HABER YORUM – AHMET DÖNMEZ
15 Temmuz akşamı Yalova’daki eğitim kampından 10 otobüsle İstanbul’a getirilen Harbiyeli öğrencilerin çoğu müebbet aldı. Yaklaşık 350 Hava Harp Okulu öğrencisi o gece yataklarından kaldırılarak gece 24.00’den sonra ‘terör tatbikatı var’ denilerek İstanbul’a getirilmişti. Bunların bir kısmı Tuzla gişelerde, bir kısmı Sultanbeyli’de, bir kısmı Boğaziçi Köprüsü’nde, bir kısmı da Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nde sıkışıp kaldı. Görülen 4 ayrı davanın üçü tamamlandı. Sultanbeyli davasında 116, Tuzla Orhanlı gişeleri davasında da 61 öğrenci müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bazılarına ağırlaştırılmış müebbet verildi.
Fakat dava dosyalarına giren bazı belgeler var ki, bunlara rağmen öğrencilere bu cezaların nasıl verilebildiği anlaşılamadı. Örneğin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın sorularına cevaben Hava Harp Okulu’ndan (HHO) gelen cevaplar ve yine HHO’nun hazırladığı idari tahkikat raporu, öğrencilerin masum olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Her ikisinde de öğrencilerin, bu emre uymamak gibi bir lüksünün olmadığı vurgulanıyor. Ayrıca darbeye yönelik hiç bir eyleme girişilmediğinin altı çiziliyor. Her iki belge de dava dosyalarında mevcut.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 3 Kasım 2016 tarihinde Hava Harp Okulu Komutanlığı’na bir yazı yazarak sorular yöneltti. Cumhuriyet Savcısı Hikmet Pak’ın yönelttiği bu sorulara, 14 Kasım 2016 tarihli resmi yazı ile cevap verildi. Hava Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Ali Çetinkaya’nın imzasını taşıyan cevaplar, soru işaretlerini ortadan kaldırıyor.
İlk sorular Harp Okulu öğrencilerinin hangi nedenle Yalova’da bulundukları, kampın Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nca planlanıp planlanmadığı, hangi tarihler arasını kapsadığı ve rutin bir program olup olmadığı yönündeydi. Cevaben, kampın rutin olduğu, yönergeye göre her yıl Temmuz-Ağustos aylarında 2 ila 8 hafta arasında sürdüğü, 2016 kampının Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın 4 Ağustos 2015 tarihli emri ile, yani 1 yıl öncesinden planlandığı ve 13 Temmuz-17 Ağustos tarihleri arasını kapsadığı belirtildi.
“ÖĞRENCİLER EMRİ SORGULAYABİLİRLER MİYDİ?”
Savcının yönelttiği 6. soru, “Kampa katılan öğrencilerin, kendilerine tatbikata gidileceğine veya terör saldırılarına karşı önlem alınmak üzere bir başka il ya da ilçeye gidileceğine ilişkin emirleri sorgulamalarının mümkün olup olmadığı” yönündeydi. Cevap olarak Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği’nin 10. maddesi ile 33. maddesinden alıntı yapıldı. Buna göre Madde 10’da, “Astın, aldığı bir emirden dolayı âmirine mütalâada bulunması, kat’iyen yasaktır. Alınan emir hiç bir kayıt ve şarta bağlanmaksızın ve hiç bir düşünceye kapılmaksızın yapılacaktır. Bir emri alırken veya aldıktan sonra mırıldanmak, doğru bulmadığını sezdirecek hal ve harekette bulunmak cezayı müstelzimdir.” hükmünün bulunduğu ifade edildi. Madde 33’te de “Emirlerin, hizmete müteallik olması (Silâhlı Kuvvetler İç Hizmet Kanunu madde 8 ve 16) ve kanun ve nizamları ihlâl etmemesi şarttır. Ancak, Askerî Ceza Kanununun 41’inci maddesinin b fıkrası şümulüne giren haller haricinde ast, aldığı emri kanun ve nizama uygun bulmasa bile emri yapar ve ondan sonra şikâyet eder. Amirin verdiği emir Askerî Ceza Kanununun 41’inci maddesinin b fıkrası şümulüne giren hallere mütaallik ise emir ifa olunmaz ve fakat gecikmeksizin en kısa yoldan bir derece yukarı âmire malûmat verilir. Bu takdirde emrin yapılmasından doğacak bütün mesuliyet ast’a aittir.” denildiği aktarıldı. Devamında spesifik olarak Yalova’daki kamptan İstanbul’a getirilen öğrencilerin durumu hakkında komutanlığın değerlendirmesi şu şekilde yer aldı: “Bu kapsamda; yukarıda belirtilen mevzuat çerçevesinde, verilen emirlerin askeri öğrenciler tarafından sorgulanamayacağı, emrin yerine getirileceği ve başka bir seçenek olmadığı değerlendirilmektedir. Ayrıca bu kapsamda benzer şekilde içtima ve eğitim yapılması, kampların rutin uygulamaları arasında yer almaktadır.”
