsıyordu. Hepimiz için hazırlanmıştı. Bir yandan içim huzursuzdu. Beyaz, ‘Ben buradaki tutarları Ali bey’e söyleyeyim, sonra imzalayayım’ dedi. Yani her şeyi Ali Çelik’e soruyordu. Bir sonraki toplantıda ‘Tamam, imzalayabiliriz’ dedi. Toplamda 10 icra kurulu üyesi için hazırlanmıştı sözleşmeler. Bir nüshası ilgililere verildi. Birer nüshasını da Ahmet Beyaz kendisine aldı. Daha o hafta Ahmet Beyaz beni tekrar çağırdı, ‘Ali Bey bu tutarları yüksek buldu. Sen bunları değiştir’ dedi. Herkesten sözleşmeleri alayım, yeni sözleşmeler yapayım istiyordu. Sonra ben sözleşmeleri hazırlayan arkadaşa gittim ama o beni yalnız bıraktı. Sonra ben tek tek bütün icra kurulu üyeleri ile konuştum. Çoğu sözleşmelerini geri verdi. Geri vermeyenler oldu ama değiştirmeyen bir tek Abdurrahman Köse kaldı. Herkes sözleşmesini değiştirdi. Sonra Banka’ya el koyma muhabbeti ve para yatırma seferberliği başladı. Genel müdür yardımcıları içerisinden ilk olarak Ali Tuğlu Banka’dan ayrılmak istediğini söyledi. Ahmet Beyaz beni çağırdı. Daha düşük tutarlı sözleşmeydi Tuğlu’nunki ama Beyaz dedi ki bu parayı öde. Ben dedim ki ‘Ödemeyelim, ben bir avukata sordum, ayrılsın, bizi mahkemeye versin. Bu tür mahkemeler 2 yıl sürüyor zaten. Bizimle pazarlık yapmak isteyecektir. Çok daha düşük bedele razı olacaktır. Bu paranın bir kısmını kurtarırız’ dedim. Beyaz ‘Hayır, ödemek zorundayız’ dedi. Israrcı oldu. Ben de bunun üzerine Banka’dan ayrılma kararı aldım ve işi bırakıp ailemin yanına gittim. 1 hafta gelmedim işyerine.
Ahmet Beyaz tekrar çağırdı beni, sana ihtiyacımız var diyerek. Ben tekrar İstanbul’a döndüm. Bu ödemeler konusu yeniden açıldı. ‘Ben bu parayı ödemem’ dedim. Hukukçu olan arkadaşı çağırdı. O ise ‘Bu parayı ödemememiz mümkün değil, ödemek zorundayız’ dedi. Ahmet Beyaz da ısrar edince ben kendimi tutamadım ve orada ağladım. ‘İnsanlar bileziklerini satıp getiriyor bunu yapmayalım, bu parayı ödemeyelim’ dedim. Beyaz da ‘Tamam, sen ne istiyorsan yap’ dedi. Ben göreve devam ettim ama Ahmet Bey daha sonra bize sormadan, re’sen, tek imzayla, kendi başına bu ödemeleri yaptı. Tek imzayla ödedi bunları. Benim tahminim, bunu Ali Çelik’in bilgisi ile yaptı. Ondan habersiz yapması bana çok muhtemel gelmiyor. Çünkü her şeyi ona sorardı. TMSF bankaya el koyduktan sonra bu ödemeler gündeme geldi. Bizim ifadelerimizi de aldılar. Sonra dava açtılar. Hem asliye ticaret mahkemesinde hem de ağır cezada zimmet davası açıldı. Ben de yargılandım. Ahmet Beyaz, ben, Abdurrahman Köse, Fahrettin Soylu ve Ali Tuğlu’ya açıldı dava. Benim bütün mal varlığıma el kondu. Ahmet Beyaz’a çok kırgınım. Kendisi ile konuşmuyorum. Bir kanaldan kendisine ulaşıp ‘Bu çocuğun hiç bir suçu yok, ben ödettim bu paraları desin, mahkemeye böyle bir ifade göndersin’ dedim ama bunu da yapmadı. Bu mesajım iletildi mi bilmiyorum. Ama çok şükür ki davadan beraat ettim.”
****
Hakan Fatih Büyükadalı, mahkeme dosyasını ve bilirkişi raporunu da paylaştı benimle.
İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava dosyasında, ödeme emirlerinin belgeleri de var.
Buna göre Ali Tuğlu’ya 29 Ağustos 2014 tarihinde net 950 bin TL, Fahrettin Soylu’ya 5 Eylül 2014 tarihinde net 921 bin TL, Abdurrahman Köse’ye de 16 Eylül 2014’te net 3 milyon 780 bin TL ödeme yapıldı.
Üçü de ‘Genel Müdür Uygunluk Kararı’ başlıklı belgeler ve altlarında sadece Ahmet Beyaz’ın imzası var.
