Stockholm Center for Freedom (SCF) olarak 2017 yılında geniş kapsamlı bir 15 Temmuz raporu hazırlamıştık.
Darbe girişiminin 1. Yıl dönümünde İngilizce ve Türkçe olarak bastığımız bu rapor için, suçlamaların hedefindeki Gülen Hareketi lideri Fethullah Gülen’le de yazılı bir röportaj yapmıştık.
Gülen’in cevapları içerisinde son derece ilgi çekici bir bölüm vardı.
Şöyle diyordu: “Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın uzun zamandır bir darbe hazırlığı içinde olduğunu, buna matuf ciddi çalışmalar yaptığını duyuyordum. Uzun yıllardır tanıdığım bir esnaf arkadaşımın iş adamı olan oğlu buraya geldiğinde bana, İbrahim diye bir işadamı arkadaşından bahsetti. Dediğine göre bu İbrahim isimli şahıs Hulusi Akar’la ilişkileri çok iyi olan, ona ‘baba’ diyecek kadar yakın olan birisiymiş. İşte o İbrahim bizim buradaki arkadaşına Hulusi Akar’ın ilk günden beri darbe niyeti olduğunu ve bunu mutlaka gerçekleştireceğini söylüyordu. Bu söylentilerin tesirinde kalıp o gece gerçekten emir komuta içinde bir darbe yapıldığını sanan bazıları da o teşebbüse iştirak etmiş olabilir.”
Biz SCF ekibi olarak bu açıklamayı kendi aramızda tartıştık.
Çok önemli, dikkat çekici cümlelerdi. Fakat burada adı geçen İbrahim’in kim olduğunun açıklanması gerekiyordu. Bu haliyle eksik kalacaktı.
Bu yüzden bu ismi kendisine tekrar sorduk. Fakat Gülen, sözlerine yeni bir şey eklemeyeceğini belirterek ‘İbrahim’in kim olduğunu açıklamadı. Soyadını paylaşmadı.
Biz de SCF ekibi olarak bu haliyle açıklamanın çok spekülatif durduğunu ve rapor formatına uygun düşmeyeceğini değerlendirerek ilgili satırları röportajdan çıkardık.
Gülen’in yukarıdaki sözleri raporda şu şekilde yer aldı: “Ben de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın uzun zamandır bir darbe hazırlığı içinde olduğunu, buna matuf ciddi çalışmalar yaptığını duyuyordum. Bu söylentilerin tesirinde kalıp o gece gerçekten emir komuta içinde bir darbe yapıldığını sanan bazıları da o teşebbüse iştirak etmiş olabilir.”
****
Tabii nasıl bir hata yaptığımızı, meseleleri araştırıp da bazı perde arkası bilgilere vakıf olduğumda anladım.
Aslında Gülen orada kendini tartışmaya açmak pahasına çok önemli mesajlar vermiş.
Henüz darbe girişiminin birinci yıl dönümüne yaklaşılırken, kamuoyuna bir şeyler anlatmak istemiş. Bir tartışmanın önünü açabilecek bir çıkış yapmış.
Fakat bu konu orada kaldı. Bir daha kendisi de temas etmedi.
Aradan 4 yıl geçtikten sonra ilk kez bu yazı ile bu açıklama kamusallaşmış oluyor.
Şimdi bu satırlara biraz mercek tutalım ve adı geçenlerin kimler olduğuna bakalım.
Gülen’in “Uzun yıllardır tanıdığım bir esnaf arkadaşım” dediği kişi Cahit Değerli.
Kendisi son derece düzgün, itibarlı bir işadamı. Bitlis Ahlat kökenli olup İstanbul Topkapı’da Merkez Kimya isimli bir şirketin sahibiydi.
Aynı zamanda Cemaat’in en eski mütevellilerindendi. Fakat sonraları kenara çekildi. Şimdilerde yaşlı ve hastalıkları ile boğuşan, kendi halinde bir emekli.
Gülen’in “Onun işadamı olan oğlu” dediği ise Mehmet Değerli.
2015 Ocak ile 2016 Haziran arasında Gülen’in ikamet ettiği çiftlikte kalan, ona bir takım bilgiler aktaran ve Cemaat’i 15 Temmuz tuzağına çekmekle itham edilen şahıs.
Onun arkadaşı olduğu söylenen ‘İbrahim’ ise İbrahim Bilgehan Taşdelen.
****
Peki kim bu İbrahim Taşdelen?
Dikkatle okumanızı öneririm. Son derece ilginç ve sıradışı bir kişilik.
İsmi siyasi çevrelerle anılan bir işadamı.
İşadamı dediysem, o tarafı karanlık biraz.
Askeriyeden ayrıldığını söyleyenler de var ama ben buna dair bir kayda ulaşamadım.
