Bir önceki yazıyı, “Erdoğan iktidarı kaybetmekte olduğunu görünce savaş silahına mı sarıldı? Suriye’nin kuzeyine yönelik askeri harekât bu anlama mı geliyor?” soruları ile bitirmiştik.
Evet, görüntü o yönde.
Ancak kesin bir yargıda bulunmak için bazı sorulara cevap bulmamız gerekiyor.
Özellikle şu 3 soruya:
Bir: Bu harekât Erdoğan’ın yüzde yüz kendi kararı ile mi oldu, yoksa devlet içerisinde ittifak kurduğu diğer unsurların dayatması ile mi veya dışarı ile (sözgelimi Putin) bir anlaşma / tuzak neticesinde mi oldu?
İki: Harekât ne kadar sürecek?
Üç: Savaş sadece Suriye’deki Kürtlerle mi sınırlı kalacak yoksa içeride de başta HDP olmak üzere bütün muhaliflere bir savaş açılacak mı?
****
İlkinden başlayalım…
Tuzak ihtimalini şimdilik bir kenarda tutmak kaydıyla, sanki her üçünün bileşimi gibi görünüyor.
– Erdoğan, bu operasyonu uzun süredir istiyordu. Hem Türkiye sınırlarını aşan bölgesel bir lider olma ve kurduğu yeni rejime topraklar kazandıran ‘gazi’ kahraman olarak tarihe geçme hayalini gerçekleştirecek hem de iç siyasette tartışılmaz mutlak lider haline gelecekti.
– Erdoğan’la ittifak kuran hem MHP hem de gayri resmi müttefiki ulusalcı çevreler de bu operasyonu çok istiyor ve teşvik ediyorlardı.
– Başlangıçta Putin ve Trump’ın davranışlarını analiz ettiğimizde 3 lider arasında bir anlaşmanın varlığı göze çarpıyordu. Arkasında başka bir plan ya da tuzak var mıdır, onu şu anda bilemeyiz. Bu sadece bir yorum olur. Fakat görüntüye bakıldığında, Putin ve Trump’ın Erdoğan’a yol verdiği gibi bir izlenim vardı. Sanki her şey, daha önceden konuşulduğu gibi ilerliyordu. Ancak gerek sonradan Putin’in YPG ve Şam yönetimini devreye sokması gerekse de Trump’ın dün gündeme bomba gibi düşen skandal mektubu, kafaları karıştırıyor.
****
Neden en başta 3 lider arasında bir anlaşma varmış gibiydi?
Çok açık: Operasyon öncesi Erdoğan ile Trump’ın görüşmesi ve sonrasında harekâtın başlaması, ABD Başkanı’nın bölgeden asker çekmesi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) Türkiye’yi kınama kararının ABD ve Rusya’nın red oyları ile veto edilmesi, Putin’in net ve sert bir şekilde operasyona karşı bir mesaj vermemesi ve Erdoğan’ın aşırı rahatlığı bu izlenimi doğuruyordu.
Evet Trump’ın ‘sıradışı’ mektubu, harekâtı engellemeye çalıştığı görüntüsü veriyor ama artık ABD Başkanı’nın bir açıklaması, bir twiti, bir mektubu veya bir hareketi üzerinden bir konu hakkında genelgeler bir çıkarımda bulunma olacağımızı kaybettik.
Üstelik Trump’ın sert açıklamalarının AKP içerisinde “İç politikaya oynuyor. Kamuoyunu sakinleştirmeye çalışıyor” diye kabul edilmesi, baştan bir anlaşmanın varlığına işaret ediyor. Keza başkanın yaptırım kararının da yine AKP cenahında “Daha büyük ve sert yaptırımlara set çekmeye çalışıyor” diye yorumlanması da bu işareti güçlendiriyor.
Özetle AKP’deki bu rahatlık, önceden bir takım garantiler alındığı yorumlarını beraberinde getiriyor.
Erdoğan’da panik görüntüsü yok. Kendinden emin görünüyor.
Tıpkı S-400 meselesinde olduğu gibi…
O zaman da “Alamaz” deniyordu. “Alsa bile Türk ekonomisi tepetaklak gider. Amerika eşi benzeri görülmemiş ambargo koyar.” deniyordu. Buna rağmen geri adım atmadı. Kendinden çok emindi. “Vaktinden önce gelecek” dedi. Geldi. Nihayetinde ABD’den Türkiye’yi caydıracak bir ambargo da gelmedi. Çünkü zaten S-400 işinin ‘garantörü’ Trump’dı.
Erdoğan aynı garantörlüğe güvenerek emniyet içerisinde Suriye’nin Kürt bölgesine girdi.
