Cemaat 15 Temmuz’un neresinde (6)

15 Temmuz darbe girişiminin Cemaatle ilintilendirilmesine gerekçe gösterilen hususlardan birincisini dün ele almıştım. Bugün 2 ve 3. maddeleri bir arada irdelemeye çalışacağım. Bunlar, Cemaatin “Hava Kuvvetleri imamı” olduğu öne sürülen Adil Öksüz ile yine “Cemaat abisi” olduğu ileri sürülen Kemal Batmaz’ın o gece Akıncı Üssü’nde olduğu iddiası. Ayrıca her iki ismin 11 Temmuz 2016 tarihinde aynı uçakla ABD’ye gidip 13 Temmuz’da yine aynı uçakla Türkiye’ye döndükleri bilgisi mevcut.

Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Adil Öksüz, darbenin ‘sivil 1 numarası’ olmakla suçlanıyor. O gece Akıncı Üssü’ne gelip darbe girişimini oradan yönettiği iddia ediliyor. Bu açıdan çok önemli ve kritik bir isim.

Öksüz, savcılık ifadesinde, darbe gecesi üste olduğu suçlamasını reddederken şunları söyledi: “Amcam Mehmet Öksüz, Kazan civarında kıymetli arazi olduğunu, gelecekte iyi para getireceğini söylemişti. Ben de 15 Temmuz cuma akşamı amcamın Keçiören’deki evinde kaldım. 16 Temmuz sabah 09.00-10.00 gibi de Keçiören’den ticari taksi ile Kazan’a gittim. Orada tarla baktım. Beni o yol üzerinde araziden jandarmalar aldı. Benim Akıncı Üssünde tanıdığım herhangi bir subay, astsubay mevcut değildir. Ben üsse de hiç girmedim. Nasıl bir yer olduğunu da bilmiyorum.”

ÖKSÜZ’ÜN AKINCI’DA GÖRÜNTÜSÜ ÇIKMADI

Peki, Öksüz’ün üste olduğu iddiası nereye dayandırılıyor? Şu güne kadar herhangi bir görüntü ya da fotoğraf ortaya konulmuş değil. Onun yerine 3 kişinin ifadesi var ama onlar da muğlak.

Bunlardan birincisi, Üs Komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim’e ait. Evrim savcılık ifadesinde “Adil Öksüz’ü önceden tanımam. 143. Filonun gazino bölgesinde ilk defa Adil Öksüz’ü gördüm. Çünkü resimlerini daha sonra basından takip ettim.  Adil Öksüz’ü gördüğümde yanındakiler ile konuşuyordu” dedi. Ancak Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan çatı davasındaki savunmasında bu ifadesini reddetti. 29 Mayıs’taki duruşmada konuşan Evrim, “İddianamede bildiğim kadarıyla Kazan ilçesine geldiği söyleniyor. Kazan ile bizim aramızda 20 kilometre var. Üsse kimlerin ne şekilde gireceği bellidir. Girseydi kayıtlara geçerdi. Böyle bir şey olmamıştır. Olsa da benim haberim olmamıştır” sözlerini sarfetti.

Bir diğer ifade, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın önünü bilerek vurduğunu itiraf eden Pilot Üsteğmen Müslim Macit’e ait. Macit, savcılığa verdiği ek ifadede, “Şu an hatırladığım kadarıyla Adil Öksüz’e benzeyen birini görmüştüm. Darbeden sonra yakalanıp cezaevine gittiğimizde Kaygusuz’la (Yüzbaşı Mete Kaygusuz) yaptığımız aramızdaki konuşmada, Kaygusuz bana Adil Öksüz’ün de orada olduğunu söyledi” diye konuştu. Fakat Kaygusuz’un ifadesinde böyle bir bilgi yer almadı.

Üçüncü ifade ise Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı Akıncı’dan Çankaya Köşkü’ne götüren Pilot Albay Uğur Kapan’ın. Savcılık ifadesinde, “Adil Öksüz olarak medyadan tanıdığım kişi de oradaydı. Sivil giyinimliydi.” dedi.

