Bugün Cihat Yaycı denince akla gelen ilk şey nedir?
Bir tanesi “Fetömetre” ucubesi ise bir diğeri de 15 Temmuz gecesi Tayyip Erdoğan’a verdiği “Başkomutanım” suflesidir herhalde.
Olayı bir kere daha hatırlayalım.
Erdoğan, halkı sokaklara çağırmak için CNN Türk’ten Hande Fırat’a FaceTime bağlantısı yapıyor. “Bu ülkede cumhurun başı olarak, ben Cumhurbaşkanıyım…” dediği sırada arkadan bir başka ses duyuluyor: “Başkomutanım de!”
Bunun üzerine Erdoğan, “Başkomutanım aynı zamanda” diye ekleyerek konuşmasına devam ediyor.
****
Bu sufle olmasaydı ve sesi ekranlardan duyulmamış olsaydı Cihat Yaycı’nın o gece orada Erdoğan’la birlikte olduğunu bilebilecek miydik, emin değilim.
Belki bu da bilinemeyen yüzlerce şey gibi karanlıkta kalacaktı. Çünkü bunu gizlemek için ellerinden geleni yaptılar.
Deniz Kuvvetleri bilirkişi raporunda bu kısım sansürlendi örneğin.
İsmi ayyuka çıkınca kabul etmek zorunda kaldı.
Çünkü önemli bir ayrıntıydı.
Peki neden önemliydi?
Bu soruya cevap verirken, Yaycı’nın daha sonra oynadığı merkezi rolü, yükselişini, yürüttüğü cadı avını göz önünde bulundurmamız gerekiyor.
****
Yazının bundan sonraki bölümüne, 15 Temmuz gecesi aynı oteldeki bu birlikteliğin tesadüf olmadığına inananlarla devam etmek durumundayız.
Yani Yaycı’nın orada gerçekten de tatil yaptığına ve tesadüfen Erdoğan’la aynı otele düştüklerine inananlar, yazının geri kalanını okumayabilirler.
Bir de 15 Temmuz hadisesinde Erdoğan’ın, Hulusi Akar’ın ve MİT’in hiç bir dahlinin olmadığını düşünenler okumayabilirler.
Çünkü yazının bundan sonraki bölümleri, bu iki noktanın üzerine dayanarak devam edecek.
Benim bu konudaki görüşüm belli.
Ortaya çıkan bilgiler, deliller ve ifadeler doğrultusunda 4 yıldır aynı şeyi yazıyor ve söylüyorum: 15 Temmuz bir madalyondur ve iki tane yüzü vardır. Her iki yüzü de gerçektir. Gerçekten darbeye kalkışanlar olduğu gibi gerçekten onlara tuzak kuranlar da vardır.
Her ikisi de bana göre ayan beyan ortada.
Ancak bunu sadece fanatikler göremez.
****
Ve bu tuzak cephesi, bir koalisyondan oluşuyor.
Benim görüşüme göre bu koalisyonun lideri Tayyip Erdoğan, beyni Hakan Fidan-Hulusi Akar ikilisi, aparatı da Avrasyacılar.
Müşterek kuvvetler yani…
Bir de organizasyonun dış desteklerini de eklersek, ‘çok uluslu müşterek harp oyunu’ diyebiliriz.
Erdoğan’ın eksik tarafı askeri bürokrasi idi. Bu açığı Avrasyacı’larla kapattı.
Öyleyse doğrudan şu soruyu sorayım: Tümamiral Cihat Yaycı, koalisyonun bir ayağını temsilen mi o gece Erdoğan’ın yanındaydı?
“İyi de buna neden ihtiyaç olsun?” ya da “Bu kişi neden Cihat Yaycı olsun?” dediğinizi duyar gibiyim.
O kadar asker arasından neden o tercih edilsin, değil mi?
Cihat Yaycı’nın ne özelliği vardı ki?
15 Temmuz’un başat askeri kuvveti de denizciler değilken üstelik.
****
Ama sanırım bu soruların bir cevabı var.
O da Cihat Yaycı’nın o zamanki görevinde gizli olmasın sakın?
O sırada tuğamiral olan Yaycı, Harp Akademileri Komutanlığı’na bağlı Çok Uluslu Müşterek Harp Merkezi komutanıydı. Eski adı Müşterek Doktrin Geliştirme ve Değerlendirme Merkezi.
