Mehmet Değerli’nin Gülen Cemaati’nin ana karargâhı olan Pensilvanya’daki Kamp’ta yaptıkları, ancak gerçek üstü roman ya da filmlere konu olabilecek türden şeyler.
Baştan uyarıyorum; inanmakta güçlük çekeceksiniz.
Ama endişeniz olmasın, teyidli bilgiler.
Gerçek, yaşanmış olaylar yani…
****
Bir kaç bölümdür bahsediyorum; Mehmet Değerli çeşitli mektuplar getiriyordu diye…
Hatta Hulusi Akar gönderdi diyerek bir üniforma dahi hediye etmişti Fethullah Gülen’e.
Peki bu trafik nasıl işliyordu?
Öyle ya, Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanı, o sırada siyasi iktidarın 1 numaralı hedefi olan ve Amerika’da münzevi yaşayan bir Cemaat liderine bu el yazılı mektupları bir şekilde ulaştırıyor olmalıydı.
Mehmet Değerli de sürekli Kamp merkezli yaşayan, Türkiye’ye gelip gitmeyen biri olarak bu mektupları bir şekilde alıyor olmalı.
Ama nasıl?
Şimdi o süreçleri anlatacağım.
Bu dizi espri kaldırır bir dizi olsaydı, “Vallahi çok eğleneceğiz” derdim ama işin espri kaldırır yanı da yok, eğlence kaldırır yanı da…
Son derece vahim olaylar.
****
Mehmet Değerli sık sık “Paşa bir gecede bunları indirecek,” diyordu.
Beklenen o zaman için de bir hazırlık yapıyordu.
“Mehmet Değerli bunları ne karşılığında yaptı?” başlıklı 22. bölümde, bu hazırlıklardan söz etmiştim.
“Eline kâğıt kalem alıp listeler hazırlıyor, ileriye dönük planlamalar yapıyordu. Bir çeşit ‘yapılacaklar listesi’ gibi, eylem planı üzerinde çalışıyordu. Darbe sonrası yeniden yapılanma ‘Hulusinasyon’larıydı bunlar…” demiştim.
Değerli’nin yazdığı maddelerden biri de şuydu: “Cemaat’teki imamlar, Hulusi Akar’ın belirledikleri ile değiştirilecek.”
Söylediğine göre bu maddeleri ona yazdıran da Hulusi Akar’ın kendisiydi.
Bir önceki bölümde de bu değişikliklerin nasıl yapıldığını anlatmıştım.
İşte bu süreçte çeşitli mektuplar ve mesajlar kullanıldı.
Mehmet Değerli’nin anlatımına göre trafik şöyle işliyordu: Hulusi Akar özel kurye ile mektubu yakın dostu İşadamı İbrahim Taşdelen’e (Taşdelen’in kim olduğu için ‘Gülen’in işaret ettiği o ‘İbrahim’ kim?’ başlıklı yazıma bakabilirsiniz) gönderiyordu. O da adeta diplomatik kurye gibi bu mektubu uçağa veriyor ve özel bir protokole tabi olan paket, Amerika’da özel yetkili bir şahıs tarafından alınıp Mehmet Değerli’ye teslim ediliyordu.
Bununla da sınırlı değil tabii.
Mektup, özel güvenlikli bir kutunun içinde geliyordu. Arkadan da kutunun nasıl açılacağına dair talimatlar ulaştırılıyordu. Eğer oradaki talimatlara uygun açılmazsa mektup kendi kendini imha edecekti.
Baya baya “Görevimiz Tehlike” filminin içindeyiz yani.
Peki mektup kendi kendini nasıl imha edecekti?
Kutunun içinde spesifik bir boya vardı. Eğer kutu talimatlara uygun açılmazsa boya dökülüyor ve bütün mektubu boyayıp okunmaz hale getiriyordu. Hatta kâğıt formunu bile kaybediyor, geride hiçbir iz bırakmıyordu.
Bu talimatlar bir tek Mehmet Değerli’ye geldiği için mektupları sadece o açabiliyordu.