Mahkemeye sunulan bilirkişi raporunda, Beyaz’ın yaptığı işlemin hukuki dayanaktan yoksun olduğu belirtiliyor. Sabahi Yulukar (Emekli Kamu Bankası Başmüfettişi), Recep Aslan (Emekli Banka Müdürü) ve Hicabi Ersoy (Öğretim Üyesi) imzalı raporda, Büyükadalı’nın anlatımları teyid ediliyor ve Abdurrahman Köse’ye, yıllık brüt ücretinin 7-8 katı tazminat ödendiğine dikkat çekiliyor.
Ayrıca bu ödemeler için bir yönetim kurulu kararı bulunmadığı belirtiliyor. Bu oranda tutarların ödenmesinin hiç bir usule, performansa, banka içi dengeler veya stratejik hedeflere uymadığı vurgulanıyor. Raporda, “Bunu açıklayabilecek hiç bir gerekçe bulunmamaktadır,” deniyor.
Bu tür sözleşmelerin geçerli olabilmesi için imza sirkülerinin ve müşterek imzaların olması gerektiğine dikkat çekilirken Ahmet Beyaz’ın yetkisiz bir şekilde ikale sözleşmelerine imza attığı ve ödemelerin hukuki dayanaktan yoksun olduğu kaydediliyor.
TUĞLU VE SOYLU YARISINI İADE ETTİ, KÖSE ETMEDİ
Bu arada mahkeme süreci devam ederken Fahrettin Soylu ve Ali Tuğlu, aldıkları paraların yarısını TMSF’ye iade etti.
8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada savunma yapan her iki isim de TMSF’nin açtığı sebepsiz zenginleşme davası çerçevesinde TMSF ile sulh sözleşmesi imzaladıklarını ve aldıkları tazminatın yarısını iade ettiklerini açıkladı.
Abdurrahman Köse ise 29 Haziran 2018 tarihli duruşmada, aldığı ödemenin BDDK yönetmeliğine uygun olduğunu savunarak şunları dile getirdi: “Zimmet suçu işlemedim. Ben kendi kendime para alabilecek durumda değildim. Buradan ayrıldığımdan dolayı sözleşme gereğince bana ödenmesi gereken bir para idi. Bu parayı iade etmedim. Benim sözleşmemdeki yüksek ayrılış tazminatları, dosyada da sunduğum gibi tüm yöneticilerle imzalanmıştı. Dolayısıyla herkes benim gibi bu talebinde ısrar etseydi benim gibi ayrılış tazminatları alacaklardı. Bu sözleşmeler toplamda 22.7 trilyon (milyon) lira tutarındaydı. Sonuçta ben bana ödenen ayrılış tazminatının sözleşmemize dayandığını söylemek istiyorum.”
Sanıklardan Hakan Fatih Büyükadalı’nın mahkemedeki savunması da bana telefonda yaptığı açıklamalarla örtüşüyor. Büyükadalı’nın savunmasından ilgili kısımlar şöyle: “2014 yılı Ağustos ayında Genel Müdür Ahmet Beyaz beni makamına davet etti ve bankadan ayrılmaları durumunda yöneticilere ödemeler yapılacağını söyledi ve bu ödemelerin tutarıyla birlikte bana işlemlerin yapılması talimatını verdi. Ben de kendisine böyle bir dönemde -ki banka likidite ve kârlılık sorunu çekiyordu- bu ödemelerin yapılmasının uygun olmadığını ifade ettim açıkça. Kendisi ısrar ve tarafıma baskı uyguladı. Ben de bunu reddettim. Tek bağlı olduğum kişi genel müdür olmasına rağmen bana verdiği bu talimatı ben yerine getirmek istemedim. (…) Kendisi bana baskı yapmaya devam ettiği için de istifamı sundum. Daha sonra beni arattı ve bankanın çok zor durumda olduğunu, böyle bir dönemde ayrılmam halinde bankaya ve arkadaşlarıma zarar vereceğimi ifade etti. Tekrar görüşmek istediğini söyledi bana Ahmet Beyaz. Ben de İstanbul’a döndüm. Kendisiyle görüştüm. Konuyla ilgili hassasiyetimi tekrar dile getirdim. Bu ödemelerin yapılmasını uygun görmediğimi ifade ettim. (…) Çok kısa süre sonra ben bu ödemelerin fiilen yapıldığını öğrendim. Zaten baktığınızda ödeme talimatlarında Ahmet Beyaz’ın re’sen imza attığını görürsünüz. Yani hiçbir kurumda böyle bir şey olamaz. Oraya imza atması gereken kişi insan kaynaklarından sorumlu genel müdür yardımcısı ama ben buraya imza atmadım. Benim bilgi dışında tamamen bunu Ahmet Beyaz ödetiyor. Olay bundan ibaret.”