Onu yakından tanıyan bir eski dostu, MİT elemanı olduğunu iddia ediyor. Ancak takdir edersiniz ki bunu ispatlamak da çok zor.
Her ne ise, biz somut kayıtlara geçelim.
Adı ilk olarak 2004 yılında yaklaşık 8 milyon TL’lik bir akaryakıt kaçakçılığı davasında gündeme gelmişti.
Politeks Petrol İthalat ve İhracat Limited Şirketi’nin sahibi, Kurucular İnşaat ve ZRG Dış Ticaret’in de ortağı olarak geçiyordu.
Gebze Ağır Ceza Mahkemesi’nde, “cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak, resmi evrakta sahtecilik” ve “teşekkül halinde kaçakçılık” suçlamalarıyla yargılandı.
Fakat burada asıl önemli olan, İbrahim Taşdelen’in ilişkiler ağıydı. İktidar partisi AKP, MHP, bürokrasi ve bazı derin çevrelerle içli dışlıydı.
Dönemin Ulaştırma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı ve AKP kurucusu Kemal Albayrak, dönemin Gümrük Müsteşar Yardımcısı Hüseyin Hüsnü Güler ve o sırada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Başdanışmanı olan Emekli Korgeneral Altay Tokat’la yakın ilişkileri tespit edildi.
Dava dosyasına göre bunlarla arasında rüşvet ilişkisi vardı.
Örneğin Kemal Albayrak’a rüşvet olarak Passat marka bir araba aldığı öne sürülüyordu. Dosyada, para transferleri de vardı. Taşdelen ise “Rüşvet değildi, indirimli alması için yardımcı olduk” diye kendini savunacaktı.
****
Ancak bundan çok daha fazlası vardı.
Mahkeme kararı ile polis, İbrahim Taşdelen’in telefonlarını dinlemişti.
2003 sonundan 2004’ün ilk 5 ayı arasında yapılan dinlemelere çok derin ve enteresan konuşmalar takılmıştı.
Daha sonra bu tapeler, Ergenekon iddianamesinin ek klasörlerine de girecekti.
Buna göre Taşdelen, zannedilenin çok ötesinde derin bağlantılara sahipti.
Kendini MHP’li olarak tanımlıyordu ama bazı AKP’li bakanlarla çok yakındı.
AKP dışında diğer siyasi partilerden, askeriyeden ve derin çevrelerden de kontaktları vardı.
MGK’da konuşulanlardan haberi olduğu gibi, TSK içinde yapılacak yeni bir ‘dizayn’ çalışmasının da göbeğindeydi.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın direktifleri ile Silahlı Kuvvetler içerisinde tasfiyeler yapılması ve yeni paralel bir istihbarat örgütü kurulması organizasyonunda yer alıyordu.
Burada da Emekli Korgeneral Altay Tokat’la beraber çalışıyordu.
Altay Tokat, o sırada Devlet Bahçeli’nin başdanışmanıydı.
Daha sonra kamuoyunda “Bombacı Paşa” olarak anılacaktı. Bunun nedeni ise bizzat kendisinin itirafları olacaktı. 2006 yılında Şemdinli’deki Umut Kitabevi bombalaması olayı üzerine Aktüel dergisine röportaj veren Tokat, “O bomba mesaj içindi ama beceriksizce yaptılar. Bakın benim zamanımda ben de bomba attırdım. Bir, iki kritik noktaya… Benim meselem mesaj vermek… Batıdan gelen memurlar, hakimler işin ciddiyetini anlamıyor. Çok koordineli ve iyi çalışmıştık. Baktım, sonradan işler sakinleşince işi basite almaya çalıştılar. Rastgele dolaşıyorlar, şunu bunu yapıyorlar. Onun üzerine şunlar bir hizaya gelsin diye evlerine yakın bir iki yere attırdım. Ondan sonra anladılar ki çok dikkatli olmalılar.” diyecekti.
Yani Paşa, oyun kurmada, ‘tezgah’ hazırlamada, algı operasyonu işinde ustaydı. Şemdinli’dekiler gibi ‘beceriksiz’ değildi.
Tıpkı daha sonra MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, “Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Oradan Türkiye’ye 8 tane füze attırıp savaş gerekçesi üretirim,” diyeceği gibi, Altay Paşa da bu işleri iyi bilenlerdendi.
****
Peki İbrahim Taşdelen’le nasıl bir ilişkileri vardı.
Bizzat Taşdelen’in telefon kayıtlarından ilerleyelim.
1 Nisan 2004 tarihinde bir MGK toplantısı yapılıyor. İbrahim Bilgehan Taşdelen, toplantı sonrası Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’la bir araya geliyor. Makam arabasında bir yere gidiyorlar. Yıldırım, Taşdelen’in yanında telefon görüşmesi yapıyor. Anlaşılan o ki bu ikili oldukça samimi; çünkü Yıldırım, onun yanında rahat rahat konuşuyor.
