Dün yayınladığım Savcı Serdar Coşkun imzalı tutanak, doğal olarak çok ses getirdi. Üzerinde günlerce tartışmaya değer çok önemli bir belge. 15 Temmuz’la ilgili bilinen doğruları, resmi kurguyu kökünden sarsabilecek bir evrak.
Neden mi?
İzah edeceğim.
Bir kere belge gerçek.
Akıncı dava dosyasında var. Tutanağı dosyaya koyan, sanıklar ya da avukatları değil. Ben de değilim. Mahkemenin kendisi.
Dosya orada duruyor. Onlarca, yüzlerce avukatın elinde. İsteyen dosyaya bakabilir.
****
Gelelim evrakın kendisine.
Şunu hatırdan uzak tutmayalım: Bu bir tutanak.
Tutanak, adı üstünde, spesifik bir zaman diliminde yaşanan bir olayı bütün somut ve maddi bilgileri ile birlikte kayıt altına almaktır. İleride kaybolması, unutulması, niteliğini yitirmesi, şartların değişmesi, bazı şeylerin gözardı edilmesi ihtimaline binaen hemen oracıkta tarih ve saat yazarak durumu zabıt altına almaktır. Orada hazır bulunan herkes de altını imzalar.
Bunu bir tarafa koyalım.
Peki neden o saatte alelacele böyle bir tutanak tanzim ediliyor?
Bunun cevabını, hemen o saat itibariyle yaşanmaya başlayan hadiselere bakıp verebiliriz.
Önce tutanak hazırlanıyor, sonra buna dayanarak gözaltı emirleri çıkarılıyor. Binlerce hakim ve savcının o gece daha saat 01.00’de görevlerinden alınması ve sabah saat 04.00 sularında evlerinden toplanmaya başlanması, bir acelenin varlığını gösteriyor. Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) Başkanvekili Mehmet Yılmaz, “15 Temmuz’u 16’sına bağlayan gece saat 01.00’de 2 bin 740 yargı mensubunun görevine son verdik” demişti. Demek ki, “Neden o saatte böyle bir belge hazırlansın ki?” argümanı anlamlı değil.
*****
Tutanağın altındaki saatin sehven 01.00 yazılmış olabileceği itirazı da anlamlı değil.
Neden mi?
Şöyle bir teklifte bulunmak istiyorum: Bir oyun oynayalım ve yazının altındaki tarih ve saati kapatalım. Hatta yok farzedelim. İsteyen gelsin, belgenin altına dilediği tarihi ve saati yazsın. Yine belgenin önemi ortadan kalkmaz. Skandal yine skandal.
Nasıl mı?
Çünkü oraya hangi tarihi, hangi saati yazarsanız yazın sonuç çok değişmiyor. Hatta zaman ilerledikçe savcının hata yapma payının azalması gerekir. Hadiselerin biraz daha yerine oturması, neyin ne olduğunun anlaşılması ve aydınlanması dolayısıyla tutanakta daha az yanlış yapması icap eder. Fakat bu öyle bir evrak ki neresinden tutsanız elinizde kalıyor.
İtiraz eden yandaşlara soruyorum, mesela bu tutanağı saat kaçta tutmuş olabilir savcı? Kaçta yazarsa sorun çözülüyor?
Daha somut gidelim. Altına 16 Temmuz 2016, saat 01.00 değil de 02.00 yazalım mesela. Yine Meclis bombalanmamış, Külliye bombalanmamış, CNN Türk hala basılmamış. Ama tutanakta hepsinin gerçekleştiği yazıyor.
03.00 diyelim. Külliye halen bombalanmamış, CNN Türk halen basılmamış.
Mesela yandaş gazeteci Zihni Çakır diyor ki, tutanak saat 04.00’te Dikmen’deki Hakimevi’nde tutuldu. Bu saat itibariyle Külliye kavşağı halen bombalanmamış. İkisine de 2 saatten fazla var. Peki savcı bunları saat 04.00’te nasıl tutanağa yazabiliyor?
Farz-ı muhal saat 06.00’da yazıldı diyelim. Külliye halen bombalanmamış.
