“2016 Nisan ayı olabilir, yani 15 Temmuz’dan birkaç ay öncesi idi. Abidin Ünal, gizlice, sivil olarak, hiçbir korumasına haber vermeden, kendi karargâhı ve emir subayının da haberi olmadan, hiçbir koruma olmadan, hatta makam aracı veya hiçbir Hava Kuvvetleri aracını da kullanmadan (Sonradan MİT tarafından gönderilen araçla gittiğini öğreniyorum), tabii Hulusi Akar’dan da habersiz olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeye gitti. Abidin Ünal’ın Cumhurbaşkanı ile gizlice görüşeceğini Hulusi Akar öğreniyor. Nasıl öğreniyor, bilmiyorum. Neticede bunu bir şekilde öğrenen Hulusi Akar bana, Abidin Ünal’a suçüstü yapmamı emretti. Bu suçüstü planının parçası olarak Hulusi Akar, 2. Başkan Orgeneral Yaşar Güler’e, Abidin Ünal’ın katılacağı bir toplantı planlaması emrini verdi. Zamanını da tam Abidin Ünal’ın Cumhurbaşkanı ile gizlice görüşeceği saate ayarlamasını emretti. Org. Yaşar Güler olaydan habersiz, toplantıyı planladı. Tabii, bilerek ve kasten planlanan bu toplantı saatinde Abidin Ünal Cumhurbaşkanı’nın yanında olması gerektiğinden, bir mazeret uydurdu toplantıya katılmamak için. Ve yalan söyledi. ‘Abim kaza geçirdi’ dedi, toplantıya katılmamak için mazeret uydurdu. Bunun üzerine Yaşar Güler, Abidin Ünal’ın toplantı ile ilgili mazereti ve aralarında geçenleri, benim de bulunduğum ortamda Hulusi Akar’a söyledi. Hulusi Akar da bıyık altından güldü. Ben o bıyık altından gülüşü iyi bilirim, ‘Şimdi seni yakaladım Abidin’ gülüşüydü o. Ve böylece bana, bu olayı, yani Abidin Ünal’ın yalanını çıkarma görevini verdi. Ben de Hulusi Akar’ın doktoru Denizci Tabip Yüzbaşı’yı, Abidin Ünal’ın hasta dediği abisinin evine muayeneye gönderdim. Tabii Abidin Ünal, bize dediği gibi abisinin evinde değildi. Abisinin de hiçbir şeyden haberi yoktu. Doğal olarak kaza da geçirmemişti. Ben bu durumu tescillemek için Doktor Yüzbaşı’ya cep telefonundan fotoğraf çektirdim. Yani Abidin Ünal’ın yalanını belgelemiş oldum. Bu esnada Abidin Ünal Orgenerali aradım. Tabii o daha bunlardan habersiz bana, ‘Abimin evindeyim, abimin yanındayım’ dedi. Ben de hiç bozuntuya vermeden, ‘Geçmiş olsun’ dedim ve telefonu kapattım. Sonra olanları Hulusi Akar’a anlattım ve belgelediğim şeyleri de önüne koydum. Hulusi Akar çok mutlu oldu. Sonra ne yaptı, nasıl bir yol izledi bilmiyorum.”
****
Bu sözler, dönemin Genelkurmay Başkan Hulusi Akar’ın eski yaveri Levent Türkkan’a ait. 24 Aralık 2018 tarihli savunmasında söyledi bunları.
O dönem Akar’ın danışmanı olan eski Albay Orhan Yıkılkan da 21 Şubat 2018 tarihli duruşmada aynı olayı üstü kapalı olarak kayıtlara geçirdi. Üstelik Abidin Ünal’ın tanık olarak bulunduğu mahkemede.
En son, eski Genelkurmay Personel Plan Dairesi Başkanı Mehmet Partigöç bu gizemli olayı mahkemede gündeme getirdi.
****
Burada bir kaç soru ile araya gireyim:
1- Hulusi Akar şimdi nerede, ne yapıyor?
2- Abidin Ünal şimdi nerede, ne yapıyor?
3- Mehmet Partigöç, Levent Türkkan ve Orhan Yıkılkan şimdi nerede, ne yapıyor?
4- Bu isimlerden hangileri şu anda ‘kahraman’, hangileri ‘hain’?
****
Bunlar bir kenarda dursun.
Şimdi biz o masaya geri dönelim: Dönemin Genelkurmay Başkanı, Hava Kuvvetleri Komutanı’nın gizlice Cumhurbaşkanı ile görüşmeye gittiğini tespit ediyor. Sonra onu ‘suçüstü’ yapmak için 2. Başkan ve yaveri ile birlikte plan yapıyor. Karargâhtaki ekibi ile birlikte. Abidin Ünal’ın foyasını ortaya çıkarıp “Ben şimdi sana gösteririm” diyor.
