Cavit Çağlar, ‘Demirel’in manevi oğlu’ olarak anılmış, muhafazakar özellikler taşımayan ve işadamlığı yönüyle de karanlık sicile sahip bir isim.
Emekli Tümgeneral Zekeriya Öztürk ise bir önceki bölümde bahsettiğim gibi Ergenekoncu olarak tabir edilen bir çevreden geliyor. Hatta zaman zaman Akar’ın onun için çevresine, “Alevidir” dediği de anlatılıyor.
AKP mahallesinde muhafazakâr bilinen Hulusi Akar, bu iki isimle neden bu kadar yakın?
Onlarla “ticarî” bir takım ilişkileri olduğu iddiası ilk sırada. Hem Çağlar’ın hem de Öztürk’ün Rusya ile iş yaptığı biliniyor. Her ikisinin adının da uluslararası silah ticareti ile anılıyor olmasının Hulusi Akar’la düzenli ve gizli kapaklı görüşmeler yapmasında bir payı var mı, bu bir soru işareti.
Ancak şüpheye yer olmayan kısmı, Hulusi Akar’ın bu kimlikleri ve isimleri her zaman birer ‘araç’ olarak görüyor olması. Ve o kimlikler üzerinden, ulaşmayı hedeflediği çevrelere erişim sağlayıp her tarafta kendine bir dayanak noktası oluşturuyor. Bunu siyaseten yapıyor. Her limanda bir çapası, her iskelede bir babası olsun ister.
Mesela Zekeriya Öztürk üzerinden bazı ulusalcı-Kemalist gazetecilere stratejik haberler yazdırdığı biliniyor. Yeri geldikçe bunlardan bahsedeceğim.
****
Hulusi Akar’ın karakteristik özelliklerinden biri, dışarıya sunduğu görüntünün ötesinde, her çevreden derin bağlantılarının olması.
Perde arkası ilişkiler kurmayı ve onlar üzerinden kendine güç devşirecek zeminler üretmeyi çok iyi becerebilen bir “postallı politikacı”.
Örneğin AKP’nin en güçlü simalarından Ömer Çelik’le ilişkisi de böyle. Kara kuvvetleri komutanı iken bir kere protokol icabı kendisine “Bir ara kahve içelim,” diyen Ömer Çelik’in peşinden 3 ay gezdiği konuşulurdu. Eski AKP muhabirliği günlerimden, sık sık Çelik’i arayıp “Ne zaman kahve içeceğiz?” diye sık boğaz ettiğini ve adeta zorla bir randevu kopardığını biliyorum. Ama önemli olan şu ki, sonrasında Ömer Çelik’le de çok iyi bir ilişki tesis etmeyi başarabilmişti.
Diğer taraftan “Ergenekoncu” diye anılan biri ile konuşurken de en iyi “Ergenekoncu” o olur.
Misal, vefatından önce Muzaffer Tekin‘i hasta yatağında ziyaret etmişti. Bu ziyareti yazan Saygı Öztürk, şunları aktarıyordu: “Tekin’in eşi Müge Hanım’a sordum, ‘Evet, eşimi ziyaret etti. Hulusi Paşa, çok sevdiğimiz, saydığımız, değer verdiğimiz bir komutan. Eşimin sınıf arkadaşıydı. Eşimin rahatsızlığı nedeniyle ziyaretine geldi. O ziyaret eşimi onurlandırdı, duygulandırdı ve mutlu etti’ dedi. Bu ziyaretten kısa süre sonra da Tekin hayatını kaybetti. Belki birileri bu ziyareti öğrendiğinde, ‘Akar da Ergenekoncu’ diyebilir.”
O ziyareti bilenler, “Hulusi Paşa öyle bir konuştu ki, Muzaffer Tekin adamın yanında hüngür hüngür ağladı,” diyor.
Bu noktada, Mustafa Balbay’ın meşhur darbe günlüklerinde Hulusi Akar’ın da adının geçtiğini hatırda tutmak gerekir. Balbay, 2005 yılında Akar’ın AKP’yi açıktan eleştirenler arasında bulunduğunu yazmıştı.
Balyoz tutuklamalarının ardından gözlerin çevrildiği komutanlar arasında o da vardı. 3. Kolordu Komutanı iken kendisine bağlı Hasdal Askeri Cezaevi’ni ziyaret etmiş ve burada tutuklu bulunan Balyoz sanıklarına ayrıcalıklı davranılması için emir vermişti. Yıllar sonra Milli Savunma Bakanı olarak TBMM çatısı altında kendini savunurken de buna atıfla, “Hasdal’dan çıkmadım. Arkadaşlarımın hayatını kolaylaştırmak için her türlü riski aldım,” diyecekti.
Ordu içerisinde AKP karşıtlığının zirvede olduğu ve çeşitli darbe planlarının hazırlandığı bir evrede Harp Akademileri Komutanı olarak açıktan AKP’yi eleştiren Hulusi Akar, 2011 sonrası Tayyip Erdoğan’a sürekli, “Ben sivil otoriteye bağlı bir generalim. TSK içerisinde benden daha uyumlu bir asker bulamazsınız,” mesajları verecekti.