07.00 olsun. Artık sabah. Saldırıların hepsi vuku bulmuş, evet. Her ne kadar Külliye kavşağı bombalaması henüz çok sıcak olsa da diğer hadiselerin üzerinden bir kaç saat geçmiş. Darbe bastırılmış, neyin ne olduğu büyük oranda açığa çıkmış. Savcı o saatte artık daha sağlıklı bilgiler alabilecek durumda. Mesela MİT’i karadan zırhlı birlikler kuşatmış mı kuşatmamış mı, bilebilir. Meclis’teki bombalamada ölen var mı yok mu, bilebilir. Doğan Medya binası zırhlı birliklerce mi kuşatılmış, bilebilir. Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın o gece hiç bombalanmadığını o saat itibariyle bilebilir. Keza Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nın hiç bombalanmadığını da bilebilir. Ankara Emniyeti’nin yerden zırhlı birliklerce kuşatılmadığını, havadan saldırıya uğradığını bilebilir. Darbecilerin akşam saatlerinde Genelkurmay Başkanlığı’na ve kuvvet komutanlıklarına atama yapıp yapmadıklarını, bunu kamuoyuna deklare edip etmediklerini bilebilir. Ama bunların hepsi tutanakta olmuş gibi yazılı.
Yani, o evrakta yazılı olup da aslında ne o gece ne de sonra hiç gerçekleşmeyen olaylar var. Bunları ne yapacağız? Bunları neyle izah edeceğiz? Zamanın ilerlemesi, tutanak tarih ve saatinin sarkması, savcının daha da aleyhine bir tablo doğurur. Çünkü zaman ilerledikçe olayları ve hasarın boyutunu daha net görebileceği için afaki şeyler yazma ihtimali zayıflar. Bu nedenle, 16 Temmuz sabah 07.00’den daha ileri sarkacak her ihtimal, doğru orantılı olarak savcıyı daha da zor durumda bırakır.
Dolayısıyla tarih ve saat üzerinden belgeye yöneltilebilecek itirazlar, havada kalmaya mahkumdur.
****
Tutanağı daha geç bir saatte hazırladı ama ilk tasfiyelere gerekçe olsun diye altına saat 01.00 yazdı diyelim. Ki bu da büyük bir skandal olur.
Neden?
Bir kere yukarıda değindiğim gibi, zabıt tutmanın mantığına aykırı bir durum. Bir tutanak, var olanı tespit altına alma amacıyla tutulur. Orada tarih, saat ve yer en önemli maddi bilgilerdir. Bunların yanlış olduğu bir tutanağın hükmü yoktur.
Bir savcı bir olayı tutanak altına alıp da altına yanlış saat, yanlış tarih yazamaz. Yanlış bir bilgi de yazamaz. Mesela olay yerinde tabanca yokken var yazamaz, uyuşturucu yokken var yazamaz, yaralı veya ölü yokken var yazamaz. Gelecekte olması muhtemel olayları veya kendi öngörülerini ya da yorumlarını, analizini de yazamaz. Çünkü bu bir tutanak. Sahte resmi evrak düzenlemeye girer.
Diyelim ki saat 01.00’de tutanağı tutmaya başladı ve yazması saatler sürdü. Yani evrakı açtı ve ucunu açık bıraktı. Sabah saatlerine kadar yazmayı sürdürdü. Ki Zihni Çakır öyle diyor. “01.00’de başladı, 04.00’te bitti” diyor.
Bu ihtimal de iki açıdan çürük.
1- Önce saat yazılıp tutanak tutulmaz. Her şey yazıldıktan sonra imza ile birlikte tarih ve saat atılır. Bu kadar uzun süren tutanaktan sonra, imza altına alındığı bitiş saati de mutlaka yazılır. Yazılması gerekir.
2- Tutanağı açıp olaylar cerayan ettikçe yazdığı ihtimali, savcıyı daha zor durumda bırakır. Çünkü buradan, yaşananları son derece bilinçli olarak takip ettiği anlamı çıkar. Oysa yazılanlara bakıyorsunuz, ancak savcının zil zurna sarhoş olması gerek böyle bir metin çıkarması için. İçinde hiç yaşanmamış olaylar var. Her cümle, her bilgi yanlış. Böyle bir savcı tutanağı olamaz. Tekrar ediyorum; O-LA-MAZ! Böyle bir ihtimal yok.
