Mustafa Özcan’ın güç ve iktidar iptilâsı, pervanenin etrafındaki kelebekler gibi onu -ister istemez- ‘devlet’in eteklerinde pervaz ettirip durdu.
Kemalist, ulusalcı, milliyetçi kesimlerden derin isimlerle şahsî ilişkiler geliştirdi.
İstihbarat dünyasından, TSK’dan, bürokrasiden birçok önemli simayla içli dışlı hale geldi.
Bunlardan bazılarına Cemaat’in kasasından yüksek meblağlarda para verdiği de biliniyor.
Fakat zamanla bu tür ilişkiler, Cemaat ile ‘devlet’ arasında bazı geçişkenliklere kapı açtı. Yavaş yavaş bir ‘kesişim kümesi‘ oluşmasına yol açtı.
*****
Mustafa Özcan’ın bu tür ilişkileri çok eskilere dayanıyor.
Örneğin 28 Şubat sürecinde bazı muvazzaf generallerle bir araya geldiği, onlara para desteğinde bulunduğu, pahalı kıyafetler alıp hediye ettiği veya çocuklarına burs verdiği anlatılıyor.
AKP döneminde de benzer yakın temasları oldu.
Bunlardan biri, Emekli Tümamiral İlker Güven’di.
2010 yılında adı ‘gizli askeri belgeleri satmak’ suçlaması ile gündeme gelen Güven, çok daha önceden Mustafa Özcan tarafından Sema Hastanesi’nin danışmanlığına getirilmişti. Bunu bizzat Güven’in eşi Suna Güven açıklamıştı. 2010 Nisan-Mayıs aylarında verdiği çeşitli röportajlarda, “Bağdat Caddesi’ndeki Divan Pub’da, bir özel hastanenin sahibine belgeler para karşılığı veriliyordu,” iddiasını ortaya atmıştı.
Kastettiği kişi Mustafa Özcan’dı. Özcan, Sema Hastanesi yönetim kurulu başkanıydı.
Suna Güven, o tarihlerde Akşam gazetesine verdiği demeçte, sözlerine şöyle açıklık getirdi: “Divan Pub’da, bu belgeler para karşılığı satılıyor demedim. O, zaten onların resmî danışmanıydı. Ama kayıtlı değil. 20 bin dolarlık maaş alıyordu. 5 milyon dolar para vardı. MOBESE kayıtlarını inceleyin göreceksiniz.”
Gazetenin muhabiri Nebahat Koç, Mustafa Özcan’la da konuşmuştu. Özcan, suçlamalara cevap verirken bir başka detayı şöyle ifşa ediyordu: “O kadın yalancının teki. 2004’te şirketimizin reklam işlerini Suna Güven’e verdik. ‘Sizi medyaya çıkaracağım’ diyordu. Ama bir şey yapamadı. İddialarına mahkemede ne cevap verecek? Ergenekon moda olduğu için eşini yıpratmak istiyor.”
Bu ilişkinin Cemaat içinde de birçok şahidi var. Özcan ile Güven’in iyi görüştüğünü, bu danışmanlık ilişkisinin doğru olduğunu ve Emekli Tümamiral’e büyük paralar ödendiğini teyid eden kişilerle konuştum. Fakat maalesef isimlerini gizli tutmak istiyorlar.
Bu ilişkinin Cemaat içinde de birçok şahidi var. Özcan ile Güven’in iyi görüştüğünü, bu danışmanlık ilişkisinin doğru olduğunu ve Emekli Tümamiral’e büyük paralar ödendiğini teyid eden kişilerle konuştum. Fakat maalesef isimlerini gizli tutmak istiyorlar.
Bazıları da “Mustafa Hoca, Hocaefendi’den habersiz tuvalete bile gitmez. Bu ilişkiler dışarıdan bakana tuhaf gelebilir ama Hocaefendi’nin bilgisi dahilindedir,” diyor.