Ne mi konuşuyor?
Şimdi oraya gelelim.
İbrahim Taşdelen, Binali Yıldırım’dan ayrıldıktan sonra ortağı Esat Kurucu’yu arıyor. Bir kaç ay sonra akaryakıt kaçakçılığı davasında birlikte yargılanacakları Kurucu’ya, Binali Yıldırım’ın bu konuşmasından bahsediyor.
İşte biz de bütün bu detayları, o görüşmeden öğreniyoruz.
Taşdelen diyor ki; “Yolda gidiyoruz, şey aradı. Bugün MGK vardı ya. Kulak misafiri oldum. Tabii askerlerle tartışmışlar bugün. Kıbrıs konusu için askerler demiş, ‘Böyle bir hata yaptığınız zaman ipinizi çekeriz’ demişler. İşte Bakan Bey diyor ki, artık hala biz bu askeri diyor, bir türlü diyor diskalifiye edemiyoruz.”
****
Bundan 3 gün sonra, 4 Nisan 2004 tarihinde İbrahim Taşdelen, X bir şahısla konuşuyor.
Bu kez Altay Tokat’a verilecek ‘hediye ihale’den bahsediyor. “En tepedekiler bir hediye olsun diye bir ihale verecekler ona,” diyor.
“En tepedekiler”in kimler olduğu, kısa bir süre içerisinde anlaşılacak.
9 Nisan’da bu kez Gümrük Müsteşar Yardımcısı Hüseyin Hüsnü Güler ile telefonlaşıyor. 2 gün sonra, yani 11 Nisan pazar günü Cüneyt Zapsu’nun Abant’ta düzenleyeceği bir toplantı üzerine konuşuyorlar. Cüneyt Zapsu o sırada Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı. İbrahim Taşdelen, Zapsu’nun, Başbakan Erdoğan adına Emekli Korgeneral Tokat’a ‘ciddi bir teklifte bulunacağını’ bildiriyor.
Diyalog şöyle:
İ. Taşdelen: Pazar günü o toplantı var abi biliyorsunuz.
H. H. Güler: Söyledi Paşa. Dün de aradı. Kimler katılıyor?
İ. Taşdelen: Cüneyt Bey herhalde büyük ihtimalle. Bir de çok yakın bir iki insan daha var. Ciddi bir teklif olayı var abi. Bu teklifi işte bu Pazar açıklayacaklar.
H. H. Güler: Teklif mi yapıyorlar Paşa’ya?
İ. Taşdelen: Sayın Erdoğan vasıtasıyla.
****
Altay Tokat’a ‘reddedemeyeceği bir teklif’ yapacaklar.
Gelelim oraya.
11 Nisan 2004…
Büyük Abant Oteli…
Toplantıya, Cüneyt Zapsu, kardeşi Abdülaziz Zapsu, İbrahim Taşdelen ve Emekli Korgeneral Altay Tokat katılıyor.
Telefon kayıtlarına göre Zapsu, bizzat Erdoğan’ı temsilen orada.
İbrahim Taşdelen 2 gün sonra, Esat Kurucu ile yaptığı görüşmede, burada konuşulanları paylaşıyor.
Taşdelen’in kendi ağzından dinleyelim: “Dediler ki, Paşam dediler, bir ricamız daha var dediler. Şu anda hükümet ile asker çok kötü abi. Çok kötü, çok kötü, aşırı… Dediler ki, böyle böyle… Sayın işte Abimizin (R.Tayyip Erdoğan) bir ricası var, bir ekip kursun bize, görevlendirelim her bölgede, Türkiye’nin büyük bölgelerinde askeri olarak istihbarat birimi kursun. Tüm yetkilerle donatalım. Bir de dediler, sadece yani bu ülkenin gelişmesi için, bu ülkeye zarar veren birimlerle ilgili bir takım işte bilgiler falan toplayalım. Başına da sizi getirelim diye teklifte bulundular. (…) Dediler işte üçyüz, beşyüz falan filan… Şu bu kontrolleri sizin elinizde, gizli ödenek sizin elinizde…Neyse, Paşa ile yolda geliyoruz, ikimiz beraber. Paşa’nın arabasını kullanıyordum. Baba, dedim, yani bu saatten sonra bizim menfaatimiz, senin siyasi geleceğin söz konusu dedim. Biz dedim parti olarak (MHP) bir daha başa gelemeyiz, öyle şansımız yok, bunu da dedim göz önüne al.”
****
Dikkatinizi çekerim; Erdoğan TSK içinde yeni bir yapılanma, bir çeşit gizli istihbarat örgütü kurmak için teklifi, Altay Tokat’a yapıyor.
