Dün geceki 2 saatlik filmin ana mesajı: Süleyman Soylu artık Türk siyasetinde müstakil bir aktördür.
Erdoğan sonrası için önemli ve iddialı bir figür haline gelmiştir.
Bugüne kadar bütün stratejisini Recep Tayyip Erdoğan’ın taşıyıcılığı üzerine kuran Soylu, dün itibariyle bağımsızlığını ilan etmiştir.
AKP’ye ilk katıldığı günlerde mütevazi davranıp satranç tahtasında sadece bir piyon gibi hareket etti. Sabırla, doğru zamanda doğru hamlelerle adım adım hedefe yürüdü. Dün gece itibariyle de tahtanın dışına çıkıp kendini vezirle değiştirdi.
Size çok iddialı gelebilir.
Süleyman Soylu’nun kim olduğu, arka planı, kökleri, ekibi, stratejisi, yetenekleri, geçirdiği evreler, AKP’ye katılım süreci ve sonrasında izlediği taktikler bilinmeden biraz fazla iddialı gelebilir, evet.
Bütün bunları kendi bildiklerim çerçevesinde bir kaç yazı ile anlatmaya çalışacağım.
Öncelikle dün gece ne izledik, oraya yoğunlaşalım.
****
Süleyman Soylu’nun istifa ettiği haberi ilk düştüğünde, herkes gibi ben de ne olduğunu anlamaya çalıştım. Bir çok senaryo havada uçuşuyordu.
Kafamda ilk netleştirmeye çalıştığım şey şu idi: Bunun, AKP’nin gidişatı ile ne kadar ilgisi vardı?
Biraz açayım…
Süleyman Soylu iyi bir kamuoyu yoklayıcısıdır. Anketçidir. Odak Araştırma diye bir şirketi vardı. Oradan ayrıntılı olarak gündemi ve seçmenin eğilimlerini takip ederdi.
Tayyip Erdoğan gibi o da halkın nabzını tutmayı önemser.
AKP’ye katılmadan önce ona “Batmakta olan bir gemiye biniyorsun. Biraz daha kenarda bekle, Erdoğan sonrasının lideri sensin.” diyenlere, “Ben Anadolu’yu geziyorum, anketlere bakıyorum, tablo hiç de öyle değil. Bu adam yüzde 50 bandında ve uzun süre de oradan inecek gibi görünmüyor. Halk hala çok ateşli bir şekilde arkasında.” cevabını veriyordu.
O yüzden kenarda beklemesi gereken sürenin çok fazla uzun olacağını hesapladı. Bu süre zarfında hamle şansını bir kaç kez kaybedebilirdi. Muhayyel bir gelecek için eldeki mevcut parlak daveti geri çevirmedi ve AKP’ye katıldı.
Orada bir taktik değişikliğe daha gitti.
Ona AKP’ye katılmamasını salık verenlerin bir diğer argümanı, “Erdoğan artık otoriterleşiyor. Partinin politikaları ve ekseni değişiyor. Demokrasiden uzaklaşıp milliyetçi ve katı bir söyleme doğru evriliyor. Sen de orada demokrat çizginden uzaklaşır ve kirlenirsin.” şeklinde idi.
Süleyman Soylu bununla da sorun yaşamadı. Bu yeni realite ile de kavga etmedi.
Demokrat Parti genel başkanı olduğunda diktirdiği ‘demokrat’ gömleğini çıkardı.
Yeni liderinin yeni gömleğini giydi.
Bilhassa İçişleri Bakanı olduktan sonra Erdoğan’ın köpürttüğü milliyetçi, faşist dalganın üzerinde ustaca sörf yaptı. O dalga, Erdoğan’ı başka ortaklara mahkum ederken içişleri bakanı olarak asıl Süleyman Soylu’yu yükseltti.
****
Tekrar yukarıdaki noktaya bağlayacak olursam…
Bir süredir Soylu’nun, görüntünün aksine sıkıntılı olduğunu duyuyordum.
Aslında Erdoğan’ın tavırlarından rahatsız olduğu, partinin erimekte olduğunu gördüğü ve huzursuzluğunu etrafına belli ettiği bilgileri geliyordu.
O yüzden istifa haberini ilk duyduğumda, bu son izlenimlerle bu karar arasında bir bağ olup olmadığını merak ettim.
Çünkü koku almakta son derece mahir olan Süleyman Soylu’nun bir yıkımdan kaçıyor olduğu görüntüsü, çok önemli bir gösterge olacaktı.
Ona yakın bazı kişilerin “İstifa doğru. Bu kendi kararı. Geri adım da atmaz.” şeklindeki ifadeleri ilginç geldi.
Bu arada bu yazı yazılırken bazılarının halen bu görüşte olduğunu, yani Soylu’nun geri adım atmayacağını söylediğini not edeyim.
Demek ki bu, aralarında konuşulmuş, tartışılmış ve gerekçeleri belli bir kıvama gelmiş bir olguydu.