****
Bu temaslar, Cemaat’in çeşitli diyalog faaliyetlerinin bir uzantısı mıydı, Özcan’ın şahsi hesaplarının bir yansıması mı, tartışmaya açık.
Bu tür bağlantıları söz konusu olduğunda şeffaf davranmaması ve kendini kimseye bir açıklama yapmak durumunda hissetmemesi, tipik bir ‘diyalog’ faaliyeti görünümünden uzaktı. Daha çok ‘mahrem’ çalışmalar kategorisine girebilecek türden ilişkilerdi.
Bu bağlamda zikredeceğim bir başka isim, Emekli Tuğgeneral Mehmet Kaya Varol.
Balyoz davasında tutuklanan ve hapis yatan Varol, soruşturmadan önce Mustafa Özcan tarafından Sema Hastanesi’nin başına konmuştu.
2007 yılında Varol’u, idari koordinatör yaptı.
1 yıl sonra da yeni kurduğu Hisar Güvenlik’in genel müdürlüğüne getirdi.
Mustafa Özcan, Hisar Güvenlik’i Ali Çelik’le beraber kurmuştu ve şahıs malı olarak kullanıyorlardı. Ancak dışarıya, “Bu Hizmet’in şirketi,” diyorlardı. Bu sayede Hisar Güvenlik’i Cemaat’in birçok kurumuna soktular. Başta Sema ve Şifa Hastanesi olmak üzere değişik Cemaat kuruluşlarının güvenlik hizmetlerini Hisar’a yaptırdılar. Kaynak Holding’e bağlı şirketlerin bazılarını bu şirket koruyordu.
Ve o şirketin başında da Kaya Varol vardı.
Buradaki kritik iddia şu; gerek hastane kaynakları gerekse de güvenlik şirketi kaynaklarından görüştüğüm bazı kişiler, Hisar Güvenlik’le beraber kurumların çoğunda istihbaratçıların cirit atmaya başladığını anlatıyor. Bunlardan bazılarını isim isim sayıyorlar. Fakat elde delil olmadığı için ben bunları burada yazmayacağım.
****
Emekli Tuğgeneral Kaya Varol, Şubat 2010’da Balyoz soruşturması kapsamında Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz ve Tuğamiral Cem Aziz Çakmak’la beraber tutuklandı. Bu tarihe kadar Mustafa Özcan’ın isteğiyle Hisar Güvenlik’i yönetti. Kurumlarda görev alacak güvenlikçilerin belirlenmesinde o etkili oldu.
Cezaevine girmesinin ardından görevi sona erdi.
3 ay tutuklu kalan Varol, Haziran 2010’da tahliye oldu.
Fakat onun işe aldığı kadrolar, şirket kapatılıncaya kadar çalışmaya devam etti.
Kaya Varol, meşhur Balyoz seminerine katılan, orada söz alan ve konuşmaları kayıtlara yansıyan generallerden biriydi. O seminer toplantısında Varol, Sultanbeyli ve Tuzla belediye başkanlarının tutuklanmasından söz ediyordu.
Savunmasında, seminerdeki konuşmasının hayâli bir senaryo olduğunu savunan Varol, “Ama gerçek isimler kullanmışsın. Belediye başkanlarının ismini zikrediyorsun,” diye hatırlatılınca, “Bazı isimleri sunumumu daha cazip hale getirmek için kullandım,” demişti.
****
Ayrıca İstanbul Kartal’daki 2. Zırhlı Tugay’ın komutanı iken yaptığı fişlemelerle gazetelere manşet olmuş bir isim kendisi. Kaymakamlıklara yazı gönderen Varol, ‘ABD ve AB yanlısı kişiler ile yüksek sosyete hakkında istihbarat toplanmasını’ istemişti.
Hürriyet, Necdet Açan imzalı bu haberi, 10 Mart 2004 tarihinde, “Sosyetik fişleme” başlığı ile manşete taşımıştı.
