“Saray’a çıkan CHP’li” bombasından geriye ne kaldı?..
Kaynayan kazana dönen CHP…
Küllerinden doğmaya çalışan Muharrem Ankakuşu…
Köşeye sıkışan Kılıçdaroğlu…
Ve itibar kaybeden kulis gazeteciliği…
Bir de tabi ki yıkanıp paklanan, ‘hiç bu taraklarda bezi olmayan Erdoğan’ imajı…
Bu iddialar ilk ortaya atıldığında Saray’dan yapılan yazılı açıklamada ne denmişti: “Yaklaşık 43 yıllık siyasi hayatında Sayın Cumhurbaşkanımızın herhangi bir siyasi partinin dizayn edilmesine yönelik adım atması ya da iç işlerine müdahale etmesi hiçbir zaman söz konusu olmamıştır.”
Hem de ‘hiç bir zaman’…
Peki öyle mi gerçekten?
Tabi ki hayır.
Bir yalan tornadosundan ibaret olan Türk siyasetinin sıradan, alelade, küçük pembiş yalanlarından bir tanesi işte.
Adı ‘ak’, kendi ‘kara’ komedi…
****
Neymiş, ‘Sayın Cumhurbaşkanımız’ 43 yıllık siyasi hayatında herhangi bir siyasi partinin iç işlerine hiç karışmamışmış.
Hatta, asla, söz konusu dahi olmamışmış…
“Yaz kızım 200 torba çimento, 20 kamyon çakıl, 15 tane kapı…”
Öyle mi Şakir?
Öyle tabii.
Türk siyasetinin Şener Şen filmlerinden farkı yok. O yüzden de hemen her açıklamadan sonra ‘Ne Olacak Şimdi’ filminin bu unutulmaz repliği geliyor aklıma.
Zaten ‘Sayın Cumhurbaşkanımız’ yakın gözlüklerini takıp Baykal’ın kasedini izlerken de ne yapıyordu? Tıpkı Şakir gibi sadece ekrana bakıyordu, öyle değil mi?
Hani geçenlerde Batum’da kumar salonunda görüntülenen eski AKP’li vekil Nihat Öztürk vardı ya… O da öyle savunmamış mıydı kendisini: “Ben sadece ekrana bakıyordum”
Ustasını al, vur çırağına…
****
Erdoğan, bir kasetle CHP dizayn edilirken tabi ki sadece ekrana bakmakla yetinmemişti.
Sürecin başından sonuna kadar içindeydi.
Meydanlarda tepe tepe kullandı. “Ne özeli, genel bu geneeell!” diye bağırıyordu.
Kaseti çeken polisler Erdoğan’a önceden izletmişlerdi. O anın görüntülerini de çektiler elbette. Ellerinde bunun da kasedi var.
Nitekim Kılıçdaroğlu Mart 2014’te “Ben Erdoğan’ın gözlüğünü takıp o kasetleri izlediğini gözlerimle gördüm. Bir değil birden fazla kaseti izlediğini gördüm” çıkışı yapmıştı.
Herkes Kılıçdaroğlu’nun bu kaseti delil olarak mahkemeye sunmasını bekledi. Fakat böyle bir şey olmadı.
Neden olmadı?
Çünkü kaseti çekenler sadece izletmekle yetindiler, CHP lideri ile paylaşmadılar.
Ne hikmetse hala ellerinde koz olarak tutuyorlar. Bu malum cadı avı kendilerini de vurmasın diye…
****
Benzer bir kaset operasyonu MHP’ye yönelik de olmuştu, biliyorsunuz.
9 ayrı kaset birbiri ardına patlamaya başladığında 12 Haziran 2011 seçimlerine 3 hafta kalmıştı.
Erdoğan o kasetleri de sonuna kadar kullandı. Bir mitingde, “Bahçeli AK Parti iktidarı insanların özeline giriyor diyor. Niye? Çünkü kendi adamlarının da bu tür kasetleri çıkmaya başladı, ondan rahatsız olmaya başladı. ‘İnsanların özeline giriyorlar’ diyor. Yahu böyle özel olur mu Allah aşkına. Peki özeldi de bu milletvekillerini niye istifa ettirdin o zaman?” sözleriyle yükleniyordu.
****
Yeri gelmişken bir parantez açıp şunu da ifade edeyim: Cemaat bu konuyla da yüzleşmedi.
İşi Erdoğan’ın siyasi sorumluluğuna havale edip o komplolarda rol alan polislerin cemaat bağlantılarının üzerine hiç gitmedi.