Demek ki bir alt yapısı vardı.
Soylu göreve devam eder veya etmez, ondan bağımsız olarak, yakın çevreden gelen bu tür yorumlar aslında istifa kararının hiç de temelsiz olmadığını gösteriyor.
****
Peki biz dün gece ne izledik?
Bir kere bir çok kişinin düşündüğü gibi ben bunun bir danışıklı dövüş olduğuna ihtimal vermiyorum.
Her ne olursa olsun Recep Tayyip Erdoğan böyle bir zaaf görüntüsünü vermek istemezdi.
Oradan elde edeceği ‘güven tazeleme’, vereceği zaaf görüntüsünün altında çok daha sönük kalacağı için alacağı abdest, ürküteceği kurbağaya değmeyecekti.
İki yönden de zaaf görüntüsü ortaya çıktı.
Bir: Korona yönetiminde başarısızlıklar ortaya çıktığı, son sokağa çıkma yasağının iyi yönetilemediği ve aslında bunun istifa gerektirdiği en yetkili ağızdan itiraf edilmiş oldu. Üstelik de “Talimatı sayın Cumhurbaşkanımız verdi” diye vurgulamış bir yetkili ağızdan…
İki: Erdoğan, kendisine blöf yapan bir bakanının hamlesinin altında kalmış bir lider görüntüsü verdi.
Böyle bir danışıklı dövüşe girmez.
Bu Tayyip Erdoğan’ın ruhuna ters.
Buradan elde edeceği hasılat, ortaya çıkan bu iki handikaptan daha büyük değildi.
Bir bakan görevden alınacaksa ancak kendisi alır ve ne zaman isterse o zaman alır. İplerin başkasının eline geçtiği veya süreçleri kendisine bağlı bir bakanın yönettiği görüntüsünü hazmedemez.
****
Öyleyse biz dün gece ne izledik?
Ben izninizle iki alternatif yol çizip ikisini de aynı kapıya çıkaracağım.
İlk olarak yukarıda bıraktığım yerden devam edeyim:
Eğer yakın çevresinden edindiğim izlenimlerde haklılık payı var ve Süleyman Soylu gerçekten de istifa etmek istemişse bu bambaşka bir anlama gelir.
Artık Türk siyasetinde fayların kırıldığı ve yeni bir faza geçildiği düşünülebilir. Türkiye korona sonrası yeni iktidar alternatiflerine hazırlanıyor demektir.
Soylu’nun istifanın geri çevrildiği açıklamasının ardından İHA’ya yaptığı “Aynı kararlılıkla devam etmeliyiz. Allah milletimize, bizi mahcup etmesin.” açıklamasını daha sonra geri çekmesi manidar.
Bu yazının yazıldığı öğle saatlerine kadar halen twitter hesabındaki istifa açıklamasını silmemiş olması, daha da manidar (Türkiye saati ile 12.15’te göreve devam ettiğine ilişkin açıklamasını koydu).
Henüz orada bir sayfanın kapanmadığı ve hareketliliğin devam ettiği anlamına geliyor.
Bu durumda Süleyman Soylu, yeni bir hesap için harekete geçmiştir.
Onun dünkü kararını fevri bir çıkış olarak görenler, istifa metninin alelacele cep telefonu not uygulamasına yazılmış duygusal bir metin olduğunu sananlar, cuma günkü sokağa çıkma yasağına bağlayanlar fena halde yanılırlar.
İyice düşünülmüş, hesaplanmış, geniş bir ekipçe üzerine kafa yorulmuş bir adım olduğundan kuşkum yok. Neden kuşkum olmadığını, bundan sonra yazacağım seri Süleyman Soylu yazılarında daha detaylı gösterme fırsatı bulacağım.
****
Yok eğer bu bir blöftü ise Süleyman Soylu dün gece çok enteresan bir hamleye imza atmış demektir.
Enteresanlığı, kendisini görevden almayı düşünen Erdoğan’a koz göstererek ayakta kalması değildi; bunu ikinci kez yapması ve ikisinden de kazanarak çıkmasıydı.
Yoksa bu, Türk siyasetinde çok yaygın kullanılmış ve klişeleşmiş bir yöntem.
Süleyman Soylu’nun bunu her sıkıştığında kullandığı ve Erdoğan gibi bir lidere her defasında boyun eğdirdiği bir karta dönüştürmüş olmasıdır enteresan olan.
Hatırlanacağı gibi Süleyman Soylu bunu ilk olarak 2018 yılında denemişti. 24 Şubat 2018 tarihinde memleketi Trabzon’un Ortahisar ilçesinde AKP’li gençlere seslenirken, sürpriz bir konuşmaya imza atmıştı.
“Soylu’dan veda gibi konuşma”, “İstifa sinyali verdi”, “Helallik istedi” başlıkları ile verilen bu konuşmada şöyle demişti: “En çok özlediğim kızım ve oğlumdur. Allah inşallah çok yakın bir zaman içerisinde onlarla daha çok sık birlik ve beraber olmak nasip eder. (…) Bugün İçişleri Bakanıyız, yarın belki değiliz. Buradan gideriz, belki bir daha gelişimiz olmaz.”
