Yeni parti kurma hazırlıklarını sürdüren Ali Babacan, dün akşam Teke Tek programında Fatih Altaylı’nın sorularını cevapladı.
AKP’den ayrılıp yeni oluşum hazırlığı içerisine girdikten sonra ilk kez ekrana çıkan Babacan, bir anlamda yeni pozisyonu ile ilgili de görücüye çıkmış oldu.
Peki nasıl bir performans sergiledi?
Nasıl bir profil çizdi?
Türkiye’nin sorunlarını iyi kavramış ve çözüm yollarını da üretecek bir lider görüntüsü verdi mi?
Heyecan oluşturdu mu?
Umut verdi mi?
****
Baştan söyleyeyim: Beni heyecanlandırmadı.
Zaten heyecan verici bir konuşma yapmak için de gelmedi.
Gördüğüm kadarıyla yerleşik siyaset anlayışına bir antitez olarak geliyor Babacan hareketi.
Bu bilinçli bir tarz mı yoksa kendisinin kişilik özelliklerinden kaynaklı bir mecburiyet mi, hareketin diğer aktörleri kamuoyu önüne çıkmaya başladıkça göreceğiz.
****
Babacan’la ilgili altını çizmemiz gereken ilk şey, üslup farkı.
Bu net.
Yoksa söyledikleri içerisinde yeni bir şey yoktu.
Yayın öncesi beklentilerimden ne bir eksik ne bir fazla şey söyledi.
En azından benim için durum böyle.
Örneğin Barış Pınarı operasyonu ile ilgili yazdığım 16 Ekim 2019 tarihli “Erdoğan bir yol ayrımındaydı ve savaşmayı mı seçti? (1)” başlıklı yazıda, Babacan’ın dün söyledikleri ana hatlarıyla vardı. Mesela şu ana kadar 700 civarında kişiyle yüz yüze mülakat yaptığını, kuracakları partinin ittifaklar içerisinde yüzde 3 ile yüzde 8’leri hedeflemediğini, iktidar iddiası ile çıkacağını, Özal’ın ANAP’ına benzer şekilde farklı eğilimleri bir araya getireceğini, en çok adalet ve ekonomi üzerinde duracağını bu yazıda bulabilirsiniz.
Onun ötesinde bu yayında önemli bir şey yoktu diyebiliriz.
****
Öyleyse içerikten çok Babacan’ın liderlik performansı, vizyonu, üslubu ve kitlelere nasıl bir elektrik verdiği ile ilgili yorumlar yapmak daha uygun düşecek gibi…
O halde ilk şunu vurgulamak isterim: Ali Babacan bir lider değil ve Türkiye’ye vereceği en büyük vaat, elinde tutacağı en büyük koz da bu olacak görünüyor.
Yani alışılanın tersine ve belki de ilk kez bu kadar bariz bir şekilde bir parti genel başkanı, seçmenin karşısına bir lider olarak değil, anti-lider olarak çıkacak.
Daha doğru ifade etmek gerekirse, tek adamın değil çok adamın öne çıktığı, bir kişinin karizmasının değil ortak aklın egemen olduğu bir ‘kadro hareketi’ olarak çıkacak. Genel başkan ile kadronun diğer önde gelenleri arasındaki ilişkinin mümkün olduğunca esnek olduğu, hiyerarşinin çok keskin olmadığı bir yapı kurulacak.
Anladığım kadarıyla burada yıldız siyasetçiler de olmayacak.
Demagogların mümkün olduğunca az olduğu, teknokratların öne çıktığı, siyaset değil iş yapan bir kadro olacak.
Karizma değil, akıl…
Hitabet değil, üsul…
Hamaset değil, veriler…
Demagoji değil, rakamlar öne çıkacak.
Ahmet Davutoğlu’nun bu kadroda olmama nedeni de bu.
Babacan, “Sayın Davutoğlu ‘kendi merkezli’ bir hareket başlattı.” diyor.
****
Ali Babacan, aslında bildiğimiz Ali Babacan.
Sempatik, ılımlı, efendi, iyi aile çocuğu…
Güven veriyor.
“Bu adamdan bir kötülük gelmez” imajı veriyor.
Bununla beraber iddialı sözler söylemeyen, iri iri ve köşeli laflar etmeyen, yumuşak konuşan ve diplomatik üslubun dışına çıkmayan bir siyasetçi.
Bağıra bağıra konuşmuyor.
Çok önemli sorunlara çok net ve sert eleştiriler getirmiyor.
“Bütün dünya sıfır veya eksi faizle borçalanabilirken Türkiye artık yüksek faizlerle borçlanıyor.” eleştirisi getirirken bile bunun sebebini net ve sert ifadelerle dile getirmiyor.
En fazla dediği, “Çünkü Türkiye artık öngörülebilir değil.”
