Sultan Abdülhamid, hatıratında, Mithat Paşa ile çalışmaya neden devam ettiğini anlatırken, “Çünkü Midhat isminin ebcet hesabile ‘deva-i devlet’ olduğunu keşf ve ilan etmiş olan hasta bir halka, yine onun ihzar ettiği devayı vermek zaruri idi,” diyor.
Hulusi Akar da kendisinin ismi üzerinden bir “Hulusi-i Sâni” vehmine tutulmuş ve ‘deva-i Hizmet’ olduğunu keşfetmiş bir grup adama, istediğini vermekten dûr olmadı.
Ve bu onun için hiç de zor olmadı.
****
Bir önceki bölümde Cemaat hiyerarşisi içerisindeki kimi önemli aktörlerin nasıl olup da Hulusi Akar’a bu kadar kolayca kandığını ve nasıl bu kadar bağlandığını tartışmıştık. Bunun yapısal, zihnî ve psikolojik arka planını ele almıştık.
Bu bölümde, bazı detaylara girmek ve fotoğrafı biraz daha netleştirmek istiyorum.
Cemaat’in Akar üzerinden maniple edilmesinin bir ‘sivil’ organizasyon olduğu anlaşılıyor. Bazı ‘abiler’ üzerinden bir ‘damar yolu’ açıldığı ve oradan çeşitli ‘girdiler’ yapıldığı net.
Onların askerlere ne kadar nüfuz ettiği ise muğlak.
Çünkü mesela en basitinden, Akar’ı yakından tanıyan bazı kurmay subayların, ona fazla inanmış olan silah arkadaşlarını, “Bu adam sizin zannettiğiniz kişi değil. Bu kadar zalim, bu kadar hasis, bu kadar çıkarcı, bu kadar vicdansız bir insan sizin zannettiğiniz kişi olamaz,” diye uyardığını, bu yakınlarda öğrenmiş bulunuyorum.
Keza Karargâh’ta görev yapan ve Cemaat’e sempati duyan bir subayın Gülen’e bir kaç sayfalık mektup yazdığı ve onu Hulusi Akar konusunda uyardığı da konuşuluyor.
Ancak bu subayın mektubunun Gülen’e ulaşıp ulaşmadığı bile meçhul.
Aradaki sivil hiyerarşi öylesine ‘at izinin it izine karıştığı’ bulanık bir alem ki, kimin eli kimin cebinde belli değil.
****
Bunun yanına, ‘cemaatçi’ diye fişlenmiş olan ve 15 Temmuz sonrası tasfiye edilen askerlerin çok çok az bir kısmının o gece sahada olduğunu not etmek gerekir.
Hatta bazı generallerin ve subayların, darbeye karşı çıktığı ve katılmayı reddettiği de söyleniyor.
Ki bir şekilde sahada olanların da ne kadarının gerçekten darbe yapma niyeti ve bilgisi ile hareket ettiği muğlak.
Ya da darbe saikiyle hareket edenlerin, emirleri bir sivil abiden mi aldığı yoksa askerî hiyerarşi içerisinde mi oyuna getirildiği de berrak değil.
Zira gizli tanıkların, Cemaat imamları ile askerlerin bazı gizli evlerde darbe toplantıları yaptığına ilişkin iddiaları, şu ana kadarki yargılamalarda havada kaldı. Bu gizli tanıkların kendileri bile duruşmalarda bir çok çelişkiye düştü ve hatta teşhis bile yapamadılar.
Fakat bazı sivil kanallar üzerinden askerlerin bir kısmının mobilize edildiği de ortada.
Bu noktada net bir resim elde etmek şu aşamada zor görünüyor.
****
15 Temmuz akşamına gelinceye kadar iki taraflı bir oyun oynandı.
İstihbarat ve siyasi iktidar kanadı, Cemaat’e çeşitli testler uyguladı. Bir çeşit ‘swot analiz’ yapıldı. Yumuşak karın neresidir, güçlü ve zayıf yanları nelerdir tespit edildi.
15 Temmuz’a doğru son düzlüğe girilirken de asıl operasyon Hulusi Akar üzerinden çekildi. Çeşitli testler uygulandı ve simülasyonun başarıya ulaştığı görüldü.