****
Bütün bunlar Değerli’nin Kamp’taki anlatımları.
Bir de telefon meselesi var…
Aynı anda birkaç telefonla gezen ve kendine ‘kozmik’ bir görüntü veren Değerli, “Hulusi Paşa bana özel telefon gönderdi. Bu dinlenemeyen bir telefon. Kimse dinleyemiyor. Paşa ile bu güvenli hat üzerinden konuşuyoruz,” diyordu.
Bazen de uydu üzerinden görüştüklerini söylüyordu.
Kamp’ta bazıları onu ciddiye almıyor, söylediklerine gülüyor ve bunu da yüksek sesle söylüyordu. Bundan dolayı onlarla sık sık karşı karşıya geliyordu Değerli.
Zamanla bunu bir hesaplaşmaya da çeviriyor.
Mesela ’uydu’ üzerinden de tasfiyelere soyunuyor.
Gülen’e, “Hocam, Paşa uydu üzerinden burayı takip ediyor. Odaları dinleyebiliyor. Tespit ettiği hainler var. Sizin ve Paşa’nın aleyhine konuşuyorlar,” diyor.
Delil olarak da ses kayıtlarını önüne koyuyor.
Bunların ortak özelliği şudur; Mehmet Değerli’nin varlığını sorgulayan, yalan söylediğini iddia eden, güvenilmez olduğunu ve Gülen’i aldattığını söyleyen insanların konuşmalarıdır.
Neredeki konuşmaları? Kamp’ın içinde, kendi odalarında yaptıkları konuşmalar…
Bazılarını da hiç Gülen’e taşımadan bizzat muhataplarının önüne koyuyor.
****
Bunu Mehmet Değerli’nin kendisi de doğruladı. Yaptığımız görüşmelerin birinde kendisine bunu sordum. Teyid etti.
“Kimin ses kaydıydı bu?” diye sordum, Murat Ceylan’ın (Eski Kara Kuvvetleri İmamı O. C. Ç.) adını verdi. Ceylan’ın Gülen’i sert bir şekilde eleştirdiğini ve ona hakaretler ettiğini öne sürdü. Kendisinin de bu kaydı Gülen’e dinlettiğini bildirdi. Ancak bunun Hulusi Akar’dan geldiğini söylediğini reddetti. “Kampı Amerikan istihbaratı dinliyor. Hulusi Akar’ın dinlediği doğru değil,” karşılığını verdi.
“Ama bunu etrafa siz bu şekilde söylemişsiniz,” dediğimde de inkâr etti.
“Öyleyse bu kayıt size nereden geldi?” şeklindeki soruma karşılık, “O bende kalsın, onu söyleyemem,” demekle yetindi.
****
Ben bu konuyu Murat Ceylan’a da sordum.
Cevabı şöyle oldu: “Böyle bir husus 5-6 yıl evvel benim de kulağıma geldi. Ben üzerinde durmadım. Bildiğiniz gibi bu tür şeylerin aslına vakıf olmak pek mümkün olmaz. Kes yapıştır, montaj gibi şeyler de olabilir. Aslına vakıf olunamayan, manipülasyona müsait bu tür şeylerle meşgul olmayı sağlıklı bulmuyorum.”
Yalnız burada dikkat çekici noktalardan birisi şu: Bundan önceki iki bölümde anlattığım ‘yeniden yapılanma’ projesi ‘havuza düştüğünde’, Mustafa Özcan’ın Fethullah Gülen’e, “Bilgileri Murat Ceylan sızdırdı” dediği iddiaları var.
Buradan hareketle ben de Ceylan’a, “Mustafa Özcan sizin için Gülen’e, ‘İçeriye bilgileri sızdıran Murat Ceylan olmuş,’ dedi mi? Siz de bunun üzerine Gülen’e bir mektup yazarak veya yüz yüze görüşerek bu suçlamalara karşı kendinizi savundunuz mu?” sorularını yönelttim.