O sırada Bahçeli’nin danışmanı olan emekli paşaya…
Daha sonra Şemdinli bombalamasını savunacak ve geçmişte sırf hakim ve savcıları hizaya getirmek için evlerinin yakınına bomba attırdığını övünerek anlatacak olan paşaya…
Erdoğan’ın bu tür ihtiyaçları çok eski yani.
İhtiyaçlarına bulduğu yöntemler de bu yöntemleri hayata geçirmesi için ortaklık kurduğu çevreler de eski.
Ve aracı olan kişi de kendini MHP’li olarak tarif eden İbrahim Taşdelen.
Kimin eli, kimin cebinde?
****
Neyse devam edelim.
O toplantıdan sonra Altay Tokat kolları sıvıyor.
Aslında Tokat’ın hayali MİT Müsteşarı olmak. Bu toplantılarda bunun üzerinde durulduğu da belirtiliyor.
Fakat öncesinde TSK içinden, ama illegal, gayrı nizami bir istihbarat örgütü kurmak üzere çalışmalara başlıyor.
Dinlenemeyen, şifresi kırılamayan 5 ayrı telefon ve 5 ayrı hat istiyor. Bunu ekibine dağıtacaktır. Bu isteği kabul ediliyor.
Bunu da İbrahim Taşdelen’in 14 Nisan’daki telefon konuşmasından öğreniyoruz.
Fakat daha sonra ne oluyor, muamma. Muhtemelen iki ay sonra akaryakıt kaçakçılığı operasyonunun olması ve resmî telefon dinlemelerinin mahkemeye yansıması üzerine bu operasyon rafa kalkıyor.
Bu arada bir yandan Gebze’deki akaryakıt kaçakçılığı süreci de devam etmektedir. Taşdelen, bürokrasideki bazı engelleri aşabilmek için Altay Tokat’ı devreye sokmaktadır. Bunun karşılığında kendisine bir cip de alıyor.
17 Nisan’da Altay Tokat ile Taşdelen arasında bir telefon görüşmesi oluyor. Burada ‘rüşvet’ olarak nitelenen araba için konuşuyorlar. Daha önce Honda marka arabada anlaşılmış. Fakat Tokat Paşa Toyota Rav4 istiyor.
Diyalog şöyle:
A. Tokat: Hani bu Honda dedik ya?..
İ. Taşdelen: Ha evet abi, babacığım!
A. Tokat: Peki onu Rav4’e çevirsek n’olur? Aynı fiyat, ben baktım.
İ. Taşdelen: Ney babacığım?
A. Tokat: Toyota Rav 4, Rav 4.
İ. Taşdelen: Tamam babacığım, olur.
****
Bir kaç gün sonra ikinci bir toplantı daha yapılıyor.
Bu kez en ağır toplar da geliyor.
Ankara’daki bu toplantının tarafları bizzat Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Altay Tokat. Böylece “En tepedekiler” kimmiş, onu da görmüş oluyoruz.
Burada kendisine en yetkili ağızdan teklif yapılıyor. Asker ile hükümet arasında ‘köprü’ olması da isteniyor.
27 Nisan 2004 tarihinde üçüncü bir toplantı organize ediliyor. Bu kez Tokat’ın kendi ofisinde. Dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’le bir araya geliyorlar.
İbrahim Taşdelen, aynı gün akşama doğru yaptığı telefon görüşmesinde bu toplantının içeriğinden bahsediyor. Erdoğan ve Abdullah Gül’le yapılan görüşmenin devamı niteliğinde olduğunu söylüyor ve “Ya bir gelsen, çok güzel şeyler var da yaşaman lazım. İnanılmaz şeyler var!” ifadelerini kullanıyor.
Nedir bu kadar güzel olan? Taşdelen şunları söylüyor: “Abi ne yapsın baba (Altay Tokat). Var ya tapıyorlar (AKP yönetimini kastediyor) resmen. Kur’an çarpsın. Hükümetle asker arasında köprü ya şimdi. Şimdi bu Tayyip Bey’le de bazı şeyleri var. Bir görüşmeleri oldu Abdullah Bey ile. Ömer Bey geldi bugün babanın yanına. Ömer Dinçer.”
****
Buralardan anlaşıldığına göre Gebze’deki akaryakıt kaçakçılığı işi de bu ekibe yol vermek için göz yumulan işlerden birisiydi.
Bu dinlemelerden 2 ay sonra Kocaeli Emniyeti, düğmeye basarak akaryakıt kaçakçılığı operasyonunu yaptı. Ancak kısa süre sonra İl Emniyet Müdürü Ercüment Özbeyli merkeze alındı.
