Bir önceki bölümde, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, kaçakçılık ve organize suçlarla mücadeleden sorumlu Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Resul Holoğlu, Ankara İl Emniyet Müdürü Servet Yılmaz ve istihbarattan sorumlu İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Ömer Faruk Ataş’tan bahsetmiştik.
Geçmişte bir şekilde Cemaat iltisakı olan bu isimlerin, bugün Cemaat’e yönelik operasyon ve işkencelerin baş aktörleri olduğunu yazmıştım.
Bu bölümde yine Emniyet teşkilatından isimlerle konuya devam edeceğiz.
****
Onlardan bir tanesi Siber Suçlar Daire Başkanı Erdal Çetinkaya.
Gizli tanık ‘Garson’dan çıkan fişleme belgelerinde adının geçtiği öne sürülüyor. İddialara göre o da geçmişte Cemaat’le iltisaklı olanlardan.
Ailesi ve akrabalarından da çok sayıda kişinin Cemaat davaları nedeniyle cezaevinde olduğunu öğrendim.
Çocuklarını Cemaat okullarında okuttuğu ve Bank Asya’da hesabının olduğu yönündeki iddiaları da ekleyebiliriz.
Fakat bütün bunlara rağmen ‘iltisak kriterleri’ ona işlememiş.
Binlerce insan buna benzer kriterler yüzünden acılardan acı deneyimlerken onlar zulmeden tarafında.
Çünkü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya bağlılık bildirdiği ve onun en önemli adamları arasına adını yazdırdığı belirtiliyor.
Örneğin Soylu’ya bağlı olarak hareket eden binlerce sosyal medya trolünün istihdam edildiği birimin yöneticisi o.
Üstelik, onu tanıyan bir çok meslektaşı, “Bilişim dünyası ve siber alemle tek bağlantısı bilgisayarın açma kapa tuşudur,” diyor ama o şu anda Siber Suçlar Daire Başkanı.
Tek sebebi, bağlılığı.
Dolayısıyla mevcut düzenin önemli aktörleri arasında.
15 Temmuz sırasında İstihbarat Daire Başkanlığı’nda şube müdürü olan Erdal Çetinkaya’nın, o gece daireyi ele geçirmek üzere geldiği öne sürülen eski istihbaratçı müdürler Lokman Kırcılı ile Gürsel Aktepe’ye aktif işkence edenler arasında olduğu belirtiliyor.
Binanın kazan dairesinde borulara kelepçelenen iki müdürün, Çetinkaya’nın da aralarında bulunduğu müdürlerin, makata cop sokma dahil olmak üzere çok ağır işkencelerine maruz kaldığı ifade ediliyor.
****
Bir diğer isim terörden sorumlu İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Kayhan Ay.
Bir zamanlar Cemaat’le iltisaklı olan Ay’ın, Tunceli’de görev yaptığı sırada Cemaat’in tahsis ettiği bir evde kaldığı, ev arkadaşının da şu an cezaevinde olduğu bildiriliyor.
Cemaat mensubu olarak tanındığını söyleyemeyiz ama evde kalmış olması, kuvvetli bir iltisak unsuru.
Aynı Kayhan Ay, 15 Temmuz’un hemen ardından yaptığı işkencelerle hatırlanıyor.
Bunların başında da gözaltında hayatını kaybeden öğretmen Gökhan Açıkkollu geliyor.
Bununla ilgili detayları, 22 Kasım 2018 tarihli “GÖKHAN AÇIKKOLLU’NUN KATİLİ, EMNİYET MÜDÜRÜ KAYHAN AY MI: ‘O öğretmen elimde öldü, konuşmazsan senin de sonun aynı olur’” başlıklı haberimde anlatmıştım.
Buna göre, Gülen Hareketi’nin mahrem yapılanması içerisinde yer aldığı ileri sürülen matematik öğretmeni N.K., mahkemeye sunduğu savunmasında Kayhan Ay’ın yaptığı işkenceleri anlatmıştı.
İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın sanıklarından olan N.K., gözaltında işkence ile öldürülen merhum öğretmen Gökhan Açıkkollu ile ilgili olarak dönemin İstanbul TEM Şube Müdürü Kayhan Ay’ın ismini vermişti.