Oysa Türkiye’nin krizi, ‘öngörülebilirlik’ çizgisinin çok çok ötesine taşmış durumda.
Çünkü Türkiye’de hukuk yok. Hammurabi kanunları bile bugünkü Türkiye’ye göre çok daha modern ve ileri bir seviye.
AKP artık yargı reformu yaparak ‘Bundan böyle düşünce açıklamak suç olmayacak’ diye reklam yapıyor.
Hukuk kavramı ile toplumu, yine hukuk ile devleti ayrı ayrı düşünemeyeceğimize göre varın siz düşünün Türkiye hangi çağı yaşıyor…
Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’yı ve mahkeme kararlarını tanımadığı bir ülke burası. Anayasa çöpte.
Türkiye’de özgürlük yok. Açık hava cezaevi…
İşinizi gücünüzü kaybetmeniz, aylarca cezaevinde yatıp işkence görmeniz, bir posa gibi yolun ortasına bırakılmanız tek bir kişinin ihbarına bakıyor.
Keyfi ve cebri bir rejim var.
Türkiye’de kimse kimseye güvenmediği gibi dünyada da Türkiye’ye güvenen bir ülke yok.
Ali Babacan bütün bunları bir ‘öngörülemezlik’ kelimesi altında topluyor.
Dün kurduğu en sert cümle şuydu: “Yerlilik ve millik kılıfı altında Türkiye’yi içe kapatma ve içine kapanmış bir Türkiye’yi daha kolay yönetme gibi bir amaç varsa o konuda kimseyle mutabık olamayız.”
****
Aslında Türkiye’nin bu iktidar döneminde asırlık sorunları oluştu. Bir kaç nesilde ancak düzelebilecek problemler var.
Hatta enkaz bile diyebiliriz. Altında hala binlerce yaralının olduğu… Ali Babacan enkaz karşısında acil yardım ve kurtarma timi lideri gibi değil, sakin sakin ölçüm yapıp hizmetlerin en kısa sürede normale dönmesini sağlamakla görevli koordinasyon şube müdürü gibi hareket ediyor.
Yani bu kadar derin sorunlara karşı daha radikal bir liderlik ve daha keskin bir üslup gerekir beklentisinde olanların hoşlanacağı bir profil değil Babacan.
“Çünkü biz kavga etmeyeceğiz, iş yapacağız, Türkiye’nin sorunlarına odaklanacağız.” diyor.
****
Peki bu tarz Türkiye’de iş yapar mı?
Burası bir İskandinav ülkesi değil sonuçta.
Biz valinin bacak bacak üstüne atanı fırçalayanını alkışlarız.
Biz siyasette Tayyip Erdoğan, futbolda Fatih Terim ve Aziz Yıldırım’ları severiz.
Ama ne ilginç değil mi, hepsinin miadı doluyor.
Babacan, yeni bir dönemin, yeni bir Türkiye’nin (ki bu kavram artık tüylerimizi diken diken etmeye yetiyor) yüzü olabilir mi?
İşte bu soruya vereceğim cevap, genel olarak Ali Babacan olayını nasıl okuduğumun da cevabı olacak.
Babacan olayı büyük oranda çelişkilerin doğurduğu bir fenomen.
Normal şartlarda bu profilde bir siyasetçinin Türkiye’de umut olma ve tek başına iktidarı domine etme şansı yok.
Yani Türkiye gibi bir ülkede yok.
Babacan’ın şansı tuhaf bir şekilde Erdoğan’ın başarısızlıklarına bağlı.
Diyeceksiniz ki her muhalefet partisinin şansı, iktidarın başarısızlıklarına bağlıdır.
Hayır.
Bir kere bazı liderler kendi tarzı ile öne çıkar ve iktidarı alaşağı eder.
Tersi durumlarda da her iktidar başarısızlığı her muhalefet liderine yaramaz. İçlerinden birini öne çıkarır.
BİR ANTİ-ERDOĞAN OLARAK BABACAN’IN BAŞARI ŞANSI
Ali Babacan’ın durumu şöyle: Tayyip Erdoğan ne ise o onun tam tersi. Bazı nüanslar dışında…
İşte bu yüzden de Erdoğan’a duyulacak karşıtlıktaki her doz miktarı, Babacan’ın kefesini o kadar dolduracak.
Erdoğan’ın tek adamlığına, karizmasına, baskıcı yönetim tarzına, otoritesine duyulacak alerji, Babacan’ın şansını artırır.
Yani Erdoğan karşısındaki dezavantajları, Babacan’ın avantajlarına dönüşebilir.
Nasıl ki Erdoğan’ın yönetim tarzı Babacan ve arkadaşlarını AKP’den kopardıysa bundan sonra yapacakları da bu ekibin başarı şansını artırabilir.