Tıpkı 17 Aralık operasyonu gibi yani…
Aslında AKP döneminin çoğu yolsuzluk operasyonları birer ‘mini 17 Aralık’ gibidir. Hep yolsuzluk yapanlar korunmuş, onları ortaya çıkaran bürokratlar ve polisler ise cezalandırılmıştır.
İbrahim Taşdelen’in, Emniyet Müdürü Özbeyli’nin görevden alınması için AKP’li bakanlar Abdülkadir Aksu, Osman Pepe ve Vecdi Gönül nezdinde girişimlerde bulunduğu, Altay Tokat’ın da bu iş için devreye girdiği daha sonra yine resmî telefon kayıtlarından ortaya çıkacaktı.
Savcılık da önce hapis cezası istediği Altay Tokat ve diğer bürokratlar için kısa sürede ek bir mütalaa ile takipsizlik kararı verecekti.
Sonradan hepsi bu dosyadan bir bir yırtacak ve olayın üzeri örtülecektir.
****
Bu arada 3 yıl sonra, İbrahim Taşdelen ve Altay Tokat’ın, Hakkarili ünlü uyuşturucu kaçakçısı Hikmet Serdar’la da konuşmaları dinlemeye takıldı.
Bu kez bir başka soruşturmada Hikmet Serdar’ın telefonları dinlenmekteydi.
Hikmet Serdar, Taşdelen’le yaptığı görüşmede, Ankara’da Jandarma İstihbarat’ta görevli Yarbay Mustafa Nail Pekiner‘le olan diyaloglarını anlatıyordu.
Bir başka dinlemeye göre Serdar, Pekiner’i evinden de aramış ve not bırakmıştı.
Altay Tokat ise soruşturma çerçevesinde savcıya verdiği ifadede, Serdar’ı bölgede görev yaptığı dönemde Hakkari’den tanıdığını ifade etti.
Savcı, Tokat ve Pekiner hakkında, delil yetersizliğinden takipsizlik verdi.
****
İbrahim Taşdelen ve Altay Tokat ile AKP’nin görüşmelerinden 3-4 ay sonra, Ağustos MGK’sında meşhur “Gülen’i bitirme kararı” imzalandı.
Ve işte o İbrahim Taşdelen, yıllar sonra bizzat Gülen’in ağzından karşımıza çıkacaktı.
Mehmet Değerli 2015 başında bir gün, elinde çok önemli bilgiler olduğunu söyleyerek Fethullah Gülen’le görüşüyor.
Ve o tarihten sonra orada, Gülen’in ikamet ettiği ‘kampta’ kalmaya başlıyor. Ta ki, 2016 Haziran’ına kadar… Yani 15 Temmuz’dan bir ay öncesine kadar…
Sonra o meş’um ve melun olaylar olacak, ülkede milyonlarca insan mahşeri tadacak, bağ bahçe viran olacak ve Türkiye bir uçuruma doğru hızla yuvarlanacaktır.
Ve Gülen, 2017 Mayıs ayında SCF’ye gönderdiği yazılı cevaplarında, “Uzun yıllardır tanıdığım bir esnaf arkadaşımın iş adamı olan oğlu buraya geldiğinde bana, İbrahim diye bir işadamı arkadaşından bahsetti. Dediğine göre bu İbrahim isimli şahıs Hulusi Akar’la ilişkileri çok iyi olan, ona ‘baba’ diyecek kadar yakın olan birisiymiş. İşte o İbrahim bizim buradaki arkadaşına Hulusi Akar’ın ilk günden beri darbe niyeti olduğunu ve bunu mutlaka gerçekleştireceğini söylüyordu,” diyecektir.
****
Dikkatinizi çekmiştir; İbrahim Taşdelen, Altay Tokat’a da ‘baba‘ diye hitap ediyordu. Demek ki Hulusi Akar‘a da ‘baba’ diyordu.
Yukarıdaki dinleme kayıtlarından İbrahim Taşdelen’in AKP üst yönetimi ile bağlarını, MHP çevresini ve askerlerle ilişkilerini gördünüz.
Derin olayların içinde ne kadar olduğunu, iş bitiriciliğini, ayartıcılığını, hediye ihalelerle, rüşvetlerle birilerini nasıl bağladığını, bu tür karanlık organizasyonlardaki becerisini gördünüz.
Bunlar hem medyaya hem Ergenekon iddianame dosyasına yansımış bilgiler.
Bütün bunlara rağmen Cemaat adım adım nasıl 15 Temmuz’a sürüklendi?
Mehmet Değerli’nin İbrahim Taşdelen’le nasıl bir ilişkisi vardı?
Mehmet Değerli, kampa nasıl geldi?
İçeride bulunduğu birbuçuk yıl boyunca Gülen’e ne anlattı? İbrahim Taşdelen’den ne tür mesajlar taşıdı?
İşte bu dizide bunları anlatacağım.
