…Ve geldik sonuna.
Son bölüme…
Bu, onun “Lanet bir dizi” dediği ‘Çukur’ değil.
Gerçek hayat.
Gerçek bir çukur.
Acaba burada onu nasıl bir son bekliyordur?
****
Şimdi dönüp o fotoğrafa yeniden bakalım.
Hani yazı dizisinin 3. Bölümünde bahsettiğim, 70’lerden kalma o siyah-beyaz fotoğraf karesine…
“Bu resmi yaprak yaprak açarsak büyük oranda yakın tarih Türk sağının hikayesini elde edebiliriz.
Bir kaç eksiğiyle beraber…
En azından belli bir tarihe kadar.
Sonrasını da zaten bu yazı dizisi ile bir yere bağlayacağım.
Bu fotoğraftan Ülkücü Hareket’e, MHP‘ye, DP-AP-DYP geleneğine, Yeniden Milli Mücadele Birliği’ne, Yeni Asya’ya, bazı dini cemaatlere ve siyasi hareketlere yollar çıkıyor.
Sonra hepsi tek bir karede yeniden birleşecek.” demiştim.
Ve bir sonraki “Süleyman Soylu’nun istişare heyeti” başlıklı yazıda da “Süleyman Soylu bugün o fotoğrafın izdüşümüdür,” yorumunu yapmıştım.
Peki hepsi bugün Süleyman Soylu’da mı birleşiyor?
Evet, öyle.
O bunu sağladı.
Devrin hakim siyasi rengine, aklına, ruhuna, gidişatına uygun bir pozisyon aldı.
Burnu iyi koku alıyordu, dümeni oraya kırdı.
AKP’ye katılırken sadece Erdoğan’la değil, devletle de mutabakata vardı.
MİT’in bir kanadı ile irtibat halinde.
Kendisine güvence sağlandı.
Bunların bir ispatı yok ama hepsini bilgiye dayalı yazıyorum.
****
O mutabakat bugün güçlü bir şekilde arkasında.
Erdoğan’dan bağımsız olarak…
Soylu’yu bir yere hazırlıyorlar.
Şu an içinden geçmekte olduğumuz dönemin bir aklı, bir ideolojisi, bir ruhu var.
Mevcut iktidar ortaklarına ve devrin resmî ideolojisine bakalım: Devletin ve devletçiliğin iktidarda olduğu bir devir bu. AKP ile MHP’nin bir farkının kalmadığı, on yıllardır ülkücü çizgi ile rekabet halinde olan Milli Görüş tabanının gelip de MHP zihniyeti içinde eridiği; öte taraftan Doğu Perinçek’in de “Erdoğan’ı desteklemekle aslında beni desteklemiş olursunuz” dediği bir çeşit alaşım hali…
Avrasyacı ideolojinin güçlendiği; bununla birlikte Yeniden Milli Mücadele’nin ‘Yeni Ankara’, ‘Milli Damar’ gibi isimlerle ve yeni formuyla çok daha güçlü bir dönüş yaptığı keskin bir evredeyiz.
Solun başına geçirileceği konuşulan Metin Feyzioğlu’nun bile gelip Saray’a erkete olmasını, sadece şarka özgü siyasi çıkar hesapları ile mi izah edeceğiz?
Görüntü ortada: Farklı farklı maddeler gelip tek bir kapta eridiler ve faşist iktidarı oluşturdular.
****
Bunu kim yaptı?
Bunun arkasında bir proje var.
Tayyip Erdoğan epeydir devlete teslim oldu.
Kendi tabanını ve mahallesini de devlete teslim etti.
Yılların aklı başında İslamcıları, Milli Görüşçüleri ve kurucu AKP’lileri de olanlar karşısında şaşkın. Ne partilerini ne de liderlerini tanıyabiliyorlar.
Fanatiklere ve görme yetisinden yoksun olanlara aldanmayın.
Bir yabancılaşma hali söz konusu.
Hayvan Çiftliği’nin finalindeki gibi; sömürenler birbirine dönüştü, birbirleri oldular.
Bu yeni alaşım, kendine eski tip, modası geçmiş, katı devletçi, milliyetçi, muhafazakâr bir kap buldu.