N.K., mahkemeye sunduğu savunmasında, Kayhan Ay’ın kendisine işkence yaptığını anlatırken, “Bu işkenceler sırasında şekerim yükseldi. İleri derecede şeker hastası olduğumu söyleyince yine aynı şahıs (TEM Şube Müdürü Kayhan Ay) omuzlarımdan tutup kaldırarak, ‘Şeker hastası öğretmeni biliyor musun, elimde öldü. İlk kalp masajını ben yaptım. Senin de sonun onunki gibi olmasın. 30 gün elimizdesin’ diyerek işkence ve tehdit etti.” şeklinde ifade vermişti.
Kayhan Ay’ın “Elimde öldü” derken kastettiği öğretmen ise Gökhan Açıkkollu idi.
Öğretmen N.K., işkencelerin Savcı Can Tuncay’ın gözleri önünde yapıldığını vurgulayarak, “Gözaltının ilk gecesi, 19 Ağustos 2016’yı 20 Ağustos 2016’ya bağlayan gece 23.00-02.30 arası, beni şube müdürünün odasında, soruşturma savcısı Can Tuncay ve ismini bilmediğim ikinci bir savcı ile 4-5 emniyet personelinin olduğu ortamda TEM Şube Müdürü Kayhan Ay sehpaya oturtarak kafamı yumrukladı. Aynı şahıs, MİT raporu denen 2-3 sayfalık bir dosyayı kafama vura vura parçaladı. Gözaltı süresince 7-8 defa gece 02.00 gibi şube müdürü veya büro amirinin odasında, kameraların olmadığı yerlerde fiziki işkence gördüm. Şahsıma baskı, tehdit, şantaj yöntemleri uygulandı. Sürekli eşim ve çocuklarımla tehdit edildim. Sağlık sorunlarım olduğundan işkencelerden sonra şekerim ancak Haseki Eğitim Araştırma Hastanesi Acil Polikliniği’nde düşürülebiliyordu. Bu dönemde defalarca hastaneye kaldırıldım,” demişti.
İşte bütün bunların baş faili, Kayhan Ay’dı.
****
Bu çerçevede adını zikredeceğimiz bir başka isim, Gaziantep İl Emniyet Müdürü Mustafa Emre Başbuğ.
Onun da ‘Garson’dan çıkan belgelerde eskiden Cemaat’le iltisaklı emniyetçiler arasında yer aldığı bilgisi var.
Öğrencilik yıllarında Cemaat içi bir görev alarak ‘grup sorumluluğu’ yaptığı ifade ediliyor.
Ayrıca çocuklarını Cemaat okullarına gönderdiği yönünde de bilgiler var.
Fakat anlatımlara göre Başbuğ, gerek bir önceki görev yeri olan Şırnak’ta gerekse de G.Antep’te, Cemaat mensuplarına çok eziyet eden biri oldu.
Başbuğ’un da tıpkı Erdal Çetinkaya gibi Bakan Soylu ve Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz’a giderek ‘bağlılık’ bildirdiği öne sürülüyor.
Servet Yılmaz’ın bu anlamda ayrıcalıklı bir pozisyonu var. Soylu’nun ona Emniyet içinde dizayn yetkisi verdiği ve kimlerin tasfiye edilip kimlerin kritik noktalara getirileceğine Bakan adına onun karar verdiği iddia ediliyor.
Servet Yılmaz’ın, “Ben FETÖ’cülerin ruhunu bilirim,” dediği anlatılıyor.
Bu yüzden Başbuğ ve diğer polislerin gidip ona ‘biat’ etmesi anlamsız değil.
Mustafa Emre Başbuğ’un oradan aldığı güçle Şırnak’ta ve Gaziantep’te Cemaat mensuplarına işkence ve kötü muamelede bulunduğu bildiriliyor.
Örneğin bunlardan biri, Şırnaklı işadamı ve eğitimci Sabri Şaran. Başbuğ’un, itirafçı olması için Şaran’a işkence ettiği ve tehditlerde bulunduğu anlatılıyor. Bunun neticesinde de Şaran’ın itirafçı olduğu söyleniyor.
Keza Şırnak Güvenlik Korucuları ve Şehit Aileleri Federasyonu Başkanı Mehmet Güngör’ü de ‘FETÖ’cü’ diyerek gözaltına aldığı ve işkence ettiği öne sürülüyor.
Başka örnekler de var ama isim vermek istemiyorlar.