Buna ilişkin cevabı da özetle şu şekilde oldu: “Bu ve buna benzer konuların fazlaca uzamaması için konuyu ‘kişiselleştirmeden’, genel düşüncemi, harekat tarzımı ve duruşumu biraz daha açarak anlatayım. Aile birimlerinden tutun da insanın var olduğu en büyük organizasyonlara kadar yalan ve iftira tarzı ahlâkî olmayan davranışlar varolagelmiştir. İnsanlık tarihi kadar eski bu ahlâkî problem kıyamete kadar da sürecektir. Buna engel olmak yeryüzünde peygamberler dahil hiç bir faniye nasip olmamıştır. (…) Yanlışı olmayan kişinin endişe edeceği bir şey olmaz. Benden helallik isteyenlere (bu tür olayların çok öncesinden beri, 15 yılı aşkın bir süredir) şu cevabı verdim ve veriyorum: İnsanlara maddi olarak bir hakkım geçmişse hepsi helal olsun. Ancak işin içinde yalan, gıybet ve iftira varsa ahirette zerresine kadar hakkımı alırım. Dünyada bu kişilerle bir hesabım olmaz. Olan ve olabilecek iftiralara karşı insanlara ulaşayım, masum olduğumu anlatayım gibi en ufak bir gayretim olmadı. Kişiler bu ahlaki zaaflara sahipse diyeceğim tek şey; ‘zarara rızasıyla girene acınmaz’. Zorla kendini ateşe atmak isteyenin kendi tercihidir.”
****
Bu noktada şu detayın altını bir kere daha çizmeme müsaade edin.
Daha önce bir kaç kez yazmıştım, Cemaat’in bu noktaya gelmesinde, yıllardır süregelen ‘Mustafa Özcan-Murat Ceylan çekişmesinin’ etkisi var.
Mahrem birimlerde 2011 yılında yaşanan ilk kapışmada da hedefte Murat Ceylan vardı.
Özcan’a yakın grubun ısrarla “Murat Ceylan çetesi” adını verdikleri bir oluşumdan bahsettiklerini ve onları ‘hain’ olarak gördüklerini hatırlatayım.
Haliyle bu dinlemelerdeki hedeflerden birinin Ceylan olması şaşırtıcı değil.
****
Hulusi Akar’ın ‘uydu üzerinden dinlediği’ söylenen kişiler Murat Ceylan’la sınırlı değil.
İddialara göre Değerli, Barbaros Kocakurt ve gerçek adını öğrenemediğim Osman müstear isimli ‘Bürokrasi İmamı’nın da önlerine ses kayıtlarını koymuştu. Onlara da kaydın Akar tarafından alındığını söylemişti.
Çünkü bu iki isim de kapalı kapılar ardında Değerli’yi yalancılıkla suçlayanlar arasındaydı.
Ulaştığım bilgilere göre Mehmet Değerli bir gün Osman müstear isimli ‘Bürokrasi İmamı’nın karşısına çıkıyor ve “Aleyhime konuşuyormuşsun,” diyor. O da itiraz edince ses kaydını dinletiyor. Burada Osman müstear isimli Cemaat yetkilisi, tam da bu ‘uydu’ meselesi ile dalga geçmektedir. “Mehmet bizi kandırdığını sanıyor. O giderken biz geliyorduk. Yanında beş tane telefonla geziyor, güya tedbir yapıyor. Salak herif, o telefonlarla 10 dakika yan yana gez, hepsi bir eşitlenir zaten. Bunu bile bilmiyor, güya bizi kandıracak,” anlamına gelecek şeyler söylemektedir.
Kendi konuşmalarını dinleyince ‘Bürokrasi İmamı’ şoke olur.
Mehmet Değerli ise “Siz böyle konuşuyorsunuz ama benim sizin yaptığınız her şeyden haberim var. Uydudan takip ediliyorsunuz,” der.
Ben bu olayı ve arada geçen diyaloğu ‘Osman’ Bey’e de sormak istedim. Fakat kendisi, prensip olarak bu tür görüşme taleplerini kabul etmediğini ve medyaya demeç vermediğini söyledi.