Komünizm tehlikesi yok belki ama bu sefer yeni tehditler var.
Önemli olan düşmanın kim olduğu değil; bir düşmanın varlığı.
****
Ancak bir yerde AKP tabanının da dönüşmesi gerekecek. Mevcut haliyle eklemlenmiş olması yeterli değil.
Uzun vadeli dönüşüm için Erdoğan’ın da tasfiyesi şart.
Halk desteği azaldığı ölçüde bu mukadder son da yaklaşacak.
Bir önceki yazıyı, “Süleyman Soylu, AKP içinde ‘Erdoğan sonrası’ diye bir şey olmadığını gayet iyi biliyor. Kendine buradan mutlaka yeni bir çıkış bulacak.” diye bitirmiştim.
Çünkü Süleyman Soylu gibi bir politikacının siyasi kaderini Tayyip Erdoğan’ın ömrü ile kaim tutması, geleceğini ona endekslemesi söz konusu bile değil.
Dikkat edilirse Soylu, AKP’ye geçerken aslında bir kaç yıl içinde olacakları öngörüyordu.
Daha doğrusu ‘biliyordu’.
Bu sadece bir öngörü değildi.
“Süleyman Soylu’nun yükselme taktikleri” başlıklı 8. Bölümde yer verdiğim şu cümlelerini hatırlatayım: “Türkiye uzun süre iki kutuplu yaşayacak. Yüzde 58-42 bandında gidecek. 2014’te bu adam cumhurbaşkanı olacak. 2014-16 yılları arası kaos yılları olacak. Bu adam bunu çözecek ve başkanlık sistemi gelecek.”
Elinde bir yol haritası vardı.
Emin olun yolun bundan sonrası için de var.
****
Peki öyleyse, nasıl bir çıkış bulacak?
Bunu yine güçlü siyasi sezgileri, iyi koku alan burnu ve yukarı doğru yolunu açan derin ittifakları sayesinde yapacak.
Toplumu da siyaseti de devleti de okuyor.
Yakında bir erken seçim olmayacağını biliyor.
Erdoğan’ın yakın dönem hesaplarının da farkında.
O planlarını gerçekleştirmeden bir seçim riskine girmeyecek Erdoğan.
Süleyman Soylu’nun da çok büyük bir acelesi yok.
Biraz daha siyasi güç ve kredi akümüle edecek.
Uygun bir zamanda da kendi yolunu çizmeye başlayacak.
****
Erdoğan’a nazaran Süleyman Soylu fotoğrafın daha büyük bir kısmını temsil edebilme yeteneğinde.
O yüzden AKP’ye girince sadece parti içinde zemin oluşturmakla uğraşmadı. Onun yerine iktidarın diğer ortakları ile de el sıkıştı.
Bir yandan AKP teşkilatı ve seçmeni nezdinde kendine bir taban oluştururken diğer yandan MHP ve bileşenleri içerisine doğru da tabanını genişletti.
Devlet içinde de müttefikler buldu.
Devlet Bahçeli onun hamisi konumunda.
İstifasına aynı anda hem AKP tabanının hem Bahçeli’nin hem Perinçek’in karşı çıkması, az bir şey değil.
O gecenin sosyal medya kampanyasının asıl taşıyıcısının MİT hesapları olması da basit bir şey değil.
Bir hazırlık vardı.
Gövde gösterisi yapıldı.
****
Normal değildi.
Soylu’nun, ağzından çıkanın kanun olduğu bir Cumhurbaşkanı’nın damadı ile açık bir rekabete girmesi de normal değildi…
İstifa resti ile karizmasını çizdiği aynı Cumhurbaşkanı’nın onu bir türlü görevden alamaması da…
Bir süre daha onunla devam edecek.
Mecbur çünkü.
Çünkü Süleyman Soylu sadece bir Süleyman Soylu değil artık.
Üzerine bir yatırım yapılıyor.
Daha önce de yazmıştım, siyaseten en üst yerlere gelebilmek için 3 eksiği vardı.
Bir: Devleti tanımıyordu.
İki: Hikayesi yoktu.