Kaya Varol hakkında biraz daha fikir vermesi bakımından, Ergenekon sanığı Hayrettin Ertekin’le yaptığı konuşmalar da kayda değer. Yasal telefon dinlemelerine takılan Varol, TSK’daki paşaları ‘NATO’cu’ ve ‘NATO’cu olmayan’ şeklinde ikiye ayırıyor ve ‘NATO’cu‘ dediği üst düzey komutanlara ateş püskürüyordu.
Hastanede ve güvenlik şirketinde görev yaptığında da buradaki personelle hiç yakınlık kurmadı. Bir tek Mustafa Özcan’la muhatap oluyor, geri kalanlarla arasına kalın duvarlar çekiyordu. O kadar ki, kızının düğünü olduğunda hastaneden tek bir kişiyi bile davet etmeyecekti.
****
Fakat Mustafa Özcan’ın bütün bu esrarengiz ilişkileri içerisinde en bilineni, istihbaratçı Enver Altaylı ile olanıydı.
Enver Altaylı, eski bir MİT mensubu olarak tanınıyor. Aynı zamanda CIA için de çalıştığı ileri sürülen bir isim.
Özcan’ın onunla sık sık buluştuğu, yakın dostluklarının bulunduğu, sadece Türkiye’de değil Almanya’da da birçok kez bir araya geldikleri ifade ediliyor.
Enver Altaylı’nın aynı zamanda Almanya vatandaşı olması da bunda etkili olmuş olabilir. Ancak Mustafa Özcan’ın da bu ülkeyi tercih etmesi, kolaylaştırıcı bir faktör olmuş görünüyor.
Mustafa Özcan’la ilişkileri, şu anda yürümekte olan bazı davaların iddianamelerine de yansımış durumda.
Özellikle Altaylı’nın yargılandığı davada…
Ki zaten aralarındaki temasları Altaylı’nın kendisi de reddetmiyor.
Mahkemedeki savunmasında şunları söyledi: “Mustafa Özcan’ı tanıyorum. Mustafa Özcan’la beni Süleyman Demirel tanıştırdı. Orta Asya’dan çocuklar gelmişti. Demirel aradı. Diyanet’ten birinin beni arayacağını söyledi. Mustafa Özcan da beni bu şekilde aradı. Zaman zaman kendisiyle görüştüm. Yüz yüze görüşmemizin nedeni hastane yönetim kurulu başkanıydı. Ben de kronik hastaydım. Özcan, 17-25 Aralık’a kadar Türkiye’de herkesin itibar ettiği birisi. Abdullah Gül’ü suçlamak istemiyorum. Çankaya’da Mustafa Özcan’ın Abdullah Gül ile en az yüz görüşmesi, Bülent Arınç’ın Mustafa Özcan ile en az iki yüz görüşmesi vardır. Mustafa Özcan ile 17-25 Aralık sonrası görüşmedim. 17-25 Aralık sonrası bir kez görüşmüş, bunda da kendisiyle görüşmek istemediğimi söylemişimdir.”
****
Benim edindiğim bilgilere göre bu görüşmelerin bazılarında Özcan, Altaylı’ya belli miktarlarda ödemeler de yapmıştı.
Meblağların yüksekliğine dair farklı görüşler var ama bir para ilişkisinin olduğu kesin.
Kuvvetle muhtemel, her ikisi de birbirini kullanıyordu.
Özcan’ın Altaylı’ya ne için ödeme yaptığına gelince…
İddialar, MİT’le ilişkileri herkesçe bilinen Altaylı’nın Özcan’ı enforme ettiği ve sıkıntı yaşanan bazı işleri çözdüğü yönünde.
Bunlar içerisinde en bilineni ve en tartışmalı olanı, Mustafa Özcan’ın ABD vize yasağının kaldırılmasına ilişkin girişimler…
2007 yılında ABD’nin kara listesine giren Özcan’ın vizesi iptal edilmişti. Her nasılsa Özcan’ın adı, Türkiye’deki radikal islamcı El-Kaide yanlısı kişiler arasına yazılmıştı.
