Yazı dizisinin buraya kadarki bölümlerinde, cemaatin 15 Temmuz’la ilişkilendirilmesinde kullanılan temel argümanları ana hatlarıyla irdelemeye çalıştım. Ancak bu kertede kaçınılmaz olarak şu soruya cevap vermem gerekiyor: Ortada bu kadar fazla isim, gösterge, bilgi ve itiraf olmasına rağmen neden 15 Temmuz’un bir cemaat darbesi değil de Erdoğan darbesi olduğunu düşünüyorum.
Aslında makro bir bakışla bu sorunun cevabını yazı dizisinin ilk bölümlerinde vermiştim. Yine de ’15 Temmuz neden cemaatin darbesi olamaz’ tezini biraz daha detaylandırmam ve somutlaştırmam gerekiyor.
Gerekçelerimi dört kolon üzerine oturtuyorum. Bunun bir tanesi cemaate, biri Erdoğan-Ergenekon ittifakına, biri bizatihi AKP yandaşları ve müttefiklerinin itiraflarına, sonuncusu da uluslararası camia ve yabancı istihbarat kuruluşlarının tespitlerine dayanıyor.
CEMAATİN MİSYONU VE GEÇMİŞİ BUNA TERS
1- Evvela cemaate bakan taraflarıyla başlayacak olursam;
En başta Hizmet Hareketi’nin lideri Fethullah Gülen’in darbe girişimini lanetlediğini ve askeri kalkışmaya dahil olan sempatizanların Hizmet’e ihanet ettiğini söylediğini not edelim.
İkinci olarak; cemaatin tarihi, amaçları, misyonu, ilkeleri, söylemi, ruhu böyle bir darbe girişimi ile bağdaşmıyor. Gerçekten de bir askeri darbeye soyunmak, cemaatin kendi kendini inkar edeceği anlamına geleceği gibi; dünyanın her yerinde temellendirmeye çalıştığı faaliyetleri de yerle bir edecek bir intihar girişiminden başka bir şey değil.
Gülen Hareketi, yıllarca İslami camia içerisinde ‘pasifist’ olmakla eleştirilen; ‘kıyam’ ve ‘isyan’ tavrını reddedip okullaşmaya ağırlık verdiği için yer yer tekfir edilen; sokağa çıkıp eylemlere katılmadığından ötürü tahkir edilen bir hareketti. ‘Uysal’, ‘düzen adamı’, ‘devlete saygılı’, ‘sistemle barışık’ nesiller yetiştirdiği için hafife alınan bir camiaydı. Bütün söylemlerini ’insanlık, barış, diyalog, hoşgörü, sağduyu’ gibi kavramlar üzerine oturtan; eylemlerini de bu söylemle uyumlu bir şekilde planlayan; eğitim faaliyetleri ve insan yetiştirmeyi merkeze alan; değişik coğrafyalarda gelişen radikal akımlara tavır alıp İslam’ın terör ve şiddetle özdeşleştirilmesine karşı panzehir olarak kendini konumlandıran; ve bu sayede dünyanın hemen her ülkesinde kapılar açabilen bir sosyal hareketten söz ediyoruz. Böyle bir camianın, sivillerin hedef alındığı bir darbeyi organize etmesi demek; on yıllardır özenle yükselttiği binanın üzerine oturduğu bütün temelleri kendi eli ile havaya uçurması demektir.
CEMAAT İÇİN TÜRKİYE’NİN HER TARAFI DİYARBAKIR CEZAEVİ
Bir diğer gerekçe; 3 yıldır tarihte eşine az rastlanır kitlesel bir kırıma maruz kalan cemaatten tek bir tedhiş hareketinin zuhur etmemiş olmasıdır. Her gün birkaç şehirde onlarca adrese baskınlar yapılıp yüzlerce masum insan aşağılayıcı bir şekilde gözaltına alınırken polise bir tek taş atan bile çıkmamıştır. Yaşadıklarına ‘imtihan’ ve ‘hikmet’ veçhesinden anlamlar yükleyen; başına gelenlere kendi inanç coğrafyası içerisinde cevaplar bulmaya çalışan; uzun yıllar boyunca ’kazanma kuşağında kaybedenlerden olmamak’ ikazı ile kendini zinde tutan; içine tıkıldığı duvarlar arasından tevekkül ve sabırla çıkabilmeyi hayal edinmiş insanlar bunlar.