****
Akar’ı çok iyi tanıyan bir yakını, “Hulusi Akar hayatınızda görebileceğiniz en büyük tiyatro sanatçısıdır. Yeminle söylüyorum. Adam Ergenekoncuyla öyle bir konuşur ki ‘Bu kesin Ergenekoncu’ dersiniz. Aynı gün akşam gider bir dinci ile veya AKP’liyle öyle bir konuşur ki Necip Fazıl’dan girer Nurettin Topçu’dan çıkar, ‘Bu da bizden’ dedirtir,” ifadelerini kullanıyor.
O yüzden her devirde yükselebilmeyi başarabilmiştir.
Londra’daki o fotoğrafları hatırlayın. 1970’lerde Abdullah Gül ve Şükrü Karatepe ile yan yana fotoğrafı vardı. Bir diğer karede Fehmi Koru da yanlarındaydı ve bu kez deklanşöre basan isim Hulusi Akar’ın ta kendisiydi.
Keza 2017 yılında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la birlikte Nuri Pakdil’e yaptığı ev ziyareti de buna bir örnektir.
****
Bir yanıyla da Gülen Cemaati’ne yakın biri olarak görülüyordu.
Genelkurmay çatı davasının ek klasörlerinde yer alan bir belgeye göre, Kara Kuvvetleri Komutanı olduğu dönemde ‘cemaatçi’ olarak fişlenmişti.
İşin kötüsü Cemaat de onu ‘kendilerinden’ biri gibi kabul ediyordu. Çünkü Akar da bu algıyı oluşturabilmek için elinden geleni yapmıştı. Buna daha sonraki bir bölümde ayrıca değineceğiz.
Genelkurmay Başkanı iken, etrafındaki bütün isimler Cemaat’ten olduğu iddia edilen kişilerdi.
Özel kaleminden emir astsubayına, yaverinden danışmanına herkes, 15 Temmuz sonrasında tutuklandı ve müebbete mahkum edildi.
Bu subaylar gerçekten cemaat ile irtibatlı mıydı bilmiyorum ama net olan şu ki, hiç biri Ergenekoncu-Balyozcu diye tarif edilen çevreden değildi. Tam tersine, onların hedefindeki askerlerdendi. Muhafazakâr bilinen, Anadolu’nun ortasınıf ailelerinden gelen, ulusalcı çevrelere uzak subaylardı.
Eğer bu isimler Cemaat ile iltisaklı idiyse bile onları bu görevlere kim getirmişti?
Örneğin Akar’ın yaveri Levent Türkkan, savunmasında, “Hulusi Akar bir bölük komutanı değil ki etrafındaki kişileri personel başkanı atasın,” demişti. Yani bu seviyedeki bir komutanın yaverini, danışmanını, özel kalemini ancak kendisinin belirleyeceğine dikkat çekmişti. Ki gerçek de bu şekilde.
1. Başkan olarak Hulusi Akar’ın onay vermediği kişilerin bu görevlere getirilmesi mümkün değil.
Bunlar arasından ‘başdanışmanlık’ kadrosu da Hulusi Akar tarafından oluşturuldu. Akar’dan önce genelkurmay başkanlarının başdanışmanı bulunmuyordu. Onunla başlayıp onunla bitti.
Kimdi peki Akar’ın başdanışmanı?
Kurmay Albay Orhan Yıkılkan.
2010-14 yılları arasında Genelkurmay 2. Başkanı olan Hulusi Akar’ın özel kalem müdürüydü. 15 Temmuz çatı davasında 141 kez ağırlaştırılmış müebbet aldı.
Akar’ın özel kalem ve emir subayı da aynı şekilde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırıldı.
Hulusi Akar bu isimleri neye göre seçmiştir sizce?
Mesela Cemaat’le ilişkiler için ‘köprü’ olarak kullandığı Mehmet Dişli’ye sormuş mudur? Elbette sormuştur. Cemaat’e yakın gördüğü başka isimlerden de fikir almıştır.
Böylece, “Bana güvenebilirsiniz. Bütün ekibimi sizinkilerden oluşturdum. Mabeynimi size teslim ettim,” mesajı verdi.
Eski emir subayı Levent Türkkan da ilk ifadesinde, “Bize Hulusi Paşa için cemaati seven, sempatizan, zarar vermeyen kişi diyorlardı,” demişti.
Diyorum ya, bu algıda Hulusi Akar’ın özel ihtimamı ve gayreti var.
Burada ilginç olan şu: Yukarıda, Hulusi Akar’ın ‘cemaatçi’ olarak fişlendiğini gösteren bir belgenin 15 Temmuz çatı davası klasörüne girdiğinden söz etmiştim. Bu fişleme belgesinde aynen şöyle yazıyor: “Ordudaki cemaat yapılanmasını temizleyeceğim diyerek Cumhurbaşkanı ile anlaştı.”
Yani bir yandan asker-sivil cemaatçilerle görüşürken diğer yandan onları tasfiye etmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ortak plan yapıyordu.