BATMAZ: ARSA BAKMAYA GELDİM

Peki, Kemal Batmaz o gece Akıncı’da mıydı? Batmaz’a ait olduğu öne sürülen görüntüler mevcut. Ancak kendisi görüntüdeki kişi olduğunu reddediyor. Batmaz, savcıya 3 kez ifade verdi. Hepsinde de aynı savunmayı yaptı. İstanbul’da emlakçılık işi ile uğraştığını, daha önceden tanıştığı Harun Biniş’in kendisini aradığını ve “Arsa bakacağım, bana yardımcı ol” dediğini aktardı. Bu ifadeye göre 16 Temmuz sabahı Batmaz ile Biniş Çayyolu’nda buluştu. Sonra taksi ile Kazan’a gittiler. Burada jandarma tarafından gözaltına alındılar.

Kemal Batmaz, Kaynak Holding’e bağlı Kaynak Kâğıt A.Ş. isimli firmada 2006 yılında çalışmaya başladığını, 2009 ya da 2010 yıllarında şirkete genel müdür olduğunu ve Mayıs 2015’e kadar da bu göreve devam ettiğini anlattı. Bu tarihten sonra da cemaatten ayrıldığını ve bütün bağlarını kopardığını söyledi.

GÖRÜNTÜLERDEKİ BATMAZ MI?

Peki görüntülerdeki kişi Batmaz mıydı? Bilirkişi raporuna göre öyle. Ancak kendisi verdiği ifadelerde bunu reddetti. Kendisine 15 Temmuz akşam saat 21.50 ile 16 Temmuz saat 01.12 arasında Akıncı Üssü 143. Filo koridorunda çekilen görüntüler izletildi. “Görüntülerdeki kişi bn değilim” cevabını verdi. Sonrasında da Harun Biniş’e ait olduğu öne sürülen ve saat 03.17 ile 03.20 arasında çekilen kamera görüntüleri izletildi. Ardından, “Daha önceki ifadende Harun Biniş ile 16 Temmuz sabah saat 09.00’da Çayyolu’nda buluştuğunuzu beyan etmiştin. Bu görüntüler ne?” diye soruldu. Batmaz’ın cevabı şöyle oldu: “Şu anda bana izlettiğiniz görüntüdeki gözlüklü, uzun saçlı kişi Harun Biniş’e benzemektedir. Harun Biniş de uzun saçlıdır ve gözlüklüdür. Ama Harun Biniş olup olmadığını bilmiyorum.”

Biniş de ifadesinde, “Ben 16 Temmuz’da öğlene doğru Kazan civarında yakalanarak gözaltına alındım. Yanımda Kemal Batmaz vardı.” dedi. Biniş de arsa bakmaya gittiklerini söyledi.

ÇAKIŞAN ABD SEYAHATLERİ

Bir diğer önemli husus, Öksüz ve Batmaz’ın darbeden önceki ABD seyahatleri. İddianamede ikisine ait bilet numaralarından hangi koltukta seyahat ettiklerine kadar bütün detaylar mevcut. Ayrıca havaalanında güvenlik kameralarına takılan görüntüleri de dosyada. Gidiş dönüş uçağının tek ortak yolcuları onlar. Zaten kendileri de bu yolculuğu reddetmiyor.

Kemal Batmaz, Adil Öksüz’ü tanımadığını, aynı uçakla gidip gelmelerinin tesadüften ibaret olduğunu ifade etti. Ancak ona sorulan tek uçuş bu değildi. 2003-2016 tarihleri arasında birçok seyahat iddianameye girmişti. Çoğunda Öksüz’le ya aynı gün ya da peş peşe Türkiye’ye giriş çıkış yaptıkları tespit edilmişti.

Öksüz, ifadesinin ardından serbest kalıp kayıplara karıştığı için bu sorular ona detaylıca sorulamadı. Ancak Kemal Batmaz 3 kez savcılığa alınarak sorgulandı. Hepsinde de “Ben Adil Öksüz’ü tanımıyorum. Onunla bu şekilde seyahat trafiğimiz tamamen tesadüftür” savunması yaptı.

Kameralara takılan görüntülere göre Adil Öksüz bankoda işlem yaptırırken Batmaz da hemen arkasındaydı. Dönüştü Batmaz, Öksüz’ün uçaktan çıkışını bekliyor, sonra beraber yürüyorlar, Öksüz bavulunu kontrol ederken Batmaz yanına geliyor ve sohbet ediyorlar, valizleri aldıktan sonra beraber yürüyorlar, konuşuyorlar, havalimanı terminal binasından beraber çıkıp yolun karşısına beraber geçiyorlardı.

