Merhabalar, nasıl gidiyor arabalar?
Anayasa tartışmasından memnun muyuz?
Efendim, Binali Yıldırım istifa etmeli miymiş, etmemeli miymiş…
Anayasa’ya aykırı değil miymiş…
Anayasa’nın 94. maddesi varmış…
Siz dersinize iyi çalışmamışsınız galiba.
Haddinizi bilin haddinizi; haddinizi bilmezseniz patlatırlar ensenizi!…
****
Ah bu naiflik!… Öldürecek beni.
Adam memleketi üstüne yapmadı mı?
Adam bunun için referanduma gitti. Nisan 2016’da “Bu ülke benim babamın çiftliği olsun mu olmasın mı?” diye sordu.
Ve adam kazandı.
Yani daha doğrusu adam kazanamadı da atı alıp Üsküdar’ı geçti.
Mühürsüz oylarla sandıkları patlattı.
Pardon, ensemizi patlattı.
Şikayet etmeye hakkımız var mı?
Adam ayaklarını YSK Başkanı’nın masasına uzattı, bir de ‘emir eri’ gibi poz verdirdi.
Kılıçdaroğlu ise milletin karşısına geçip “Adam kazandı beyler” deyip evine yatmaya gitmedi mi?
Kim, ne yapabildi?
Ama Allah var, CHP’li vekiller twitterda güzel ortam yapıyordu. “Şimdiden gelecek seçimlere hazırlanacağız. Motorları maviliklere süreceğiz. İnanın çocuklar, çocuklar inanın” diyorlardı.
Halbuki ne seçim kalmıştı ne Anayasa.
****
Hal böyle iken ‘Sakarya Senatörümüz’ Kenan Sofuoğlu’nun ‘emir erleri’ niye bu kadar gündem oluyor, doğrusu anlamış değilim.
Adamlar bütün herkese emir eri muamelesi çekmiyor mu?
Daha önce Anayasa Mahkemesi’ne, “Kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum” diye rest çekmedi mi?
Çekti.
Teknik olarak daha üst merci olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi için bile “Bizi bağlamaz” dedi adam, Anayasa Mahkemesi mi bağlayacak kendisini?
Bağlamaz.
Yargı, sadece şeyini şey yapmak gerektiği zaman şey edilen bir şeydir.
Eğer, o gün için sanki kendi yapmıyormuş da bağımsız mahkemeler karar alıyormuş gibi davranması gerekiyorsa, o zaman işe yarar yargı.
Alır gazetecilerini karşısına, “Yargı kararına saygı duymamız gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olması sebebiyle, ben yargıya müdahale edecek konumda değilim. Ben, demokratik bir Cumhuriyet, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanıyım. Dolayısıyla yargı ne karar verirse, o karara uymak zorundayım. O işin muhatabı olanlar da yargı kararına uymak zorundadırlar. Olay budur.” diye açıklama yapar.
****
Çünkü kendisi çobanlığın felsefesini çok iyi anlamış bir liderdir.
“Çobanlığın felsefesini anlamayan insan yönetemez. Ben de bir çobanım.” dememiş miydi?
Demişti.
Sonuçta biz, demokrasinin tam uygulandığı az sayıda ülkelerden bir tanesiyiz. Bu sözü geçtiğimiz günlerde bir muhtarlar toplantısında söylemişti çobanımız. “Bu salondaki manzara, Türkiye’deki demokrasinin nasıl ahenk içinde işlediğinin en bariz örneğidir“ diye ekleyerek…
Burada anahtar kelime, ‘ahenk’.
Çobanlar daima uyum içinde koyunlar isterler.
Yasasıyla anayasasıyla, esnafıyla muhtarıyla, doğusuyla batısıyla, Türk’üyle Kürt’üyle, iktidarıyla muhalefetiyle, Zeki’siyle Metin’iyle her şey ve herkes onunla ahenk içinde olmalıdır.
Demokrasi, işte o zaman demokrasidir.
Bunu da böyle bileceğiz.
