Dünkü yazdığım, “‘Cezaevlerini kana bulayacak isyan planı son anda engellendi’ iddiası”başlıklı haberi, mümkün olduğunca yorumsuz olarak vermeye çalıştım. Yorumumu sonraya bırakmıştım.
Bununla ilgili bir kaç yazı yazacağım.
Önce bir kaç tespit:
Cezaevlerinde kanlı kumpas iddiası cemaat içerisinde konuşuluyor mu? Evet konuşuluyor.
Kimler konuşuyor? En üst düzey isimler.
Ne kadar zamandır? 4 aydır.
Benim bu iddiayı duyuş zamanım: Temmuz ayının sonları. Yani 3 aydan fazla bir zaman oldu.
GÜLEN DEKLARASYON YAYINLAYACAKTI
3 aydır bu konu üzerinde çalışıyorum. Onlarca üst düzey isimle görüştüm. Ulaştığım isimlerin neredeyse tamamı, bu kumpas iddiasının doğru olduğunu, faillerin suç üstü yakalandığını ve Gülen’in gerekeni yapacağını söyledi.
Hatta bir deklarasyon hazırlandığı ve Sayın Gülen’in bu deklarasyonu açıklayacağı belirtiliyordu. Deklarasyonda mealen, “Hizmet içerisinden birileri kullanılarak bir provokasyon girişimi tertip edilmiştir. Bir barış ve hoşgörü hareketi olan Hizmet’in hiç bir şiddet eylemi içerisinde olması mümkün değildir. Bu tür hain girişimlerde bulunacak insanların Hizmet Hareketi ile hiç bir ilgisi olamaz.” denileceği ifade ediliyordu.
Ama bu deklarasyon yayınlanmadı.
Daha sonra Gülen’in bir Bamteli sohbetinde bazı mesajlar vereceği dile getirildi. Bu da olmadı.
Bir yandan da bu iddia yayılarak dolaşmaya devam ediyordu.
Israrla araştırmalarımı sürdürdüm.
Cemaat içi gruplaşmaların dışında olan, yıllardır tanıdığım, vicdanına ve dürüstlüğüne itimat ettiğim bir çok insan “İddia doğru. Gerçekten de böyle bir kumpas hazırlamışlar. Son anda önlendi.” diyordu.
Konuştuğum insanların bir tanesi bile “Hayır, bu bir iftira” demedi.
‘SEZAİ’ CEVAP VERMEDİ
Ben bir gazeteci olarak karşı tarafı da dinlemek istedim. İddiaların hedefindeki ‘Sezai’ kod adlı İ.K. ile görüşmek istedim.
Kendisi ile irtibatım olmadığı için önce yakın bir arkadaşı ile konuştum. Kendisi, dün haberde yer alan cümleleri sarfetti. (Yalnız bugün beni tekrar arayarak haberdeki bir cümle ile ilgili bazı açıklamalar yaptı. O açıklamaları, yazının sonunda okuyabilirsiniz.)
Sonra ne oldu? Ertesi gün beni aradı ve “Ben Sezai Bey’le konuştum. Durumu anlattım. Seninle görüşecek. Telefonunu bekliyor” dedi.
Numaraya kendimi tanıtan bir mesaj atıp görüşmek istediğimi ifade ettim. Fakat İ.K.’dan cevap gelmedi. 1 saat sonra kendisini aradım. Açmadı. Mesajımı okuduğu halde cevap da vermedi.
Aynı akşam, Gülen ile röportaj talebinde bulunmak veya en azından yazılı sorular yöneltmek amacıyla Alp Aslandoğan Beyefendi’yi aradım. Konuyu özetledim. Kendisi, Sayın Gülen’in röportaj taleplerini kabul etmediğini ve bir süre daha kabul etmeyeceğini bildirdi. “O halde ben resmi kanaldan, yazılı sorular yöneltmek istiyorum. Muhatabı kimse cevaplayabilir mi?” diye sorduğumda da “Maalesef böyle bir muhatap yok. Kimse cevaplayamaz.” karşılığını verdi.