PKK’yı kitleselleştiren en önemli amilin Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkenceler olduğu görüşü, bugün sosyal bilimcilerin ortak fikri. Oysa cemaat için 3 yıldır Türkiye’nin her tarafı Diyarbakır Cezaevi. Her yaştan, her meslekten kadın-erkek, siyaseten üretilmiş kolektif bir suçun failleri olarak işkencelerden geçiyor. Hala buna şiddet olayları ile verilmiş tek bir cevap yok.
Sözünü ettiğim kimlik, tarihi arkaplan ve zulümler karşısındaki duruş elbette tek başına bir gerekçe sayılmaz. Günümüzde, çevresinde mazbut bir insan olarak tanınan nice canilerin hunharca işlediği cinayetlere tanık oluyoruz. Cemaat de uğradığı amansız baskılar ve tasfiyeler sonucu cinnet geçirip darbeye kalkışmış olamaz mı?
Olabilir. Ama zaten tezimin cemaate bakan tarafı sadece bir retorikle sınırlı değil. Somut gerekçelerimi de sıralayacağım.
“DARBEYİ CEMAAT YAPMIŞ OLSAYDI?”
“Eğer darbeyi cemaat yapmış olsaydı?” diye başlayacak ve arkasından sıralanacak onlarca soruya makul cevaplar verilmeden, “15 Temmuz kesin olarak cemaatin işi” yargısı da hükümsüz kalacaktır. Ben sadece belli başlı olanları gündeminize getireceğim.
Bugün AK-savcılar bile darbeye katılanların tamamının cemaatten olmadığını; ya da cemaatin bütünüyle bu darbenin içine dahil olmadığını kabul ediyor. Kendileri de bu durumu izah etmekte zorluk yaşıyor. Savcılar bula bula “İkinci bir darbe için sakladılar” gibi gülünç, ipe-sapa gelmez bir gerekçe bulabildiler. Bu izahatın ne kadar abuk olduğu, aşağıdaki örneklerle daha iyi anlaşılacak.
SAVCILIK: “CEMAATÇİ 47 ASKERDEN 45’İ KATILMADI”
– İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın gazetecilerle ilgili hazırladığı bir iddianamede, cemaatten olduğu kabul edilen 47 albay ve generalden sadece 2’sinin adının 15 Temmuz’da geçtiği belirtiliyor. Geriye kalan 45 askeri personelin darbe girişimine iştirak etmediği tespit edilmiş.
– Aynı iddianameye göre, Bylock kullandığı belirlenen 800 askerden 500’ü o gece darbeye katılmamış. Bunu, Bylock’u bizatihi AK-yargı mensupları cemaatten olmanın kanıtı olarak gördüğü için yazıyorum.
– Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım darbe gecesi, “Bu, TSK içerisindeki küçük bir grubun kalkışmasıdır” dediler. Genelkurmay’ın resmi açıklamasında da Silahlı Kuvvetler’in sadece yüzde 1.5’inin darbe girişimine katıldığı belirtildi. Ancak darbeden dolayı tutuklanan general sayısı 168. Yani toplam general sayısının yarısı. Askeri uzmanlar, bu generallerin emri altında yaklaşık 200 bin asker olduğunu ifade ediyor. O halde bu ‘darbeci’ generaller neden emri altındaki askerleri sokağa çıkarmadı? 200 bin asker darbeye katılsa başarı şansı ne olurdu?
HİÇBİR KOMUTAN YANINIZDA DEĞİL AMA 200 BİN ASKERİ SAKLIYORSUNUZ
– Bu rakamlar şu açıdan önemli: Siz bir darbeye kalkışıyorsunuz ama Genelkurmay Başkanı yanınızda değil. Kuvvet komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Özel Kuvvetler Komutanı ve en önemlisi de ordu komutanları (1. Ordu, 2. Ordu, 3. Ordu ve Ege Ordu Komutanı) yanınızda değil. Bunlara bağlı kolorduların da hiçbirinin desteğini almamışsınız. Darbeye kalkışır mısınız? Hadi kalkıştınız diyelim; bu aşırı dezavantajlı tabloyu lehinize çevirmek için elinizdeki bütün personeli, silahları, uçak, tank ve araçları azami şekilde kullanmanız gerekmez mi? Ama siz ne yapıyorsunuz? Bazı komutanların emir subayları, birkaç tim ve pilotla darbeye kalkışıyorsunuz.
