“Dış mihraklar”, Egokrat’ın en sevdiği sözdür.
Bir illüzyonist için çubuğu, şapkası, tavşanı ne ise Egokrat için de ‘dış mihraklar’ odur.
“Bütün dünya kendisini devirmek için bir araya gelmiştir. Herkesin bir numaralı hedefi, en önemli gündem maddesi, en güçlü düşmanı, yenilmez rakibi odur. Bunun için sık sık bir araya gelir, karanlık kurullarda kararlar alır ve ‘içerideki işbirlikçileri’ sayesinde uygulamaya koyarlar. Ama elbette başaramazlar.”
Hiç değişmeyen senaryo budur.
Geçmişte bütün diktatörler bununla vurdu demir yumruğunu. Halen işe yarıyor.
Afrika’dan Latin Amerika’ya, Uzak Doğu’dan Orta Doğu’ya bütün diktatörlerin azığı, bu ‘dış mihraklar’dır.
****
Biliyorsunuz Türkiye’den de hiç bir zaman eksik olmadılar. Ama bilhassa son 6-7 yıldır ekstra mesai yapıyorlar. Çünkü Türkler bu kez asrın liderini çıkardılar. Gerçi hep asrın liderleri buradan çıkıyor ama bu seferki öyle böyle değil. Dışarıda ne kadar mihrak varsa hepsi onun için toplandı, seferberlik ilan ettiler.
Bu kez doların düğmesine bastılar.
Ekonomik savaş ilan ettiler.
Geliyorlar!..
****
Egokrat ve tebaası için vaziyet hep budur. Dünkü yazıda da bahsettiğim gibi,
aslında o, toplumun kendi bünyesinde görünür halidir. People-as-One; yani toplumun bir kişide vücut bulması ve tek bir kişi gibi görünmesi, bütün insanların onun varlığı için yaşaması durumudur.
Bu vücudun dışında kalanlar, bu bünyeye uymayanlar, ‘halk düşmanı’ olarak nitelenir. O toplumun bir parçası, o ülkenin bir vatandaşı olsa bile aslında o bir teröristtir, darbecidir, dış mihrakların maşasıdır. Çünkü ‘people-as-one’, bölünme kabul etmez. Ya bendensindir ya ‘onlardan’.
****
Sen ta İngiltere’ye gidip finans devlerinin önünde taammüden “Binecem ekonominin sırtına; vuracam kırbacı, vuracam kırbacı” dersin, dolar yükselir ama sorumlusu dış mihraklar olur.
Bloomberg Televizyonu’na çıkar, “Hele bi seçimler geçsin, para ve ekonomi politikası üzerinde daha fazla kontrol sahibi olacam” dersin, bütün finans çevreleri afallar, TL çakılır ama sorumlusu ‘dış mihraklar’ olur. Bilinen bütün ekonomi teorilerini çöpe atıp kerameti kendinden menkul faraziyelerle meydan okursun, piyasaları allak bullak edersin ama sorumlusu ‘dış mihraklar’ olur.
Zaten “hukuku al ayaklarının altına, bi güzel çiğne” diyen de hep bu dış güçlerdi.
“Kanun, hak, hukuk tanımadan insanların şirketlerine çök” diyen de onlardı.
“Kimse ülkeye güvenemesin, kimse önünü göremesin, yatırımcılar bir bir kaçsın” diye zemin hazırlayan da bu şer ittifakıydı.
“Aman ha, sakın OHAL’i kaldırma” diye dayatan da dış mihraklar.
***
Yani kinayesi bir tarafa, bu manzaranın asıl sorumlusu bizatihi Zihniyet-i Şerriyye-i Şahaneleri’dir ama tebaası öyle düşünmez. Çünkü o Egokrat’tır. “Dış mihraklar” demişse dış mihraklardır.
Egokrat’ın toplumdan en büyük beklentisi, düşünmeyi bırakmasıdır. Birey düşünmeye devam ederse, Egokrat’ın ‘mutlakiyeti’ sarsılır. Oysa kitle, militanlaşmalı, ‘lider’ için ölmeye hazır birer fedaiye dönüşmelidir.
Kendisine sürekli bu fikri yansıtan ve egosunu bu yönde besleyen insanlarla çevirir etrafını. Onun için eleştiri ve yenilik çağrısı ihanetle eşanlamlıdır.
En önemli gücü ise manüplasyondur. Yalandır. Totaliter yalanlardır. Dolayısıyla daima çanağını yalayan bir medyaya ihtiyaç duyar. Sadece kendi borazanlığını yapacak bir yandaş medya ordusu olmalıdır. Devamlı korkutmalı, ülkemizin dört bir yanını dış mihraklarla donatmalıdır.
****
Aynı filmi yakın tarihin bütün olaylarında görmedik mi?