Üç: Politik hedefleri için her şeyi feda edebileceğini henüz göstermemişti.
Şimdi bu açıklarını da kapattı.
****
Bir proje var: MHP ile İyi Parti’yi tekrar buluşturup başına Süleyman Soylu’yu geçirmek. Sonrasında belki Ahmet Davutoğlu’nun da dahil edileceği yeni bir iktidar konsepti…
Kadim bir devletçi olan Ahmet Davutoğlu’nun, Taşkent bağları üzerinden o siyah-beyaz fotoğrafa çıkan yolundan söz etmiştim.
Geçmişte Süleyman Soylu ile Meral Akşener de DYP çatısı altında beraber siyaset yaptılar.
Eğer günün birinde Tayyip Erdoğan kendisi ve ailesi için pazarlık yapıp siyasetten çekilmezse, Süleyman Soylu muhtemelen yeni ve çok daha büyük bir istifa şovunun ardından bu yeni ittifak projesinin başına geçmek üzere ilk hamleyi başlatmış olacak.
****
Peki ya sonra?
Ekibinden bazı arkadaşları onun ‘aslına rücû’ edeceğine inanıyor. “Türkiye tekrar demokratikleşecekse, normalleşecekse, hukuka dönecekse bu yine Süleyman Soylu’nun elinden olacak,” diyorlar.
Bu görüşe göre Soylu, siyasetin doğruları o gün için neyi gerektiriyorsa onu yapıyor.
Siyaset bugün için ona bu şekilde davranması ve böyle konuşması gerektiğini söylüyor.
Yarın ‘demokrat’ olması gerekirse en özgürlükçü, en açılımcı, en demokrat o olur.
Evet, bundan benim de şüphem yok.
Fakat katılmadığım kısmı şu; bu görüşün hayata geçebilmesi için yarın bir gün devletin Erdoğan sonrası rehabilitasyon süreci başlatmaya karar vermesi gerekir.
Bir çeşit “transitional justice (geçiş dönemi adaleti)” dönemi yani…
Böyle bir sürecin başlaması siyasetin gerçeklerine uzak değil.
Ancak bu, adaletsizliğin kendisine sebep olanlar eliyle olmaz.
‘Demokrat’ birine ihtiyaç duyulacaksa, o başka biri olur.
Mevcut iktidarın içinden birinin dönüştürülmesiyle elde edilmez.
Bu manada Süleyman Soylu yıllar önce tercihini yapmış ve zaten dönüşümünü sağlamıştı.
****
Bu nedenle ondan tamamen ümidi kesenler de var.
“Süleyman bir tercih yaptı ve o yolda sonuna kadar gitmek zorunda. Dönüşü yok.” diyorlar.
Aşağı doğru yükselişi devam edecek yani.
Buradan dip noktasını bulur ve oradan tekrar yukarıya doğru sıçrama yapar mı, pek ihtimal vermiyorlar.
Dipteki balçığa saplanıp kalma ihtimali daha yüksek.
Tek iktidar şansı, müesses nizamın aynı politikaları sürdürecek daha yeni, daha enerjik, daha az sorunlu, daha temiz bir lidere ihtiyaç duyması ile olur.
Fakat o zaman da Süleyman Soylu, bugünkü çizgisinden farklı olmaz. Ondan bir demokrasi öncüsü, çığır açan bir demokrasi kahramanı olmaz artık.
Tayyip Erdoğan’ın bir ton değişiği olur.
****
Siyaset bu; yarının ne getireceği bilinmez.
Peki benim görüşüm ne?
Erdoğan sonrasının lideri Soylu mu?
Hayır.
En azından ben öyle olmayacağını iddia ediyorum.
Neden?
Bir kere her şeyi; toplumu, siyaseti, dünyayı, böyle bir devlet tasarımının belirlediğini ileri sürenlerden değilim.
Buna benzer mühendislik çalışmaları hep olacaktır.
Tasarımlar, müdahaleler, yönlendirmeler hep vardır.
Buna bir itirazım yok.
Fakat hiç kimse, elinde bir düğmeyle bütün süreçleri tek başına yönetmiyor, istediği gibi regüle etmiyor.