En son geçtiğimiz perşembe akşamı, yani yazıyı yazmadan bir gün önce İ.K.’yı tekrar aradım, açmadı. Geri de dönmedi. Mesaj da attım ama okumadı.
Bütün bunların neticesinde Cuma günü yazıyı yazmaya karar verdim.
Olayın serencamı budur.
CEZAEVİNDEKİLERİ BANA MI ANLATIYORSUNUZ?
Ben haberi iki tarafın görüşlerine de yer vererek yazdım.
“Cezaevindekiler isyan edecekti” diye bir cümlem var mı? Yok.
Bazı okuyucular, “Bizim arkadaşlar asla isyan etmez. Karıncayı bile incitmeyecek insanlar böyle bir şey yapar mı? Zamansızca kapıları açıp ‘hadi hepiniz çıkın’ deseler bile çıkmazlar.” diyorlar.
Bu insanları bana mı anlatıyorsunuz? İçeride yüzlerce yakın arkadaşım var. Tanımasam da en az arkadaşlarım kadar kefil olduğum binlerce insan var. Onların bırakın isyana teşebbüs etmeyi, içeride isyan çıksa bile tek bir insanın burnu kanamasın diye cansiperane mücadele edeceklerini bilmiyor muyum? Adım gibi biliyorum.
Mevzu bu değil ki!
Haberde böyle bir ifade yok.
Ulaşıldığı iddia edilen 50 kişinin tutuklu olduğuna dair de bir ifade yok. Hatta kim ya da kimler olabileceğine dair de bir göndermede bulunmadım. Bununla ilgili bir takım iddialar duymuş olsam bile…
Çünkü, gerçekliği sabit olmayan bir iddia nedeniyle hiç ilgisi olmayan bir çok insanın canı yanabilirdi. Şu ana kadar olduğu gibi.
İSYAN NASIL OLACAKTI?
Peki isyan nasıl ceryan edecekti?
Ortaya atılan senaryo şöyleydi: “Sincan Cezaevi’nde bir kaç kişi isyan başlatacaktı. Bunlar cemaatle hiç ilgisi olmayan, hatta önceden yerleştirilmiş kişiler olabilir… Belki bir iki gardiyan öldürülecekti. Televizyonlarda ve sosyal medyada, ’FETÖ’cüler isyan çıkardı. Sincan Cezaevi yanıyor, ölüler var’ şeklinde bir son dakika bilgisi paylaşılacaktı. O sırada cezaevinin önünde, normalde orada olmaması gereken cemaatten bazı isimler yakalanacaktı. Tıpkı Akıncı Üssü’ndeki gibi… İsyanı bunların örgütlediği açıklanacaktı. Daha önceki Özel Harp Dairesi operasyonlarında olduğu gibi, haberleri gören yüzlerce insan cezaevlerine koşacak, daha sonra infiale gelen vatandaşlar sokaklara dökülüp cezaevlerini basacaktı.”
Bu noktada Sedat Peker’in 16 Temmuz 2017 tarihinde, yani 1 yıl önce yaptığı şu açıklamayı da hatırlamakta yarar var: “Neymiş, Maltepe Cezaevi’ni basacaklarmış, arkadaşlarını çıkaracaklarmış. Büyük bir devrimin başlangıcı olacakmış. Onların düşündüğü gibi cezaevleri de bir gün basılacak. Ancak vallahi onların hayal ettiği gibi değil. Dışarıda yakaladıklarımızın hepsini ağaçlara, bayrak direklerine astıktan sonra o cezaevlerine de gireceğiz. Onları cezaevlerinde de asacağız. Boyunlarından asacağız, bayrak direklerine.”
****
Hala bu haberi niye yazdın diye soran var mı?
Varsa bir şeyler daha ifade etmek isterim.
Bir kere olayın kendisi haber. Gazetecilik tartışmasına hiç girmeyelim. Daha ilk “Nasıl bir gazetecilik?” başlıklı yazımda şöyle demiştim: “Yanlışı kim yaparsa yapsın yanlıştır.