Kemal Batmaz, bütün bunlarla ilgili kendini şöyle savundu: “Atatürk Havalimanı’na aynı uçakla gelişimiz tesadüf olduğu gibi, elimizde bavul olduğu halde yürümemiz ve yan yana durmamız da tesadüftür. Adil Öksüz bavulunu kontrol ederken bir arada oluşumuz ve bir şeyler konuşuyor olmamız tesadüftür. Belki bir şey sormuş ben de cevaplamış olabilirim. Bu görüntüler benim Adil Öksüz ile tanıştığımı göstermez.”

Batmaz’a, Adil Öksüz tarafından kullanıldığı tespit edilen telefon hattı ile 2010 yılı itibari ile 925 kez görüşme yaptığı iddiası da soruldu. Buna cevabı da “Hatırlamıyorum” şeklinde oldu.

ÖKSÜZ’Ü SERBEST BIRAKAN HAKİME NEDEN BİR ŞEY YAPILMADI?

Bu arada atlanmaması gereken önemli bir detay var. Öksüz, 16 Temmuz sabahı gözaltına alındıktan sonra Hâkim Köksal Çelik tarafından serbest bırakıldı. Savcı bu karara itiraz etti. Ancak itirazı değerlendiren Hâkim Çetin Sönmez de onu serbest bıraktı. Daha o sabah gözaltı furyası başlamış ve darbe ile uzaktan yakından ilgisi olmayan insanlar bile tutuklanırken darbenin sivil 1 numarası olmakla suçlanan bir ismin iki kez savcılıktan serbest bırakılması izaha muhtaç bir durumdur.

Sonrasında binlerce hâkim ve savcı ihraç edilip tutuklanırken bu iki hâkime uzun süre bir şey olmaması da kafaları karıştıran bir durumdu. Her iki isimle ilgili de HSYK inceleme başlattı. Açığa alındılar. Ancak Öksüz’ü ilk serbest bırakan Sulh Ceza Hâkimi Köksal Çelik, halen açıkta bulunurken itirazı reddeden Hâkim Sönmez 9 ay sonra meslekten ihraç edilip tutuklandı.

AKP’NİN CEVAPLAMASI GEREKEN SORULAR

Özellikle Adil Öksüz’le ilgili olarak hem AKP-Ergenekon cephesinin hem de Cemaatin cevaplaması gereken önemli sorular var. Nerede olduğu hala sır olan ve hakkında onlarca komplo teorisi üretilen Öksüz, 15 Temmuz’daki sis bulutunu dağıtacak en önemli üç-beş kişiden biri.

AKP ve yandaşlarının cevaplaması gereken sorular kaba hatları ile şunlar:

– Eski MİT Kontr-Terör Daire Başkanvekili Mehmet Eymür, Adil Öksüz’ün angaje edilmiş bir MİT elemanı olduğunu öne sürdü. Öksüz, MİT’e mi çalışıyordu?

– Darbe sabahı ilgisiz insanlar bile tutuklanırken Adil Öksüz gibi biri neden serbest bırakıldı?

– Cemaatin eski üst düzey isimlerinden olan Kemalettin Özdemir, mahkemede tanık olarak verdiği ifadede, Adil Öksüz’ün Hava Kuvvetleri imamı olduğunu 2012-2013 yıllarında MİT’e bildirdiğini ve resminin de olduğunu açıkladı. Buna rağmen darbe sabahı Öksüz nasıl iki ayrı hâkim kararıyla serbest kaldı?

– İlk kararı veren hâkim hala neden ihraç edilmiş ve tutuklanmış değil?

– Öksüz serbest kaldıktan sonra istihbarat birimleri kendisini neden izlemedi?

– 17 Aralık sonrası cemaate yönelik tasfiyeler başladığında kritik görevleri olan birçok ismin yurtdışına çıktığı biliniyor. Buna rağmen Adil Öksüz gibi bir ismin, üstelik adı kayıtlara girmişken darbe girişimine kadar Türkiye’den ayrılmamış olmasının sebebi MİT’le bağlantıları olabilir mi?

CEMAATİN CEVAPLAMASI GEREKEN SORULAR

Cemaatin cevaplaması gereken sorular ise şunlar:

– Adil Öksüz’ün Cemaat içerisindeki görevi neydi? İddia edildiği gibi Hava Kuvvetleri imamı mıydı?

