Yarınki İstanbul seçimine dair öngörümü çok önceleri paylaşmıştım. (31 Mart seçimi öncesi yazdığım “Erdoğan, 31 Mart’tan sonra eski sisteme döner mi?” başlıklı yazı ve 22 Mayıs tarihli, “Recep Tayyip Erdoğan’ın karanlık bir kaç günü” başlıklı yazıda İmamoğlu’nun kazanacağı tahmininde bulunmuştum.)
Elbette yanılabilirim ama son gün itibariyle görüşlerimde bir değişiklik yok.
Dolayısıyla bu yazıda yeni bir tahminde bulunmak yerine daha çok 23 Haziran sonrasını ele almak istiyorum.
****
Diyeceksiniz ki ‘Daha seçim olmadı ki! Henüz sandıklar açılmadan neden İmamoğlu kazanmış gibi konuşuyorsun?’
Doğru ama seçimin sonucunu ben değil, Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi ilan etti ki zaten.
Son günlerdeki muhakemeden yoksun çıkışları, netice üretmekten uzak çaresiz çırpınışları, kendi ayağına sıkan konuşmaları bunun en güçlü göstergesi.
Seçimi kaybettiğini bağırıyor adeta.
Aylarca bir beka söylemi tutturup da Öcalan’dan medet umar hale gelmenin izahı ne olabilir?
“Bizi seçmezseniz kapınıza su faturanızı PKK’lı teröristler getirir” deyip de son gün PKK’nın liderine sarılmanın başka bir açıklaması var mı?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, kendi adaylarına oy verilmesini isterken “Kandil’in önünde bizim boynumuzu eğdirmeyin” diye sesleniyordu. Şimdi Öcalan’ın önünde diz kırıp boyun eğiyorlar. Muhayyel bir mektubu Anadolu Ajansı’ndan servis edip Kürtlere “Aman oyunuzu İmamoğlu’na vermeyin” mesajları salıyorlar.
****
Sadece bu mu?
İmamoğlu’nun açığını arayıp da bulamayınca “Valime it dedi” basitliğine sarılmasından da mı belli değil?
Küçükken kapı komşusu Müşerref Abla’ya küfredip durduğu için babasının tavana astığı Recep Tayyip Erdoğan, normalde valiye ‘it’ denmesini sorun mu eder? Kendisinin valilere yaptığı ‘it-köpek’ muamelesinin yanında… Mesela bir zaman “Valilelere, PKK’lı teröristlerin üzerine gitmeyin talimatı verdik” deyip sonra da “Bana mı sordular” türünden açıklamalarla onları ortada bırakmıştı.
O yüzden de kendisinin Soma’da acılı vatandaşı tartaklarken “Niye kaçıyorsun lan İsrail dölü!” diye bağırmasından tutun da bakanının “Çok da şeyimdeydi” herzesine kadar onlarca ‘şeyini şey ettiğimin şeyi’ ortada iken şimdi kalkıp “Valime it dedi” diye tekrarlayıp durması tamamen çaresizliğinden.
****
Aynı AKP Genel Başkanı Erdoğan, 31 Mart’tan önce de Millet İttifakı’nın Ankara adayı Mansur Yavaş’ı ve seçmenini tehdit etmişti. “Seçimlere girebilse dahi, seçimden sonra bedelini kendisi ödeyeceği gibi Ankaralılara da ödetme durumuna düşürür” demişti.
Mansur Yavaş her şeye rağmen seçildi.
Şimdi de benzer şekilde İmamoğlu’nu tehdit ediyor. “Benim başkanlığım nasıl düştüyse onunki de düşer” diyor.
Mansur Yavaş nasıl kazandıysa İmamoğlu da her şeye rağmen kazanacak.
Yani şu açıklama, Erdoğan’ın kaybetme korkusu nedeniyle nasıl bir demans yaşadığını ve beyin küçülmesi rahatsızlığının hangi evrelere ulaştığını göstermiyor mu?
5 yaşında bir çocuğun muhakemesi bile şu lafları ettirmez insana.
Ekrem İmamoğlu’na vuracağım diye 20 yıl ekmeğini yediği ‘Allah’ın lütfu’ 4 aylık hapis cezasını bile sıfırladı başkan.
Yani diyor ki, “28 Şubat zihniyeti sırf benim önümü kesmek için başkanlığımı düşürdü, ben de senin önünü kesmek için hapse attıracağım.”
Tersten bakarsak, 28 Şubatçıların kendisi ile ilgili bu tavrını da meşrulaştırmış ve haklı göstermiş oluyor.
1999’daki 4 aylık Pınarhisar tutukluluğunun siyaseten önünü nasıl açtığını bilen bir insan, Ekrem İmamoğlu’na aynısını söyler mi?
Söylüyor işte.
Dert söyletiyor.
Biri sosyal medyada yazmıştı; öyle bir panik yaşıyor ki korkudan bütün düğmelere aynı anda basıyor.
O yüzden diyorum, seçim sonucunu Erdoğan’ın kendisi ilan etti bile…
****
Kısacası, çok büyük bir sürpriz olmadığı müddetçe bana göre netice belli.
Öyleyse biz 24 Haziran sonrasını konuşmaya başlayalım derim.
Benim buradaki öngörüm de yine bazı ezberlerin bozulacağı yönünde…
Bir çok görüşün aksine ben Erdoğan’ın agresifleşmeyeceğini düşünüyorum.
Tam tersine uysal, uyumlu bir görüntü çizecektir.
31 Mart akşamı ve sonraki bir kaç gün çizdiğine benzer bir şekilde…
Öncelikli ve uzun erimli hedefi, iktidarını korumak olacaktır.
Bunun için de sosyoloji ile savaşmak yerine gerekli mesajı aldığı izlenimini veren bir seyir takip edecektir.
Geniş tabanlı Türkiye ittifakı konusunu yeniden gündeme getirecek ve yeni ittifaklar kurmayı deneyecektir.
AKP içinden yeni partilerin kurulmaması için farklı hamleler yapacak, reddedemeyecekleri daha büyük makamlar teklif edecektir.
İkna edemediğini korkutmaya çalışacak ama asıp kesme, vurup kırma görevini başka aktörlere devredecektir.
Çünkü aynı anda düğmelerin alayına basma babüklüğünü sürdürmek zorundadır.
Bazı bakanları ve kurumları üzerinden korku ve tehdit üretmeye devam edecek, kendisi ise mülayimi oynayacaktır.
Daha doğrusu oynamaya çalışacaktır.
Ama hırsı ve siyasi demansı yüzünden bu çizgisini fazla muhafaza edemeyecektir. Kendisinden dengesiz ve insan aklı ile mütenasip olmayan yaveler dökülmeye devam edecektir.
Elbette daha ötesi, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin nasıl bir tavır takınacağına bağlı.
Ondan da her türlü muvazeneden pâk-mantıktan uzak hareket sadır olabileceği için, seneye bu vakitler yine seçim yazıları yazıyor olabiliriz.
Üstelik arkasında en çok duran uluslararası şebekelerin bile kapalı kapılar ardında Erdoğan için ‘at sineği’ dediği bir dönemeçte…