Yazı dizisinin asıl merkez noktasına geldik.
Şimdiye kadarki 23 bölüm, bu ve sonraki bölümler için bir hazırlıktı; adeta uzunca bir girizgahtı diyebiliriz.
Belki sadece bir kaç bölüm sürecek burası ama bir atletin son 100 metrede sprint atabilmesi için ondan önceki yüzlerce metreyi doğru koşması gerektiği gibi düşünebilirsiniz…
Neden Cemaat içi bu dizayn çalışmaları için ‘işin bamteli’ diyorum?
Şundan: O süreçte, Cemaat içerisinde aslında iki ayrı yaklaşım, iki ayrı zihniyet, iki ayrı tarz karşı karşıya geldi. Bunlardan biri tasfiye olurken diğeri galip geldi.
O üstün gelen zihniyet veya ekip, önce Cemaat’i istediği gibi dizayn etti. Sonra 15 Temmuz’da boy gösterdi.
Eğer diğer yaklaşım galip gelseydi, kuvvetle muhtemel, 15 Temmuz olmayacaktı.
Olsa bile bu şekilde cereyan etmeyecekti.
****
Mehmet Değerli, bu dizayn operasyonun koç başı gibi kullanıldı.
Veya maymuncuğu olarak…
Nasıl mı?
Evvela onun üzerinden bir mıntıka temizliği yapıldı.
Sonra belirli isimler önemli konumlara getirildi.
En son 15 Temmuz oldu.
Öncesindeki en kritik tarih, 7 Haziran 2015 seçimleriydi.
Türkiye’nin kaderi orada tayin edildi.
AKP, iktidardan düşmüştü. Erdoğan’sız bir Türkiye için kapı aralanmıştı.
Tek yapılması gereken, muhalefetin normalde yapması gerekenlerdi.
Ama o bir kaç ay içerisinde hiçbir şey kitaba göre ilerlemedi. Anlaması ve anlamlandırması güç olaylar yaşandı.
Bir yandan muhalefetin sinir uçları ile oynanırken Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli gibi önemli siyasi aktörler Saray’ın ekseninde hareket etti.
Diğer yandan erken seçim sandıklarına oluk oluk kan dolduruldu.
Çok büyük pazarlıklar oldu…
Yepyeni ittifaklar kuruldu…
Türkiye’ye bambaşka bir rota çizildi…
Detayları ileride çıkacak ve kitaplarda yazılacaktır; hem içerideki bir ‘devlet organizasyonu’ hem de dışarıdaki bir sistem, Erdoğan’la uzlaştı.
Yeni bir denklem kuruldu…
O süreçte AKP içinde, “Tayyip Bey anlaştı, uluslararası desteği arkasına aldı,” deniyordu.
Partiye yakın gazetecilerden Abdurrahman Dilipak’ın bir mecliste sarfettiği şu sözleri de nakledeyim: “Erken seçime gidilecek ve yeniden tek başımıza iktidara geleceğiz. Sonrasında tam başkanlığa da geçilecek. Başkanlıkla ilgili bir endişe yok. Ama biraz kanlı olacak. 400-500 kişi ölebilir ama bu iş muhakkak olacak.”
****
Buna paralel olarak aynı dönemde Cemaat de dizayn edildi.
Hatırlayalım, Mehmet Değerli ne zaman Kamp’a yerleşmişti: 7 Ocak 2015.
İlk haftalarda darbeden veya darbe olasılığından hiç bahsetmiyor.
Sadece Hulusi Akar’ın Fethullah Gülen’e olan hürmet ve muhabbetini aktarıyor.
Paşa’nın, “Hocam merak etmesin, diğer bütün kurumlardan tasfiyeler olsa bile ben burada olduğum müddetçe Silahlı Kuvvetler’de size zarar verilmesine müsaade etmeyeceğim,” şeklindeki cümlelerini iletiyor.
‘Netameli’ mesajlar daha sonra başlıyor.
Özellikle 2015 Nisan’dan itibaren…
Ve bilhassa 7 Haziran seçimleri öncesinde yoğunlaşıyor.
Bunlar çoğunlukla, “Seçim olmayacak” türünden mesajlar…
Ki hatırlayacaksınız, o süreçte Cemaat’in vitrininde yer alan bazı isimler, seçimlerin olmayacağını ima eden iddialı açıklamalar yapıyor, yazılar yazıyordu.