Ancak işin içinde başka bir işin olması gerekir. Dün de dediğim gibi, daha önceden hazırlanan bir simülasyona göre hazırlanmış bir evrak gibi duruyor. Hazırlayan savcı mı ondan da emin değilim. Olayların bitişini beklemeden alelacele işleme sokulmuş bir tutanağa benziyor. Nasıl olsa bir kaç saat sonra fiilen Türkiye’de yeni bir rejime geçilecek, binlerce insan gözaltına alınmaya başlanacak, işkencelerden geçirilecek, OHAL ilan edilecek, hukuk rafa kaldırılacak, insanlar konuşmaya bile korkar hale gelecek ve 1 yıl bile geçmeden de resmen tek adamlık rejimine geçilecektir. Kim hesap sorabilecektir ki?!
*****
Başka ne söylenebilir?
Bir tek, belgenin gerçek olmadığı, Savcı Coşkun’un hiç böyle bir tutanak tanzim etmediği iddia edebilir. Onu da bizzat mahkemenin resmi dava dosyası çürütüyor. Bu belge, dosyada duruyor. Mahkeme tarafından kullanılıyor.
Şu durumda halen Yargıtay üyesi olan Serdar Coşkun’un, kendisine ait olmayan bir belgeyi dosyaya koydukları için mahkemeye dava açması gerekir. Sorumlulardan hesap sorması gerekir.
Şu ana kadar Sayın Coşkun’dan bir açıklama veya yalanlama da gelmedi.
Buradan yandaş arkadaşlara bir çağrı yapıyorum. Medya olduğu gibi ellerinde. Haber ajansları, bin tane gazeteleri, televizyonları var. İşte meydan orada. Haydi ben yurtdışındayım ve kaynaklara erişimim, muhataplara sorma imkanım sınırlı. Savcı da orada duruyor, dosya da… Zihni Çakır da diğer yandaş gazeteciler de gitsinler savcıya sorsunlar. Çürütsünler haberi.
SAVCI 2 GÜN ÖNCEDEN DARBEYİ NASIL İHBAR ETTİ?
Bu arada bu belge, şu anda Yargıtay üyesi olan Savcı Serdar Coşkun’un sicilinde bir ilk değil. Daha önce de benzer bir skandala imza atmıştı. Cemaat çatı iddianamesinde, henüz daha darbe girişimine 2 gün varken, darbe yapılmış gibi yazmıştı. Dönemin Anayasal Suçları Soruşturma Bürosu Savcısı olan Coşkun, cemaat ana davası iddianamesini 13 Temmuz 2016 tarihinde mahkemeye sunmuştu. Bu iddianamede şöyle yazıyordu: “Cemaat imamları, gizli emellerini gerçekleştirmek yani devleti tamamen ele geçirerek, istedikleri siyasal sistemi kurabilmek için faaliyete geçerek darbe senaryosunu ortaya koymuşlardır”
Yani aslında ortada ne bir faaliyete geçme vardı ne de darbe vardı. Fakat iddianamede savcı, sanki darbe girişimi olmuş bitmiş gibi hüküm içeren bir cümleye yer vermişti. Medya 15 Temmuz’dan sonra bunu, “Savcıdan darbe uyarısı… Hem de 2 gün önce” başlıkları ve “Savcı Serdar Coşkun darbeyi 2 gün önceden uyardı” övgüsü ile sunmuştu. Oysa ortada skandal bir durum vardı.
Coşkun, cemaat ana iddianamesini hazırlamasına ve belli başlı bütün cemaat soruşturmalarını yürüten büronun başında olmasına rağmen, bir süre sonra görevden alınmıştı. Bir ara görevden el çektirilerek geçici görevle Saray’a alındığından söz edildi. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’na uzman olarak atandığı iddia ediliyordu.
Serdar Coşkun, Ekim 2017’de Anayasal Suçlar’dan alınarak askeri suçları soruşturma bürosuna verildi. Temmuz 2018’de de Yargıtay üyesi oldu.