İstese Gezi olaylarını başlamadan bitirebilecekken hunharca bir inat ve ısrarla olayları tırmandıran kendisi değil miydi? Ama fail bir anda dış mihraklar olmuştu.
Belki unutulmuştur; Haziran 2011’de yine bir “Türkiye Hazır… Hedef 2023” toplantısında konuşuyordu. Peşpeşe çılgın projeler açıklıyor, Gezi Parkı’nın yerine AVM, otopark, rezidans yapma ‘müjdesi’ veriyordu.
İtirazlar yükseliyor, Anıtlar Kurulu projeyi reddediyor ama Beyefendi, “Biz de reddi reddedeceğiz” diye rest çekiyordu. Kimseyi dinlemedi. “Ne yaparsanız yapın, biz kararı verdik. Olacak dedik, şimdi oluyor” diyerek herkesi tahrik etti. Bölge İdare Mahkemesi projeyi durdurmasına rağmen çıktı dedi ki “Kusura bakmayın, o kışla oraya yapılacak”
Olaylar patlayınca da polise orantısız şiddet emrini verdi. Kendi İçişleri Bakanı bile telefonda yandaş işadamına, “Başbakan’a yalvardım, yakardım. Nuh diyor peygamber demiyor. Vallahi etme, eyleme dedik. Eylemciler ‘Açıklama yapıp çıkacağız’ diyor, ama yok abi, Nuh diyor peygamber demiyor ya!” diye dert yanıyordu.
Sonra ne oldu? İnsanlar öldü. Onlarca yaralı… Milyarlarca zarar…
Peki sorumlusu kim? Tabi ki dış mihraklar.
****
17 Aralık’ta da aynısı olmadı mı?
Halkını soyarken, ihalelerden pay alırken, devlet imkanlarını kullanıp köşeyi dönerken yakalanan ilk ve tek siyasetçi o muydu ki?
Türdeşleri bütün dünyada nasıl hesap veriyorsa o da verecekti.
Peki o ne yaptı?
Ar-haya edip hukuka saygı duymak yerine bütün memleketi ateşe verdi. Çünkü Egokrat olmak böyle bir şeydir. Bütün mahlukat, canlı-cansız bütün varidat onun içindir. Onun rahatı, refahı ve hükümranlığına kurbandır. Herkes ve herşey onun için feda edilebilir.
****
Oysa her şey aleni, açık-seçik ortadadır.
Ortada belgeler vardır.
Tapeler vardır.
Fiziki takipler vardır.
Her para teslimatın ayrı ayrı kaydı vardır.
Banka hesaplarındaki hareketler vardır.
Rüşvetin excel tablosu vardır.
Operasyonda ele geçen deste deste paralar vardır.
Para kasaları vardır.
Para sayma makineleri vardır.
Banyo liflerinde paralar vardır.
Sonrasında faiziyle de geri alınmıştır…
Peki bir suç daha nasıl ispatlanır ki?
Hayır; ‘onlar imam-hatip parasıdır!’
‘Hakan Şükür koymuştur.’
‘Dış mihraklar’dır.
İspatlayamazsın. Onun hırsızlık yaptığını ispatlayamazsın. Ama onun ağzından çıkan en uç, en üfürükten, en temelsiz, en endazesiz, en ölçüsüz yalanların tamamı doğrudur.
****
Bakın rüşveti veren adamın itirafları var. Evet verdim diyor, ben verdim diyor. Ateşleme yaptım diyor. Mamalama yaptım diyor. Mama olmadan bu işler olmaz diyor. Bunlar çöpe giden paralar değil, hepsini önümüze yatıracağız diyor… Yatırıyor da…
Peki ne oluyor?
‘Hepsi yalan’…
‘Hepsi dış mihrakların oyunu’…
Dünyada delil diye anılan, delil kategorisinde sayılan, delil kabul edilen ne varsa hepsini ortaya koyuyorsun, gözlerinin önüne seriyorsun… Ama olmuyor. Bunlar iftira diyor. Montaj diyor. Sizin uydurmalarınız diyor.
Mesela Kılıçdaroğlu, Man Adası belgelerini açıkladı.
“İspat et, cumhurbaşkanlığını bırakırım” dedi.
İspat etti.
Savcılık da “Evet, bunlar gerçek” dedi.
Ama Kılıçdaroğlu, yediği bir araba küfür, hakaretle kaldı.
****
Ama o hep kazandı mı? Kazandı.
Maçın hakkını verdi mi? Verdi.
Diktatörlüğün hakkını verdi mi? Verdi.
Duaları kabul oldu mu? Oldu.
Hak etti mi? Sonuna kadar hak etti.
Çünkü üzerinde egosunu yükselttiği toplum, böyle bir toplumdu. Kendisine en çok benzeyeni en çok sevmişti.
Şimdi dolar 10 lira da olsa ağlamayacak, ülke batsa da…
Beraber yürüyecekler bu yolda, beraber ıslanacaklar.
TRT7/24