Şimdi de dünyaya, “Ne derseniz deyin başladığımız işi bitireceğiz” diye rest çekiyor.
Çünkü dünyanın 1’den küçük olduğunu, o 1’in de 2’den, yani Putin-Trump ikilisinden, küçük olduğunu düşünüyor. Tıpkı Türkiye’nin kendisinden küçük olduğuna inandığı gibi…
Dünyanın geri kalanının ise kınamak ve endişe beyan etmek dışında bir şey yapmayacağını, 3-5 gün konuşup sonra tekrar çıkarlarına bakacağını, mülteci tehdidi karşısında hepsinin kısa sürede ‘ilişkileri normalleştirme’ peşine düşeceğini hesap ediyor.
Bu anlamda ‘uluslararası ilişkileri’ çok iyi öğrenmiş durumda.
Ayrıca artık elinde IŞİD militanlarını dünyaya salmak gibi bir koz da bulunuyor.
Terörle herkesi sindirebileceğini gördü.
****
İkinci soruya gelirsek…
Bu askeri harekâtın ne kadar süreceğini bilmemiz gerekiyor.
Gelen yoğun baskılar ve planda olmayan gelişmeler üzerine Erdoğan, “Operasyon hedefine ulaştı. Bölgeyi terör unsurlarından temizledik. Zaten en baştan harekât planımız bu şekildeydi” deyip askeri geri çekebilir. Bu her zaman ihtimal dahilinde.
Ancak yine görüntüye ve eldeki dataya baktığımızda bu ancak sürpriz veya metazori bir gelişme olacaktır. Çünkü askeri yığınak, katılımın büyüklüğü ve uzun vadeli planların varlığı, silahlı kuvvetlerin oraya kalıcı olmak üzere girdiğini gösteriyor.
****
Üç…
Asıl önemli olan nokta burası.
Başlıktaki soruya ‘Evet’ cevabı verilebilmesi için operasyonun Suriye ile sınırlı kalmayıp yurt içine de yönelmesi gerekiyor.
Bu harekât bugünkü iç politik konjonktürden bağımsız, yıllar öncesinden planlanmaya başlamış, bugün bazı iç ve dış dinamiklerin bir araya gelmesi sonucu düğmesine basılmış bir harekât mıdır, yoksa öncelikli hedefi iç siyaseti yeniden şekillendirmek midir?
Bunun cevabı, operasyonun dramatik ve keskin bir şekilde yurt içini de etkilemeye başlayıp başlamayacak olmasında düğümlü.
Onu da önümüzdeki süreçte göreceğiz.
****
Ancak eldeki veriler, Erdoğan’ın çok amaçlı bir operasyona kalkıştığına işaret ediyor.
Daha savaşın ilk günü, “Milletimizin her bir ferdini partimizin saflarına katılmaya davet ediyorum.” çağrısı yapması ve “Millet İttifakı’nın zayıflaması, parçalanması çok çok önemli.” demesi, Erdoğan’ın asıl niyetini ele veriyordu.
İç politika, onun kararlarında daima en önemli yeri işgal etmiştir.
Burada da bir numaralı hedefin iktidarı korumak ve mümkünse kalıcılığını garanti altına almak olduğuna şüphe yok.
****
Fakat bu her şeye rağmen Erdoğan’ın içeride de sıcak bir savaşı tercih edeceği anlamına gelmiyor.
Ben halen Erdoğan’ın rasyonel aklı koruduğu ve belli bir kurgu içerisinde hareket ettiği iddiasındayım.
Demokrasiyi askıya alma ve bütün muhaliflerini toptan yok etme yolunu seçerse sonunun Kaddafi’den farklı olmayacağını çok çok iyi biliyor.
O yüzden “Erdoğan bu yol ayrımında alacağı kararla kendi finalini de belirleyecek” görüşündeyim.
Ayrıca unutmamak gerekir ki Suriye operasyonu, 15 Temmuz’un öncesinde de gündemdeydi.
Hatta darbe meselesinin her iki tarafında yer alanlar da gelişmeleri izah ederken gerekçelerden biri olarak Suriye’ye asker sokulmasını göstermişti.
AKP tarafı, “Suriye’ye girmek istiyorduk ama ordu içerisindeki hain ‘FETÖ’cüler’ direndiği için giremedik. Artık silahlı kuvvetlerimizi hainlerden temizlediğimize göre, arkamıza bakmadan güven içerisinde bu operasyonu yapabiliriz.” diyordu. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da Genelkurmay Başkanlığı döneminde bunu bir kaç kez söyledi.