“CEP TELEFONLARI YOKTU”
Bir diğer soru, kampa katılan öğrencilerin cep telefonu bulundurmalarına izin verilip verilmediği idi. Buna cevap olarak da kampla ilgili hazırlanan, Harbiyelilerin Uyması Gereken Kurallar başlıklı Alay Komutanlığı Emri gösterildi. Bu emirde, “Cep telefonlarının sadece cumartesi ve pazar günleri saat 09.00-12.00 arası çadırlar bölgesinde kullanılabileceği, onun dışında cep telefonu dolaplarında kilitli kalacağının” yazdığı aktarıldı. Ardından, “İlgili uygulama emri gereği, belirtilen saatlerde öğrencilerin yanında cep telefonu vb. iletişim araçlarının bulunması yasaklanmıştır.” denildi.
Yazıda ayrıca, bu öğrencilerle ilgili bir idari tahkikat yürütülüp yürütülmediği soruldu. Yürütüldü ise hazırlanan raporun kendilerine gönderilmesi istendi. Buna cevap olarak da bir idari tahkikat yapıldığı, tutuklu olan öğrencilerin ifadelerine başvurulamadığı ama geri kalan bütün personelin ifadeleri alınarak bir rapor hazırlandığı bildirildi. 4 sayfalık yazının eklerinde, bu rapora da yer verildi.
Hava Harp Okulu Komutanlığı’nın 2 Eylül 2016 tarihli emri gereğince hazırlanan idari tahkikat raporunda da okul komutanı Tümgeneral Ali Çetinkaya’nın imzası var. Bu raporda da TSK İç Hizmet Yönetmeliği 10 ve 33. maddelerine atıf yapılarak, “verilen emirlerin askeri öğrenciler tarafından sorgulanamayacağı ve başka bir seçenek olmadığı değerlendirilmektedir.” denildi.
“SON ZAMANLARDA ARTAN TERÖR FAALİYETLERİ, PERSONELİ ETKİLEDİ”
Tahkikat raporunda, “Son zamanlarda artan terör faaliyetleriyle beraber üst komutanlıklardan gelen yoğun terör ikaz mesajları personelde hassasiyet oluşturmuştur. Menfur kalkışmaya yönelik sözde sıkıyönetim mesajı Hava Harp Okulu Komutanlığı’na gelmemiştir (gerek muhabere merkezi kayıtlarında, gerek personel beyanlarında bu mesajın herhangi bir iletişim kanalıyla okula geldiğine dair bir bilgi yoktur). Personelin yazılı ve sözlü beyanlarında, Hava Harp Okulu Komutanlığı’nın menfur kalkışmayı desteklediğine yönelik personele (subay, astsubay, harbiyeliler, erbaş/erler) açıktan toplu bir bildirimde bulunulduğuna ilişkin bir veriye rastlanılmamıştır.” ibareleri yer aldı.
Harbiyelilerin ‘tatbikat var’ denilerek otobüslere bindirilmesiyle ilgili olarak, “Askeri öğrencilerin, komutanları tarafından verilen bu emre askeri mevzuatça itiraz etme hakkı bulunmamaktadır.” şeklindeki cümle, raporun en önemli vurgularından biri.
FİLO KOMUTANI, KÖPRÜ’YÜ DUYUNCA DİĞER ÖĞRENCİLERİ ÇADIRLARINA GÖNDERDİ
Bir diğer önemli ayrıntı da ilk 10 otobüsün gitmesinden sonra gece saatlerinde 5 otobüsün daha Yalova’dan çıkarılması sırasında yaşananlarla ilgili. İstanbul Boğaziçi Köprüsü’ne varmış olan otobüslerden birinde bulunan Astsubay Hayati Gültekin, Yalova’daki kampta bulunan Astsubay Hasan Yıldırım’a WhatsApp’tan, “Köprüde sıkıştık, çatışma halindeyiz, yardım istiyoruz” mesajı gönderdi. Astsubay Yıldırım, bu mesajı, öğrencileri otobüslere bindirmekte olan Filo Komutanı Mehmet Gürler’e gösterdi. Gürler bunun üzerine otobüslerdeki bütün öğrencileri aşağı indirip çadırlarına gönderdi.
Bu da öğrencilerin darbeye takviye kuvvet amacıyla yola çıkarılmadığının göstergelerinden birisi olarak kayıtlara geçti.