Bu noktada, daha önceki bölümlerde yer verdiğim bir fişleme belgesinde Hulusi Akar için “Ordudaki cemaat yapılanmasını temizleyeceğim diyerek Cumhurbaşkanı ile anlaştı,” dendiğini de özellikle hatırlatayım.
Girişte işaret ettiğim Cemaat içi bazı önemli aktörler de Hulusi Akar’a yatırım yapmaya başladıktan sonra onu denediler.
Kendilerine göre bazı yöntemleri vardı.
Cemaat’in mahrem hizmetlerinde üst görevlerde bulunmuş ve adının anonim kalmasını isteyen bir sivil ‘abi’, “Ben bu testlerin neler olduğunu size söyleyemem. Söylersem kendimi de açık ederim. Ancak bu testlerin hepsinden de ‘başarı’ ile geçtiğini söyleyebilirim. Yalnız bu testler darbeye yönelik değildi, sadece Hulusi Akar’a ne kadar güvenebileceğimiz, bize karşı ne kadar samimi olduğu noktasındaydı. Dolayısıyla belli bir zamana kadar Hizmet’in Hulusi Akar’a inancı tamdı. Hiç bir falsosunu görmedik,” diyor.
****
Hulusi Paşa, eskiden beri Gülen Cemaati ile iyi ilişkiler geliştirmiş ve onların hoşuna gidecek şeyler yapmaktan geri durmamıştı. Cemaat’ten olduğu aşikâr insanlarla Karargâh’ta görüşmeler yapıyordu.
Bir de Karargâh dışı gizli görüşme iddiaları vardı. Yazı dizisinin şimdiye kadarki bölümlerinde bunlardan bazılarına yer vermiştim.
Ama bir de 15 Temmuz Genelkurmay çatı davasında gündeme gelen, Cemaat’e ilişkin iddialar sözkonusu. Kara Kuvvetleri mahrem imamlar davasında yer alan bir sanık ifadesine göre Hulusi Akar, bazen sivil aracına tek başına binerek, korumalarını da atlatarak Çukurambar’da bir Cemaat evine gider ve mahrem imamlarla görüşmeler yapardı.
Bir de ‘Abdullah’ kod adlı gizli tanık Albay Esat Özormancık’ın Hulusi Akar’ın ‘cemaatçi’ olduğuna ilişkin iddiaları sözkonusu. Özormancık, bir zamanlar Cemaat’e yakın bir subay olarak Akar’ın da ‘cemaatçi’ olduğunu bildiğini söylüyor. Fakat dizinin daha önceki bir bölümünde de bahsettiğim gibi, Hulusi Akar, Özormancık aleyhine dava bile açamıyor.
****
Diğer yandan Hulusi Akar’ın eski Emir Subayı Levent Türkkan da 24 Aralık 2018 tarihli duruşmada yaptığı savunmada, şunları dile getirdi: “Hulusi Akar bazı geceler tek başına kızının arabasıyla dışarı çıkardı. Sanırım hatırlarsınız bu konu basında da yer almıştı. Bildiğiniz üzere devlet erkanı, özellikle cumhurbaşkanı, başbakan korumasız hiçbir yere gitmez, gidemez. Gitmesi de doğru değildir. Genelkurmay Başkanı da o zaman için devlet protokolünün 4 numarası olarak, şimdi tabi kaç numara oldu onu bilmiyorum, korumasız olarak çıkmaması gerekiyor. Zira kendisi 24 saat esasına göre re’sen korunurdu. Ancak böyle tek başına çıktığı zamanlarda korumaları geri gönderir, yanına almazdı. Korumaları atlatırdı. Hem de çok kızarak, bir öfke ile, onları korkutarak yapardı. Siz burada mahrem imam olduğu iddia edilen bir tanığın ifadesini okudunuz. İşte ‘Hulusi Akar gizli gizli sivil araçlarla Çukurambar’da bir eve giriyordu’ diye… Tabi bu kişinin ifadesi nedir, ne kadar doğru, ne anlama geliyor, onu siz takdir edeceksiniz ama o zamanki Cemaat, şimdiki FETÖ ile bir gizli kapaklı ilişkiyi ifade etmek istediği aşikâr. Ben bu ifadeyi duyunca aklıma biraz önce anlattığım durum geldi.”