Bu suçlama tabii ki doğru değildi. Ancak kim, ne amaçla onu bu listeye ekletmişse Mustafa Özcan bu damgayı düzeltebilmek için yoğun bir çaba sarf etti.
ABD’ye gidip Gülen’le görüşebilmek onun için çok çok önemliydi.
Fakat bu imkândan mahrum kalmıştı.
Bu nedenle de çok nüfuz kullandı, büyük paralar harcadı. Bu süreci iyi bilen birisi, “Öyle 1 milyon değil, 5 milyon değil, 10 milyon değil… Onlarca milyon lira para döktü,” diyor.
ABD elçilik görevlileri ve başka ülke elçileri ile görüşmeler yaptı. MİT’ten ‘referans’ alabilmek için araya adamlar koydu.
Hem yerli hem yabancı büyük avukatlarla çalıştı.
Bir ara en önemli gündem maddesi buydu.
Enver Altaylı’ya da bu çerçevede kaynak aktardığı öne sürülüyor. Altaylı, ABD ve MİT nezdinde yapacağı girişimlerde bu paraları kullanmış olabilir.
Fakat ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar para harcarlarsa harcasınlar bir türlü kara listeden adını sildiremediler.
Dolayısı ile ABD’ye vize de alamadı.
Bu tam 8 yıl sürdü.
****
17-25 Aralık’tan sonra Cemaat’e yönelik toplu tutuklamalar başlayınca üst düzey isimlerin hemen hemen tamamı yurt dışına çıkmaya başladı.
Mustafa Özcan da 2014 yılı sonlarına doğru çıkma kararı aldı. Fakat vizesi olmadığından ötürü Mısır’a gitti.
2015 Şubat ayında çok sürpriz bir gelişme oldu.
Özcan’ı Türkiye‘den bir numara arıyordu.
Karşısındaki kişi, Birleşik Devletler Ankara Büyükelçiliği’nden aradığını ve kendisine vize vereceklerini açıkladı. “Pasaportunuzla birlikte buraya kadar gelmeniz gerekiyor,” dedi.
Özcan çok şaşırmıştı.
“Ama ben şu anda Türkiye’de değilim. Yurtdışındayım. Gelme şansım yok,” dedi.
Türkçe konuşan elçilik görevlisi, “Problem değil Mustafa Bey, bulunduğunuz ülkeden bir şekilde bize pasaportunuzu ulaştırırsanız biz vizenizi basıp size geri gönderebiliriz,” dedi.
Mustafa Özcan, hem şaşkın hem de sevinçliydi.
Tam 8 yıl boyunca elinden gelen her şeyi yapmasına rağmen hiçbir şekilde açamadığı kapı, bir anda, adeta ardına kadar açılmıştı.
Beklemediği ve hiç ummadığı bir zamanda…
Bir irade ABD’ye gidişinin önünü açmıştı.
****
Mustafa Özcan, söylendiği gibi pasaportunu ABD konsolosluğuna ulaştırdı. Aynen dendiği gibi, bir süre sonra içinde ABD vizesi olduğu halde pasaportu kendisine geri geldi.
Asıl önemli olan nokta ise ABD’nin böylesine bir ayrıcalığı neden yaptığı…
Amerika Birleşik Devletleri tarafından başka kaç kişiye konsolosluğa hiç gelmeksizin, yüz yüze mülakata girmeksizin vize verilmiştir acaba?
Üstelik 8 yıl boyunca adeta bir ‘terörist’ gibi kara listede tuttuğu bir kişi söz konusu iken…
Ve de şimdiye kadar birçok hatırlı kişi devreye girmesine rağmen hiçbir geri adım atılmamışken…
Bunun son derece sıradışı, merak uyandırıcı ve imtiyazlı bir uygulama olduğu tartışmasız.
Eldeki bazı bilgilere göre, ABD’den çok hatırlı bazı senatörler devreye girmişti. Bunun için Cemaat’in lobi gücü mü etkili oldu, bir takım para ilişkileri mi kapıyı açtı yoksa daha başka bir hesap mı vardı, net değil.