Toplumların kendi dinamiklerinden daha güçlü bir dizayn edici yok.
Bu ahlaksız, bu vicdansız, bu yalancı, eli kanlı, zalim rejim devam edemez.
Etmeyecek.
Sonuna geldi.
Sadece bu büyük suç ortaklığının bedeli büyük olacağı için, koalisyonlarını sonuna kadar sürdürmek ve ömürlerini uzatmak zorundalar.
Ona uğraşıyorlar.
Zulmü de sürdürebildikleri kadar sürdürecekler.
Çünkü affı olmayan işler yaptılar.
Birbirlerini satamazlar, yarı yolda bırakamazlar.
Ve bu rejim yıkıldığı zaman, Süleyman Soylu, Erdoğan’dan ayrı bir yere konmayacak.
Danton, idam edilmeden önceki son günlerinde, Robespierre’in uzattığı eli neden tutmadığını şöyle açıklıyordu: “Çünkü o elde çok kan vardı!”
Soylu’ya buradan temiz ve parlak bir ikbal çıkmayacak.
Elinde bu kadar kan olanlar temiz sayfa açamazlar.
Kimse bu devrin kirli ellerini sıkmak istemeyecek.
Uzanan eller Erdoğan’ın kendi elleri olmasa bile…
Bulaşan herkes, aynı çukuru boylayacak; o “Siccîn çukuru“nu…
Yani…
Oraya kadar sürer bu ‘lanet dizi’, bu aşağı doğru iniş.
Ahmet bey mit’in bir kanadıyla irtibat halinde ne demek açar mısınız. Benim görüşüm ve anlamakta zorlandığım kısım: Bu adam bakan. Valiye emir verir il emniyet müdürüne emir verir yüzlerine bile bakmaz. Polis ve jandarma istihbaratın başındaki adamlar bile bu bakanı ayda bir görüyorsa görür emir alır sadece. Polisin ve jandarmanın da istihbaratı gayet güçlüdür Mit’inkinin çok çok üstündedir 2010’a kadar tabi. Sonra mit güçlendi. Kıyaslayacak bilgim yok. Ama şu gerçek Jandarma hep iyiydi(askeri vesayetten), alternatif için Polis güçlendirildi, Mit’in yüzüne kimse bakmadı. Gülen cemaati de kurumlara bu sırada önem vermiştir. Jandarma çok önemlidir, polis bir alt düzeydir, mit ise eh işte hakim savcı ol daha iyi.
Şimdi bu adam tüm bakan yardımcılarına, müsteşarlara, valilere kaymakamlara, jandarmada orgenerallere, polisteki emniyet amirlerine emir veriyor. Buna da emri Mit’in bir müsteşar yardımcısı bir genel müdürü bir müdürü bir şube müdürü mü veriyor. Yani taşrada Bakan valiye emri veriyor, o ilin emniyet müdürüne emir veriyor. Ama o ilin Mit başkanı da bağlı olduğu bir üst birim vasıtasıyla bakana mı emir veriyor.
Herkesi mitçi görme geleneği çok yaygın ama bu Mit de KPSS ile bürokrat alan. Polis ve jandarma gibi 81 ilde örgütlenen, taşra görevleri olan, yurtdışı görevlileri olan. Şube müdürü, genel müdür, daire başkanı gibi görevlileri olan Cemaatin 2012’e kadar umursamadığı kendi halinde en güçsüz kurum değil miydi? Evet sonradan Hakan Fidan’ın gelmesiyle Ges’in bağlanmasıyla vs. çok güçlendi. Aynısını Müyesser Yıldız da 2 gün önce yazdı. Ama devlette bir hiyerarşi vardır, paralel devlet olayı yoktur. Mesela bugün Erdoğan’dan sonra en güçlü kişi Devlet Bahçelidir. İktidar ortağıdır. Ama çoğu iyi partili ve mhpli ona mit ajanı der. Hakan Fidan’dan mı emir alacak yani ya da onunda altındaki müsteşarlardan ya da genel müdürlerinden mi emir alacak? hepsinin üstünde tüm siyaset bilimi teorilerine ters değil mi bu. Bu kadar gücü elde edince zincirini koparmaz mı bir insan.