Şunu özellikle vurgulamak isterim: ‘Sadece diğer kabilenin kusurlarını yaz. Bizim kusurumuz yoktur, ama kazara bir şeyler olmuşsa da onları görmezden gel’ diyenlerle beraber değilim. Onlar da benimle olmayabilirler. ‘Şimdi sırası mı? Hele şu süreç bitsin, ondan sonra söyle ne söyleyeceksen’ diyenlere saygım var. Fakat bunun ne kadar ötelenemez bir gereklilik olduğunu da tabi ki örnekleri ile ortaya koyacağım.”
İşte ikinci gerekçem, bu son cümlede gizli.
Bunu açacağım.
HANGİ İHTİMAL DAHA KORKUNÇ?
Önce şuradan devam edeyim;
Olayın iki tane boyutu ve iki ayrı iddia var.
Bir: Diyelim ki suçlama doğru. Bu durumda, cemaat içerisinde yıllarca Gülen’e çok yakın noktalarda görev yapmış biri veya birileri, Hareket’e ihanet içerisinde demektir. Binlerce insanın hayatına mal olacak bir kanlı tezgahı bizzat Gülen’in yanı başından, kampın içerisinden, onun adını kullanarak hazırlıyorlar demektir. İster kendiliklerinden isterse bir derin devlet kanadı ile birlikte olsun, bu kadar vahşi bir plan yapan insanlar, hala cemaatin içerisinde ve ‘abi’ olarak biliniyorlar demektir. Eğer öyleyse bu insanların 15 Temmuz’daki rolleri nedir? Hatta daha da geriye gidip yakın tarihin bütün önemli kırılma noktalarında nasıl bir misyon üstlenmişlerdir? Bundan sonra başka neler yapabilirler? Bir düşünelim.
İki: Diyelim ki iddia yalan. İ.K.’nın arkadaşının dünkü haberde yer alan sözlerini hatırlayalım: “Ben Sezai Bey’le konuştum. Bunun tamamen hayal mahsulü olduğunu, amacın kendisini tasfiye etmek olduğunu söylüyor. Bu konuda tek bir kanıt bile yok. Kendisi halen her hafta Hocamızın yanında. Hizmet’in içini sarmış bulunan ve şu anda etkin olan grup, Hocaefendi’ye baskı kurarak tasfiye yapmak istiyor. O yüzden bu yalanı uydurdular. Amaç Hizmet’i istedikleri gibi yönetmek.”
Bu ne demektir? Ortada cemaatin ana omurgasını eline geçirmiş, Gülen’i yönetmeye çalışan, buna engel olarak gördüğü İ.K.’yı enterne edebilmek için de cezaevlerindeki insanların hayatı üzerinden bir yalan uyduran, iftira atan, Gülen’i tasfiyeye zorlayan korkunç bir yapı var demektir.
Birinci ihtimaldeki soruları bir kere daha yöneltelim: Eğer öyleyse bu insanların 15 Temmuz’daki rolleri nedir?
“İKİ GRUBUN ÇARPIŞMASI”
Ortada iki tane ihtimal var. Hangisini beğenirsiniz?
Hangisini doğru kabul ederseniz edin, işin geldiği boyut artık ertelenemez ve ötelenemez vaziyette vahim.
Cemaatin en tepesindeki isimlerden biri bana diyor ki, “Bu, iki grubun çarpışmasıdır!”
Yani, insanlar Meriç’lerde, Ege’lerde can verirken, onlarca insan sokak ortasından kaçırılırken, yüzlerce kişi işkenceden geçerken, onbinlerce insan cezaevinde tutuluyorken, aileler paramparça ve perişan haldeyken, yavrular babasız büyürken cemaatin içinde iki grup, yukarıda bir iktidar savaşı veriyor öyle mi?
Benim zorluğum şu ki; kaynaklarım adının verilmesini istemediği için çıkıp isim isim sayamıyorum. Hepsi kendilerini biliyor. Hadiseye gruplar dışından bakan ve kendini tarafsız olarak konumlayan insanların da hiç biri çıkıp konuşmuyor. Bilen herkes susuyor. “Bu süreçte ben bunların ulu orta konuşulmasını uygun görmediğim için susuyorum” diyenlere saygı duyuyorum. Bu bir tercihtir.