Bu yazı ile bu noktaya şimdilik bir çıpa bırakalım.
Daha sonra burayı yaprak yaprak açacağız.
Fakat öncesinde bazı isimlere mercek tutmamız gerekiyor.
Onlar anlaşılmadan bu mesele anlaşılamayacak.
Ardından buraya ve o önemli soruya geri döneceğiz: Cemaat, içeriden adım adım 15 Temmuz’a nasıl sürüklendi?
-DEVAM EDECEK-
aslolan MGK kararları demek ki ülkemizde!
Ahmet bey adil öksüz olayıda bu diziden sonra iyi bir analizi hakediyor! 17/25ten sonra sürekli artan baskı ortamında 2008de hanefiAvcı (dışarıdan), 2009da kemalettinÖzdemir (içeriden) havaKuv.İmamı diye deşifre edip devletin tüm kurumlarına bildirilen adilÖksüz a-cemaat bu görevde (doğruysa) tutar mı? b-ako ve MİT görevlendirmesi ve onayı olmadan pensilvanya’ya gidip gelebilir mi?
Akp yanlışlıkla ako diye yazılmış
Taşdelen ve Tokat’ın 2004’teki o meşhur MGK kararına etkisi pozitif mi, negatif mi; yani bu karar bu ikiliye rağmen mi, bu ikilinin sayesinde mi alındı anlayamadım.
15 Temmuz’dan önce cemaat trollerinin tiwitır’daki üniformalı asker paylaşımlarını nereye oturtuyorsunuz? Cemaatin bir kesiminin darbe fikrine teşne olduğu açıktır. peki cemaat bu darbe girişimine sürüklendi mi yoksa bizzat parçası mıydı? üniformalı asker paylaşımları cemaatin darbe girişiminden haberdar olduğunu gösteriyor? Asıl soru: cemaat, haberdar olduğu darbeyi neden ifşa etmedi?
Reddit’te turkiye sayfasina bu yaziyla ilgili gonderi atmislar, uslubu cok iyi olmasa da elestirilerin degerlendirilmesi adina alintiliyorum:
“Gülen Cemaati Darbe’ye nasıl sürüklendi yazı dizisine başayan Ahmet Dönmez Ego dolu iki yazı yazdı. Egoları çıkarınca dediği özetle şöyle bir şey:
“ben de hizmet üyesiydim ama o kadar süper gazeteciyim ki bunları yazmak zorundayım. Eşime dedim ki ‘yav hanım ben şimdi yeryerinden oynatacam tozu dumana katacam ama istemiyorum aslında çünkü abinin biri beni zamanında örttü’ Eşim de dedi keşke bu kadar süper kazeteci olmasan daha az süperlikte gazeteci olsan da kahvaltıda şu muşmula suratını çekmesem iki hafta dedi”
Sonra yazının Yılmaz Özdilleşen kısımlarında “Peki şimdi zamanı mı?” diye sormuş ahmet kendisine demiş ki sonra evet. Gerekçesi nerde? Yok. Tabi ben gazeteci olmadığım için bilemedim muhtemelen. Muhtemelen Herkes bilir ki süper gazeteci duygusallaştığı zaman muhtemelen En büyük açıklama gerektirecek şeylere açıklama yapması gerekmez muhtemelen. Ama ben gazeteci değilim bilemem. Ahmet en süper gazeteci olduğu için bilir.
Bu arada “Tabiri caizse herkes üzerinde tepiniyor.”demek caiz falan değil Ahmet yaptığın baya bildiğin düpedüz terbiyesizlik. Dinen demiyorum şimdi kılçıklama şimdi yazıyı sen seversin. Süper gazeteciler böyle bir sürekli adaletin susmayan savunucusu filan olunca o araştırmacı DLC’sinde bu egosal şeyler default geliyor ondan mı acaba dedim yoksa senin süperliğini tartışan taş olur.
Neyse Efendim ikinci yazının da egonun devamıyla başlaması şaşırtmıyor. Şimdi yanlış anlama bir yazı böyle patronluk taslamalı egosal olup olmadığını anlamak için RTE’nin sesiyle okuyorum sırıtmıyorsa diyorum evet bu yazı ego dolu. Mesela yazının ilk cümlesi “Bu yazı dizisinin bundan sonraki bölümlerinin daha iyi anlaşılabilmesi için böyle bir yazıyı elzem gördüm. Çünkü okuyucunun çoğu, bilmediği bambaşka bir dünyaya adım atacak.” Kulaklarım çınladı. RTE’nin cam şeysine koy okusun gram sırıtmaz.