Burada Abidin Ünal nerede duruyor? Beştepe, yani AK Saray tarafında.
Hulusi Akar nerede duruyor? ‘Karargâhında’. Yani ‘Saray’ın karşısında’.
Verdiği görüntü bu. Abidin Ünal’ın yaptığını tasvip etmeyen, bu sır buluşmalardan rahatsızlık duyan ve bu kaçamakları onun ‘yanına bırakmayacağı’ izlenimi veren bir komutan.
O masada bulunan yaveri, danışmanı, 2. Başkanı ve yaşananlardan haberdar olacak diğer yakın karargâh personelinin gözünde iki komutanın nasıl mevzileneceğini düşünün.
****
Şimdi Levent Türkkan’ın sözlerindeki son cümleye gidelim. Ne diyor: “Hulusi Akar çok mutlu oldu. Sonra ne yaptı, nasıl bir yol izledi bilmiyorum.”
Kimse bilmiyor.
Gelin beraber cevap arayalım. Hep birlikte 15 Temmuz akşamına gidelim.
Saat 19.00 suları… Hulusi Akar, makam odasında MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile tarihi bir görüşme halindedir. Bir kaç saat önce bir Pilot Binbaşı, istihbarat teşkilatına gidip darbeyi haber vermiştir. Fidan da bunun üzerine Genelkurmay’a gitmiş, Akar’la durum değerlendirmesi yapmaktadır. Hulusi Akar, 19.05 itibariyle uçuş yasağı emri verir. Fakat ne hikmetse, Hava Kuvvetleri Komutanını aramaz. Düşünün; eski Diyarbakır 8. Ana Jet Üssü Komutanı Deniz Kartepe’nin ifadesiyle 106 yıllık Türk havacılık tarihinde ilk kez yurt genelinde uçuş yasağı emri veriliyor ama Genelkurmay Başkanı, Hava Kuvvetleri Komutanı’na bilgi vermiyor.
Neden?
Ona güvenmediği için mi?
Ne için güvenmeyecek? Onun Cumhurbaşkanı ile gizli gizli görüşmelerini bilen biri olarak, hükümete darbe ihbarını almış bir Genelkurmay Başkanı’nın Abidin Ünal’a güvenmemesi için nasıl bir sebep var?
Üstelik o sırada tam yanında oturan, kendisine darbe ihbarını getirmiş olan MİT Müsteşarı, Abidin Ünal’ın gizli gizli görüştüğü Cumhurbaşkanı’nın ‘sır küpü’. Kim, kime güvenmeyecek?
O halde Abidin Ünal’ı neden aramıyor?
“Sonrasında ne yaptı, nasıl bir yol izledi?” sorusunun cevabı burada aranabilir.
****
O dakika itibariyle Hava Kuvvetleri Komutanı tam olarak nerede, bilmiyoruz. Muharip Hava Kuvvetleri Komutanı Mehmet Şanver’in kızının Moda Deniz Kulübü’ndeki düğünü saat 19.00’da başlamıştı. Şanver’in “15 Temmuz – Kartal Yuvasının İstilası” isimli kitabından öğrendiğimize göre ilk misafirler de tam 19.00’da gelmeye başlıyor. Fakat onlar arasında Komutan yok.
Abidin Ünal, savcılığa verdiği ilk ifadede darbe girişiminden 21.30 civarında eşinin telefonu ile haberdar olduğunu dile getiriyor. İkinci ifadesinde ise uçuş yasağı emri verilir verilmez, saat 19.06’da Ankara’daki Harekât Merkezi’nden kendisine bilgi verildiğini söylüyor.
Burada yine araya girip 2 soru soracağım:
1- O dakika itibariyle henüz düğün salonuna girmiş değil. 106 yıllık tarihinde ilk kez böyle bir emrin yayınlandığı kuvvetin komutanı olarak neden derhal Ankara’ya hareket etmek yerine düğüne gitmeyi tercih ediyor?
2- Haydi düğüne katılmayı tercih etti diyelim; neden oradaki hiç bir komutana tek bir şey dahi söylemiyor?
****
Şimdi tekrar aynı soruya dönelim: 3 ay önce o masada, ‘Şimdi seni yaktım Abidin’ diye manalı manalı gülen Hulusi Akar, neden 15 Temmuz akşamı Abidin Ünal’ı aramadı?
Oda TV yazarı Müyesser Yıldız, o menfur hadiseden 9 gün sonra yazdığı yazıda,
“Bu nasıl ‘büyük bir uyum’dur ki, saat 16.00’daki istihbarattan sonra Ünal’ın emrindeki Hava Kuvvetleri Harekât Merkezi’ni, Eskişehir’deki Hava Harekât Merkezi’ni arayıp talimatlar veren Karargâh, Komutan’a tek bir bilgi verme gereğini duymamış ve Ünal ancak gözaltına alınan bir komutanın eşinin telefonuyla darbe teşebbüsünden haberdar olabilmiştir?” diye soruyordu.