Ama benimkisi de bir tercihtir.
Ben iki ekibin çatışmasının geldiği tehlikeli noktayı nazara sunuyorum.
Kararı, hayatları birebir etkilenen insanlar versin.
Çünkü yönetim katının bu konuda bir şey yapmayacağını biliyorum. 15 Temmuz’un üzerinden 2 yıldan fazla zaman geçtiği halde yapılmadığı gibi…
O yüzden bir yazımda Ali Şeriati’nin sözünü alıntıladım ve “Eğer bir haksızlığı engelleyemiyorsanız en azından onu herkese anlatın, demişti. Anlatmaya geldim!..” dedim.
Anlatıyorum.
Ben polis değilim. Olayı bütünü ile aydınlatmam. Hele ki gazetecilik yapmanın imkansıza yakın olduğu şu süreçte… Hele ki bu kadar kapalı bir yapı içerisinde…
Savcı değilim, hakim değilim.
Ben vakıayı rapor ediyorum.
Kararı, hayatı birebir etkilenen insanlar versin. Canıyla, malıyla, evladıyla, anne babasıyla, özgürlüğüyle, memleketiyle, aşıyla, ekmeğiyle bedel ödeyen insanlar versin…
İsterseniz bana “hain, ajan, Hüseyin Gülerce, Latif Erdoğan, Tamer Korkmaz” demeye devam edin ve kendinizi rahatlatın. İsterseniz de kendi yolunuza, inancınıza, hayatınıza, yaşadıklarınıza ve ödediğiniz bedele sahip çıkarak bu iddiaların peşine düşün.
Karar sizin!…
NOT: Dünkü yazıda İ.K.’nın arkadaşı olarak kodladığım kişi bugün beni arayarak şu açıklamayı yaptı. Aynen veriyorum:
“Benim için, ‘Sezai ile birlikte hareket eden’ demişsin. Ben kimse ile beraber hareket etmiyorum. Sezai sadece arkadaşım. Her arkadaş olduğumuzla ekip mi oluyoruz?
Ben burada Sezai’yi yıllardır tanıyan bir arkadaşı olarak konuştum sadece. Keşke kendisi çıkıp bir şeyler söylese idi. Konuşmadığı için ona da kızgınım. Çünkü bu absürt bir iftira, biliyorum. Tek kanıt gösteremezler. 50 tane insana ulaşıp isyan talimatı verdi deniyorsa, bu insanlardan 3 tanesi de çıkıp desin ki ‘Evet, Sezai beni aradı, isyan talimatı verdi’… Bunu söyleyen tek bir kişi bile yok.
Hele ki ‘MİT’e, devlete çalışıyorlar’ gibi ifadeler beni çok yaraladı. Benim için böyle diyen insanların tamamını Allah’a havale ediyorum. Hakkım helal değil. Dünyada da benimle yüzleşme cesareti gösterebilirlerse çıksınlar ve bunları söylesinler. Benim için her iftirayı atsınlar ama Hizmet’e ihanet ediyor demesinler. Benim için hayatta önemli tek bir şey var: O da Hocaefendi’nin benimle ilgili nazarıdır. Ona halel gelirse ölürüm. Her namazımdan sonra ettiğim dua ise ‘Allah’ım, ola ki birgün istemeyerek de olsa Hizmet’e ihanet edecek olsam o gün benim canımı al’dır. Başka da bir şey demiyorum.”
Yaptiginiz is gercekten cok degerli
Yumusak bir damarinizdan girip sizi vazgecirmeye calisanlar olabilir
Lutfen devam edin bu milleti aydinlatma cabalariniza.
Milletin ulvi duygularini istismar edenleri ancak gercek habercilik durdurabilir.
Kisi, cemaat, tarikat, parti, ideoloji kayirmacasi yok.
Taban hareketleri ancak ahlak ustunlugunun uzerinde yeserir.
Teşekkürler. Sizinle hemfikirim
Çok şükür bunları dile getirebilen gazetecilerimiz oldu. Çok teşekkür ederiz.