– 11-13 Temmuz 2016 tarihleri arasında ABD’de olduğu ortaya çıkan Öksüz, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bulunduğu Pensilvanya’daki kampa uğradı mı?

– Uğradı ise Gülen’le görüştü mü?

– Görüştülerse aralarında nasıl bir konuşma geçti?

– Gülen’in 17 Temmuz’da yabancı basına verdiği röportajda, “Hizmet’e ihanet ettiler” dediği isimlerden biri Öksüz mü?

– Öksüz’ün MİT’e çalışıyor olabileceği şüphesi var mıydı hiç?

– Eğer Öksüz hainse bu neden açıklanmıyor? Neden bir sessizlik hâkim? Bunun sebebi Cemaat tabanının sükût-u hayale uğramaması olabilir mi? Cemaat tabanını ‘büyük bir abinin’ hain çıkması mı daha çok yıkar yoksa bu ‘büyük abinin’ darbeden önce Gülen’le görüşüp ondan talimat aldığı şayiasına cevap verilmemesi mi?

– Yukarıda AKP için sorduğumuz son soruyu, tam tersi açıdan Cemaate de sorabiliriz. Bütün üst düzey ‘abiler’ Türkiye’yi terk ederken Adil Öksüz gibi birine neden yurtdışına çıkma talimatı verilmedi?

– Ya da herkes çıkarken Öksüz’ün Türkiye’de kalması Cemaatin üst yönetiminin hiç dikkatini çekmedi mi? Bunda bir risk görülmedi mi?

PROF. DR. OSMAN ÖZSOY’DAN AÇIKLAMA:

Dünkü yazıda, “Bir açıklama borcu var” diye çağrı yaptığım Prof. Dr. Osman Özsoy, Twitter hesabından haklı olarak bana sitem etti. “Bir konuyu yazmadan önce İLGİLİ ŞAHIS O KONUDA BİR ŞEY SÖYLEMİŞ Mİ EN AZINDAN BİR ARAŞTIRSANIZ. Bari bir tweet atıp sorsanız” diye yazdı.

Altına da 9 Ağustos 2016 tarihinde eleştiriler üzerine yaptığı bir paylaşımı eklemişti. O paylaşımda tarihi görünmeyen ve linki olmayan bir köşe yazısının ekran görüntülerini koymuştu. Sayın Özsoy’a sosyal medya üzerinden bu yazının nerede ve hangi tarihte yayımlandığını sordum. Rotahaber isimli internet sitesinde yayınlandığını, tarihi hatırlamadığını ama Özgürlük Zamanı isimli sözkonusu programdan çok önce yazdığını belirtti.

Savunma hakkına saygı gereği Sayın Özsoy’un ilgili yazısını ana hatlarıyla paylaşacağım. Önce hatırlayalım, Prof. Özsoy, 14 Haziran 2016 tarihli canlı yayın programında ne demişti:

“Bu ülkenin geleceği inanılmaz aydınlık. Bu süreçlerin tamamını bitirmek çok kolay. Çok kolay bir şey bu. Bu süreç çok yakın bir sürede Allah’ın izniyle sona erecek. Türkiye’ye bir şey olmaz. Ankara’daki manzara şu; ben profesör olacağıma keşke bir albay olsaymışım mesela. Bu süreçte daha fazla katkım olurdu.”

Programı sunan Şemsettin Efe’nin, “Nasıl katkınız olurdu?” sorusuna karşılık: “Söyledim gitti artık. Geri dönmeyeceksin cümlelere. Bir albay olacaktım ben, Türkiye’ye daha fazla hizmet ederdim şu anda. Bak Güneydoğu’dan şehitler geliyor değil mi? 570’e yaklaştı (şehit sayısı) galiba”

Şimdi de Özsoy’un bu sözlere yöneltilen eleştirilere cevaben Twitter hesabına koyduğu eski tarihli yazısına bakalım. “Ne güzel profesör olmuşsun… Albay olma arzusu da nereden çıktı” meselesini haklı olarak sormak isteyebilirsiniz. İzah edeyim…” diye başlayan yazı, Türkiye’nin dünyanın en sorunlu ülkelerinden biri haline geldiği, sınırlarının yolgeçen hanına döndüğü ve her türlü suçun geçiş noktası olarak kullanıldığı değerlendirmesi ile devam ediyor.

