Türkiye, 17 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan bu yana eşine az rastlanacak günler yaşıyor. Hizmet Hareketi, yurtdışındaki Türk okulları da dahil olmak üzere bütün kurumları, kadroları ve faaliyetleri ile tehdit altında. Ergenekon hükümlülerinin de desteğiyle Cemaat’in kökünün kazınmasından söz ediliyor. Bunun için hukuk dışı birçok operasyon yapılıyor. Kamu kurumlarında çalışanlar cemaatçi/paralel diye yaftalanarak fişleniyor, gözaltına alınıyor. İşin ilginç yanı tüm bunları sahneleyenlerin, dünün mazlumları olması.
2001 yılında, AKP kurulur kurulmaz İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik ‘Temiz Şehir’ operasyonu yapılmıştı. Operasyonun en önemli hedefi, dönemin AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Yeni Şafak Gazetesi’nin sahipleri Albayrak kardeşlerdi. Yeni Şafak yapılanı ‘zulüm’ olarak niteliyordu. Fakat, Erdoğan ve Yeni Şafak o gün neyi eleştiriyorsa bugün aynısını Hizmet Hareketi’ne uyguluyor. Sistematik bir linç operasyonu yürütüyor. O zaman bu operasyonun ‘bir partinin güdümündeki yargı eliyle’ yürütüldüğü, yargının siyasallaştığı, önce medya üzerinden algı oluşturup daha sonra hukuksuz baskınlar yapıldığı, emniyette şüphelilere kötü muamelede bulunulduğu, güdümlü bir müfettiş eliyle raporlar hazırlandığı, MİT İstanbul Bölge Başkanlığı koordinasyonunda proje üretildiği savunuluyor ve dönemin DGM Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in bu operasyonlara çanak tuttuğu öne sürülüyordu.
“Ahlâksız ve İnsafsız bir kampanya yürütülüyor”
Tarih 18 Eylül 2001… Tayyip Erdoğan, yeni kurulan partisinin Meclis grubuna hitap ederken, “Ahlaksız ve insafsız bir kampanya yürütülüyor. Devletin imkânları bir parti için (ANAP) kullanılıyor, devlet bürokratlarına suç işletiliyor. Bu seviyesiz kampanyayı planlayanlar, devletin imkânlarını istismar edenler yaptıklarının altında kalacaklardır.” sözleriyle 6 gün önce İstanbul DGM Başsavcılığı’nın talimatıyla başlatılan yolsuzluk operasyonunu eleştiriyordu.
Kamuoyunda ‘Albayrak Operasyonu’ olarak da nitelenen bu operasyon, belediye ve bağlı şirketleri eliyle verilen ihalelerde yolsuzluklar yapıldığı iddiasını içeriyordu. Belediye ihalelerinin usulsüz bir şekilde Albayraklar’a verildiği öne sürülüyordu. O zaman yargının bir partinin emrine girmesini eleştiren Erdoğan, bugün ‘AK yargı’ oluşturduğuna dair eleştiriler alıyor.
“Demokrasi sadece seçimlerden ibaret değildir”
Oysa Erdoğan, okuduğu bir şiir yüzünden 1999 yılında cezaevine girmeden önce düzenlediği bir basın toplantısında, “Maalesef son zamanlarda yargı kararlarının üzerine siyasetin gölgesinin düştüğü şeklinde bir izlenim kamu vicdanını yaralamaktadır. Ülkemizde demokrasi giderek bir seçim metoduna dönüştürülmektedir. Halbuki demokrasi sadece seçimlerden ibaret değildir, aynı zamanda yargı ve yargıç bağımsızlığı demektir. Eğer bu iki bağımsızlık çiğnenirse demokratik bir görüntü altında baskıcı bir düzen kurulmuş olur.” demişti. Ama aynı Erdoğan 15 yıl sonra “Demokrasi sadece sandıktan ibarettir. Demokrasi sadece seçimdir.” diyecektir.
Önce haber sonra operasyon
Tarih 28 Haziran 2012… Yeni Şafak Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Nuri Albayrak, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’na bağlı 28 Şubat Alt Komisyonu’na ifade veriyor. 11 yıl önceki Albayrak operasyonunu anlatırken, “Üzerimizde o günün bütün devlet kurumları, SSK, Maliye… Düşünün bir gece sabahleyin kalkıyorum, Milliyet gazetesinde, Albayrak Şirketler Grubu’na 35 trilyon lira ceza kesiliyor ve ben onu Milliyet’ten öğreniyorum. O cezanın nüshası bana bir hafta sonra geliyor. Yani Maliye önce bunu Milliyet gazetesine bildiriyor.” diye şikâyette bulunuyordu. Bugün o operatif haberler, Hizmet Hareketi’ne mensup şirketlere, bankaya ya da şahıslara yönelik istihbari notlar Yeni Şafak’ın da aralarında bulunduğu hükümete yakın medya kuruluşlarına geliyor. Sonra da operasyonlar yapılıyor.
“Bir gece bekçiyle bile aldırırım!”