Ahmet Dönmez bey bu haber zerre umrumda değil, bir belgeden birşey çıkmaz, zaten siz de aynısını demişsiniz. Saat 7’de yazılmış zaten. Ama bunun gazetecilik açısından değeri vardır, yurtdışında olduğunuz için de sizin böyle bir haber yapmanız gayet doğal. Türkiye’de olsanız belki teyit eder yapardınız ya da yapmazdınız ama uzaktan biri için haber değeri taşıyan bir belge. Ama bu belgeyi alıp paylaşan tipler büyük ihtimal cemaatin darbede 0 rolü vardı tarzı paylaşımlar yaptığı için tepki topladı. Hususi hizmet diye birşey yok diyen tipler var. Ergun’da onlara sinirlenip yazmıştır tweeti. Siz gazetecesiniz, cemaat gazetecisi değilsiniz, onun dediği lafları en son hakedecek kişisiniz bile demeyeceğim , Nedim Şener nasıl cemaat gazetecisi değilse siz de en az onun kadar değilsiniz.
Bana göre ergun daha cemaatçidir. öyle liberal tipler ekran yüzü olup çok adam kazandırdı cemaate. Nedim ile sizi bile kıyaslasam siz nedimden daha fazla zarar vermişsinizdir bu cemaatin içindeki çeteye. Adil Öksüz ile ilgili en somut bilgiyi koyan sizsiniz demeyeceğim , tek somut bilgi koyan sizsiniz. Sezai olayı gene süper bir haberdi. Herkes biliyor ama cesaret yoktu işte. Sayenizde çok kişi ayrılmıştır bu cemaatten, bu iyi bir şey. Sayenizde gene bu cemaatin içinde hiçbir şeyden haberi olmayan kişiler bu dakikadan sonra ayrılmasa bile suça bulaşmazlar, AFSV 40 yıl sonra açıklama yaptırmayı başardınız. Ve yenilir yutulur cinsten değil, buz dağının altındaki gizli işlerin hepsini sorgulatacak bir açıklamaydı. Şunu da belirteyim, sizin sayenizde ayrılanlar oldu dedim ama siz soruyu sordunuz F.G. cevap vermediği için millet ayrıldı. Gelip sizi linç etmesinler cemaat trolleri. Onlar sizden nefret ediyor gibi, tr724’de trollerin tweetleri haber oluyor sizinki olmuyor. Üzülmeyin ama, siz beni o iyi şanslar dilerim yazınızda rahatlattınız, ben de dayanamadım bu yorumu yazcam. Nedim’in dediği fetö bile sahip çıkmıyor buna tarzı paylaşımlar canımı sıktı. Sizin gibi 10 kişi çıksa bu cemaatin içindeki çete biter. Nedim’in falan yazılarıyla hiçbir şey olmaz. Akp’liler zaten okumuyor, cemaattekiler hiç okumaz, akpli olmayan da akpyi savunuyor diye okumuyor. Hükümetin baskıyı bırakması lazım, baskı yapıldıkça kenetlenme oluyor. O kenetlenmeyi bozan nadide kişilerdensiniz, kenetlenme bozulunca bireyler yalpalar ama bu şart , o yalpalanma da bile üzülmesinler diye şevk verici yazılar yazıyorsunuz, tebrik ederim. Bu haber de bir haberdir, birileri bir yere çekti diye size yüklenemezler. Siz başlığı ilgi çekici olsun diye sansasyonel atmışsınız, ama içerikte belge ile ilgili zaten tüm ihtimalleri ele alıyorsunuz, çok da önemli ahım şahım demiyorsunuz.
[…] Gazeteci Dönmez ikinci gün ise bu açıklamaları çürüttü. İki gün üstü üste kaleme aldığı yazılarıyla 15 Temmuz darbe girişiminin kimlerin kurgusu olduğunun açık edildiğini yazdı. Ahmet Dönmez’in haber analiz ve yazılarının tamamı şöyle: […]
Yaptığınız müthiş bir habercilik başarısı ve sadece gazetecilik anlamında da değil, bir vatanseverlik örneği, masum onbinlerce insana bir umut ışığı, kör göze parmak, hakikate açılan bir kapı… Teşekkürler