****
Hulusi Akar’ın Cemaat’le ilişkileri bir kaç farklı kanal üzerinden sağladığı belirtiliyor. Bunlar arasında askerî bir kanal veya ‘irtibat subayı’ var mıydı, bilmiyorum. Bu yönde bazı iddialar var ama şimdilik teyidi zor görünüyor.
Daha önceki bölümlerde de temas etmiştim; Akar’ın maiyetinde görev yapan subayların ne kadarının Cemaat bağlantılı olduğu da muamma.
Bu noktada bir hususun altını çizmek gerekir. O da şu ki; Akar, ekibine çok şey borçluydu. Etrafında gerçekten parlak bir kadro oluşturduğu, bu ekibi çok iyi çalıştırdığı ve onlardan gelen rapor ya da görüşlere önem verdiği de söyleniyor. Eski bir karargâh subayı, “Hulusi Akar’ı Hulusi Akar yapan ekibi oldu,” diyor.
Yani bunu Cemaatsel bir etkileşim değil de kariyerist bir faydalanma olarak yorumlayanlar da var.
****
Fakat mahkeme kayıtlarına yansımış bir isim var elimizde.
O da TSK bünyesinden değil.
Sivil olarak Akar’a en yakın kişinin “Terzi Hasan” olduğu söyleniyor.
Peki kim bu Terzi Hasan?
Ankara’daki Ankamall’de bulunan bir giyim mağazasının eski ortağı.
Bu yüzden ona ‘Terzi’ diye hitap ediliyor.
Akar’ı ve diğer bazı komutanları o giydiriyordu.
Ama ilişki çok eskilerde başlıyor.
Benim edindiğim bilgilere göre Hasan D.’nin askerlerle alışverişi, Hulusi Paşa ile tanışmasından da önce başlıyor. Çok üst düzey komutanlarla müşteri ilişkisi var.
Fakat 2011 yılında Hulusi Paşa’nın Genelkurmay 2. Başkanı olması ile birlikte Karargâh’a girip çıkmaya başlıyor.
Ve normalde onyıllardır komuta heyetini giydiren ünlü bir marka olmasına rağmen Hulusi Akar onları elemine ediyor.
Sessizce, gizlice ama bilinçli bir şekilde Terzi Hasan ile çalışmaya başlıyor.
Hasan D. ona hediye takım elbise, gömlek, kravat, ayakkabı götürmeye başlıyor.
Kıyafet ücretinin yarısını ödediği bilinse de aslında benim öğrendiğim kadarıyla Terzi Hasan, Hulusi Akar’dan tek kuruş ücret almıyordu.
Eski Başdanışmanı Albay Orhan Yıkılkan, tutuklu yargılandığı 15 Temmuz Genelkurmay davasında şöyle bir hesap çıkarmıştı: “2011-2016 arasında her sene minimum 10 takım elbise, her birine gömlek-kravat, her 3 takıma bir ayakkabı, mont, minimum 60 takım. 247 bin 200 TL’lik bila ücret, iddianamede mahrem imam olduğu yazan Hasan’dan hediye alınan, halen kullanıp, gardroplarında bulunan elbiselerin faturasını çıkarsın. Savcılara ihbarda bulunuyorum, haksız mal edinimi var. Ödesin veya ne yapacaksa yapsın.”
****
Bu ilişki 2015 sonuna kadar devam ediyor. Sonrasında ve 15 Temmuz olayı öncesinde Terzi Hasan yok.
Çünkü yurtdışına çıkıyor.
Neden mi?
İşte bu sorunun cevabı, aslında bizi 15 Temmuz’un merkezine seyahate çıkaracak.
Esasen Terzi Hasan yurtdışına çıkmıyor; bir Cemaat içi tasfiye operasyonu ile sahadan uzaklaştırılıyor.