Yine Nuri Albayrak’tan dinleyelim. Meclis komisyonuna anlatıyor: “Bir gece bize İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen haber veriyor, ‘Ben onları bir gece evden bekçiyle bile aldırırım’ diyor. ‘Sokakta gümbürtüye giderler’ gibisinden.” Şimdiki İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya söylediği, “Biz her türlü koruruz sizi. Kapıyı kıracak alacak adamı. Hiç burada mahkeme kararına bile lüzum yok. Savcı direnirse savcıyı da alın.” şeklindeki sözlerini hatırlatmıyor mu? Ya da Ala’nın Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar’a hitaben, Zekeriya Öz’ü kastederek “Hemen onu alsınlar, içeri atsınlar” sözleri… Veya İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Altınok’a, “Hiç bi kere, hiç bi kere… İfade kararını yırt, çöpe at.” emrine… 2001 yılının içişleri bakanı Rüştü Kazım Yücelen’in sözleri, Efkan Ala’nın, dönemin Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer’e söylediği şu sözlerin yanında masum bile kalıyor denebilir: “Ya kardeşim biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız, savcıdan korkmayın siz. Koca yüzde 50 oy almış partinin iradesini söylüyorum ben, gerisini s… et.”
Oysa patron Albayrak, ‘darbe mağduru’ sıfatıyla TBMM Komisyonu’na diyordu ki, “Adil Serdar Saçan (eski İstanbul Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü) hukuk, hak tanımayan bir insandı. O gün güç neyse o gücü kullandı, insanlara işkence yaptı.” Yine Albayrak, medya için şunları söyleyecekti “Şimdi, 28 Şubat’ın en önemli ayaklarından birisi de bana göre medya. Medya çok büyük bir güçtü, kendilerine göre.” Neden? Çünkü, haklarında atılan o manşetler ortada. Gazeteci-yazar Emine Dolmacı’nın ‘28 Şubat’ın Haber Dükkanı / Yalanlar Üstüne’ isimli kitabında sıraladığı gibi, 2001 yılında Sabah Gazetesi’nin başlıklarından bazıları şöyleydi: ‘Doymuyor’, ‘İstanbul hortumcusu’, ‘Ahtapot’un uzun kolları’, ‘İstanbul’un parasını işte bu ahtapot yiyor’, ‘Hortumlamadığı yer kalmadı’, ‘Albayrak’a çifte kıskaç’, ‘Her ekmeğin 5 bin lirası hortumcuya’, ‘Hortuma Tantan el koydu’, ‘Albayrak ne yasa ne yasak tanıyor’, ‘Hortumcu tehdit etti’, ‘Hortumcu Nuri’…Sabah’ın bugün de Hizmet Hareketi için ‘8 kollu ahtapot’ manşeti atıyor olması geçmişi hatırlayınca son derece manidar geliyor.
Milliyet Gazetesi’nin ise 17-25 Temmuz 2001 tarihleri arasında attığı başlıklardan bazıları da şunlardı: “Yenilikçi hortum”, “Fesat ihaleleri”, “1 milyar dolarlık hortum”, “5 koldan hortum”, “Şoförlükten holding sahipliğine”, “Albayrak nasıl zengin oldu?”, “Albayrak, mafya gibi”, “Encümen üyelerine rüşvet arabaları” Bir dönem bu başlıklara muhatap olmuş Nuri Albayrak’ın, “Bugün Türkiye’de Ergenekon olsun, 28 Şubat olsun, bir sürü yargılanan insanlar var. Benim en çok üzüldüğüm taraf, bu işin basın ve medya ayağı yargılanmıyor. Onlar bu işi herhâlde bedava yediler gibi geliyor bana. Ben şunu istiyorum: Şu dönem bu gazeteciler, bu medya patronları, bu medya yazarları, şu manşeti atan gazeteciler yargılansın, kınansın, gerekiyorsa gazetecilik kimlikleri ellerinden alınsın.” şeklindeki temennilerine katılmamak mümkün mü? Fakat kendisi bugün bu sözlerinin arkasında durur mu bilinmez.
Bugün bana yarın sana!
Başbakan Erdoğan’ın imam hatip lisesinden de arkadaşı olan Nuri Albayrak, sadece tetikçi medyadan şikâyetçi değildi. DGM soruşturmasına kaynaklık eden teftiş raporunun ‘güdümlü’ olduğunu da savunuyordu. Mülkiye Müfettişi Candan Eren’in, siyasî telkinlerle hareket ettiğini öne sürüyordu. Bugünse İşçi Partisi’ne bilgi sızdırmakla suçlanan ve bundan dolayı görevden alındığı iddia edilen Başmüfettiş Selim Kutkan’ın raporuna dört elle sarılmakta. Albayrakların suçladığı bir diğer makam, MİT’ti. İstanbul MİT Bölge Başkanı’nın dönemin DGM Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’e telkinlerde bulunduğu görüşündeydi. Akıllara hemen ‘Kaç İsmail’ olayı geliyor değil mi?
Nuri Albayrak, TBMM’de resmî kayıtlara giren ifadesinde, ‘zulme uğradığını söylediği’ o dönem yanlarında duran gazeteleri sıralarken Zaman’ı özellikle zikrediyordu. Yeni Şafak yöneticilerinden olan kardeşi Mustafa Albayrak’ın şu sözleri ise her şeyi özetliyor: “Siyasî iktidar değişti. O gün gücü elinde bulunduranların tamamı Parlamento’nun dışında kaldı. Tamamı yok oldu. Bugün her birinin bir şeylerle yargılandığını görüyorsunuz. Dolayısıyla bu kanunsuz insanların yaptıkları operasyonlarda mazlum olmak çok güzel bir şeydi. Zalim olmaktansa mazlum olmak çok daha güzel bir şey.”
ZAMAN