****
2012’de Konya’da işadamlarına hitap ederken kuvvetler ayrılığı için ‘ayak bağı’ demişti.
Kuvvetler ayrılığı da neymiş?
Ayrılık gayrılık bize ters. Kuvvetler ahengi olmalı o.
Numan Kurtulmuş da zaten bir ara Hükümet Sözcüsü sıfatı ile “Yargı, cumhurbaşkanına bağlıdır” dememiş miydi? Demişti.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, o Cumhurbaşkanı’nın önünde dört elif miktarı eğilmemiş miydi? Eğilmişti.
Neremiz doğruydu ki zaten?
Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’ün kızı Gonca Hatinoğlu, kuantum sıçraması ile, yaşamak istediği tüm güzellikleri üç güne sığdırmamış mıydı? Önce Saray’da çekilen kurayla Elazığ’a hakim olarak atanmış, bir gün sonra Yargıtay’a tetkik hakimi olmuş, üç gün sonra da Saray’a bağlı Hukuk Hizmetleri Başkanlığı’nda göreve başlamıştı.
Zerrin Hanım ise Erdoğan ile ahenk içerisinde CHP’yi eleştirerek, “Sözde Adalet Yürüyüşü, sözde Adalet Kurultayı… Kim için adalet, neyin adaletini arıyorsunuz?” diye yükleniyordu.
İşte demokrasi buydu.
Yüksek yargı başkanının Saray ile eşgüdümlü olarak anamuhelefeti eleştirebildiği az sayıda ülkelerden bir tanesiydik.
****
Tek çiçekle bahar olmaz tabii.
Saray’dan nimetlenen, pardon ‘ahenk içinde’ olan bir tek Danıştay Başkanı değildi.
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in avukat oğlu Muzaffer Enes Cirit’e de Saray’dan bir oda ayrılmadı mı? Ayrıldı. Kendisi içerdeki ofisinden fotoğrafını Aralık 2016’da Facebook profil resmi yapmış, halen orada duruyor. Ona da muhtemelen bir hukuk işi bağlanmış Beştepe’den. Düğününde nikah şahidi de Cumhurbaşkanı Erdoğan olmuştu.
Onlar ermiş muradına, biz tokat yiyelim ensemize.
Bir zamanlar Saray’ın Star’ına, “İradesini teslim eden yargıda barınmamalı” diye özlü sözler sarf eden baba Rüştü Bey ise şimdilerde “Her yerinden öpüyorum Rüştü, her yerinden” diye övgü dizilen ahenkli bir majeste yargıcı. Her yerini ipotek etti Saray’a maşallah.
****
Derken Saray’ımızın generali 2. Ordu Komutanı İsmail Metin Temel de kızağa çekildi.
Hatırlayacaksınız, Erdoğan ile CHP’li Muharrem İnce arasında 24 Haziran seçimleri öncesi “Apoletlerini sökeceğim” polemiği yaşanmıştı. Majesteleri İnce’yi eleştirirken Metin Paşa da alkışlamış ve İnce de bu lafı etmişti.
AKP lideri de bunun üzerine, “Bizim Metin paşamızla çok yakın bir hukukumuz var. Millet sana apoletleri sökecek fırsatı hiçbir zaman vermez.” diye çıkıştı İnce’ye.
Çünkü apolet sökülecekse de bir tek o sökebilirdi.
‘Hukukumuz’ var gibi son derece tehlikeli sözlere de kimse kanmasın. ‘Hukuk’ Erdoğan’ın en kolay gözden çıkardığı şeydir.
15 Temmuz Kahramanı imiş, Afin Kahramanı imiş, Fırat Kalkanı Kahramanı imiş, hepsi boş…
Hepsi emir erleri!
****
İşte böyle marabalar!
Nasıl gidiyor arabalar?
Güzel bir hava oluşturabildim sanıyorum.
Birlikte güzel günler göreceğiz, üzülmeyin, güneşli günler…
Motorları maviliklere süreceğiz.
Enseyi karartmayın, yoksa patlatırlar…