Gene mealen öyle diyor böyle diyor, bir kaç yazı önce “ben cemaattekilerin %bilmemkaçını tanımam” diyen Ahmet’in aslında 15 yıldır hizmet gönüllüsü olduğunu biliyoruz ve yani içeri giren çıkan herşeyden de haberi var Maşallah. Artık Gülen ve etrafındakiler Ahmet’e soruyorlar herhalde dün kim girdi çıktı filan diye burasını sadece “ya işte Gelip benle konuşuyorlar” gibi kısaca anlatmış. Adam süper gazeteci ben hala gerekçelendirme bekliyorum işte gazeteci olmayınca böyle saçmalamam normal tabi.
İşte zeytinyağı varmış su varmış bunlar yağ suyu biliyormuş yağ kötüymüş su iyiymiş kolesterol yaparmış zaten filan. Özetle RTEIPT’nin (rte istihbarat ve propaganda teşkilatı) dersane tartışmaları zamanında üfürdüğü “Taban iyi de tavan çok ayıbediyor” geyiğini sulandırarak ve yağlayarak araya “albay kandırma” gibi böyle ateşli barbekü sosuyla biz mal non-gazetecilere iteliyor. Arada Goliath’a taşlar falan atıyor Davutların gülü. Canım benim.
Derken üçüncü yazı geldi. Cemaat Kampüsünden yağıp gelen bilgiler infolar bitmiyor maşallah. Sanırım bu yine bu süper gazetecilikle ilgili. O kadar odatv şurası burası kimseye konuşmayan o kadar insan sadece Ahmet’e konuşuyor. Evrensel süperlikteki Ahmet gibi bir gazeteciyi bize bağışladığı için Allah’a şükrederken oda nesi gözlerime inanamadım. Ahmet Sansür yapmış. Onu da kendi yapmamış zaten SCF deki arkaaşlar yapmış. kesin onlar böyle bir skandala Ahmet’i zorlamışlardır. Yoksa Ahmet asla yapmaz. İlk yazında “Doğru bildiklerini yazmak, nankörlük değildir” demiştin. Peki duyduklarını saklamak nedir Ahmet? Darbe ile ilgili bütün soru işaretlerinin odağındaki adam sana olayların odağını anlatırken bir isim veriyor, sen de En süper gazeteci olduğun için “salla ya ibrahim mibrahim” diyosun sanki?. Ben gazeteci olmadığım için bilmiyorum. Gazeteciliğinin süperliğinin zekatının zekatıyla bana bir açıklasana bu nasıl bağdaşıyor?
Yazının geri kalanında da denilen şey “Akar’ın çok yakınında olan İbrahim Taşdelen diye bir adam varmış onun çok gizli bağlantıları varmış” Yani şu ana kadarki dev yazı dizisi “Ahmet Ne kadar süperdir+RTEIPT üfürüğü+Bu cümle” yani bir hafta onlarca tweet patreon postları damage control videosu toplayınca bu ediyor.
Şimdi Ahmetcim seni kim eleştirse, yazılarını kim acabalasa, kim ağzını açsa,
ya o hain emellerini bozduğun tepedekilerin kripto hesapları oluyorlar ya eyvah cemaatimize zarar verecek diyen duygusal ama beyni-mantığı az cemaat üyeleri oluyorlar ya son çok cesur olduğun için yüzleşebildiğin şeylerle, korkak oldukları için yüzleşemeyen üyeler oluyorlar zaten gazetecilikten de zaten anlamıyor onlar koskoca manifeston var orda yani.
yani tabi sen verbatim öyle demiyorsun da kafestedir sarıdır öter diyorsun. Kanarya deyince damage control videosu çekip aslında ben hamsi demek istedim ama tabi benim de çok fazla süper gazeteci olmamdan kaynaklanan hatalarım oldu diyosun. üyeler de hamsiyi bilemeyen kanarya diyen duygusal dangalaklar olarak kalmış oluyorlar. Vay terbiyesizler Doğruyu aramaktan başka bilmemnesi olmayan Ahmet’e ne kadar ayıp ediyorlar oluyorlar.
neyse malum şartlar faşist korkak fikir dünyası var Türkiye’de o yüzden illa kendinin de ne olduğunu açıklaman gerekiyor, burda açıklayayım da savcı mavcı çağırmasın.