15 Temmuz’un bir komplo olduğunu savunan çevrelerin ortaya attığı gerekçelerden bir tanesi yine Suriye idi. “Erdoğan kendi ütopik hayalleri için orduyu Suriye bataklığına çekmeye çalışıyordu. Silahlı kuvvetlerde aklı başında, milli, vatansever askerler bu çılgınlığa geçit vermedi. Bu ‘Allah’ın lütfu’ darbe sayesinde o komutanları da tasfiye etti. Böylece ülkeyi o bataklığa sokmasının önünde bir engel kalmadı.” deniyordu.
****
Bana göre Erdoğan, bir taşla bir kaç kuş vurma niyetinde.
Tarih boyunca olduğu gibi; yabancı topraklarda kazanılan savaş, içeride size kudret sunar. Meydan muharebelerinde elde edilen zafer, imparatora dokunulmazlık bahşeder.
Erdoğan uzun erimli hayalini gerçekleştirmeye çalışırken içeride de meyvelerini yiyebilmek için kamu diplomasisine oynayacak. Algıları ve psikolojiyi ona göre yönetip iktidarını sağlama almaya çalışacak.
31 Mart ve 23 Haziran’ın gizli aktörü Kürtlerle Millet İttifakını ayrıştırmaya, HDP’yi yalnızlaştırmaya ve daha da şeytanlaştırmaya çalışacak.
Dışarıda savaşırken içeride AKP safları altında ’birlik ve beraberliği’ sağlamayı, seçmenini yeniden kendi güçlü kolları altında kenetlemeyi hedefliyor.
Savaş ekonomisinin getireceği nisbi canlılık, elde edeceği zafer haberleri ve oluşturacağı psikolojik etki ile yurt içinde yeni seçim zaferleri kazanmayı planlıyor.
Belki bunu bir erken seçimle hayata geçirecek.
****
Sonuç olarak ben Erdoğan’ın bu askeri operasyonla demokrasiyi askıya alma, muhalifleri ile savaşmaya, Türkiye’yi de yakıp yıkmaya karar verdiği düşüncesinde değilim.
En azından şimdilik.
Bir kere dikkatten kaçırılmaması gereken nokta; Erdoğan’ı diğer çoğu diktatörden ayıran özelliğin ‘siyasetçi’ olmasıdır. Asker kökenli diktatörler evvela silahı kullanırken çekirdekten siyasetçi olan Erdoğan her zaman ‘pazarlığı’ yeğ tutmuştur. Bu konudaki yeteneği ortada. İttifaklar kurabilme, alıp-satma, müzakere etme konularında yaşayanlar içinde eline su dökebilecek kimse var mıdır, bilmiyorum.
O yüzden de daima ilk tercihi, pazarlık etmektir. Ancak ikna edemezse, pazarlıkta anlaşamazsa, satın alamazsa son çare olarak savaşı seçme, vuruşarak çekilme potansiyeli de yüksek.
Hadiseler buraya evrilebilir, evet.
Türkiye’yi yeni bir OHAL düzenine götürecek ve seçimleri askıya alacak şartlar oluşturmak için elinden geleni yapar.
Ama dediğim gibi Erdoğan’ın bütün yolları tüketmiş olması gerekiyor.
Mesela halihazırda devam etmekte olan harekâtta savaş suçları işleniyor olması, yarın bir gün dünyanın neresine giderse gitsin bu suçların karşısına çıkacağı ihtimalini beraberinde getiriyor. Buna karşılık seçimi de kazanamama riski görünürse Erdoğan kaçınılmaz olarak ‘nihai bir savaşa’ sürüklenebilir.
Her ne kadar mevcut operasyona başlarken öncelikli niyeti bu olmasa bile…
****
Bir diğer ve çok önemli bir faktör de ABD’deki gelişmelerin seyri…
Trump ile uzun süredir rekabet halinde olan ABD devlet mekanizmasının kararlı bir şekilde devreye girmesi, Erdoğan’ın kurduğu denklemi bozma potansiyeli en yüksek ihtimaldi. O oldu.
Halkbank dosyasının yeniden açılması, yeni bir iddianame, yüksek para cezaları, yaptırımlar ve yasaklar listesi Erdoğan’ı daha da zorlayacaktır.
Olmaz ya, Trump’ın azli gibi bir durum söz konusu olursa zaten o zaman çanlar Erdoğan için çalacak.
İşte o zaman Türkiye’yi tamamen içine kapatıp demir yumrukla yönetme eğilimine girebilir.
Tabii o zaman da içerideki müttefikleri onu sırtından atmaya karar vermemiş olursa!..
Erdoğan için huni daralmaya devam ediyor.
Kum saatindeki kumları tükenmek üzere…
-BİTTİ-