Daha önce çeşitli vesilelerle 15 Temmuz’a giden süreçte Cemaat içi bir ‘mıntıka temizliği’ yapıldığını ifade etmiştim. Bunun detaylarına başka bir yazıda etraflıca gireceğim. İşte o ‘mıntıka temizliği’ içerisinde Terzi Hasan da ‘ayak altından’ süpürülüyor ve yurtdışına çıkması sağlanıyor.
Ortalık sadece Adil Öksüz ve ekibine kalıyor.
****
Burada altı çizilmesi gereken iki nokta var.
Bir: Hulusi Akar, Terzi Hasan’ın ziyaretlerini azami derecede gizli tutuyordu. Onunla genellikle konutunda görüştüğü ama adını nizamiye ziyaretçi defterine yazdırmadığı söyleniyor.
Bu tavrın Hasan D.’de ve onun üzerinden Cemaat yöneticilerinde Hulusi Akar’a nasıl bir güven duyulmasını sağladığı herhalde izahtan varestedir.
Bu yakınlık vesilesi ile Cemaat’in ilgili birimlerinin Hulusi Akar’la bir kanal açmaya çalıştığı belli.
Bu etkileşimin boyutunu ve kıvamını tam olarak bilemiyoruz. Ancak benim edindiğim bilgilere göre Terzi Hasan, Fethullah Gülen ile Hulusi Akar arasında bir çeşit ‘elçi’ ya da ‘köprü’ vazifesi görüyordu. Gülen’in selamını iletiyor, zaman zaman da meselelere yaklaşımını ve bakış açısını bir perspektif olarak özetliyordu Komutan’a. Akar’ın o konuya ilişkin tepkilerini de Gülen’e iletiyordu.
Fakat Gülen’in selamı ile “Şunu şöyle yapsanız” veya “Yapmasanız” gibi bir ricası ya da telkini olmuyordu.
Zaten olamazdı da.
Bu, asimetrik ilişkinin mantığına da ruhuna da ters olurdu.
****
Yalnız Hulusi Akar, kendisi hakkında Today’s Zaman’da çıkan olumlu bir yazıyı bile Terzi Hasan’dan bildiğine göre, çok da düşük yoğunluklu bir ilişki olmadığını söyleyebiliriz.
Eski Başdanışmanı Orhan Yıkılkan, mahkemedeki bir savunmasında, bu olaydan söz ediyor.
Ama önce Terzi’yi nasıl tarif ettiğine bir bakalım:
“Kim bu adam? Hiçbir zaman randevuyu benden almadı. Almadığı gibi mesela Kara Kuvvetlerinde de aynı işi yapmış özel kalemine sordum, oradaki Genel Sekreter’e sordum onlar da tanımıyorlar. Bu adam Hulusi Akar’a özel olarak gelen, giydiren, bütün hamur işleri, baklavası, şunu bunu, özel günlerinde, bayramlarda her zaman bütün ev ihtiyaçlarını karşılama ile ilgili işleri yapan adam. Komutan konutlarına giden kapının kayıtlarına bir bakın bakalım. Bakın bakalım oraya giden adamın kaydı var mı yok mu? 5 senelik kaydını isteyin o muhafız alayından. Var mı yok mu görelim bakalım. Niye kayıtsız girmiş? Hulusi Akar’ı Kara Kuvvetleri Komutanlığında ziyaret eden, ikinci başkanlığında ziyaret eden, Genelkurmay Başkanlığında ziyaret eden, evinin pasta börek ihtiyaçlarını dahi karşılayan bir adam. Bu kadar yakın ilişkisi var.”