****
Geçmişte bir şekilde Cemaat’le teması olup da bugün zulümde rol alanlardan biri de Muğla Emniyet Müdürü Süleyman Suvat Dilberoğlu.
Şu anda Bakan Soylu’nun en gözde isimlerinden biri.
Eski bir istihbaratçı. 90’lı yılların en önemli skandallarından Türkbank dosyasında etkindi.
Teşkilatta ‘ülkücü’ olarak biliniyor.
Fakat Cemaat’le de dirsek temasının olduğu yönünde iddialar mevcut.
Bunun onu tanıyan bir çok insana şaşırtıcı geleceğini biliyorum. Fakat bilindiği üzere, Cemaat’in güçlü olduğu dönemlerde bir şekilde yolu kesişmeyen yok gibi.
Kimi menfaat saikiyle kimi de gerçekten manevi duygularla bir şekilde o kapıdan geçmiş.
Suvat Dilberoğlu, maddi menfaat için yanaşanlardan.
Eşi Canan Dilberoğlu, CD Yapım isimli bir prodüksiyon şirketinin sahibi. Ulaştığım bilgilere göre bir zamanlar Samanyolu TV’nin gediklilerindendi.
Kanala program sattığı için sık sık bir araya geliyorlardı.
Emniyet Müdürü Suvat Dilberoğu da eşiyle beraber sıklıkla dönemin STV Genel Müdürü Hidayet Karaca ile görüşüyordu.
Bazı anlatımlara göre normalin üstünde bir görüşme trafikleri vardı. STV’ye sattıkları programlarla çok para kazandıkları öne sürülüyor.
Nitekim Canan Dilberoğlu da halen Linkedin’deki profilinde referansları arasında STV’yi saymakta beis görmüyor.
****
Bu bir suç mu?
Değil.
Ama şu an cezaevleri onun gibi ‘suçsuz suçlular’la dolu.
Onları içeri tıkanlar da Dilberoğlu gibiler.
Kendisi Süleyman Soylu ile kurduğu yakınlık sayesinde bu devrin muktedirleri arasında.
Sedat Peker’in paylaşımlarında da adı geçmişti.
Peker, Mehmet Ağar’ın Yalıkavak Marina içerisindeki petrol istasyonu üzerinden akaryakıt kaçakçılığı yaptığını, Muğla Emniyet Müdürü Dilberoğlu’nun da buna seyirci kaldığını iddia etmişti.
Ayrıca Dilberoğlu’nun adını, eskiden Sezgin Baran Korkmaz’a ait olan Paramount Otel’de bedavaya kalan polisler arasından da hatırlayacağız. Bunu da Sedat Peker ifşa etmişti. Bir açıklama gelmedi.
Ayrıca benim ulaştığım yeni bir bilgiye göre Sezgin Baran Korkmaz, Dilberoğlu’nun bir çocuğunu Amerika’da okutmuş ve bütün masraflarını karşılamıştı.
Keza Dilberoğlu, çeşitli emniyet müdürlerine rüşvet verdiklerini itiraf eden elektronik şirketi Yu-Ma-Tu’nun sahibi Tuncay Çapraz’ın eşi Jale Çapraz’ın ifadelerinde de geçiyordu. Jale Çapraz, rüşvet verdiklerini iddia ettiği 5 emniyet müdürü arasında İstanbul İl Emniyet Müdürü Zafer Aktaş’la birlikte Suvat Dilberoğlu’nun da adını zikretmişti.
****
Bir diğer ‘Kapo’, eski Diyarbakır KOM Şube Müdürü Ayhan Ertuğrul.
Akademi hayatı boyunca 4 yıl her hafta sonu Cemaat evlerine gittiği anlatılıyor.
Fakat en fazla işkence yapanlardan birisi de o oldu.
Darbe ile ilgisi olmayan, bu yönde haklarında herhangi bir delil ortaya konmayan insanlara sırf Cemaat’e yakınlıkları üzerinden akıl almaz işkenceler yaptı.
Hatta kendi devrelerine dahi işkence yaptığı söyleniyor.
Hakkındaki önemli işkence iddiaları arasında merhum polis memuru Mehmet Öztürk’ün ölümü var.
Daha önce Lice’de görevli olan Öztürk, ifadeye çağrılmasının ardından kendi isteğiyle Emniyet’e gitmiş ama 3 gün sonra ölüsü çıkmıştı.