Bir yandan uluorta Erdoğan’ı eleştirirken öte taraftan Erdoğan’ın gönlüne nasıl gireceğinin yollarını buluyordu.
Bir yandan Balyozcuları içeri attıracak bilirkişiyi tespit ederken öte yandan o raporla içeri giren silah arkadaşlarını cezaevinde ziyaret ediyor ve onlara iyi davranılması için talimatlar veriyordu.
****
Hangi bilirkişi raporu mu?
Hani, Akar’ın komuta ettiği 3. Kolordu’dan Binbaşı Ahmet Erdoğan’ın hazırladığı Balyoz darbe planı bilirkişi raporu… 1. Ordu askeri savcılığı, Balyoz belgelerini incelemek üzere 3. Kolordu’dan bir bilirkişi tayini istemişti. Görevlendirilen isim, 3. Kolordu Harekât Plan Subayı Pilot Kurmay Binbaşı Ahmet Erdoğan’dı. İşte o Erdoğan’ın, “Eğer bu belgeler gerçekse bu bir darbe planıdır,” raporu, soruşturmanın seyrini tümüyle etkiledi. Bu raporun ardından tutuklamalar başladı. Bu yüzden Balyoz tutukluları ve hükümlüleri Ahmet Erdoğan’ı hiç unutmadı ve intikam için gün saydılar. Aleyhine dava açtılar.
Yıllarca Ahmet Erdoğan’ın bilirkişi olarak görevlendirilmesi ile bir ilgisinin olmadığını savunan dönemin 3. Kolordu Komutanı Hulusi Akar ise 2013 yılında Kara Kuvvetleri Komutanı sıfatıyla Mamak Cezaevi’nde Balyoz hükümlülerini ziyaretinde, “Ahmet iyi bir arkadaşımızdır. Çok iyi bir subaydır. Takdir ettiğim bir personelimizdir. O rapor bir yol kazasıydı,” demişti. Böylece, yıllardır bir numaralı hedef haline gelen Ahmet Erdoğan’a yönelik tepkileri dindirmeye çalışmıştı. Bir anlamda, “Tanırım, iyi çocuktur,” demişti yani…
Bu konu, CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel’le TBMM bütçe görüşmelerinde yaşadıkları meşhur tartışmada da gündeme gelecekti. Özgür Özel, Milli Savunma Bakanı Akar’ı hedef alırken, Ahmet Erdoğan’ı özellikle görevlendirdiğini öne sürecekti. Akar ise bu görevlendirmede kendisinin bir dahli olmadığını savunacaktı.
Peki bu savunma ne kadar gerçekçiydi?
Hulusi Akar, birliğine gelecek ziyaretçilerin içeceği çorbanın ne olacağın karar verirken dahi 45 dakika vakit ayıran bir komutan olarak biliniyor. Gerek askeri işleyişi bilen gerekse de Hulusi Akar’ı tanıyan herkesin altını çizdiği üzere, Akar’ın Binbaşı Erdoğan’ın atanmasından habersiz olması imkansız. Hem Erdoğan’ın tespit edilmesi sürecinde hem de bilirkişi raporunun hazırlanmasında etkin olduğu belirtiliyor.
Raporun doğru veya haklı olup olmadığından bağımsız olarak, “Eğer Akar isteseydi böyle bir rapor çıkartmayabilirdi. Tugay komutanları bile idari tahkikat raporunu değiştirtebilirken Hulusi Akar’ın etki edememesi söz konusu bile olamaz. O rapordan birinci derecede sorumludur,” deniyor.
****
Buraya nereden geldiğimi unuttum sanmayın.
Cavit Çağlar ve Zekeriya Öztürk ile olan ilişkisinden bahsediyorduk.
Hulusi Akar gibi bir profilin nasıl olup da bu iki şahsiyetle yan yana geldiğine; hatta bu kadar derin ilişkiler kurduğuna cevap arıyorduk.
Sanırım bu yukarıdaki özet, Akar’ın Çağlar ve Öztürk’le olan ahbaplığını da bir yere oturtmanızı kolaylaştıracaktır.
Hulusi Akar stratejik düşünen bir kurmay akıl. Aslında ideoloji, duygu ve vefadan ziyade onun ilişkilerinde belirleyici olan kendi kişisel kariyer süreci. Her bir bölümü ayrı projelendirilen evreli inşaatlar gibi, o da kariyerinin her bir evresini konjonktüre göre ayrı projelendirir.
İlişkilerini kompartmanlaştırır. Konjonktüre ve çevreye göre herkesle farklı seviyelerde ilişkiler kurar. Bunların hiç birini de bir diğerine karıştırmaz. Bilinen anlamıyla sosyalleşme ya da sosyal çevrelerden bahsetmiyorum. Tamamiyle stratejik birliktelikler bunlar.
Bu da bir zekâ göstergesidir, ki tanıyanlarca çok zeki bir adam olduğu hep anlatılıyor.