Köprünün tek tarafına 40-50 civarında Mehmetçik çıkarıyor, 2 bine yakın koruması olan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı almaya 13 asker gönderiyorsunuz. Toplam 74 tankla darbeye kalkışıyorsunuz ama Ankara’da 36 tanktan 28’i ya yolda arızalanıyor ya da yolu bulamayıp kayboluyor. İstanbul’dakilerin çoğunda da mermi yok.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı ‘Hava Kuvvetleri Mahrem İmamlar İddianamesi’ne göre F-16 pilotlarının neredeyse tümü cemaatten. Ama 15 Temmuz gecesi 240 F-16’dan 35’i kullanılıyor.
Bunların hepsi iddianamelerde yazıyor, ben uydurmuyorum.
40 BİN POLİS NEDEN EVLERİNDE OTURTULDU?
Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala, 17 Aralık’tan sonra 35 bin polisin görevden alındığını, 6 bin civarında polis hakkında adli işlem başlatıldığını, 5 bin kadar polisle ilgili soruşturma açıldığını ve emniyet müdürü seviyesinde hiç kimse bırakılmadığını açıkladı. 15 Temmuz gecesi darbeye destek verildiği iddia edilen emniyetçi sayısı ise 4. Onların bazıları da tartışmalı.
Fotoğraf bu; ama öte taraftan da bu kadar yokluk içinde elinizdeki yüzlerce generali, 200 bin askeri, 35 bin polisi evde oturtuyor; yüzlerce tank ve 205 F-16 uçağını hangarda tutuyorsunuz. Neden? “Kenarda dursunlar, belki bi daha darbe yaparım, lazım olur” diyorsunuz. Daha doğrusu savcılar öyle diyor.
EDİRNE’DEN AĞRI’YA CEMAATÇİ TUGAY KOMUTANLARI NEDEN DARBEYE KARIŞMADI?
– Emekli Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel, darbeyi önceden bildiği ifade edilen isimlerden biri. Eski Balyoz tutuklusu Önsel, darbe girişiminden 3 ay önce ‘Ağacın Kurdu-TSK’de Şakirtlerin İşgali mi?’ isimli bir kitap çıkardı. Bu kitapta cemaatçi askerleri isim isim tespit ettiğini belirten Önsel, TBMM Komisyonu’na verdiği ifadede, “Bakın, plana bakın, hepsi Türkiye’nin, Edirne’den Doğu Beyazıt’a kadar tugay komutanı. Hepsi kalkışmada bir şekilde hareketleniyor ama içerden, ama başka saiklerle falan duruyor, tamamı, bakın artık pek istisna bile yok.” dedi. Bu isimlerin tamamı cemaatçiyse neden darbeye katılmadılar? Yukarıda özetlediğimiz gibi, komuta kademesinden hiç kimse yanınızda değil, son derece dezavantajlı bir konumdasınız ama Edirne’den Doğu Beyazıt’a kadar bütün tugay komutanları ‘sizden’ olduğu halde darbeye dahil etmiyorsunuz. Bu cemaatin darbesi olsa hepsinin birden harekete geçmesi gerekmiyor mu? Önce hareketlenip sonra vazgeçmeleri ne anlama geliyor? İlkin emir-komuta zinciri içinde bir darbe olduğunu düşünüp sonra öyle olmadığını anladıklarında vazgeçtikleri anlamına gelir mi? Şimdi bu tugay komutanlarından kaçı tutuklu?
– Yine İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan da tıpkı Önsel gibi “Bu darbe sadece Ankara ve İstanbul gibi değil, tüm Türkiye’yi kapsayan bir şey. Bir sıkıyönetim komutanları listesi yayınladılar. En ufak ilimize kadar her tarafa atama yapmışlar.” diye konuştu. Eğer en ufak ile kadar sıkıyönetim komutanları atanmışsa neden sadece Ankara ve İstanbul’da harekete geçtiler? Diğer illerde neden hiçbir asker kışladan dışarı çıkmadı?