Ancak Erdoğan tipi liderden illallah eden, yaka silken bir toplum onun tam zıddına; ortak akıl ile hareket eden, anti-lider, anti-Erdoğan bir adama yönelebilir.
Bu da tamamen Türkiye’nin bundan sonra yaşayacağı serüvene bağlı. Erdoğan’ın oluşturacağı tahribatla, yol açacağı yıkımın daha ne kadar büyüyeceği ve derinleşeceği ile ilgili bir durum.
Erdoğan’ın liderlik ve otoriterlik tarzından kaynaklı olarak imza atacağı kötülüklerin doğuracağı nefretin miktarı ile doğru orantılı.
Kavgadan, dövüşten, çatışmadan, azardan, yüksek desibelli konuşmalardan, öfkeli nutuklardan adamakıllı bıkan bir toplum ortaya çıkması lazım.
Mevcut Cumhurbaşkanı’nın ayrıştırma ve kutuplaştırma siyasetine bağlı olarak yaşanacak bozgunun oranı, Babacan’ın her kesimi bir araya getiren, birleştirici tarzına olan ilgiyi büyütür.
12 EYLÜL’ÜN ÖZAL’I; 15 TEMMUZ’UN BABACAN’I
Tıpkı 12 Eylül sonrasının Turgut Özal’ı gibi…
Her ne kadar Özal’ın 4 eğilimi için “O otuz yıl öncesinde kaldı” dese de önerdiği model, onun güncel bir versiyonundan ibaret.
Nasıl ki kutuplaşma ve iç çatışma 12 Eylül’ü doğurdu ve 12 Eylül rejimi de Turgut Özal iktidarını doğurduysa 15 Temmuz rejimi de Ali Babacan iktidarını doğurabilir. “Mümkün olduğunca çok temsil kabiliyetine sahip yeni bir Türkiye hayali oluşturmalıyız” cümlesi, böyle bir ihtiyacın ürünü.
Özetle: Normal şartlarda fazlasıyla Batı tipi kalacak ve mevcut Türkiye sosyolojisine uymayacak bir siyasi hareket, tam da bu sosyolojinin ürettiği bir liderin ülkeyi getirip bırakacağı anormal şartlar sayesinde yarın bir gün iktidar şansı bulabilir.
Türk siyaseti önümüzdeki süreçte bir çeşit Erdoğan-Babacan antagonizmasına sahne olacak.
Sayın Dönmez, yazılarınızı,yorumlarınızı takip eder istifade ederim Teşekkürler.
A.Babacan’ın siyaset tarzı,başarılı olup olamayacağı konusunda da detaylı analizinizin doğru tespitler olduğu bir gerçek.
Ancak bir gazeteci olarak özellikle sizlerin de dikkatle takip etmenizi istirham edeceğim konu; A.Babacan’ın, cb.Erdoğan’ın aksine kavgacı olmayan üslubunun toplum tarafından benimseneceği açık. Bunu Ekrem İmamoğlu örneğinde gördük.Seçimin iptal edilip yenilendiğinde farkın 800 bin’e çıktığını da gördük.
Bence Sn.Babacan için asıl handikap,cb.Erdoğan’ın “derin devlet”le yapmakta olduğu iş birliği. Onların “gücünü” sizler bizden çok daha iyi bilirsiniz.
Rahmetli Erbakan’ın kurduğu hükümet işçisine memuruna % 100 civarında zam vermiş olmasına rağmen 1 yıl bile dayanamamıştı…
Sn.Babacan’ın onlara karşı nasıl bir tutum içinde olacağı,muhalefette olsa da iktidarda olsa da en belirleyici etken olacaktır diye düşünüyorum..
Bu konudaki görüşlerinizi de merakla bekleyeceğim..Selamlar saygılar..
Tahliliniz çok güzel, çok istifadeli…
Fakat bir şeye değinmemişsiniz: bu hareketi raydan çıkarıp dönüştürecek, tıpkı akpde olduğu gibi, geriye sadece partinin ismi kalacak şekilde onu tanınmaz hale getirmeye uğraşacak kişi ya da kişiler daha ilk baştan Ali beyin yanında yerini aldı gördüğüm kadarıyla… Şu, rtenin yetmişine gelmiş dediği kişi meselâ…
Buna dair bir şey bulmak için yazınızı okumaya niyet etmiştim ilk başta.
Bu meseleyi ele alacak, sadece bunu irdeleyecek müstakil bir yazı yazamaz mısınız acaba? İnanılmaz, çok orijinal bir şey olurdu ve çok kişinin esas merak ettiği/ilgilendiği bir şey bu aslında son yıllarda yaşananlardan sonra…
Teşekkürler…
Kendisinden lider değil gramafon olabilir, ancak. Ama egemenler isterse o başka.
Bahçeli’yi bile lider yaptıklarına göre….