Fakat kesin olan nokta, bu kararın önemli bir kırılma noktası olduğu…
Aynı günlerde Gülen’in yaşadığı kampta meydana gelmeye başlayan hadiseler, Mehmet Değerli’nin hemen hemen aynı günlerde kampa yerleşmesi, Cemaat içi çok önemli dizayn operasyonlarının başlaması ile birlikte düşünüldüğünde, çok daha anlamlı hale geliyor.
Soruyu bırakayım: Acaba Mustafa Özcan ABD’ye gitmemiş olsaydı, yine de 15 Temmuz bu şekliyle vuku bulur muydu?
Mustafa Özcan bu yazıdan sonra hizmettin bütün kurumlarindan elini çekmelidir. Hizmette kim varsa bu adamla bağlantısıni kesmelidir. Bunun gibi şâibeli insanlar artık bu güzide hizmettin yakasını bıraksın.Bu insanı da kimse savunmasın yeter artık kimse aptal değildir. O kâdar insan inim inim inliyor zindanlarda dışarda da onların aileleri bunun gibi adamları savunan varsa Mustafa Özcan la defolup gitsin.
Onun arkasında F. Gülen var nereye yolluyorsun?
Madem Ahmet Dönmez in yazılarına itibar ediyorsun, o zaman bu oluşumun iki tarafı olduğunu ve her ikisine de farklı konuşan ve yeri geldiğinde Kuran’a aykırı davranabilen (for the sake of big picture) bir lider tarafından yönetildiğini de eğer kabul ediyorsan, nasıl oluyor da bu oluşuma hizmet diyebiliyorsun?
İnsanların bugune kadar kullanıldığını hala kabul etmek istemiyor musun?
Oguzhan bu isler senin manevi olarak tecrube ettigin dunya tecrubesini aşar. senin gibi nasipsizler anlamaz böyle gönül işlerinden. senin algılarının görmeye yetmediği bir boyut bu. kendini köstebek gibi düşün. gözün yok ama bu senin için hayatının normali. ama birisi renklerden bahsettiğinde öyle bişey yok deme o kişiye. bu arkadaşımızın hizmet konusundaki hassasiyetini anlamaya senin seviyen yetmez yani. boyutun tutmaz.
Eleştiri ve birisini savunma yapmayacağım sadece yazının içinde bir yorum için düzeltme yapayım istedim. Benim annem ve babam da vize görüşmesine gitmeden ikinci vizelerini kolayca aldılar. Bu vize uygulaması çok özel bir durum değil. Bana da kimseye yapılmayan bir vize uygulaması yapılmıştı attığım etkili bir emailden sonra. Güvenlik soruşturmasına takılmıştım ve Eylül ayına kadar ABD den numaram websitesinde gözükmese Green kartım iptal olacaktı. ABD de genelde resmî işler çok hızlı değildir. Numaram hiç çıkmadı ben de ABD hayatım bitmek üzereyken Israrlı bir şekilde e-mailler atmaya başladım. Zaman kalmamıştı ve Ümidim de bitmek üzereydi. Birgün bana da email üzerinden pasaportlarımızı göndermemizi söylediler ve postayla vizemi geri gönderdiler. Vize Danışman şirketleri bile vize imkansız derken sıradan bir insan olarak bana çok özel muamele yapmışlardı. Ayrıca 17-25 ten sonra cemaat mensuplarına ABD nin bakışı değişmiş de olabilir. Bazı isimler için Kırmızı bayraklar kalkmış ve Vize vermek uygun görülmüş olabilir. Saygılarımla
Mustafa Özcan ve onun gibi olanlar onun bunun altından çıkmayıp verilen sadaka paralarıyla geçimini sagladıkları yetmiyormus gibi Saga sola bu sadakaları rüsvet olarak vermeleri ne ile açıklanabilir. Bunu bilen herkesin Allah belasını versin. Cemaat akpden betermiş. İyi duyguları istismar eden bi yapı. Veböyle nesabi gayri sahihler cemaati bu hale getirdi.