Mahkeme, yargılama sonunda Ahmet Beyaz’ın dosyasını tefrik ederken diğer sanıkların tamamını beraat ettirdi. Çünkü ödemelerin sözleşmeye dayalı olduğundan hareketle ortada bir zimmet suçu olmadığına hükmetti.
Ahmet Beyaz, görüşme taleplerime cevap vermezken Ali Çelik, “Bu tür kararlar yönetim kurulu tarafından verilmez. Dolayısıyla benim bilgim dahilinde verilmedi. Yönetim kurulu olarak bunun farkına vardığımızda ödemenin iadesi talep edildi. Sonrasında banka yönetimi TMSF’ye geçti. Sonucu bilmiyorum.” demişti.
Ahmet Beyaz seni Allaha havale ediyorum.
Ahmet bey eğer bu ödemelerin haksız olduğunu söylüyorsanız, bunun için önce diğer banka yöneticileri ile bankaların böyle bir sözleşme yapıp – yapmadığını yapıyorlarsa yöneticilerine ne kadar ödeme yaptıkları konusunda bir fikir vermeniz gerekmez mi, eğer diğer katılım bankaları veya diğer bankalar böyle bir uygulama yapıyorsa bu yöneticilerin suçu ne? İllaki bu yöneticilerin evliya olması mı gerekli,
UYUSUNDA BÜYÜSÜN hizmetim insanı nennide nenii…uyandırmasın Ahmet abisi nennide nenni…
Ahmet Dönmez (Soyadını koyana kurban olayım ki siz ve kaleminiz hakikati yazma noktasında yanlış tarafa bir milim dahi dönmedi ve DÖNMEZ ’de) bey;
Allah siz den milyon defa razı olsun ki HİPNOZDAN SAYENİZDE ÇIKIYORUZ. O gaza geldiğimiz günlerde ’Beyim Efendim ‘ bir not gönderdi tüm Aklını Kiraya Vermiş ve Aklını Kullanmayan bizlere (o günlerde ne yazık ki durumumuz bu idi gassalın ellinde meyyit ! idik gassal pamuğu tıkayınca uyandık :))) ‘’Benim derimi diri diri yüzün ama BANKASYA ‘yı vermeyin!’’ Birde yol gösterir neyiniz var neyiniz yok satın, olmadı ‘’Savaş Halidir Fetva Sorulmaz’’ Allah yasaklasa da zararı yok diğer bankalardan FAZİLE PARA ÇEKİN ve beni bu dertten kurtarın. Aklını kullanan ve Allah’a saygısı olanlar ‘’Faizin Allah’a Savaş Açmak’’ olduğunu bildikleri için diğer bankalardan faizle para çekmez. Ama beyim efendime saygı ve sevgisi sonsuz olanlar BANK ASYA PUTU için haram helal dinlemezler ve ALLAH RIZASI İÇİN FAİZLE ! DİĞER BANKALARDAN para çekerler. Bu arada Maşallah pek dertli banka yöneticileri de batan geminin mallarını kaçırmakla meşguldür. Parayı iç eden akıllılar yurt dışına kaçar ve yine aynı paranın başında akbabalar gibi bir elleri yağda bir elleri balda beklemeye devam ederler. Zavallı beyim efendimin sözünü dinleyenlerde hapislerde çürümeye ve ailecek rezil kepaze olmaya devam ederler. Teselli ise onları bu bataklığa sürükleyen beyim efendimden ve bu mağdur ettikleri kişilerin mağduriyet edebiyatları üzerinden gelir ‘’BU YOLUN KADERİ’’ uyu uyu uyu nenni nenni diye:((
Millet o dönmede arabasını satsın, kredi
Çeksin, maaşını yatırsın, evindeki altını bozdursun manevi değeri olan şeyleri sartıp bankaya yatırsın .Ve maddi olarak zor bir süreç yaşasın,
Özcan gibilerine ve buahlaksız ve kanunsuzluğa müsade eden en en tepedekiler de bunları çarçur etsin.Göz yumsun sessiz kalsın. Bu insanlar hala ABD ve Avrupa’da el üstünde tutulsun, paşalar gibi yaşasın.
Ey en en tepede bunlara müsade eden ses çıkartmayan , saf hasbi insanları hala amak yerine koyan , ,insanlardan utanmayan ama Allah dan utanmayan ve korkmayan bedbahtlar , Allah’a nasıl hesap vereceksiniz.
Bügün;
İnsanlar bundan dolayı hapislerde yatıyor
Yurt dışına çıkmak zorunda kaldı
Kredilerini ödeyemediği için icralara madur kaldı
Arabasız gezdiler
Yurtların ailelerinden yuvalarından oldular…
Bu günde hala bu tür karmaşık düzene müsade ediliyor. Hala birileri yiyor içiyor. Bakalım nereye kadar…
Adam gerçekleri yazıyor, yuzbinleri mahdur eden alçaklar hala başını kuma gömmüş