Aslında soru, kendi içinde cevabı da barındırıyor. O nasıl bir ‘uyumsa’ artık, ‘bilmesi gereken’ kuralına göre, ‘bilenler’ birbirlerini gayet iyi biliyor ve haber verme gereği hissetmiyorlardı sanırım. Tıpkı Hulusi Akar ve Hakan Fidan’ın Cumhurbaşkanı’na bilgi vermemesi gibi…
****
Ne mi kastediyorum?
Hemen 15 Temmuz’un 1 gün öncesine gidelim. Saray’ın sır küpü Hakan Fidan ile Hulusi Akar, bütün teamüllerin alt üst edildiği bir günde Özel Kuvvetler’de bir araya geliyor ve saatlerce başbaşa görüşme yapıyorlardı. Tıpkı Abidin Ünal’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la gizlice buluşup kafa kafaya vermesi gibi…
Üstelik Akar ile Fidan’ın buluştuğu 14 Temmuz günü, Abidin Ünal’ın da gizlice Dalaman’a gidip Erdoğan’la son bir gizli görüşme gerçekleştirdiği iddiaları ortalıkta duruyorken…
‘Bilmesi gereken’lerin hepsi o gün bir şekilde buluşuyor ve ‘son kontrolleri’ yapıyorlardı.
Haliyle Hulusi Akar’ın Abidin Ünal’ı arama gereği hissetmemesini anlayabiliriz.
****
Bu arada ‘sırdaş’ demişken…
Bir ‘sırdaş’ daha var biliyorsunuz. O da TSK içinde yapılacak tasfiyeler için özel bir misyonla MİT’e alınan Emekli Albay Sadık Üstün.
Abidin Ünal’ın selefi Akın Öztürk, mahkemedeki son savunmasında, Sadık Üstün ile Ünal’ın sırdaş olduklarını ve gizli görüşmeler yaptıklarını öne sürdü. 15 Temmuz’un ’sıklet merkezi’nin Hava Kuvvetleri olduğu herkesçe kabul edildiğine göre, bu sırdaşlığın ne kadar önemli olduğu görülecektir.
Akın Öztürk, aynı şekilde Üstün’ün Hulusi Akar’la da sık buluştuğunu ve kapalı kapılar arkasında toplantılar yaptıklarını anlattı.
O nasıl ki Abidin Paşa’nın gizemli ziyaretlerini takip ettirip foyasını meydana çıkarıyorsa demek ki birileri de Hulusi Paşa’nın bu sır dolu görüşmelerini dikkatle izliyordu.
****
“15 Temmuz’da kimin eli kimin cebinde, belli değil” mi diyorsunuz?
İki yıl önce yazdığım bir yazıda 15 Temmuz gecesini, Mission Impossible serisinin ilk filmindeki Prag gecesine benzetmiştim. Filmin ana karakteri Ethan Hunt, o gece bir vatani görev yaptığını zannederken bildiği bütün ezberlerin yıkıldığı bir pusun içinde buluyordu kendini. Kimin ne olduğu, kimin dost kimin düşman safta yer aldığı, aslında neye hizmet ettikleri, neyin parçası oldukları ve gördüklerinin ne kadarının gerçek, ne kadarının kurgu olduğu birbirine karışmıştı.
15 Temmuz gecesinin Ankara’sı da öyleydi. İşin kötüsü şu ki; aradan ikibuçuk yıldan fazla bir zaman geçtiği halde hâlâ o sis kalkmış değil. Her geçen gün kafaları biraz daha karıştıran bilgiler ortaya çıkıyor ama paradoksal olarak bunlar, 15 Temmuz’un nasıl bir komplo olduğunu her geçen gün biraz daha netleştiriyor.
***
Öyleyse gelin bir daha o masaya dönelim: Kendisi Saray’ın adamları ile gizli gizli iş tutan Hulusi Akar, Abidin Ünal’ın benzer siyasi oyunlarına çelme taktığı görüntüsü vererek kime, ne mesaj veriyordu?
Abidin Ünal Moda’da silah arkadaşlarından darbe girişimini saklayıp sinsi sinsi düğün-dernek havası çalarken Hulusi Akar da Karargâh’ta sessiz sessiz birilerinin sokağa çıkmasını bekliyordu.
O birileri de onun Cumhurbaşkanı’ndan nefret ettiğini sanıyor ve darbe yapacağına inanıyordu.
O resmi vermişti. Defalarca.
O Nisan akşamı, Yaver Levent Türkkan’ın gözlerine bakarak beliren ‘bıyık altı gülüş’ün adresi neresiydi acaba?
Şimdi resimdeki o ‘hileyi’ siz bulun.