Ağır işkenceler gören Öztürk’ün, gömleğiyle kendini kalorifer peteğine asarak intihar ettiği öne sürülmüştü ama buna kimse inanmadı. Şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden Öztürk’ün bir numaralı katil zanlısı ise Ayhan Ertuğrul.
Kendisi de geçmişte bir takım ‘paralel’ soruşturmaların muhatabı olan Ertuğrul, silinmesi gereken dinleme kayıtlarını yok etmedikleri iddiasıyla yargılanan emniyetçiler arasındaydı.
Eski F16 pilotu olan yarbay kardeşinin darbe girişiminin ardından tutuklanmasının da Ayhan Ertuğrul’un bu işkencelerinde etkisi olabilir.
Kendisini darbe girişiminden ve Cemaat’ten iyice ayrıştırabilmek için bu aşırı yöntemlere başvurduğuna dair iddialar yabana atılacak gibi değil.
-DEVAM EDECEK-
Ahmet bey belli bir döneme kadar herkes hizmet hareketi ve insanları ile görüşüyor ve yapılan hizmetleri takdir ediyor destek oluyordu.En üst düzeyde hizmet hareketine sahip çıkıldı hiç bir cemaate yada gruba nasip olmayacak şekilde T.B.M.M. Türkçe yarışmalarına destek oldu sponsor oldu adına para basıldı T.H.Y ve pek çok grup bu hareketi fiili olarak sponsor olarak destekledi.
Bu eskiden görüşen kişileri sizde hizmet ile görüşüyordunuz demek ve bu bağlantıları paylaşmak bence yanlış.
Ne yapsın insanlar yani devlete darbe yapan darbeciler ile eski güzel günler adına destekmi vermelerini bekliyorsunuz?
Taki ki kanun dışına çıkanları lanetliyoruz ama asıl oyun bozan Bel altı (afüşte kadın hikayesi RTE ile ilgili) ifşaları,belgeleri yıllarca arşivinde ve kalbinde taşıyan yeri gelince aynı o afüşte kadınlar gibi eteklerindeki taşları sohbet adı altında döken,yeri geldiğinde internet üzerinden beddua seansları düzenleyen,sonra bunları mülayeme (kendini peygamber efendimizin tek gerçek takipcisi ve 21.yüzyıldaki paralel ruhaniyeti olarak gören hastalıklı ruh)yalanı ile Efendimize yamamaya çalışan yalancı,darbeyi bildiği halde gizleyen,adi öküz ile görüşen darbe emri veren,türkiyedeki toplumsal barışı bozan,dine ve dini grupların altını TNT ile bombalayan alçak, timsah göz yaşı ile ekranları meşgul eden ,hoşgörü ve diyalog adı altında gerçek zihniyetini gizleyen,22 yıldır amerikanın koynunda beslenen kişiliksiz, kimliksiz ,makyevelist zihniyetli mütevazi görünümlü kişi yada kişileri desteklemelerinimi bekliyorsunuz?
Siz hala kuklacı ve avanesini destekliyor ve tiyatro tadında(tek aktörlü yıllardır) sohbetlerini mideniz bulanmadan izleyebiliyormusunuz? size dahi salyaların akıtıp gezen gazeteci ünvanını layık gören ve sizi okumayı ve takip etmeyi yasaklatan despot ,faşist ve diktatör gülen zihniyetine hala sempati duyabiliyormusunuz?
256 kişini katline sebebiyet veren tetikçi, fitne başının son 10 yılda yaptıkları içinize siniyor mu?
O yüzden geçmişte hizmet hareketinde bulunmak ayrı,hala desteklemek ayrı bir konu.Ama zulüm yapmak ise mesele yaşasın zalimler için cehennem diyoruz.
Ahmet Bey işkencecilerin yaptıklarını yazmış bu kişilerin hizmetten neden ayrıldığını sorgulamıyor. Bu kadar insanlıktan nasıl çıktıklarını ve hizmetin nimetlerinden nasıl faydalandıklarını yazmış. İşkencenin zaman aşımı yoktur, insanlıktan çıkan bu mahluklar yakın bir zamanda yaptıklarının hesabını verecekler. Baskıcı rejim değiştiğinde gerçekler ortaya çıkacak.