DAHA ÇOCUKLAR YOLA ÇIKMADAN, POLİSE ANONS GELDİ
Dönemin Hava Harp Okulu Destek Grup Komutanı Yusuf Özdemir’in, 15 Temmuz sabah saat 10.00’dan itibaren ‘birliğimize terör saldırısı olacak, TURUNCU alarma geçiyoruz’ dediği de idari soruşturma raporunda yer aldı. Buna göre Özdemir, saat 18.00 sularında nöbetçi subayları odasına çağırarak gün içerisinde saraylara, köprülere, havaalanına, Harp Okulu’na saldırı beklediklerini açıkladı. Bu yönde ciddi istihbarat aldıklarını belirterek personele bu durumun aktarılmasını istedi. Daha kötü bir durumda ‘çağırma planı’nın uygulanacağını söyledi. Nitekim o akşam, bu ‘çağırma planı’ hayata geçirilerek evlerinde bulunan bütün personel birliğe çağrıldı. Öğrenciler de ‘terör saldırısı’ riskine binaen Yalova’dan birliklerine geri çağrılmıştı.
Bu davaların birinde dikkat çeken bir tanıklık ortaya çıkmıştı. O gece Tuzla gişelerinde görev yapan bir polis, saat 21.30 civarında Harbiyelilerin geleceği anonsunun geçildiği ve hemen İstanbul Orhanlı gişelerini kapattıklarını açıklamıştı. Oysa Yalova’ya talimatın gitme saati 22.00 civarında oluyor. Otobüslerin yola çıkması ise gece 00.00’dan sonrasını buluyor.
TANIK BEYANLARI: DARBEDEN HABERLERİ YOKTU
Ayrıca öğrencilerin hemen hiç birinin silah kullanmadığı, kimseye ateş etmediği kayıtlara girmiş durumda. Duruşmalarda da bu yönde tanıklıklar oldu. Mesela Sultanbeyli davasının görüldüğü mahkemede tanık olarak ifade veren Abdullah Uslu, “Öğrenciler hiç kimseye silah doğrultmadı, hiç kimseye ateş etmedi. Çocuklar korkuyordu, ya oturmuşlar ya da başları öne eğikti. Kafalarını bile kaldırmıyorlardı. Halk da zaten camlara yumruk falan atıyordu. Oraya darbeyi bilerek gelmiş olsalardı veya girişim yapmak isteselerdi çok insanı şehit ederlerdi” dedi. Bir başka tanık Muammer Aslan da “Öğrencilerin darbeden haberi yoktu kesinlikle. Halktan bir takım kimseler öğrencilere kendi telefonlarından videolar izletti, bizimle İstiklal Marşı okudular, biz ‘En büyük asker bizim asker’ diye onları alkışladık. Biz askerlerle bunları yaşarken hiç polis yoktu. Gece saat 2.30-3.00 gibi sadece 4 polis geldi, öğrenciler polis ne dediyse onu yaptı, baştan beri polislerin direktiflerine uyuyorlardı ve otobüse geçtiler. Sonra otobüsten hiç inmediler.” şeklinde şahitlik etmişti. Bu ifadelerin ardından mahkeme heyeti, daha fazla tanık dinlememe kararı almıştı.
Bu gerçeklere rağmen yüzlerce Harbiyeli’ye müebbet hapis cezası verilmesi, anlaşılır gibi değil.
Bir de tabii Boğaz Köprüsü’nde vahşi bir şekilde katledilen Murat Tekin ve Ragıp Enes Kaplan gibi öğrenciler var. Hiç bir suçları olmadığı halde kanlarına girildi. Diğer arkadaşları daha sonra yargıda ‘infaz’ edilirken onlar henüz o sabah köprüde yargısızca infaz edildiler. Önce katilleri korumak için KHK çıkarıldı, sonra da soruşturmada takipsizlik kararı verildi. Başka türlü davranma imkânları olmadığı halde, her şeyden habersiz bir şekilde, sırf ‘terörle mücadele’ emrine uyarak oraya gelen bu öğrenciler, kendi halkı tarafından linç edildi. Bugün onların hakkını savunan ne komutanları var ne Silahlı Kuvvetler ne yargı ne de millet…
Başımız sağolsun!..
Benim yorumum, erler ve öğrenciler geleceğe ibret olsun isteniyor. Erdoğan yarın bir gün ordu toptan darbe falan yaparsa kimse komutanları dinlemesin istiyor. Onun için bu kişileri ibret olarak seçmişler.
Polisin önceden olayı bilmesini de, bu çocukların başındaki komutan izah etsin kimden emir almışsa.
Bu çocukların müebbet yemesinin 2. bir nedeni de kimse Erdoğan’a gidip bu durumu izah etmiyor. Herkes korkuyor ve yalakalık derdinde. Erdoğan bence yukarıda yazdığım sebepten bunlara acımıyor, ibret olsun diye. Kimse de dile getirmeyince zaten tepki de yok diyor.
Bazıları tutup Ergenekon’a falan bağlıyor, Ergenekoncular bu çocukların cemaaten olanların ayıklanmasını kalanının TSK iadesini bile istiyor. Yani olay Erdoğan’da bitiyor.