Hulusi Paşa’nın Kara Kuvvetleri Komutanı olduğu 2013 Şurasının hemen ertesi günü Today’s Zaman’da bir yazı çıktığından söz ederken de şunları dile getiriyor: “Bakın Today’s Zaman’da, 2013’teki Askeri Şura kararları açıklandığı günün ertesi günü veya o gün tam hatırlamıyorum, geldi dedi ki ‘Oğlum İngilizce bir yazı çıkmış. Hiç bir şeyden haberim yok, getirmiyorsun, götürmüyorsun.’ Allah Allah, İngilizce yazısı nerede çıkmış, baktım taradım. Çıkan bir tane yazı var: Today’s Zaman’daki bir yazı. Ben yazıyı okudum, inanamadım. Çünkü komutanın CV’sini ben yazıyorum. Ben bu bilgilere, burada yazılanlara sahip değilim. Yeminle söylüyorum, bakın bunu okuyunca ben o zaman bir sürü şey öğrendim. CV’si, nerede, ne yapmış, kime ne demiş… Ondan sonra şeyi, özel ilişkileri, düşünceleri… Tam bir PR yazısı. Yani, Hulusi Akar’ı yurt dışındaki uluslararası medyaya en güzel nasıl tanıtırsın? Bu o yazı. Yani azınlık haklarına ne kadar riayet ettiğinden tutun bilmem neyine kadar her şeyi. Ben dedim ki ‘Komutanım bunları ben bilmiyordum’ dedim. Ben bilmiyordum deyince, yani şimdi dedi ki, ‘Sen yat, Hasan çalışsın’. Ben o zaman bilmiyordum Hasan’ın bu Hasan olduğunu.”
****
Orhan Yıkılkan, aynı duruşmada şöyle bir cümle de kuruyor: “Şimdi Başkanım, bu iddianameleri incelerken, tesadüfen, yani tamamen şans eseri olarak bir şeyle karşılaştım, ki o karşılaştığım şeyin bu kadar önemli olacağını ben de bilmiyordum.”
Peki neydi bu önemli şey?
Yıkılkan, Kara Kuvvetleri mahrem imamlar dosyasında tesadüfen Terzi Hasan’a rastladığını, bu dosyaya göre Terzi Hasan’ın, Ümit kod adlı kara kuvvetleri imamı olduğunu ve yine buradaki bazı ifadelere göre Adil Öksüz’ün dahi üzerinde yer aldığını söylüyor.
Buradaki en kritik detay şu: Orhan Yıkılkan’ın alıntı yaptığı ifadeler iddianameye konmamış. Yani o soruşturmanın savcısı, söz konusu ifadelerdeki Hulusi Akar’la ilgili bölümleri sansürleyerek iddianame koymuş.
Bunu hem Müyesser Yıldız yazdı hem de Orhan Yıkılkan savunmasında dile getirdi.
Müyesser Yıldız, 21 Ekim 2017 tarihli bir yazısında, mahrem imam K.Y’ın Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Ali Alper Saylan‘a 25-26 Ağustos 2016 tarihinde ifade verdiğini ama bu ifadedeki bazı bölümlerin iddianameye konmadığını yazdı.
Buradaki itirafçı ifadelerinde Hulusi Akar’ın mahrem imamlarla görüşmeleri anlatılıyordu.
Yıkılkan, onların en tepesinde de Terzi Hasan’ın olduğunu söylüyor.
****
Fakat bu bilgiler hatalı.
Açık konuşmak gerekirse bu iddianame bende yok ve dolayısıyla okumuş da değilim.
Ama hem Müyesser Yıldız’ın yazısında bu şekilde yer alıyor hem de Orhan Yıkılkan’ın savunmasında.
Demek ki iddianamede hatalar var.
Çünkü en azından ben, yaptığım araştırmalar sonucunda Terzi Hasan’ın hiç bir zaman Cemaat’in Kara Kuvvetleri imamlığını yapmadığını söyleyebilirim.
Orada bahsedilen ‘Ümit’ müstear isimli kişi de zaten Terzi Hasan değil.
Benim ulaştığım bilgilere göre Ümit de tıpkı Terzi Hasan gibi 15 Temmuz öncesi tasfiye edilen kadro içerisindeydi.
Ümit gitti, yerine Namık müstear adını kullanan Adil Öksüz geldi.
Ve 15 Temmuz’a giden taşlar da böylece döşendi.
****
İlginçtir ki bu operasyon da Hulusi Akar üzerinden yapıldı.
Ve öylesine büyük bir operasyondu ki, Hulusi Akar Cemaat içerisinde adeta bir tabu gibiydi. Haliyle yaşanan şok da o kadar büyük olacaktı.
Ki, 15 Temmuz’dan sonra bile aleyhine tek kelime konuşmak istemeyen nice insanlar görecektik. Uyanmaları aylar, yıllar alacaktı.