“CEMAATTENİM AMA DARBEYE KARŞI MÜCADELE ETTİM”
– Dizinin 12. bölümünde yer verdiğim gibi, Beytüşşebap 8. Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Türk, cemaatten olduğunu itiraf etmesine rağmen darbeye karışmadığını belirtiyor. İfadesinde 15 Temmuz gecesine ilişkin şunları söylüyor: “O akşam görevimin başındaydım. Saat 22.00 sıralarında askeri darbe girişimi ile alakalı mesajlar geldi. Medyadan darbe girişimini gördüm. Kendi taburlarımı arayıp hiçbir aracın ve personelin dışarı çıkmayacağı emrini verdim. Kaymakam, ilçe emniyet amiri, hâkim ve savcı ile irtibata geçtim. Darbe girişiminin kanunsuz olduğunu ve benim bu emri uygulamayacağımı, herhangi bir sıkıntının olmayacağını kendilerine bildirdim. Bulunduğum ilçede herhangi bir kalkışma hareketi olmadı.”
Bunun gibi onlarca örnek var. Bu cemaatin bir darbesi ise Albay Türk gibi onlarca komutan neden o gece tam tersi yönde tavır aldı? Hele hele Emekli Albay Ahmet Zeki Üçok’un “TSK’da halen 50 bin FETÖ’cü daha var” dediğini göz önüne alırsak bu 50 bin kişi neden darbeye omuz vermedi?
KAYBEDİLECEĞİ BAŞTAN BELLİ DARBEYE KALKIŞMAK, YAŞ’TAKİ TASFİYEDEN DAHA MI AZ ZARARLIYDI?
– Askeri ve sivil birçok uzman, cemaatin YAŞ’ta yapılacak tasfiyeler nedeniyle bu darbeyi planladığını öne sürüyor. Genelkurmay Başkanı Akar dahil birçok isim de alınan tedbirler sayesinde darbecilerin paniğe kapıldığını ve girişimi erkene çektiğini iddia ediyor. Normal insan doğası ve asker mantığı ile bakıldığında, bu durumda normal davranış ‘Ne pahasına olursa olsun, ya herro ya merro, ya tutarsa’ diye bir darbeye kalkışmak mıdır yoksa bütün planları durdurup vazgeçmek midir? Çünkü, ısrarla altını çizdiğim gibi, zaten komuta kademesi ve ordu komutanları yanınızda değil. Yani başarısız olacağı baştan belli bir darbeye kalkışmanız halinde ödeyeceğiniz bedel, YAŞ’ta uğrayacağınız tasfiyelerden çok daha mı az ki bu kadar akıl-mantıktan yoksun bir işe kalkışıyorsunuz?
– İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, TBMM Komisyonu’na verdiği ifadede, 15 Temmuz gecesi İstanbul’da geniş çaplı bir IŞİD toplantısı yapılacağını, bunun için bin polisin hazır tutulduğunu ve o geceye isabet eden Huzur Operasyonu için de ayrıca 5 bin polisin görevde olduğunu bildirdi. Diğer rutin görevlilerle birlikte 10 bin civarında polis o gece mesaideydi. Cemaatin Emniyet’te güçlü olduğu iddialarını ve 15 Temmuz sonrası bile binlerce polisin cemaat gerekçesiyle ihraç edildiğini hesaba katarsak, bu polisler darbecileri hiç mi uyarmadı?
ERDOĞAN BU SORULARA CEVAP VERMEDEN ‘CEMAAT DARBESİ’ DİYEMEZ
2- Erdoğan-Ergenekon ittifakına bakan yönlerine gelecek olursak;
Aslında bunlar, 15 Temmuz gecesine ait karanlık noktalar ve aylardır kamuoyunun sorduğu sorulardan ibaret.