Mit’in bir kanadını hatta devlette bir kliği yönetiyor deseniz tamam. Her parti zaten bunu yapar.
Aynı şeyi cemaat için de yaptılar, PKK için de. Fethullah Gülen özel harp dairesinin elemanıydı dedi bir emekli korgeneral çıkıp. Eskiden olabilir ama o zinciri çoktan kırmıştır o. Devletin her şeyi kontrol ettiği algısı oluşturuluyor sonra zaten gelsin derin devlet. Devlet her şeyi kontrol etse böyle bir muz cumhuriyeti olmak mümkün mü. Ülkedeki tüm f16 pilotlarını ihraç ettiler böyle bir rezillik olabilir mi. Hangi ülke f16 pilotlarının hepsinin her hafta sivil bir abiyle görüşmesine yıllarca izin verip(hatta haberi olmaz) sonra da ihraç eder onca emeğe yatırıma rağmen.
Eskiden komplo teorileri vardı. Mit’in içinde Nato’dan maaş alan maaşını abd’nin verdiği abd’den emir alan kontra bilmem ne diye bir birim. Sonra o örgüt Ergenekon oldu şimdi yok fetöydü dediler. Kullanışlı bir maşa. Odatv operasyonları başlayınca bu konuda eskiden kitaplar yazan bülent orakoğlu tekrardan şapkadan çıktı gene başladı aynı şeyleri demeye.
Bürokrat korkak olur omurgası kırıla kırıla yetiştirilir. Hırslı olan siyasetçi. Cemaat içinde de öyle tüm bu pislikleri bürokratlar mı düşünüp yedi yoksa sivil abileri ve yönetim mi planladı? O kumpasları savcılar hakimler askerler bir araya gelip kendi önümüzü açalım diye mi yaptılar yoksa tamamen siviller hazırladı ve önlerine mi sundu.
Bu derin devlet, Ergenekon’un mit kanadı temizlenmedi gibi söylentilerin hepsi, Mit’e daha iyi nüfus etmek için, bunu cemaatçiler anlatıyor. Hitler’in yahudileri gibi her şeye gücü yeten görünmeyen düşmanlar. Soru çalma yazıları yazmıştınız. “Derin devlet varsa böyle görünmeyen güçler onlar zaten çalıyordur anadolu çocuğu mu çalmasın, tabi çalacak” bu sözleri hala yurtdışındakiler diyordur, derin devletin 1. faydası müntesiplerine yasa dışı işleri yaptırabilirsin. “açıklanmayan deliller var” derin devletin ikinci faydası düşmanı şeytanlaştırır ona empati yapmazsın ona yapılan zulümlere tarafların engel olmaz. Böyle böyle gider faydaları, FETÖ kelimesi de aynı şekilde bir derin devlet kelimesinin eş değeridir, karşı taraf devlet derin devlet diyecek hali yok fetö diyor.
Benim görüşlerim bu şekilde. Erdoğan’ın devlete teslim olması ve Soylu’nun da mit’ten güvence alması sizin iddianız değil galiba. sonuç kısmında böyle şeylere katılmadığınızı anladım. Ama Mit’in güvence sağlaması falan nasıl oluyor merak ettim bu kelimeler açıkça bakanın üstünde mit var demek gibi. Ya da Türkiye’nin en zengin ve en güçlü adamı Erdoğan cemaate bile teslim olmayıp kime teslim oldu. Mit’teki tüm şube müdür ve üstü pozisyonları toplasan 1 kararnamesine bakar adamın değiştirmek. çok zor değil 1000 pozisyon mu var, akp teşkilatlarından 1000 tane avukat hakim savcı atamadı mı çok zor değil gene yapar. her gün 30 bin, 30 bin khk ile insanları atabilen bir güç ve tek kişide. Son 4 yıldır Erdoğan’a en ufak bir eleştiri farklı fikir diyebilen şu ülkede tek kişi var mıdır acaba, bakanlarından bürokratına. Cihat Yaycı diyorlardı, onca medya desteğine rağmen 1 kararname ile bitti. İlker başbuğ tek eleştiri yaptı güya 1 numaraydı geçmişte Ergenekon’un, hala o yaşta adliye koridorlarında gidip geliyor. Odatv’de 28 şubat paşalarının kendilerini savunma tarzlarına bakın. Müebbet aldı hepsi yaşları 70 üstü, ama davaları fetöcüler hazırlardı diye Erdoğan’a bile bir şey diyemeyecek kadar acizler, öyle savunuyorlar kendilerini.
bu yazınızın başında tekrar paylaştığınız o fotoğraf, zaten beni çok sarsmıştı.