Bu komutanlık, Harp Akademileri Atatürk Harp Oyunu ve Simülasyon Merkezi bünyesinde. Aynı bina içerisinde yer alıyorlar.
Peki bu Harp Oyunu ve Simülasyon Merkezi ne iş yapar?
Adı üstünde; Silahlı Kuvvetler’in çeşitli faaliyetlerini ve harp ihtimallerini simüle ediyor. Yani olması muhtemel savaş, iç savaş vb senaryoları yazıyor ve oynuyor.
Sanal tatbikatlar yapıyor.
Hani teknik direktörler söyler ya, “Bu maçı hafta boyunca kafamızda oynadık ve kazandık.” diye…
Bu da öyle.
Komutanlar, savaşları, yeni nesil savaşları, yeni nesil savunma stratejilerini, teknolojinin de yardımıyla önceden bu merkezde oynuyorlar.
Daha doğrusu bu komutanlık onun için var ama sadece yabancı devletlerle savaş senaryoları için kullanılmıyor tabi ki.
Kısa yakın tarihte olduğu gibi “iç düşmana” yönelik senaryolar da geliştiriliyor burada.
Kamuoyuna darbe planı olarak yansıyan bazı sözde ‘seminerler’ de bu türden simülasyonlardı mesela.
****
Peki o halde 15 Temmuz da burada defalarca oynanmış ve simüle edilmiş olabilir mi?
Hataları minimize edinceye kadar denenmiş, tek tek bütün ihtimallerinin üzerinden geçilmiş, her boşluğu düşünülmüş, en ince detayına kadar hesaplanmış ve bu “oyuna” öyle son hali verilmiş olabilir mi?
15 Temmuz akşamı yaşananları bir düşünün.
Hala esrarını koruyan ve bir türlü izahı yapılamayan o karmaşık olayları yeniden gözünüzde canlandırın.
Başarısızlığa mahkum bir darbeydi.
Başarısı, başarısızlığındaydı.
Kimi askerler en iyi bildiği yerlerde, en iyi saatlerinde, en tanıdık silah arkadaşlarının arasında birden kendilerini çıkışı olmayan labirentlerde bulmuştu. Minotor’a kurban edildiler. Bugün hala başlarına ne geldiğini tam anlayabilmiş değiller.
Oysa o gece kimilerinin eline de Ariadne ipi tutuşturulmuştu. Yani asla kaybolmalarına izin verilmeyecek Theseus’lardı onlar. Bu ipler sayesinde kolayca çıkışı bulabildiler.
Birileri bu planlamayı yapmıştı.
Belki de senaryo defalarca gözden geçirilmiş, film tekrar tekrar çekilmişti.
Sonuçları itibariyle kusursuzdu.
Kalkışmanın hemen ilk saatlerinin ardından başlayan organize tasfiyeleri, kimlerin alınıp kimlerin alınmayacağının çok önceden hazırlanmış oluşunu hesap edin…
****
O zaman bu simülasyonlara komuta eden isimlerden biri kimdi?
Elbette ki Cihat Yaycı!
Oyuna defalarca komutanlık etmiş kişi, o gece sahadaki uygulamaya da en hayati noktadan vaziyet etmiş olabilir mi?
Yani ‘Başkomutan’ın yanından…
Gözünüzde canlandırın: Beraber olayları saatlerce izlerler… O sırada ne kimse Cumhurbaşkanı’na ulaşabiliyordur ne de o bir başkasına… Sadece oturur ve izler…Her şey simülasyona uygun ilerleyince vakit artık sivilleri sokağa çekme zamanıdır… Yaycı Amiral, ‘Başkomutan’a ‘Vakit tamam’ der ve Erdoğan kameraların karşısına geçer…
-DEVAM EDECEK-
“Aşağı Doğru Yükseliş” tamamlandı mı, devam edecek misiniz?