Bu sayede Ergenekon, Balyoz ve 15 Temmuz gibi yakıcı süreçleri çok kurnazca yönetip toz-dumanın içinden en tepelere yükselerek çıkabilmeyi başarmıştır.
Yağmur yağsa yaş değmez; kavga olsa taş değmez.
Bir yönüyle onu Joseph Fouché‘ye benzetirler. Fransız İhtilali’nin önemli figürlerinden biri olan Fouché, kartını hep kazanandan yana oynayıp kendi ölçeğinde muazzam bir siyasi ikbal edinmişti. Balzac onun için “Napolyon’dan bile daha güçlüydü,” diyor. ‘Kusursuz dönek’ olarak tarif edilir. Sata sata yükselmiştir. Papaz okulu kökenli olmasına rağmen Stefan Zweig‘e ‘Bir Politikacının Portresi’ kitabını yazdıracak kadar usta bir ‘politikacı’ olmuştu. Tabii şu cümlelerle beraber: “Sadık olma konusunda Joseph Fouché, yaşamı boyunca değil bir insana, Tanrı’ya karşı bile kendisini sorumlu hissetmemiştir. Joseph Fouché rastgele ihanet eden biri değildir, tam bir ihanet örneğidir. İhaneti dahilik yapabilmiş bir mizacı vardır.”
****
Hulusi Akar’ı tanıyan bir çok kişi ile konuştum.
Çıkardığım profile göre, 15 Temmuz’daki deha derecesindeki ihaneti olmasa bugün belki artık Hulusi Akar’dan “Türk Fouché” olarak bahsetmek haksızlık olabilirdi. Bu yakıştırma biraz abartı kaçabilirdi ama o geceki performansıyla tek seferde bu ünvanı hakettiğini düşünüyorum.
Belki ileride birileri onun için de ‘Bir Politikacının Portresi’ kitabı yazacaktır.
‘İhanet‘ten kastım nedir peki? Silah arkadaşlarını, astlarını, askerlerini kandırıp giyotine götürmüş olması… Tıpkı Fouché gibi onun için de aldatılmış hissedenler pek de önemli değildir. Kamuoyunun düşüncesi de… Onun için en önemli olan, kazananın yanında olmaktır.
Evet, Cavit Çağlar ve Zekeriya Öztürk diyorduk.
Hulusi Akar için gerçekte ‘dost’ diye bir şey yok. Hatta en sık kullandığı sözlerden birisinin şu olduğu rivayet ediliyor: “Onbeş-yirmi tane arkadaşım var diyorsanız, onda bir yanlışlık vardır. Arkadaş sayısı üç-beştir. Siz daha arkadaş ne demek anlamamışsınızdır.”
Prensip olarak söylediği doğru. Fakat Cavit Çağlar ve Zekeriya Öztürk’ün onun hayatında ‘hakiki dostum’ diyeceği üç-beş insan arasında olmadığı kesin.
Daha çok amaca ve kazanmaya yönelik ilişkiler bunlar.
Belki de en önemlisi; devletin ekseninin kaydığını farkettiği erken zamanlardan itibaren bu iki isim üzerinden Rusya’ya yanaşma çabası idi…
Ya da kim bilir, böyle bir görüntüye ihtiyaç vardı…
-DEVAM EDECEK-
öğrenmeye devam!
Bir kaç sorum var Bu sorular taşları yerine oturtacaktır diye düşünüyorum.
Türkkan’ı tanırım. Yani kişiliğini biliyorum. İpe sapa gelmez , sözünde durmaz ve Harbiye arkadaşları arasında “Şerefsiz” olarak lakaplanmıştır. Kaç defa sözünde durmayıp yalpa yaptığı bilinen bu varlık için Akar’ın üzerine destan yazdığı cemaatçi olarak gördüğünüz anlaşılıyor. Türkkan’ın ipe sapa gelmez bu kişiliğini cemaat tayfasının bilmediğini düşünmek saflık olur. Yani Cemaat dediğimiz kitle eğrisyle doğrusuyla karşımızda olsas bu tür bir kişilikle ortaklık kuramazdı. Yok eğer kurdu diyelim Hulusi Akar böyle bir kişiliği tilki kurnazlığı olarak görmesi düşünülümez. Önceki yazılardan Doktorun Ünal’ın evine gönderip kendisine geçmiş olsun telefonu eden birinin aptal olduğunu varsaymak hata olur.
Yani soru şu. Kilit isimlerden biri olan Türkkan çakal yapısyla cemaate sızmış olamaz mı?
15 Temmuzda yediği dayak ta “vatan için!” olamaz mı?
Şu an Akar’ın önü açılıyor olsa da bu iş bir ekip işiydi ama mesela sadece Rusya ilişkisi mi?
Aylar öncesinde Bumerang adlı twitter kullancısı Erdoğan’ın Hitler’in “kavgam” adlı kitabı olduğunu dillendirmiş ve hatta kendisine yönelik sahte darbe girşimini taklit edeceğini haber vermişti
Bumerang kim idiyse Fuat Avni mahlasıyla eş güdümlü bilgiler saçmaktaydı.