İddiaların doğru olup olmadığı sorusuna karşılık da yine “Prensip olarak ne doğrudur derim ne de değildir derim,” cevabı ile yetindi.
Barbaros Kocakurt ise daha önce yaptığım görüşme talebime cevap dahi vermemişti.
****
Değerli, Gülen’in kendisine de, “Paşa burayı yedi/yirmidört dinliyor. Elinde bütün kayıtlar var. Bazı konuşmaları dinleyince çılgına dönmüş. ‘Bu hainleri hala yanında mı tutuyor? ‘Bunlar Hizmet’i batırdılar. Şimdi de bizim aleyhimize çalışıyorlar. Bunlar bizim yapacağımız işlere köstek oluyor. Hepsini aldıracağım, tutuklatacağım’ diyor,” şeklinde aktarımlar yapıyordu.
Kayıtları da Akar’ın bilhassa gönderdiğini ve kendisine dinletmesini istediğini söylüyordu.
Bu öyle bir aparat haline gelmişti ki, Gülen’in ev değişikliğinde dahi kullanıldığı belirtiliyor.
Gülen, daha önce Kamp’ın içindeki eski binada kalıyordu. Yakın kurmayları buranın güvenlik riski taşıdığını düşünüyor ve ondan yeni binaya taşınmasını istiyordu. Ancak kabul ettiremiyorlardı.
İddialara göre Cevdet Türkyolu, Mehmet Değerli’ye, “Hulusi Akar’ın dediğini söylersen ikna edersin,” diyor. Değerli denileni yapıyor ve Gülen ondan sonra şimdiki ikâmet ettiği yere taşınıyor.
****
Hatırlayacaksınız 24. bölümde, Gülen’in 7 Haziran seçimleri öncesi psikolojisini yazmıştım.
Nerdeyse her 10 günde bir, Hulusi Akar’ın darbe yapacağı bilgisi ulaştırılıyordu kendisine.
Bunların hepsinin kaynağı Değerli’ydi.
Hatta iddialara göre Mehmet Değerli, seçimlerden önceki Nisan ayı başında yaşanan büyük elektrik kesintisi için “Bunu Paşa yaptırdı. Sistemi test etmiş. 7 Haziran gecesi işi bitirecek, yönetime el koyacak,” demişti.
Halbuki aynı dönemde Fuat Avni, aynı kesintinin arkasında Saray’ın olduğunu öne süren twitler atıyordu. 30 Mart seçimlerindeki ’trafoya giren kedi’ fenomenine atıf yapan Fuat Avni, “Dün yapılan elektrik kesintisiyle seçim akşamının provası yapıldı. Yezid’in Avaneleri, hükümetin haberi olmadan ve Enerji Bakanlığı’ndan saklayarak ülke genelinde elektrik arızası oluşturacak adımı attılar,” diyordu.
Gülen’se, Değerli’nin ulaştırdığı söylentilere o kadar kaptırmıştı ki kendini, “7 Haziran olur ama bu seçimler olmaz,” diyordu.
****
Burada dikkat edileceği üzere Mehmet Değerli’nin söylediklerini ti’ye alan, inandırıcı bulmayan ve onun aleyhine kulis çalışmaları yapan kişiler de vardır.
Yukarıda bahsettim.
Zaten Değerli de bir bir onları hedef almıştı.
Peki kendi atadığı hadimlerden bazıları bu şekilde düşünürken Fethullah Gülen’in kendisi nasıl inanıyordu bu ‘uydu’ yalanına?
Bunun cevabını daha önceki bölümlerde vermiştim.
Tekrar etmeyeyim.
Sadece bazı ilaveler yapacağım.
Aslında Gülen’in Değerli’nin tarzından rahatsız olduğu, hatta onu bir kez uzaklaştırdığı ama Değerli’nin sonradan geri gelerek bir şekilde yalanlarına devam ettiği gibi bir iddia da var.
Diğer taraftan, Gülen’in aslında Mehmet Değerli’nin yalan söylediğini baştan beri bildiğini savunanlar da yok değil.