Bu arada bir şeyi merak ediyorum, Yaycı’nın cemaat ile ilk irtibatı askeri okullardan öncesine mi dayanıyor yoksa, askeri okullar veya mezuniyet sonrasına mı? Eğer askeri öğrenciliği veya mezuniyet sonrasında başlıyorsa bu iş çok bilinmeyenli bir denkleme dönüşür. Iki tarafın da karşılıklı bilgi sızdırma çalışması yapmış olması olası bir durum gibi…
Devam edeceğim. Cihat Yaycı olayı gündeme oturduğu için maalesef ara vermek zorunda kaldım ama yakında tekrar kaldığım yerden devam edeceğim inşallah.
Darbe tantanasının ilk anlarında beni arayıp la noluyo diyenlere tayyip başkanlık için kendi kendine darbe yapıyo demiştim. Soranlar dalga geçtiğimi sanıp ciddiye almadı. Oysa sadece haber kanalından izlediğim bile bunun darbe değil saçmalıklar silsilesi olduğunu gösteriyordu. Mantık kullanan insanların inanmayacağı türden saçmalıklar. 15 temmuzdan 3-4 gün sonra bi tanıdığım beni arayıp abim gazi oldu deyince abisini aradım. Giresun ilinde esnaflık yapan bi akpliydi kendisi. Bana köprüde ayağından vurulduğunu söyledi.
İnsan düşünüyor bu akp li arkadaş giresundayken istanbulda napıyo. Hadi tatile vs gitti diyelim köprüde darbeye tanık olmasına imkan var mı? Balık ağaca çıkabilirse evet var. Bu durumu etraftakilere anlatıp burda bi tezgah var diyorum. Bana dedikleri darbe duyumu almışlar da önlem için partilileri çağırmışlar. Ne ilginç tam günü ve saatine kadar duyum alıyosun ama resmi işlem yapmak yerine yurttan akp li topluyosun. Bu bile tek başına tayyibin planı olduğunun kanıtı.
fetönün başlatmış olduğu darbe yenilgisinden sonraki ölüm çırpınışları bunlar.
hani diyorsunuzya bunlara saadece fanatikler inanmaz.
bence bu yazılankara saadece ahmaklar inanır.
Senaryonuz biraz eksik kalmış. Tayyitin yanında olanları sayarken, eskiden Gülen cemaati üyesi olup da, sonradan Tayyite biat edenlerden ve onların darbe girişimi öncesindeki ve esnasındaki önemli rollerinden hiç söz etmemişsiniz. Şöyle ki: Gülen Cemaati üyelerini 17/25 Aralıktan sonra devletten tasviye edebilmek ve mal varlıklarına çökebilmek için, cemaate silahlı terör örgütü yaftasının yapıştırılması gerekiyordu. Bunun tek çaresi cemaat üyelerinin de içinde bulunduğu bir darbe girişiminin vuku bulması idi. Bu nedenle, kimliğini bildikleri cemaat üyelerinin önüne iki seçenek koydular, ya biat edersin yada bertaraf olursun. Biat edenleri kullanarak hem 15 Temmuz darbesinden önce diğer cemaat üyelerinin kimliklerini tespit ettiler, hem de onlara 15 Temmuz kontrollü darbesini başlatarak, darbeden önce kimliğini tespit ettikleri diğer cemaat üyelerini tuzağa çekip darbenin içinde gibi gösterdiler. Örneğin Adil Öksüz, Mehmet Dişli ve Cihat Yaycı darbeden önce Tayyite biat etmiş olan cemaat üyelerindendir. Mehmet Dişli’nin yargılanarak cezaya mahkum edilmesi tamamen göstermeliktir. Zira onu yargılamayacak olsalardı, darbe girişimini başlatan kişinin kendi adamları olduğu belli olurdu. Aynı sebeple, Adil Öksüz’ü de ellerinden kaçırmış gibi yaptılar. Yukarıda adları geçenler ile darbe girişiminden önce Tayyite biat etmiş olan diğer cemaatçiler 15 Temmuz darbe girişimini başlatarak, bir yandan diğer cemaat üyelerini darbe girişimine katılmaya teşvik etmişler, öte yandan darbe girişimine katılmayan cemaat üyelerini de darbe girişiminin içinde gibi göstermişlerdir. Böylece 15 Temmuz darbe girişimi cemaatin üzerine yıkılarak, cemaat üyelerinin terör örgütü üyeliğiyle suçlanmak suretiyle devletten tasviyesinin ve mallarına çökülmesinin önü açılmıştır.