“ Mevcut iktidar ortaklarına ve devrin resmî ideolojisine bakalım: Devletin ve devletçiliğin iktidarda olduğu bir devir bu. AKP ile MHP’nin bir farkının kalmadığı, on yıllardır ülkücü çizgi ile rekabet halinde olan Milli Görüş tabanının gelip de MHP zihniyeti içinde eridiği; öte taraftan Doğu Perinçek’in de “Erdoğan’ı desteklemekle aslında beni desteklemiş olursunuz” dediği bir çeşit alaşım hali…”
bu cümlelerinizi de tekrar okuyunca, “anahtar teslim cemaat” tahminim depreşti. aslında, dindâr-muhafazâkar-sağcı-devletçi olan fethullah gülen de, cemaatı topyekûn “yüce devlete” bağışladı. apo’sundan, devlet’ine,bahçeli’sinden, perinçek’ine, süleymancısından, adıyamancısına,kutlulardan,kırkıncısına, hizbulvahşet’inden, tevhid-selâmcısına;hepsi ama hepsi “devletleşirken” alenen, açıkça ve pervasızca “devlet” olurken, “biz mi” geri kalacak, hariç tutulacaktık? hayır!
görev bitti. cemaat anahtarıyla, devlet’ine teslim edildi. en muamma, en mahrem, en özel kişi, bilgi ve ayrıntılarıyla. yarım asırda bu hâle gelen cemaatımızı, başına gelenler sayesinde tanıdık, öğrendik. neymişiz?! fethullah gülen neler inşâ etmiş. başarılı bir “anti komünist”. tıpkı daha sonra apo’nun yapacağı gibi, ölmüşlerimizi mezardan kaldırıp, sandığa yolladı. tayyip’in devlet başkanlığında katkımız tam/eksiksiz.
yakın geleceğe dair tahminlerin de çok yerinde, bir o kadar da sarsıcı! meralsiz, soylusuz günlerimiz olsun inşaallah.
tam bağımsız, demokratik bir ülkenin ibdâsının şartlarından biri de: kendimizi, ayaklarımızın nereye bastığını bilmemize, kimle olduğumuza, kimden olduğumuza çok bağlı.
teşekkür ederiz saygıdeğer Dönmez Ahmet arkadaş.
daha doğru ve isabetli anlamamıza, idrâk etmemize çok katkın var, oldu.
saygılarımla.
Ahmet Bey, son yazınızın daha derinlikli olmasını beklerdim. Erdoğan, kendisinden sonra bir lider düşünmüyor çünkü ölene kadar ülkeyi yönetmek istiyor. Soylu, Erdoğan’ın yaşlanacağı için kenara çekilmek zorunda kalacağını hesap ediyor. İkinci ihtimal ise İnönü-Ecevit olayında olduğu gibi yaşlı lidere kongrede başkaldırıp genel başkan olmak. İkinci seçeneğin olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu düşünüyorum.
[…] Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz […]
Süleyman için söylenecek tek söz onun tayyibin laciverti olduğu ve bugün koktuğudur 🙂
Türkiye siyasetine yön verenler sizin belirttiğiniz o 3 eksik kısmın da süleymanda tamamlandığını gördükleri için bu maşayı her yerde rahatlıkla kullanabileceklerine emin oldular. Tayyiple, tayyipten sonra vs her dönemde bu ve bunun gibi tipler en kullanışlı elemanlardır. Bu soysuzlar bitmediği sürece de Türkiyeyedemokrasi de gelmez özgürlükte. Irak projesi tamamlandı. 5 sene sonra suriye projesi tamamlanacak ve sıra türkiye projesine gelecek. Yolun sonu oraya çıkacak.