15 Temmuz olduğunda ben çok şaşırmadım çünkü beklenen olmuştu. Sadece Perinçek değil bir çok kanal bunun olacağının “Allah’ın lütfu” olan şeyin bilgisi her yere yayılmıştı. Medya bile kırıntılarını vermişti.
Sorunun ikinci kısmı ise şu: Akar bir deha olsa bile tek başına bir hiç. Çünkü kişisel ilişkiler belli bir yerde tıkanır çünkü menfaatine dayalı sistemler menfaatin değiştiği yerde yerle bir olur. Asıl mesele Akar’ın üstünde Bu anlattığınız kişileri bağlayan güç veya otorite var mı?
Bu otoritenin mesela Trump ile ilişkisi , Fransa Cumhurbaşkanı Macron’la ilişkisi, ve hatta Brexit operasyonu. Yani Akar tek başına birbiriyle ilişkili bu olaylarda aynı sayıya rulet patlacak kadar akıllı olamaz diyorum.
Erdoğan’ın Yahudi nişanı, Cavit çağlarıîn Rusya nişanı alıyorsa Akar bunun neresinde?
Bir diğer mesele şu: 15 Temmuz’da cemaat içine sızanlar olduğu ortaya çıktığına göre bu değişik yapılara sızan cemaatçi olabilir mi?
Çünkü soru şu: FG. ortalıkta olmayan istihbari bir bilgiyi yani Akar’ın bir darbe teşebbüsünü nereden öğrendi? Ve esas vurucu soru da bu: Hem demaokrasi diye konuşan FG neden Hulusi Akar’ın “bizden!” olmasına rağmen bu darbe teşebbüsünü ortalığa yaymadı? Yani RTE evet bel altı vuruşu var ama Demokrasi diyen FG için de Akar’ın yapabileceği(ihtimal bile olsa) darbe denemesini 15 temmuzdan önmce “biz darbe yapılacını duyduk biz bunun içinde olmayacağız dost düşman bunu bilsin” dese hem kumpas çözülür hem de katılımcı saflar FG de bunu istemiyor diye geri adım atar hem de böyle bir darbe olsa bile ön alabilirdi. Ama bunu neden yapmadı?
Burada suçlayıcı değilim sadece bir konuda bilginiz var ise adam gibi adım atarsınız. Emre USLU’nun çok şeyine katılmasam da adamın en çok katıldığım yanı FG’e talebe olmanın siyaseti bilmek anamına geldiğini düşünüyor ve de kemik bir yapıyla tepki veriyorlar diyor.
Uslu’ya katılmadığım nokta şu saf bir FG talebesi asla siyasi olamaz.
Bir diğer sorum da şu: Şu an Perinçek grubundan pek çok emeklilik var. Bu grup aşırı sol kimlikli olup neden Rusya bunların ayağının kaydırılmasına göz yumuyor. Ki Perinçek çoook derin. Burada derin devlette bir tasviye mi var? Yoksa bunlar devreden çıkınca ve Kasım ayında Trump düşerse Rusya kapısı kapatılıp USA devri mi başlatılacak? Bu soruyu şöyle anonimleştireyim: devletler özellikle otoriter devletler, halkını tek-tipleştirerek kolay yönetir hale getirmek ister. Derin devletin refleksi de Akar üzerinden derin devlet tek-tipleştirmek olabilir mi?
Bir soru destesi daha var ama daha sonra inşallah. Selamatle..
Türkkan ölmeyecek kadar dayak yemiş az daha yese ölecek ve içerde olan biri, Cemaatin tabiriyle azıcık “Fason” diye adama sızma olabilir mi diyorsunuz. Cemaat en iyi adamlarını yaver olarak görevlendiriyor, hulusi kendi mi seçmiştir hepsini bilemem. Ama en iyi adamlar yaverler olur, üst düzey komutanların yaverlerinin hepsi de alındı. Yani hepsi de mi sızma olduğu için komutanlarının takip edip abilerine faaliyetlerini bildirdiklerini söylüyorlar. Böyle bir hamleyi yapan kişi cemaatte 5 5’lik asker kategorisindesidir. Yani cemaat sana bu derece güvenip sana bu derece bir suçu işletmesi için senin tegmenlikten itibaren her şeye itaat edip sorgulamaman, seçeceğin eşe kadar abiler neyse odur demen her hafta yapılan görüşmeleri asla aksatmaman gerekir. Türkkan bu şekilde abilere bilgi aktardığını söyleyen biri, cemaatte kim ona oynak fason vs diyormuş şimdi? Eğer başka bir asker diyorsa 1 kere Türkkan ile aynı grupta mı bulunmuş da Türkkan’ın cemaatçi olduğunu biliyor. Gruplar 3 kişilik Türkkan gibi kritik görevdeysen 1 kişilik. Şimdi hangi asker Türkkan’a laf diyebilir? Türkkan kendi yaptığı tedbir kapsamında dışarıya abilerinin dediği bir portre çizebilir, adam içki içebilir az kancık olun az yalancı olun denmiştir öyle yapmıştır, cemaatte ilişkisi sadece sohbete gitmek seviyesinde kalan