İlginç olan, o konuşmada da Erdoğan’a sadakatten bahsetmiş olmasıydı. “Recep Tayyip Erdoğan’ın bir neferiyim. Hangi görevde olursam olayım Recep Tayyip Erdoğan’ın neferi olarak hayatıma devam edeceğim. Hakkınızı helal etmenizi diliyorum. (…) Ama şunu net ve açık şekilde söylüyorum. AK Parti’ye Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın davetinden beri yaptığım bütün çalışmalarda bu davaya olan sadakatimden, anlayışımdan bir nebze olsun ödün vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz.” ifadelerini kullanmıştı.
Hatırlayın, dünkü kısa istifa metninde de “Hiç bir zaman zarar vermek istemediğim Aziz Milletimiz, hayatımın sonuna kadar da sadık olacağım Sayın Cumhurbaşkanım beni bağışlasın… Onurla yürüttüğüm İçişleri Bakanlığı görevimden ayrılıyorum…” şeklinde benzer cümleler dikkati çekmişti.
Bir delikten iki kez sokulmamayı kendine düstur edinmiş bir liderin, bu iki hamle karşısında bu kadar çaresiz kalması, Süleyman Soylu’nun siyasetteki hamle becerisinin Erdoğan’dan hiç de geri kalır yanının olmadığının ispatıdır.
****
Neresinden bakılırsa bakılsın dün gece Süleyman Soylu’nun karizması, Erdoğan’ın karizması karşısında önemli bir mevzi kazandı.
İstifa açıklamasının hemen ardından son derece organize bir şekilde Süleyman Soylu gövde gösterisi başladı.
Sosyal medya tamamen Soylu güçlerince işgal edildi. Twitter TT listesi, Soylu lehine hashtag’lerle dolduruldu.
Zannedilmesin ki Soylu’nun arkasında sadece paralı sosyal medya trolleri vardı.
Hayır.
Dün gece şunu gördük: Süleyman Soylu artık kendi tabanını oluşturmaya başlamış bir lider adayı olarak sahneye çıktı.
Bir çok insan gibi ben de tanıdığım gerçek insanların Soylu lehine fanatikçe paylaşımlarına şahit oldum. Yurtdışında, Avrupa’da yaşayan gurbetçilerde bile hatırı sayılır bir hayran kitlesinin oluştuğunu gözlemledim.
Erdoğan’ın kendi eliyle körükleyip büyüttüğü milliyetçi ve faşist dalga, Süleyman Soylu’yu doğurmuş.
Soylu’nun faşizan uygulamalarını onaylayan büyük bir Kurtlar Vadisi kitlesinin oluştuğuna şahit oluyoruz. Dizide Oktay Kaynarca’nın canlandırdığı Süleyman Çakır karakteri, siyasette Süleyman Soylu olarak karşımıza çıkmış durumda.
O kesimin kahramanı artık Süleyman Soylu.
Rize’den gelen intihar haberi de istifanın kabul edilmediği haberi sonrası patlatılan havai fişekler de tabansız değil.
****
Yani her iki yol da aynı yere çıkıyor…
Başta söylediğim yere: Artık Türk siyasetinde ciddi bir alternatif olarak Süleyman Soylu gerçeği var.
Ahmet Davutoğlu’nun ve Ali Babacan’ın ayrılıp parti kurması ne ise Süleyman Soylu da kartını bu şekilde oynamıştır. Yeni döneme hazırlığını bu şekilde sahneye koymuştur.
Soylu; 2 saat süren siyasi oyundan, güçlenerek ve kendi gerçeğini keşfetmiş olarak çıktı.
Kendini ve sınırlarını sınadı. Testten başarı ile çıktı.
Kendisini sevmiş olan bir kitlenin desteğini gördü.
Gücünü iyice farketti.
Biz dün gece bir tiyatro izlemedik; Süleyman Soylu’nun tek kişilik (arkasında bir ekip çalışması olan) şovunu seyrettik.
Ve her zaman olduğu gibi:
‘Show must go on’!
Soylu bana göre Erdoğan sonrası için palazlandırılan yeni bir diktatör/aktör. Halihazırda beceriksiz ve halk nezdinde hiçbir kredisi olmayan damatı hazırlamak Türkiye siyasetine yön verenlerin intiharı olur. Özellikle terör olarak bildikleriyle amansız mücadele(!) eden soylu gibi bir av köpeği bence milliyetçi kesim için de iyi bir lider olarak düşünülüyor çünkü gerek AKP gerekse MHP için varis olacak kapasitede bir adam yok. Hatta bana göre Soylu ipleri eline aldığında dönüp pekala damadı da Erdoğan’ı da ısıracak bir kişilik. Yani pislikleri pis bir adam temizleyecek gibi bir senaryo gibi geliyor bana.