Ben abilere gittim 2008 civarı bir ara sonra beni kız kardeşimle görüp kardeşim açık giyiniyor diye “vay o onun sevgilisi ama bize yalan söylüyor” diye evden semtçisine kovdurdular o zamandan beri çok bir şeyim yok. Ama 15temmuzda bana çok yakın birisi şehit oldu, benim için hayat o gün durdu. Darbeyi tam olarak kim veya kimlerin yaptığını bilmiyorum. rte’nin saklamak için bütün tuşlara bastığını biliyorum. Darbecilerin %kaçının Gülenci olduğunu bilmiyorum. Beni atan heriflere zaten uyuzum 13 yıldır. Ama sırf uyuzum diye de teröristlikten 10 yıl verilen 70 yaşındaki engelli dedelerin darbe yaptığını düşünecek kadar da dangalak değilim. Kaybım var, önüme atılan “aha sorumlusu bu” denilen kişilerin sorumlu olmadığını biliyorum. Sorumlu kim bilmiyorum. Sinirden kendimi yiyorum her darbe meselesi açılınca. RTE’nin göz yumduğu muhakkak olduğu için net bir şekilde başka birinden de nefret edemiyorum. o yüzden ben sana da Gülen’e de Tayyip’e de şüpheyle bakıyorum. Ha tabi beni öyle abinin ablanın biri örtmediği için suratım muşmula olup iki hafta hanım benim mıymıyımı çekmeden de yazabiliyorum bunları.
Neyse savcı beyi geçelim, Ahmetçim, şunla ne kadar erken yüzleşirsen o kadar mutlu olursun: “İtici olmanın sebebi yazılarınla birilerinin hesaplarını ezberlerini bozman değil full ego olman ve self promotion u okurun ağzına değil mideyi filan da geçip taaa bağırsaklarına kadar sokman.”
ikincisi, yazının şu ana kadarki kısmında Gülen’in darbeden sonraki röportajlarında bahsettiği ile çelişen bir kısım yok. “Gülen, Perinçek gibi bir karakter, işte karanlık işleri falan var, sizi kandırıyor” Kanarya bu. Hamsiyi anlatırsın artık, bakacaz, altı ne kadar dolu.
Asıl sıkıntı şurda, Bu yazıyı bir kaç kişi yazmış olabilir:
-Zamanında rahat rahat erdoğan’a sen kim oluyorsun tonuyla soru sorarak gündeme filan gelen, bu gücü 15 sene elinde tutan birisi, mesleğinden el çektirildiği için gözünü egosu bürümüş şekilde “herkes bana hesap verecek ulan!” motivasyonuyla,
-Abilerinin onu örttüğü hakikaten gerçeği arayan vs yani özetle senin tanımladığın portre.
-AKP’nin bu kadar oylarının azaldığı, Muhalefet partilerinin artık erken seçim hazırlıkları yapmaya başladığı bir zamanda daha önceden “A-B”ye yediremediği için “C1/C2″ye hatta büsbütün Total’e yediremediği geyikleri, şu anda içerdeki” adamları vasıtasıyla, bu bilgileri rahat rahat topladığı için, “bir de A-B’yi öteki taraftan bir zorlayalım, ya tutarsa!” motivasyonuyla, RTEIPT bağlantıları olan birisi.
ben hangisi olduğunu bilemem, çünkü seni tanımam. (senin gibi demiyom bak harbi tanımam ha :)) o yüzden yazının devamında anlayacağım. Hepsini savunan işaretler var yazılarında. Ama bütünde göstergeler senin istediğin tarafa gitmiyor. Onu da söyleyeyim.
Tabiri caizse inşallah üzerinde tepinmemişimdir. Seni çok sevdiğim için ismen hitap ettim yalnız. egona falan şeyapmadım inşallah?”
Üslubu itici gelebilir, herkesin farklı tarzı vardır. Bu zamana kadar dile getirilmeyeni dile getirmiş, veriler toplamış, birleştirmiş(kaynak verse daha iyi olurdu). Umarım ilerki yazılarda olayı ? Kalmadan anlarız. Bu yazı için teşekkür ediyorum
Tebrik ederim, çok güzel bir Ahmet Döner analizi. Bu işin sonu hayır ama Ahmet Döner için değil kanaatimce.
Görelim bakalım. Cevap hakkı da var. Onu da dinlemek nasip olur umarım.
Dinledikçe aydınlanır diyorum ama insanoğlunun geçmişine bakınca konuşunca örtenleri de biliyorum.
Şu kesin ki “Devlet” işine bulaşanlar temiz kalamıyor. Haliyle de şeffaflık, demokrasi, hak ve özgürlükler laftan öteye geçemiyor.
Umarım cesur aydınlar ve cesur gazeteciler bu görevi yapar da Hizmet ehli fertler üzerlerinden bu kiri atar.
az önce muhammet yakut un 15 temmuz videosunu izledim ibrahim bilgehan taşdelen den bahsetti. adil öksüzden daha tehlikeli olduğunu ve ikisinin de mit elemanı olduğunu söyledi.ilginç
Peki bu tekere çomak sokmak isteyen emniyet müdürü ne oldu ?
Adam doğruyu yaptığı için direk bakan tarafından merkeze alındı.
Doğruluğun, dürüstlüğün peşinde olan insanlar uzaklaştırıldı hep.
Sebebini 7 yaşında çocuk bile söyler YAZIKK YAZIKK