Bunların kaynağı Gülen’di.
Onun kaynağı da Mehmet Değerli’ydi.
Hatta sırf bu yüzden Cemaat yönetimi, kendilerine yakın bağımsız adayların kampanyasına bile yeterince asılmadı.
İşin çekirdek kısmında, “Nasıl olsa seçim olmayacak” havası vardı.
Hatta cümle şuydu: “7 Haziran olur ama bu seçim olmaz”
****
Çünkü Mehmet Değerli ve onunla beraber hareket eden bir kadro öyle söylüyordu.
O süreçte darbe tarihleri de verilmeye başlanmıştı. Öyle ki, seçimler yaklaştıkça neredeyse 10 günde bir ‘darbe olacak’ yaygarası dolaşıyordu.
Mehmet Değerli’den aldığı bu bilgiler, Mustafa Özcan ve Adil Öksüz takımı tarafından “Efendim, bizdeki bilgiler de öyle,” diye teyid edilince Gülen’in şüpheleri azalmıştı.
Böylece onda da bir beklenti oluşturulmuştu.
“Bir şeyler olacak,” deniyordu.
Önce 20 Nisan tarihi verildi…
Sonra ‘beklenen’ tarih, sırasıyla 27 Nisan, 9 Mayıs, 19 Mayıs ve 29 Mayıs olarak güncellendi.
Ama ‘bir şeyler’ olmadı.
Yine de Değerli beklentiyi sıcak tutmayı başarıyordu.
Gülen’e gelen bilgiler, “Kesinlikle bu seçimler olmayacak,” yönündeydi.
O kadar ki, seçimden bir-iki gün önce bile Gülen, “7 Haziran olur ama bu seçim olmaz” demişti.
Bu net bilgi.
****
Ne demiştik: Gülen’de bir beklenti oluşturuldu.
Bu nokta fevkalade önemli. O yüzden ceffelkalem geçmek istemem.
Mesela bir soru ortaya atayım: Cemaat o tarihte, yani 2015’te istese bir darbe yapabilir miydi? Böyle bir gücü var mıydı? Yapsa başarılı olabilir miydi?
Cevap; kesinlikle evet. Buna gücü vardı.
Darbeye istekli ve niyetli askerler de vardı. Gülen’e bu yönde teklifler de yapılmıştı.
Fakat o, “Bunu dünyaya izah edemeyiz,” diyerek geri çeviriyordu.
Ama bir yandan da Erdoğan’ın devrilmesini istiyordu.
‘Bir şeyler olsun’du ‘ama bizden bilinmesin’di…
Bu kırım ve kıyım süreci artık bir an önce son bulsun, tasfiyeler dursun ve gidişat tersine çevrilsindi.
Peki bu nasıl olacaktı?
1 yıl önce yapılan iki seçimden de Erdoğan zaferle çıkmıştı. Hem yerel seçimlerde mutlak bir galibiyet elde etmiş hem de Cumhurbaşkanlığı seçimini ilk turda kazanmıştı. Halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı ünvanına da sahip olmuştu.
Sırada 7 Haziran seçimleri vardı. Buradan da tek başına iktidarla çıkması halinde 2019’a kadar sandık gelmeyecekti ve AKP’nin seçmen tercihiyle değişme ihtimali kalmayacaktı.
Yine aynı soruya geliyoruz: Öyleyse nasıl olacaktı?
****
Eğer Silahlı Kuvvetler emir-komuta zinciri içinde yönetime el koyarsa, gidişattan rahatsız olan bütün kesimler konsensüs halinde askeri müdahaleye destek verirse, yani iş Cemaat’in üstüne kalmayacak şekilde hiyerarşi içinde ve geniş tabanlı olarak sahnelenirse Gülen’in bir itirazı yoktu.
Hele bir de darbe, Türkiye’nin Anayasa, demokrasi ve Batı ekseninden kopması ile gerekçelendirilir, hemen peşinden de AB yanlısı, demokratik, sivil bir Anayasa çağrısı yapılırsa bir sorun kalmayacaktı.