kendi eşini kendi seçen ama gene cemaatçi olan başka asker de ona ipe sapa gelmez diyebilir. Yani buradan çıkarım yapman garip geliyor içerde çürüdüğü kesin olan bir insan için. Diyelim ki Türkkan sızma. Bu arada ben cemaatte hiç sızma da görmedim, mesale kim? Sezai ya da Türksat sivillerini oraya götüren kişiye sızma diyorsan onların hepsi üst yönetim tarafından korunan kişiler, Sezai hala kampta. Adil’e sızma demek kolaycılık olur diğer 4 akıncı sivili öyle demiyor çünkü. Abdullah Aymaz da öyle demedi. Adil’in dolu kankası var üst düzey cemaatçiler arasında 1 tanesi adil’e bişi demedi demez de. Devam edelim Türkkan sızma onun sözünün tersi doğrudur demiştiniz. Türkkan Hulusi Akar cemaatte yakın demiş o zaman bu söz yalan demiştiniz. Şimdi Hulusi Akar cemaatte yakın değilse yada doğrudan cemaatçi değilse bu tarz söz söyleyen herkesin sızma olması lazım. Faruk Mercan’ın tweetleri var, sadece tweetler değil darbe öncesi gittiği her yerde hulusiyi öven biri. Aynı şekilde hulusiyi övmenin dışında Hulusiyi KAHTANİ olarak görenler bile var. Hulusi tabiki çekirdekten yetişme değli sonradan kazanılan bir cemaatçi. Cemaatte yakın falan da değil öyle bir kategori cemaatte olmaz zaten, cemaat bir adamı olabildiğince 5 5’lik kategoriye çekmek ister. Kendisine bir adamı yakın diye öyle takılmaz onu kazanır her geçen gün daha da bağlı olmasını sağlar. Bu kazanma faaliyetlerine karşı tepki vermeyen birinin gene üstü çizilir, Hulusi’nin çizilmediğine göre ve Balyoz ile önü kesilmediğine göre hulusi her geçen gün cemaatte yaklamış ve bir cemaatçi olmuş. Bunu nasıl bilebiliriz, sadece Türkkan değil başkalarının da bu yönde ifadesi vardı. Tek türkkan deil ki nerdeyse darbeci olup içerdeki müebbet yiyenlerin çoğu bunu dedi, ya hepsi sızma ve ajan diyeceksen koca darbeyi yapan tüm cemaatçiler aslında sızmaymış ve şu an içerde bile değiller tüm mahkemeler işkenceler kurgu gibi akıl almaz bir teori çıkar, bunu da diyebilmek için elinde dolu ciddi kanıt olması lazım. Başka nasıl Hulusi’nin konumu öğrenebilir? Çok basit bu Türkkan dışında diğer darbeciler dışında Faruk Mercan gibi dolu insan var Hulusi’nin ilişkilerini bilen ve bu insanlar açıklıyor. Faruk üst düzey olabilir çok daha büyük sırlar biliyor olabilir ama bizim aradığımız Hulusi’nin cemaatle birlikte yaptığı faaliyetler verdiği sözler değil, basit bir soru bu adam cemaatçi mi değil mi? Türkiye’de ya da yurtdışında Hususi iş yapan insanlara bu Hulusi’ye darbe öncesi neden kahtani dendi, bu adam nasıl böyle yükseldi, faruk bunu niye övüyor, Abdullah Aymaz Said NuRSİ’NİN HUlusi talebesine niye yazıda büyük harflerle atıf yapıp türkiyeyi kurtaracak kişi geliyor vs tarzı yazılar yazdı diye sorunca, Orta düzey bir hususi iş yapan kişi bile Hulusi’yi Albaylıktan beri bizden olduğunu sana söyler ister yurtdışında bul böyle kişileri ister türkiye’de, zor değil. Yani tutup Türkkan sızma gibi komplonun gözünü vurmaktansa az araştırınca birçok kişiden sağlıklı bilgi edinmek mümkün.
Adımız boşuna tereci değil.
Şurada sorular sormaya başlayınca hop biri ucundan bişi yakalayabilirmiyiz diye atlayabilir diye düşünmedik mi sanki?
Levent için has bir cemaatçi olduğunu iddia eden ben değilim. Ben şahsi kişiliğinden yola çıkarak bir cemaatçi olamayacak bir yapıda olduğunu biliyorum.
Hani “ahmet” kimsen onun hakkında öyle bir bilgiye sahipsin ki başından sonuna kadar cemaatçi olduğuna eminsin ve hatta o kadar bilgilisin ki, cemaatin hulusi Akar’a yaverliği için açıkca önerildiğini biliyorsun(!)
Buna literatürde istibarat denir. Bu bilginin Hulusi Akar için bir önemi varsa ancak o zaman ortaya konur yoksa gizli bırakılırdı. Çünkü yaver demek komutan için mahremiyet demektir.
Bu mahremiyet bir kalemde FETÖ’cü denilerek üstü çizilemez. Yoksa Hulusi AKAR’ın zekasına hakaret olur. Neden mi? Bir adam general olabiliyorsa bu detayı en iyi bilen adam demektir.