****
Bir de hala Hulusi Akar’a toz kondurmayanlar var. Onlar apayrı bir bahis.
Yine Cemaat içerisinde yer alan bu bir takım adamlar, aslında Hulusi Akar’ın kötü bir insan olmadığını, kimseyi satmadığını, tam tersine 15 Temmuz akşamı ihanete uğradığını ve daha sonra mecburen rol yapmaya başladığını iddia ediyorlar.
Bunlar, Akar’ı hala bir kurtarıcı olarak pazarlıyorlar.
Aralarında, “Bir gün Hulusi Akar Cemaat’in de Türkiye’nin de başına geçecek,” diyen kerli ferli adamlar da var.
– DEVAM EDECEK-
Hulusi Akar’a sivillerin yaptığı testler:
-Dünyadaki en zeki en harika kişi kimdir?
-Fethullah Gülen’dir abi
-Tamam bu arkadaş bizdenmiş, güvenebiliriz.
….
Terzi Hasan nedir ya, bu nasıl bir örgüttür terzi adamı generallerin abisi mi yapmış. Soğuk Savaş dönemi istihbarat oyunları gibi. Siz kara kuvvetleri imamı o değildir diyorsunuz ama, kuvvet imamına bağlı temsilci de olabilir. Cemaat de devletçidir bu kadar salaklık yapmaz dedik. Devletin mekanizmalarını bilir böyle bir rezilliğe girmez, o adamlar da yıllardır devlet terbiyesinden geçiyor ancak dini konuları bilmediklerinden bir ilahiyatçı onların abisi olabilir iş ilkokul mezunlarına düşmez dediydik. Rezil etiller dolu böyle esnaf, okumamış, bilmem nerenin en dandik bölümünü bitirmiş ama tek kabiliyeti itaat etmek olan sözüm ona abiler, altlarında yargıtay üyeleri, başsavcılar, daire başkanları, albaylar, emniyet müdürleri var, yani terzi hasan şaşırtmasın.
Ama şu var en başta hulusi cemaatçi değil, askerler içerden onun hakkında sivillere bilgi veriyordur, bu adam anadolu çocuğu muhafazakar kafalanabilir diye. Sivil imamlar zaten bu işe giremez ifşa olurlar, bir şekilde hulusi ile temasa geçecek kişiler lazım, bu yeri gelir çocuğunu gönderdiği okuldaki hoca olur yeri gelir tanıdığı bir esnaf. Burada şöyle bir sıkıntı var. Senin yıllarca hiçbir şeyden haberi olmayan tek derdi sohbete gitmek ve himmet vermek olan hususi yapıyı hiç bilmeyen bu tarz öğretmen esnaf gibi kişileri sen nasıl Hulusi’yi hizmete kazandırmak için kullanacaksın. Tamam bu adamlar normal dışardaki kişiyi sohbete çağırdığı gibi adam kazanır da, öyle Gülen’in elçisi olması daha derin mevzuları falan konuşmaları zor iş. Mahrem nasıl adam kafaladıklarını anlatsınlar bu tarz kullandıkları mütevelli esnaflar mesela hususinin hiyerarşisinde kime bağlı oluyor. Ne kadar neye vakıflar. Şimdi bu adam böyle biriyse bunu kim tasfiye etsin. Bu istihbaratçıların haberci eleman dediği gibi bir şey, yani bağlı bulunduğu istihbaratçı tasfiye edilince bunlar da tasfiye edilmiş olur. Bu terzi hasan kime bağlıymış mesela eski tsk imamına mı yoksa eski kara kuvvetleri imamına mı yada bizim eski deniz kuvvetleri imamı meşhur sezai’ye mi?