Bunu savunanlar, taban tabana zıt iki farklı gruba ayrılıyor.
Birincisi; Gülen’in aslında Değerli’yi yönlendirenlerin kimler olduğunu ve bunu ne amaçla yaptıklarını zamanla çözebilmek için ona inanmış göründüğünü düşünenler…
Yalnız yaşananlara baktığımızda bunu doğrulayacak veriler elimizde yok. Tam tersi bir manzara var önümüzde.
Bu düşüncedekiler biraz da Gülen’in bu kadar kolay kandırılmış olabileceğini kabul etmek istemeyen veya onun hikmetsiz iş yapmayacağına inanan insanlar.
İkincisi; Gülen’in Değerli’nin yalan söylediğini bildiğini ama ses çıkarmadığını düşünenler…
Bu fikirdekiler, Mustafa Özcan ve Adil Öksüz cenahının yaptıklarının Gülen’in de işine geldiğini, Gülen’in onları desteklediğini ve bu yüzden Değerli’ye göz yumduğunu öne sürüyorlar.
Ancak takdir edersiniz ki bu görüştekiler sayıca çok çok az.
****
Diğer taraftan Gülen’in nasıl inandırıldığı ile ilgili en yaygın görüş, Değerli’nin güvenilir insanlar aracılığı ile ‘credible’ hale getirildiği.
Bir ekibin Gülen nezdinde sürekli lobi yaptığı, Mehmet Değerli’yi itibarlı hale getirecek şekilde onu sürekli besledikleri ve ona taktikler verdikleri yönünde bilgiler dolaşıyor.
Daha önce Değerli’nin Adil Öksüz, Cemal Türk ve Cevdet Türkyolu ile ilişkilerinden bahsetmiştim.
Onun dışında ‘Sezai’ müstear adlı İ. K. ve bazı mollalarla yakınlıkları da dikkat çekici.
Edindiğim bilgilere göre Değerli, Kamp’a sık sık lüks spor arabalarla geliyordu. Soranlara, “İshak Abi (İ.K.’nın bir diğer müstear adı) kiraladı,” diyordu.
İ.K. neredeyse haftada bir Kamp’a gelip Değerli’nin misafirhanesinde gece yarılarına kadar, bazen sabahlara kadar kalıyordu. Bu buluşmalara bazen başka kişilerin de katıldığı söyleniyor.
Mesela Adil Öksüz-İ. K. ikilisine yakın oldukları öne sürülen Molla G. Y. ve Molla A. B.’nin de müdavimler arasında olduğunu öğrendim.
Zaten bu iki mollanın Mehmet Değerli’yi neredeyse hiç boş bırakmadığı ve sürekli onunla ilgilendikleri anlatılıyor.
Mollalık müessesesi ve Mustafa Özcan’ın mollalarla ilişkisini, dizinin 10. Bölümünde anlatmıştım.
Bu adı geçen mollaların, o süreçte Mehmet Değerli ile İ.K. arasında bir çeşit özel görev yüklendikleri anlaşılıyor.
****
Buradaki en önemli sorulardan biri, bu ses kayıtlarının nereden geldiği?
Gerçekten Hulusi Akar uydu üzerinden dinleyip kayıtları da Değerli’ye ulaştırmadığına göre, bunun bir kaynağı olmalı.
İşte burada bir başka akıl almaz iddia çıkıyor karşımıza.
O da, Kamp’ın içerisinde bir dinleme düzeneğinin kurulmuş olduğu…
Bazı ofislerin ve iç hat telefonunun dinlendiği, belirli odalara da dinleme cihazı konduğu ileri sürülüyor.
Bunu da Kamp’ı iyi bilen bir çok insandan işittim.
Cevdet Türkyolu’nun bilgisi dahilinde yapıldığı öne sürülen bu dinlemelerden bazılarının Mehmet Değerli’ye servis edildiği, onun da tasfiyelerde kullanabilmek için Hulusi Akar’dan geliyor süsü vererek bu kayıtları kullandığı iddia ediliyor.