Şu an içerde olan ne kadar general varsa içeriye bu mahremiyetlerindeki zaaflardan hapisteler yoksa ihanetten değil. İhanetten değil çünkü ihanet denilen şey bir ispatla sonuçlanır.Şu ana kadar “hain” olan hiç bir general neden içerde olduğunun delili ortaya konulmadı. Kaçamak dövüşen Bir Akar ve onun dümen suyunyla ilerleyen RTE var. Boşuna “Allah’ın lütfu” olmadı.
Ayrıca alınan istihbaratlar ben dahi tweet takip eden biri bir darbe müsameresinden haberim olduysa cemaatçilerin nasıl olmadığını açıklama bulamıyorum. Cemaatçi yada değil pek çok hesapta tuzağın detayları ortayaçıkıyor
ve ilginçtir ki yaverin bile böyle bir oluşumdan haberi yok. Buna ancak bir tarafımızla gülelim. Kaldı ki, Yaverin cemaatçi olup olmaması darbenin/ tiyatronun en kritik noktası. Adil Öksüz’e gelince. Kendisini tanımıyorum ancak darbe sonrasında neden rahatlıkla ortadan kaybolduğu ve nasıl kaybolabildiği bir muamma. Adil Öksüz bir cemaatçi olsaydı ve dahi Gülen’e kalpten bağlı olsaydı (faraza) kurtulma fırsatını buldu ve kaçtı diyelim, Uluslararası güvenli bir mecrada diğer cemaatçileri ve Gülen’i savunurdu. Emre Uslu bir cemaatçi olmasa da , cemaatin içindeki çatlakları görüp dobra konuşmasına rağmen bu darbenin RTE- Akar- Fidan ve arkasındaki güç odaklarını açıkça ortaya koyuyor. Bu adam deli mi? evet deli! Çünkü deli olmayan bir adam gazeteci olamaz. Peki Adil Öksüz neci? Gülenci mi? Hayır. Çünkü en kritik isimken yok arsaya bakmışta oraya bilmem ne amaçla getirilmiş te vs vs. Arkadaş sen bir Subaysın. Türk Subayı. Şerefin üniformanın altında. Arkadaşların bir kumpasa düştüyse gerekirse hayatını riske atar ve bunun gereğini yaparsın. Eğer F.Gülen’ie bağlıysan(ki hiç sanmıyorum) Dünyada barış diye yola çıktığını söyleyen birine gönül verdiysen kendini feda edersin vs vs.
Yani Adil ÖKSÜZ bir çakma. Bu aşikar. Diğer hikayelerin daha fazlasını diğer kaynaklardan öğrenebilirz.
Gelelim tekrar Türkkan meselesine. Bir cemaat mensubu olabilir. Bu mümkün. Ama kanımca ikili oynayan biri. Ey Cemaati tanıyan vatandaş, sonradan harbi cemaatçi olduğunu öğrendiğim X şahsının tutum ve davranışlarıyla kıyas yapacak olursam Türkkan için çok rahat bir şekilde satıcı diyebiliyorum. X şahsı kurmaylığa oynayan biriydi (en başından beri). Kurmay olması/olmaması sonucu değiştirmeyecek ama ne zaman dürüst ne zaman “kancık” olduğunu çok net biliyorum. Bu tür davranışlar genelde fırsat ve dönemeçler durumda operasyonel olur. Cemaatçiler de öyle davranıyyor cematçi olmayanlar da. Ama Türkkan yapısı itibariyle (dibinden beri) kayması bol bir arkadaştır. Bana bile şahsi yamuğu oldu. Ben yamuğu olduktan sonra uzak durdum ve dahi bu zamana kadar da kurcalamayı düşünmüyordum ancak Hulusi Akar dosyasını görünce fikrim değişti. Daha doğrusu aklımdaki deli deli duran sorular coştu ve Türkkan’ın Akar’ın bir piyonu ya da ekibinin bir parçası olma olasığı cemaatçileri bu adamın karakterini göremediğini düşünmeye başladım. Evet bir cemaatin içinde olabilir ama saf olduğunu kimse bana inandıramaz. Bu meseleye kuyuk acısı kıvamında yaklaşmıyorum. Yıllar öncesinde aptalca bir sorundu aramızdaki ama bana kişiliğini belli ettiğinden bu kadar kritik bir konunun köşe taşına da ben dikkat çekmek istedim.
Türkkan, yıllar boyunca cemaatin üst düzeyi tarafından yetiştirldiğini anlatan sizsiniz. Bu bilgi ne kadar aşikar size?Yani böyle bir bilgi de mahremiyettir. Tedbir dedikleri bu kadar aşikara açılıyorsa nasıl oluyor da Hulusi Akar o gün hakkında mahkemeden kaçıyor. Özellikle bu günlerde iki ismin Türkkan ve Öksüz için savunma kuran hesapları görünce bunlarında ikincil tuzaklama olduğunu anlamamak için aptal olmak gerek.