güzel oğlum,canım oğlum,,
çok zor bir yaşamın olmuş,
bu zor yaşamında ayakta kalmayı başarmışsın,
kutlarım,
senin adına sevindim,….
karanlık ilişkileri,olayları görmüşsün ve cesurca anlatıyorsun..
bu karanlık insanlar rastlantısal olarakmı camaatteler..
yoksa cemaatin temelimi karanlık..
bu kişiler muhammedin,ebubekirin,ömerin,osmanın gerçek yaşamlarını biliyorlar ve onların sünnetini aynen uyguluyorlar gibi gelmiyor mu sana..
bence sahabenin yaptığının aynısını,tıpkısını yapıyorlar..
amaç sadece ganimet almak..
ben böyle düşünüyorum..
cüpbeli ,uşşaki şeyhi,erdoğan, fetö ve cemaat liderlerinin hepsi muhammedin gerçek yaşamını biliyorlar..
hadislerin satır aralarında hepsi yazıyor..
Ganimet içinmiş! Sizin için nefret kusacak yeni mecralar açılıyor. O isimlerini saydığınız sahabeden hangisi rahat içinde yaşamış? Dine/dindara olumsuz bir şey mi söylendi? Hemen kokusunu alıp geliyorsunuz, helal olsun! Muhteşem donanım! Size benzer başka canlılar da var ama en gelişmişi insan ırkındanmış.
Artık benim için en baştaki zat ve avanesi için duygularımın tetercümanı Mehmet Akif Ersoy
Sofuluk satıyorsun,
Elinde boy boy tespih,
Çevrende dalkavuklar,
Tapınır gibi la-teşbih!
Sarık, cübbe ve şalvar,
Hepsi istismar, riya,
Şekil yönünden sanki,
Ömer’in devri güya!
Herkes namaz, oruçta,
Hepsi sözünü dinler,
Zikir, Kur’an sesinden,
Yerler ve gökler inler!
Ha bu din, iman, takva,
İnan ki hepsi yalan,
Sen onları kendine,
Taptırırsın vesselam!
Derdin davan sadece,
Hep nefsi saltanatın,
Bunların putu sensin,
Tapılan menfaatin!
Hey kukla kafalı adam,
Dinle sözümü tut,
Senin dilinde var hak,
Ama kalbin dolu put!
Artık benim için en baştaki zat ve avanesi için duygularımın tercümanı Mehmet Akif Ersoy
Sofuluk satıyorsun,
Elinde boy boy tespih,
Çevrende dalkavuklar,
Tapınır gibi la-teşbih!
Sarık, cübbe ve şalvar,
Hepsi istismar, riya,
Şekil yönünden sanki,
Ömer’in devri güya!
Herkes namaz, oruçta,
Hepsi sözünü dinler,
Zikir, Kur’an sesinden,
Yerler ve gökler inler!
Ha bu din, iman, takva,
İnan ki hepsi yalan,
Sen onları kendine,
Taptırırsın vesselam!
Derdin davan sadece,
Hep nefsi saltanatın,
Bunların putu sensin,
Tapılan menfaatin!
Hey kukla kafalı adam,
Dinle sözümü tut,
Senin dilinde var hak,
Ama kalbin dolu put!
[…] Ahmet Dönmez’in kişisel blogunda kaleme aldığı yazı dizisinde gündeme getirdiği iddialara Mustafa Özcan, Av. Osman Zerey aracılığıyla cevap […]
Mütevazi bir yaşamı var diyorsunuz ama herifin güvenlik şirketi var hastanesi var vb nerde mütevazi yaşam. Evi kiralık olması böyle bir iddia için yeterli değil. Güven kalmadı hiçbirine. Doğrularımı tek başıma yaşayabildiğim oranda yaşayacağım,abi mabi yok benim için