Yazı özetle şöyle akıyor:

“Bilmiyordum, yeni öğrendim; Türkiye yüzölçümünün yüzde 92’sinin güvenliğinden jandarma sorumluymuş. (…) Müthiş bir rakam. TSK’da en çok albay Jandarma Komutanlığı’nda bulunuyor. Sırf albaylar görevini düzgün yapsa ülkenin yüzde 92’sinde asayiş sorunu kalmayacak demektir. (…) Bir ülkenin yüzde 92’sinde bu alanlarda başarı gösterilirse geriye ne kalıyor? Kendi hayatımdan da bir örnek vereyim ve neden ülkenin içinde bulunduğu şartlarda albaylığa heves saldığımı da böylece izah etmiş olayım. Rahmetli dedem Karakol Komutanıydı. (…) Tanıyanlar bir efsane gibi onun dönemini anlatıyorlar. Görev yaptığı karakolu bir ıslah evine çevirmiş dedem. (…) Bir karakolun görev alanı içinde eğer bunlar başarılabiliyorsa, ülkenin yüzde 92’sinde güvenliğin tesisinden sorumlu jandarma mensupları, her yerde aynı hassasiyeti gösterdiğinde ülke neden bir asayiş cennetine dönmesin? (…) Daha dün (5 Temmuz 2016) Hürriyet’te, Doğan Haber Ajansı kaynaklı “Gaziantep’i 150 canlı bomba işgal edecekti” başlıklı haber vardı. Bildiğim kadarıyla albayların en çok görev yaptığı askeri birim jandarma komutanlığı. Eğer ülkemizin sahillerinde görev yapan albay olsaydım, dedem nasıl başarılı olmuşsa, onbinlerce Suriyeli’nin boğulmasını ola ki ben de önlerdim. (…) İnsan kaçakçılığını, uyuşturucu kaçakçılığını, silah kaçakçılığını Allah’ın izniyle önlerdim. ÖNLERDİK! ÖNLEYEBİLİRDİK! Ülkenin yüzde 92’sinde hırsızlığı, yolsuzluğu, rüşvet, uyuşturucu çarkını da önleyebilirdik.”

Dün Sayın Özsoy, bu yazısını yeniden paylaşınca tweet’in altına bazı yorumlar geldi. Görebildiğim kadarıyla tamamına yakını, cevabın tatmin edici olmadığı yönündeydi. Zaten gelen eleştirilere, söz konusu açıklamalarından önceki tarihte yazdığı bir yazı ile karşılık vermek, hiçbir şekilde gerçek bir cevap olamaz. Bundan sonrasını Sayın Hocamın vicdanına ve okuyucuların takdirine bırakıyorum.

TR7/24

http://www.tr724.com/cemaat-15-temmuzun-neresinde-6-ahmet-donmez/

ahmetdonmez.net\\\\\\\'e Patreon ile destek olun..
Become a patron at Patreon!