Daha doğrusu bağlantıları zaten biliniyordu da neden Erdoğan’la böyle kirli bir ilişkiye girdikleri sorgulanmadı.
Diğer bir çok netameli konuda olduğu gibi burada da cemaat içi koruma ve suskunluk yasası işledi.
Hatta sorsanız, “Bizimle ne ilgisi var?”dır. “Bir suç işleyen varsa yargı hesabını sorsun”dur. O kadar.
Peki bu adamlar şu an halen cemaatin içerisinde mi?
Tabi ki içerisinde. Dışlanmış değiller.
Kimi Kanada’da kimi Amerika’da, halen cemaat sosyal ağı içerisinde hareket ediyorlar.
Bir gün bunun detaylarına da gireriz.
****
Parantezi burada kapatıp ‘Sayın Cumhurbaşkanımız’la devam edelim.
‘Hiç bir zaman hiç bir partinin iç işlerine karışmayan Sayın Cumhurbaşkanımız’, henüz başbakanken hem CHP hem de MHP’nin içişleri ile çok yakından ilgiliydi.
Bir başka örnek: Eylül 2012’de dönemin MHP’li TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in oğlu Fatih Akşener’in Beylerbeyi Sarayı’nda nikahı vardı. Düğün, dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli’yi de buluşturmuştu.
İki lider orada baş başa bir görüşme gerçekleştirdi.
Yani bir başka saray, bir başka gizli görüşme ve belki ‘mezara gidecek’ bir başka sır daha…
Aydınlık yazarı Sabahattin Önkibar, toplatma kararı çıkan “Devlet Bahçeli ve Ülkücüler Hakkında Her Şey” isimli kitabında bu buluşmayla ilgili şunları yazıyor: “Meral Akşener’in oğlu Fatih’in Beylerbeyi Sarayı’ndaki düğününde Tayyip ile Bahçeli, sarayın bir odasında gizlice buluştu… Meral Akşener bu buluşma esnasında, buluşulan odanın kapısında nöbetçiydi ki bu sahneyi bana aktaran, düğüne davetli olan ve tebrik için aradığı Akşener’i kapıda bekler pozisyonda bulan Adana Büyükşehir Belediyesi’nin eski Başkanı Aytaç Durak’tı.”
Fakat kitaptaki bilgi eksik.
O günlerde Meral Akşener’in MHP genel başkanlığına hazırlandığı konuşuluyordu.
Bendeki bilgiye göre Erdoğan, Bahçeli ile görüşmesinden çıktıktan sonra Akşener’e, “Devlet Bey bir müddet daha devam edecek. Şimdilik kendisine karşı adaylığı düşünmeyin” minvalinde bir şeyler söylemişti.
Bu bilgiyi, Ankara’da muhabirlik yaptığım dönemde MHP kaynaklarından edinmiştim. Fakat ispatlama şansım olmadığı için gazeteme yazamamıştım.
****
Baykal sonrası CHP’sine gelince…
Erdoğan, anamuhalefet partisini hiç bir zaman kendi haline bırakmadı.
Kemal Kılıçdaroğlu tam 7 senedir, “MİT beni izliyor” diyor. 2012 yılında, “MİT beni, ailemi ve 7-8 milletvekilini takibe aldı. Elimizde somut veriler var. MİT teknik takiple bizi izliyor ve dinliyor. Tek parti uygulamalarına tanıklık ediyoruz.” demişti.
Kılıçdaroğlu’nun kastettiği vekillerden biri, dönemin CHP Grup Başkan Vekili Emine Ülker Tarhan’dı.
Tarhan, Erdoğan’ın cevaplaması istemiyle TBMM’ye bir soru önergesi de verdi. Kendilerine dinleme ihbarını yapan kişinin de bir ‘kamu görevlisi’ olduğunu söyledi.
****
17-25 sonrasında da Kılıçdaroğlu’nun benzer açıklamaları devam etti…
“Erdoğan bizi MİT’e takip ettiriyor. MİT eliyle partimizi karıştırmak için elinden geleni yapıyor” demeçleri geliyordu.
Kasım 2014’te de Hürriyet gazetesine, “MİT CHP’yi izliyor” açıklaması yaptı. “MİT’in içinde bir grubun görevlendirildiğini biliyoruz. Karışıklık çıkartmak ve daha bir sürü şey için bu grup…” diyordu.
Dediğim gibi, CHP liderinin bu ısrarı halen sürüyor.
2018 başkanlık seçiminden önce “MİT müsteşarı Saray’a çalışıyor” dedi.
CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel de geçtiğimiz ay, “MİT tüm seçimlerin içinde, elimizde somut bilgiler var” açıklaması yaptı.
****
7 Haziran sonrasını hatırlayalım.
AKP ilk kez koalisyona düşünce Erdoğan, Saray’dan muhalefet partilerinin içini karıştırmaya başlamıştı.
İlk hamlesini seçimin hemen ardından Deniz Baykal’ı Saray’a davet ederek yapmıştı. Aynı bugün olduğu gibi o gün de CHP’de kazan kaynamaya başlamıştı. Erdoğan bir anda havayı lehine çevirmiş ve rüzgarı tersine döndürmeyi başarmıştı. Sonuçta parlamentonun yüzde 60’ını oluşturan muhalefet bir araya gelip Meclis başkanını dahi seçememiş, yine AKP’li İsmet Yılmaz o koltuğa oturmuştu.
Muhalefet için sonun başlangıcı burasıydı. Nitekim dönemin AKP Sözcüsü Beşir Atalay, “Yüzde 60’lık bloku dağıttık” diyecekti. Bunda Baykal’ın Saray ziyaretinin psikolojik etkisi çok büyüktü.
****
Sonrasında iş koalisyonu kurdurmamaya gelecekti.
Erdoğan bu kez MHP’nin içini karıştırmaya başladı.
Elinde şemsiye, Kıbledağı’nda keklik dürter gibi, devamlı surette muhalefet partilerinin içini kurcalıyordu.
Tuğrul Türkeş’in yanı sıra MHP genel başkan yardımcıları Ruhsar Demirel ve Zuhal Topçu’nun Erdoğan’la Saray’da görüşmeler yaptığı iddia ediliyordu.
En azından Tuğrul Türkeş kısmından artık eminiz.
Erdoğan MHP’lilerle yaptığı bu görüşmeler sayesinde hükümeti kurdurmadı. Erken seçim kararı aldırdı. Seçime kadar görev yapacak geçici hükümette Tuğrul Türkeş bakan oldu. 1 Kasım’daki erken seçimde de AKP’den Ankara Milletvekili seçildi ve başbakan yardımcılığına getirildi.
Aynı dönem Ahmet Davutoğlu tarafından Meral Akşener’e de ara hükümette bakanlık teklif edilmişti. Fakat Akşener kabul etmedi. Daha sonra bunun belgesini de açıkladı.
Fakat nedense Devlet Bahçeli, 1 Kasım’daki erken seçimde Akşener’i milletvekili aday listesine koymadı.
Akşener’e artık genel başkanlık adaylığı dışında bir yol kalmamıştı. Fakat orada da Erdoğan devreye girdi ve Bahçeli’yi korumaya aldı. Toplanan imzalara rağmen Tosya ve Gemerek hakimlikleri marifetiyle olağanüstü kongre toplatılmadı.
****
Son dönemde Erdoğan Millet İttifakı’nı hedef alıyor.
Özellikle İstanbul’u kaybetmesiyle birlikte bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminden yana tedirgin.
O yüzden de şemsiyeyi bu kez ittifakın içinde dolaştırması kendisinden beklenen bir durum.
Geçtiğimiz Temmuz ayı sonunda Bahçeli’yi evinde ziyaret etti ve Bozkurt heykeli önünde poz verdi. Hemen ardından Bahçeli bütün İyi Parti’lilere “Yuvanıza geri dönün” çağrısı yaptı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Saray ittifakı bozmak için özel çalışma yapıyor” dedi. Derin devletin araya girdiğini öne süren Kılıçdaroğlu, “İstihbarat elemanları dahil olmak üzere pek çok kişi devreye konulup, ‘Millet İttifakı’nı nasıl bozarız’ arayışı içindeler. Millet İttifakı’nı oluşturan siyasi partilerin ittifakını bozmaya yönelik bir Saray hareketi bu.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, en son Suriye’nin Kürt bölgesine ‘Barış Pınarı’ operasyonunu ilan ederken bile “Adı Millet İttifakı ama milletten nasibini almamış ittifakın zayıflaması, parçalanması çok çok önemli” mesajını vermeden edemiyordu. Çünkü zaten operasyonun bir numaralı hedefi buydu.
Bugünlerde baskın seçim, süper baskın seçim vs konuşulurken birden bire CHP’nin yeniden cadı kazanına döndüğünü görmek şaşırtıcı olmamalı.
Ama ne hikmetse gazetecisinden anamuhalefet liderine kadar herkes yalancı bir tek ‘Sayın Cumhurbaşkanımız’ dürüstmüş.
“Yaz kızım ordan 200 torba çimento…”