Bugün dünya için Hitler’e yönelik 1944 Valkyrie Operasyonu ne ifade ediyorsa Erdoğan iktidarına yönelik böyle bir girişim de ancak o kadar itiraz çekerdi.
İşte Mehmet Değerli’nin ve Mustafa Özcan-Adil Öksüz takımının vaat ettiği şey de buydu: “Hem Erdoğan gidecek hem de sorumlusu biz olmayacağız.”
“Hem ayranımız dökülmeyecek hem yoğurdumuz ekşimeyecek…”
Hem Cemaat bu badireden kurtulacak hem de ihale kendisine kalmayacak…
Bu nedenle ısrarla “Hocam izin verin, devirelim,” diyenleri geri çevirdi Gülen.
Hulusi Akar’ı bekleyecekti.
Değerli ve takımı öyle söylüyordu: “Halis (Hulusi Akar), kesin darbe yapacak!”
“Öyleyse”, diye düşünüyordu Gülen, “Hulusi Akar bir şey yapacaksa, ABD başta olmak üzere, uluslararası desteği de arkasına almıştır…”
Nitekim Mehmet Değerli de Kamp’ta bunu destekler tarzda şeyler söylüyordu. “Bu adamı (Erdoğan’ı) götürecekler. Halis (Hulusi Akar) İngiltere ile anlaşmış,” diyordu. Bazen Adil Öksüz’ü de referans gösteriyordu. Onda da aynı bilginin olduğunu vurguluyordu.
Bu da net bilgi.
O yüzden “7 Haziran olur ama bu seçim olmaz” deniyordu.
****
Ne oldu?
7 Haziran da oldu, seçimler de…
Fethullah Gülen feci yanılmıştı.
Verilen bütün tarihler boş çıktığı gibi, “Bu seçim olmayacak” tantanası da fos çıkmıştı.
Gülen’de ilk kez o zaman “Bizi kandırdılar” duygusu uyandı.
Tıpkı Joe Biden’ın yemin edip başkanlık görevine başlayacağı 20 Ocak gününün sabahı bile “Kesin bir şeyler olacak ve Tanrı, Biden’ın koltuğa oturmasına izin vermeyecek,” diye bekleyen Qanon inananlarının o gün yaşadığı çöküntü gibi…
‘Bir şeyler’ olmamıştı işte…
Hiçbir şey olmamıştı.
Doğanın, siyasetin ve sosyolojinin kuralları işlemekteydi.
Ama bir kere bir raya girdiniz mi, artık demir yol sizi nereye götürürse oraya gidersiniz.
Burada da öyle olacaktı.
“Bizi kandırdılar,” diye şüphelenseniz bile artık bir tercih yapmışsınızdır.
Ve bir adım, bir sonrakini de zaruri hale getirecektir.
****
Bir kere o beklenti oluşturulduktan sonra artık Gülen’den çeşitli taleplerde bulunulmaya başlanacaktır.
“Efendim, planlarda bir değişiklik yok. Halis uygun zamanı bekliyor,” dendiğinde yine içinizde bir umut belirecektir.
Çünkü öyle olmasını istiyorsunuzdur. Başka çare yoktur.
“Hocam Hulusi Paşa bir şeyler yapacak ama kimlere güvenebileceğimi bilmem lazım diyor, falanca arkadaşları istemiyor,” dendiğinde, “Peki!” diyeceksinizdir.
“Hocam Hulusi Paşa şu şu şu arkadaşların hain olduğunu tespit etmiş, onlar uzaklaştırılmadan bu işi yapamayacağını söylüyor,” dendiğinde gereğini yapacaksınızdır.
“Hocam şu şu abiler Pakraduni’ymiş,” dendiğinde en yakınınızdaki yol arkadaşlarınızı bile sorgulayacaksınızdır.
Diyorum ya, bir kere o raya girmişsinizdir artık.
Bir tercih yapmışsınızdır.
Artık bununla uyumlu kararlar vereceksinizdir.
Nitekim zamanla öyle oluyor.
Cemaat isim isim dizayn ediliyor.
Çeşitli kelleler alınıyor, kurbanlar veriliyor.
Ve adım adım 15 Temmuz’a sürükleniyor.
Hepsini tek tek dizinin bundan sonraki bölümlerinde okuyacaksınız.
-DEVAM EDECEK-