1 Yorum

  1. KHK’lı bir hakimim. Özsoy’un savunması hiç mantıklı değil. Ülkemizde yüzölçüm olarak jandarmanın sorumluluk sahası çok geniş olsa da nüfus olarak çok küçük bir kısmı jandarmanın sorumluluk sahasındadır. Ülkemizin güvenlik yapılanması; şehir merkezleri (il ve ilçeler) emniyet müdürlükleri, kırsal alan (köyler ve mezralar) jandarma komutanlıklarının sorumluluk sahasındadır. Jandarmanın sorumluluğu yüzölçüm olarak fazla olabilir fakat nüfus olarak ülke nüfusunun dörttebirinden az kişiden sorumludur. Kırsalda işlenen suçlar çoğunlukla aile içi şiddet, kaçakçılık, pkk, hizbullah, tikko gibi terör örgüt üyeliği suçlarıdır. Sn.Özsoy’un ilgi alanına giren yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet suçları daha çok emniyet müdürlüğünün sorumluluk alanlarında işlenmektedir. Bunlarla mücadele için emniyet müdürü olmasını öneririm 🙂 Asker denilince akla ilk gelen şey birincisi ülke savunması, ikincisi ise darbe’dir. Belki de ülkemizde ikinci söylediğim ilk akla gelmektedir. TV’deki konuşmasında Sn.Özsoy niçin albaylık sorusuna cevap vermemiş, izleyicilerin hayal gücüne bırakmıştır. Savunmasında aktardığı hususları tv’de bir cümleyle ifade edebilirdi. 1960 darbesini albayların gerçekleştirdiğini ve TSK’da albaylar cuntası adı altında darbe hazırlıklarına dair eski tarihli soruşturmalar yürütüldüğünü de belirtmek isterim. Sn.Özsoy bal gibi darbe çağrışımı yapmıştır. Tıpkı cezaevindeki koğuş arkadaşım cumhuriyet savcısının “hizmetimiz asla soru hırsızlığı yapmamıştır” sözlü gibi O’nun söyledikleri de slogandan ibarettir. Ben hiç bir cemaatçiden dürüstlük ve samimiyet beklemiyorum. Fakat aklımızla dalga geçer bir tarzda kancıklık(bağışlayın) da yapmasınlar.
    Diğer taraftan, 15 temmuz darbesiyle ilgili flu alanlar olabilir. Hükümetin iki alternatifi vardı. Ya darbeyi daha başlamadan önleyecek ve bundan daha şiddetli bir darbe için hazırlık yaparak sürekli bu tehlikeyle yaşayacak veya herkes meydana çıkıp iki taraf kozlarını paylaşacak. Hükümet 2.alternatifi uyguladı. Bildiğim kadarıyla güvenlik birimlerimiz tüm terör örgütlerine adamını sokuyor. Kandil’i BBG evi gibi izliyor. Gülen’in hangi ilaçları kullandığını, günde ne kadar uyuduğunu dahi biliyor. Hükümet cemaatin içine de güvenilir adamlarını yerleştirmiş olabilir. Zaten hiçbir ülke ihtilal gücü olan bir oluşumu başı boş bırakmaz, sürekli takip eder. Fakat hükümetten kimse çıkıp bunu ikrar edemiyor çünkü bu durumda 250 şehidin sorumluluğunu hükümetin üzerine yıkarlar diye tedirginlikleri var. Cemaatin darbenin içinde olduğu gün gibi aşikar fakat sürekli inkarla aldatmakla bu işten sıyrılacağını zannetmek saflık olduğu gibi anadolu insanında ciddi bir nefret patlamasına neden oluyor. Öncelikle cemaatin kendisiyle yüzleşmesi lazım. Hiçbir dini oluşum ben soru çalıyorsam sen de yolsuzluk yapıyorsun diye bir savunma yapamaz. Gülen çıksın konuşşun, “benim niyetim iyilik yapmaktı fakat olmadı bazı hatalar yapıldı, darbe girişimi de bunlardan biridir. Türkiye’de giriş çıkış yapanlarla birlikte yüzbinden fazla insan cezaevinde yattı/yatıyor. Çok sayıda insan işsiz kaldı. Fakat onların suçu yok, sizin işiniz benimle, onları serbest bırakın ben ve yönetim kademesi gelip teslim olalım.” diyebilir. Bunu yapmayacağını bilsem de şimdiye kadar olmasa bile ahir ömründe bir kez metlik yapar diye bir beklentim var. Ayrıca, Yargı camiasında verilen cezalara baktığımızda 13,5 yıl gibi ceza alan çok kişi var, Gülen ve taraftarları “af istemiyoruz” diye kabadayılık yapıyor. Sanki biz bu savaşı istemişiz gibi bizim cesetlerimiz üzerinden meydan okuyor. Meydan okuma D.Trump’ın çıplak bacakları arasında el sallamakla olmaz. Buraya gel de ne yiğit olduğunu anlayalım! Haddi zatında KHK’Lıların hepsi bedenen olmasa da sosyal olarak ölü. İş arkadaşları komşu ve akrabaları onlarla tüm iletişimini kesti. Bazılarının ana/babası bile kendilerine düşman oldu. Hepsi açlık sınırının çok altında yaşıyor çünkü asgari ücretli bir iş dahi bulamıyorlar. Sosyal medyadan gördüğüm bir haberi paylaşıyorum. Bir KHK’lı 2,5 yaşındaki kızının üşüdüğünü söylemesi üzerine kızını yanmayan sobanın başına götürüyor. Merak etme şimdi ısınacaksın diyor ve üfleyerek çocuğun üşümüş parmaklarını ısıtmaya çalışıyor. F.Gülen için mücedditliği, imamlığı, müslümanlığı geçtim de insanlık da mı kalmadı ki, boş boş konuşuyor. Onlar konuştukça da burada bize saldırıyorlar, vesselam.

CEVAP VER

Yorumlarınızı giriniz!
Buraya isminizi giriniz