Bu noktada adı zikredilen bir kişi de var. O da Kamp’ta teknik işlerden sorumlu olan E. P. Mehmet Değerli’nin arasının en iyi olduğu kişiler arasında sayılan E. P.’nin, dinleme kayıtlarını ona ulaştıran kişi olduğu konuşuluyor.
Ben bütün bu iddiaları sormak üzere E. P., Molla G. Y. ve Molla A. B. ile görüşmek istedim. Ancak kendileri mesajlarıma dönüş yapmadı.
Adı geçenlerin hepsinin halen Kamp’ta görevli olduğunu da not edeyim.
****
Bütün bunların toplamında Cemaat’in o süreçte nasıl adım adım akıldan uzaklaştığına ve psiko-patolojik bir evreye geçtiğine şahit oluyoruz.
Ya da belki eskiden beri öyleydi de güç jeneratörü çalıştığı müddetçe farkedilmiyordu.
17-25’ten sonra bu jeneratörün kesilmesi ile birlikte açığa çıkan sendromlarla karşı karşıyayız.
Bir yandan dinî mistik inanışlar, diğer yandan aklın hızla tasfiyesi ile birlikte her türlü operasyona açık hale gelen bir yapı sözkonusu.
Duyanların inanmakta güçlük çekeceği, birebir şahit olanların da mahcup bir hayıflanmayla anlattığı bu olayları, Kamp neredeyse bir buçuk yıl boyunca her gün yaşamış.
Düşünün ki orası, dünya çapında güç atfedilen bir Hareket’in beyni. Yönetim merkezi.
Ama en fazla orasının gerçeklikten koptuğu anlaşılıyor.
Gün gün rasyonaliteden uzaklaşmanın ve irrasyonaliteye teslim olmanın öyküsü bu.
Reel olandan kopup sözde ‘vaat edilmiş’ bir cennete doğru uçarken adım adım uçuruma sürüklenişin öyküsü…
-DEVAM EDECEK-
“Ya da belki eskiden beri öyleydi de güç jeneratörü çalıştığı müddetçe farkedilmiyordu.
17-25’ten sonra bu jeneratörün kesilmesi ile birlikte açığa çıkan sendromlarla karşı karşıyayız.”
Bu güç jeneratörü kim(ler) veya ne idi? Jeneratör nasıl devreden çıkarıldı, devreden çıkarılmasında bugüne kadar yazdıklarınız haricinde bir detay var mı?
“prensip olarak bu tür görüşme taleplerini kabul etmeyenlere” neslin, malın, canın, ırzın talan edilmesini engellemeye, kader hiç mi imkan vermedi? Eğer yolun kaderi deniyorsa, o Kader üzerlerine toprağı örtüp kürekle düzelttikten sonra yola devam edecektir. Toprak kabul eder mi, bilemem.
“İnsanlık tarihi kadar eski bu ahlâkî problem kıyamete kadar da sürecektir. ” diyenler zamanında ortaya çıkıp “kollarını açarak, bu yol çıkmaz yol” diyememişler mi?
Film de şöyle bir replik var. “şu birlikte yola çıktığım arkadaşlarıma bak”
Şu birlikte yola çıkıp da hizmet ettiğimizi zannettiğimiz adamlara bak. Murat ceylan mıdır nedir güya cemaatin en etkili yetkili abilerinden doğru mu? Konuşmasına bak. “Kimseye hakkımı helal etmem. Son kuruşuna kadar hakkımı alırım ahirette.” bu mu dava adamı hizmet adamı. Bu mu örnek şahsiyet. Zarara kendi rızası ile girene merhamet edilmez diyo. Bu mu insanları irşad edecek doğru yola ulaştıracak. Kendi zihniyeti sorunlu daha bunun kime ne faydası olacak. Yüzbinleri soktukları zarar karşısında hitler gibi mi düşünüyor acaba bize tabi olarak zarara girmeyi kendileri kabul ettiler şeklinde.