Eğer bu cemaatin darbesi ise neden Erdoğan, AKP’li bakanlar, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ve MİT Müsteşarı’nın cevaplayamadığı yığınla soru var? Bu isimler neden bu kadar çelişkili açıklamalar yapıyor ve şüpheli tavırlar sergiliyorlar? Erdoğan neden bu isimlerin Komisyon’a ifade vermesine engel oldu? Neden hala hepsini görevde tutuyor? MİT neden ihbarcı binbaşı O.K.’yi savcılardan kaçırıyor? O.K.’nin konuşmasından neden bu kadar çok korkuluyor? Erdoğan o geceye dair neden bu kadar çok yalan söylüyor? Sadece darbeyi haber alma saati için neden 5 farklı açıklama yaptı? Darbeden haberdar değilse o gece için neden 4 ayrı havalimanında 4 ayrı uçak bekletiyordu? Darbe ihbarı gelmesine rağmen neden Erdoğan da Akar-Fidan ikilisi de gereğini yapmadı? Darbeden haberdar olmalarına rağmen neden halkı sokaklara çıkardılar? Neden otopsilerin büyük çoğunluğu yapılmadı ve silah-mermi balistik incelemeleri geciktiriliyor? Bu cinayetlerin kaçı para-militer gruplarca işlendi? Görgü tanıklarının ‘vatandaşlara ateş eden polisler ve sakallı kişilerle ilgili’ tanıklıklarının üzerine neden gidilmiyor? Akıncı Üssü’nden çıkarken yakalanan MİT’çiler o gece orada ne yapıyordu? Neden Akıncı Üssü kamera kayıtları yayınlanmıyor? Darbe davaları neden şeffaf yürümüyor? Darbecilikle itham edilen çevreler ‘duruşmaları canlı yayınlayın’ diye imza kampanyaları yaparken iktidar cenahı neden ısrarla sansür uyguluyor?
Bunlar bir çırpıda sorulan genel sorular. Her bir başlığın detayına girip onlarca, yüzlerce daha soru yöneltebilirim. Fakat ana hatları ile bu başlıklar bile Erdoğan-Ergenekon cephesini ‘şüpheli’ hale getiriyor. Bu cemaatin bir darbesi olsa bütün bu soru işaretlerinin olmaması gerekirdi.
YANDAŞLAR ZATEN İTİRAF EDİYOR
3- Üçüncü dayanak noktam; bizatihi AKP yandaşlarının ve bu konuda bilirkişi sayılabilecek bazı isimlerin açıklamaları. Yazı dizisinin 3. bölümünde değindiğim için detaylarına girmeyeceğim. Cem Küçük, Rasim Ozan Kütahyalı ve Nagehan Alçı gibi yandaş gazeteciler, 15 Temmuz’da Kemalist ve Ergenekoncu askerlerin de sahne aldığını itiraf ettiler.
Eski MİT Müsteşarı Emre Taner, TBMM 15 Temmuz Komisyonu’na verdiği ifadede, “15 Temmuz, sadece ve sadece FETÖ’nün ve grubunun anlayışıyla realize edilmiş bir faaliyet olamaz. FETÖ’nün boyu kısa kalır.” tespiti yapmıştı. Eski Genelkurmay Bilgi Destek Daire Başkanı, CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek de darbeden 4 ay önce “TSK’daki cemaatçilerin oranı yüzde 10” demiş, “Peki bu yüzde 10’luk yapı darbe yapabilir mi?” sorusuna da, “Ben buna güler geçerim. Ordudaki Fethullahçıların darbe yapma gücü sıfır.” cevabını vermişti.
ULUSLARARASI CAMİA, CEMAAT İDDİASINA İNANMIYOR
4- Son olarak da uluslararası camia ve yabancı istihbarat kuruluşlarının tespitlerini hatırlatmak isterim. Yazı dizisinin üçüncü bölümünü buna ayırdığım için bunu da uzun uzun ele almak istemiyorum. Özetle; İngiliz siber istihbarat kuruluşu GCHQ (Government Communications Headquarters), AB İstihbarat Merkezi Intcen, Alman Federal Haberalma Servisi BND, Almanya iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV), ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi Başkanı Devin Nunes, NATO, İngiliz Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu ve Alman istihbarat uzmanı Erich Schmidt-Eenboom’un tespitleri, bunun bir Gülen Hareketi darbesi olmadığı yönünde.
Ayrıca ABD Adalet Bakanlığı ile Alman makamlarının bugüne kadar AKP’nin kendilerine inandırıcı deliller sunamadığını açıkladıklarını da unutmayalım.
TR7/24
http://www.tr724.com/cemaat-15-temmuzun-neresinde-14-ahmet-donmez/