Adil havacıydı, o sıra TSK imamı kim? Benim bildiğim Hamdullah Öztürk yada Barbaros. Onlar ifşa olunca korkudan yurtdışına çıkmış olabilirler. Adil’de ifşa bu arada o niye duruyor ayrı mevzu. Kuvvet imamlarından biri o pozisyona geçecek. Devletteki teamül gibi karacıyı geçiririz teamülü varsa karacı geçecek. Cemaatte ama öyle bir şey yoktur sonuçta ya Gülen ya da bir önceki TSK imamı yukarıda saydığım 2 isimden biri yerine geçecek kişiyi belirtti. O geçen kişi de şimdi ben tsk imamı oldum bu karacı benden yaşı büyük düne kadar aynı istişarede yan yana görev yaptık bu benim lafımı dinlemez ben altan kendi genel müdürlerimden birini kara kuvvetlerine atayım demiştir. Bunu tasfiye olarak görmek için başka deliller lazım. Bu her yerde olabilebilecek normal bir teamül. Hizmette bu teamül vardır. Aynı görevi yıllarca yan yana yapan el ense olan kişilerden biri üst pozisyona gelirse diğeri de başka bi yerde üst pozisyona gelir onun altında kalmaz. Bu hikayede terzi hasan nerde bilinmeyine tasfiye teorisinin taşları oturmuyor. Bu arada i.k. sezai de eski deniz kuvvetleri imamı o da mı tasfiye edilmiş? Bir tane yazınızda darbeden sonra milletin yurtdışına çıkmasına izin vermediğini belirtmiştiniz bekleyin bir şeyler olacak diye. Şimdi tasfiye edilen ekip darbeye karşı demek de zor bu açıdan sezai örneği var çünkü, tabi sezai 2-3 önceki deniz kuvvetleri imamıysa bilmiyorum.
Bir de burada eski tsk imamları hadi ben emekli oldum diye tası tarağı toplayıp gerçekten gidiyor mu? Yoksa gülen ve tsk imamı arasında bir pozisyon var orada da heyet mi var. o heyette gene görev mi alıyorlar. Adil Öksüz Kemallettin Özdemir’den cübbeliye herkesi ziyaret eden bir adam görevi zaten hava kuvvetleri imamı diye biliniyor. Terzi Hasan her gün hulusiyi ziyaret edecek de o da mı bilinmeyecek. Bunlar kalırken mesela eski TSK imamı yani adil havacıyken terzi hasan yada artık ümit kimse karacıyken bunların abisi olan o zat, niye yurtdışına gitti görevi bıraktı? Alayı ifşa zaten bunların.
Bu arada orhan ve levent tam anadolu çocuğu çok çok büyük ihtimal de cemaatçiler. Levent zaten gidip bosna’da cemaat kolejini ziyaret etmiş ifşa olmuş. O gözle okumak lazım. Ve gemiyi yakmış(cemaatten kopmuş) gibi bazı şeyleri söylüyorlar. Hala dolu yalan anlatan, perinçekçiler yaptı diyip hiçbir detaya girmeyen, kendine emri veren kişileri söylemeyen dolu general var. En başta akıncıdakiler hulusi akarla tüm gün onlar beraberdi orda, hiç aleyhine bir şey demediler. Kemal batmaz’a selam veren hakan evrim daha az mı şey biliyor. Hulusiyle ilgili ne demiş mesela.
Valla Ahmet bey gözüken o ki,Adil Öksüz 15 Temmuz un taşlarını,öncesinde yapmış olduğu hamleler ile döşemiş.Görevdeki işi bilen alt kadroları temizleyip beraber iş tutacağı insanları göreve getirmiş.Asıl işin sahibi Erdoğan’lada aşı pişirip servis etmişler.Oyunu sizde güzel bir şekilde ifade etmişsiniz.Cemaat devlete sızdı diyorlar ya asıl devlet cemaatin içine sızıp olayları ciddi şekilde yönlendirmiş.Bu serinin 1.bölümünde Adil Öksüzün önünün açılması için kendi adamlarınn göreve getirildiğini de yazmıştınız.Oyun gerçekten büyük.Adil gibi birisinin pozisyonunda nasıl olsa sözü dinlenecektir.Tayinleri de Hoca Efendi yaptı deyip büyük bir temizlikle işi sonuca götürdüler.Olan onca saf insana oldu.Yılların emeklerine yazık ettiler.Allah bu hain çeteyi bildiği gibi yapsın.Yazılarınızın devamını sabırsızlıkla bekliyorum.
Umit dedikleri su anda Orlando’ da yasan Ahmet Keskin mi? Daha once Texas daydi.