Madem karşımda bir muhattap var o zaman sorayım:
1. Türkkan, Cemaat mensubu ve Akar’ın mahremiyetine ait bilgiyi “abilerine” aktardı 15 temmuzdan bu güne kadar o “abileri” tüm arkadaşlarını satmış olan Akar’ın açıklarını niye ortaya dökmedi?
2. Türkkan için dayak yedi ile oluşan efsane onu daha çok cemaatçi yapar. Böylece darbeyi cemaat yaptı algısını daha iyi pekiştirdi. O gün yediği dayak dışında başka bir şey olmadı mı? Mesela genaraller erler dövdürüldü ve cinsel zulme tabi tutuldular. Buna Türkkan neden muaf tutuldu? Bunu soruyorum çünkü ayrıcaklı olmak için nesi vardı?
3. Türkkan’ın ailesi ne durumda. (bunu gerçekten bilmiyorum) FETÖ kavramı kapsamı itibariyle bebekleri de içine aldığı için soruma dahildir.
4. Türkkan cemaatçi ve dahi Akar’ın mahremi ise neden mahremini ifşa ettirmiyor? Bu koz her zaman işe yaramıştır.
5. Hulusi Akar kişisel olarak müthiş bir zekadır ama ahlak yoksunudur. Bunu nasıl fark edemediler?
6. Neden sadece darbeye odaklanılıyor? Bir operayon öncesinde yapılan hazırlıkla vardır. Bir şah çekecekseniz bile filiniz atınız kaleniz doğru yerde olmasını sağlarsınız. Sadece darbe ve sonrasına odaklanılmış. Türkkan elindeki bilgiyi paylaştığı “abilerinin” kripto olmadığını kim biliyor.
7.Adil Öksüz gibi bir figür neden seçildi? Cemaat bir darbe yapsaydı bu derece aptalca davranır mıydı? Bence hayır. Adamlar uluslararası bilim olimpiyatlarını kazanacak kadar araştırıcı bir ruha sahipken köpekbalığıyla dalaşmak anlamına gelen TSK içinde olmanın ağırlığı altında darbe planlasa ki, 15 temmuz’a kadar sadece hukuk normlarıyla hareket eden bi cemmat var karşımızda, böyle beceriksizce yapar mıydı?
8. TSK’nın 2/3 oranında generali cemaatçi olsa darbeye ihtiyacı olur muydu? (içerdeki general sayısı)
9. Hulusi Akar neden keyifli? Türkiye’yi cemaatten temizlemek nasıl bir kurtarıcılıktır? Perinçek için memnuniyet veren bir konu için nasıl oluyorda Hulusi Akar kurtarıcı olur? Aptalca. Hem Hulusi o Hulusi değil. Hulusi Yahyagil. Türkiye’yi kurtaracak kişi Genel Kurmay olarak değil Risale hizmeti için o tür övgüler almış. (Tarihçe-i Hayat) internette biraz arayınca çabucak bulunuyor
10. Ahmet- Hem cemaatin detayını biiyorsun (nasıl davrandığını neler yaptığını neler yapmadığını) hem de cemmatin içinde sızma olmaz diyorsun. Saf değilsin bu belli. bu yazdıklarında boş değil ama tereciyiz bir kere. Soğuk savaş ortamında siyah ve beyaz sınırında gri de vardır. Bu griyi siyahın da beyazında katkısı da vardır. Cemaat tümden temizlenmiş değil ama cemaatin de ciddi yara aldığı bu olayda Akar gri bölgedeki ekibi olmasa hangi başarıyı kutlayabilirdi? Cemaat 80’li yıllardan beri göz altında olan bir topluluk. Kurmay zekası öyle bir topluluğu başıboş mu bırakır sanırsın. Sızma her zaman mevcuttur. Bunu bile cemaat kendi tedbirlerini uygulamış ancak 15 temmuza kadar oldukça açık vermiş. FETÖ diye içeri tıkılan %10 cemaatçi bu gruptan sanırım. İşte bu noktada kendini yaver olarak aldıran Türkkan bence gri bölgede. Cemaatin Trükkan’ı savunması ne kadar aptalca olurdu değil mi? Ana aktörlerden birine sahip çıkmak darbeye sahip çıkmak demek. ama görülen şu ki Türkkan’ı savunmak cemaat işi değil. Cemaatçi görünenin işi. Daha başka cemaatçi var mı? …
Cemaat içinde Akar’a hala çok güvenen insanların olduğu anlaşılıyor.
Akarı kendilerinden görüyorlar.
Geçen Said Sefa kanalında Ahmet Nesin’in iddiasını yayınlamıştı. ”Darbe gecesi Akar ve Adil Öksüz darbeyi aynı odada birlikte yönetiyorlar” demişlerdi.
Şu senaryo nasıl sizce; Akar ve Öksüz işler sarpa sarınca kendilerini kurtarıp ötekileri feda ettiler. Akar yerini korudu erketeye çekildi.
Cemaatin Akar’a hala toz kondurmayışına bakılırsa dikkate değer bir fikir gibi.