“En Gave Fra Gud (Tanrının Lütfu)“ isimli 15 Temmuz belgeseli ile adından söz ettiren Norveçli yapımcı ve yönetmen Jørgen Lorentzen ile belgeseli üzerine konuştuk.
İsveç devlet televizyonunda Erdogans gudagåva (Erdoğan’ın Allah’ının lütfu’)”, Finlandiya’da da “Jumalan lahja Erdoganille (Tanrı’nın Erdoğan’a armağanı)“ başlığı ile yayınlanan belgesel, Erdoğan’ın darbeyi önceden bildiği tezini işliyordu. Yazılı sorularıma yazılı cevaplar veren Lorentzen, neden böyle bir belgesel yapmaya karar verdiğini anlatırken Türk eşi Nefise Özkal Lorentzen’le birlikte 15 Temmuz’da Türkiye’de olduklarını ve yaşananları yakından takip ettiğini aktarıyor. Daha o gece bir çok gariplikler tespit ettiğini ve bunun gerçek bir darbeye benzemediğini ifade eden Lorentzen, bu belgeseli yapmaya henüz o gece karar verdiğini söylüyor. Aradan 3 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen darbenin arkasında kimin olduğu sorusunun hala cevapsız olduğunu kaydeden Norveçli yapımcı, kendisini en çok şaşırtan şeyin ise suçlu-suçsuz ayrımı yapılmadan kitlesel tutuklamalara başlanması olduğunu vurguluyor. Bu yönüyle yaşananları Hitler’in 1933’teki Reichtag yangınına benzetiyor.
İşte Lorentzen’in sorulara verdiği cevaplar:
Bu belgeseli yapmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?
15 Temmuz’da Türkiye’deydik ve darbe girişimini biz de yaşadık. O sırada bazı arkadaşlar ve aile üyeleriyle televizyondan gelişmeleri takip ettik. Kanallar arasında dolaşarak neler olduğunu anlamaya çalıştık. Bir süre sonra hepimizin düşüncesi, bu darbe girişiminin oldukça tuhaf olduğu yönündeydi. Zaten saat 01.00 civarında girişim neredeyse sona ermişti. Sonra gruptan bir kişi, ‘Bu gerçek bir darbe değil. Ben Türkiye’de bir kaç darbeyi yaşadım ve darbe nedir bilirim’ dedi. Bir gazeteci için böyle bir cümle duymak çok ayartıcıdır ve bunun ardından gerçeğin ne olabileceğine dair detaylı araştırmaya başlamamak imkansız gibidir. Dolayısıyla bu belgesel daha o gece başlamış oldu.
Başlangıçta sadece bu son derece garip olan darbe girişimi hakkında daha çok şey öğrenmek istemiştim. Ancak olay hakkında bir şeyler bilen ve konuşabilecek insan bulmak çok zordu. Neredeyse herkes derin bir şok halindeydi veya olanlar hakkında kafası bütünüyle karışık durumdaydı. Ve elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aşırı sert reaksiyonları ile beraber kitlesel tutuklamaların başlaması, soru sormayı zorlaştırdı. Bir belgesel yapma kararı muhtemelen bir yıl sonra insanların olanlar hakkında farklı şeyler anlatmaya başlaması ve elbette Cumhuriyet gazetesindeki meslektaşlarımın tutuklanmasıyla birlikte güya darbe girişimcilerine karşı olan davalardaki absürtlükleri gözlemleme şansı yakalamamla birlikte alındı. Eşim, yardımcı yönetmen Nefise Özkal Lorentzen, Norveç’te tanınan bir film yönetmenidir ve ben de onun filmlerinin yapımcısı olarak Türkiye’de olanlar hakkında bir belgesel yapma imkanı olup olamayacağını değerlendirmeye başladık.
Belgeseli hazırlamak ne kadar sürdü?
Bütününe bakacak olursak 3 yıl sürdü, ancak asıl yoğunluklu bölümü 2 yılımızı aldı. Ve geçen yıl filmi mümkün olan en kısa sürede bitirebilmek için saatin etrafında toplanıp sıkı bir şekilde çalışan bir kaç insan olduk. Ama filmin içeriğinin doğru ve güvenilir olduğundan yüzde yüz emin olmak için final düzenlemesini yaparken bir çok tartışmalar yaptık. Dolayısıyla bu da belgeselin tamamlanmasını biraz uzattı ama sonuçta çok güveneceğimiz bir çalışma ortaya çıktı.
Kaç kişi ile görüştünüz?
Türkiye içi ve dışından dünya genelinde bir çok insanla görüştük. Türkiye’de devam eden çatışmanın taraflarının tamamından insanları dahil ettik. Daha önce çekmiş olduğumuz İslam ve cinsiyet konularındaki belgesellerde de olduğu gibi farklı görüşlerden insanlarla konuşmaya alışkınız. Programımız, tartışmalı konular etrafındaki soruları ve tartışmaları yükseltiyor ve bu darbe girişimi de bir çok insanın hayatında yıkıcı etkiye sahip tartışmalı bir konu. Bu yüzden bütün taraflarla konuşabilmek bizim için zorunluluktu ve biz de öyle yaptık.
Bu belgeseli hazırlama sürecinde bize yardımcı olan bütün insanlara şükranlarımı göstermem benim için önemli. Bu yardımlar olmaksızın bu belgeseli yapabilmek imkansız olurdu. Konuştuğumuz çoğu insan riskler aldı; açık ve dürüst bir şekilde hikayelerini, görüşlerini, bilgilerini paylaştılar. Bunların bazıları filmde yer alıyor ama önemli katkılarından dolayı teşekkür borçlu olduğumuz çok daha fazlası var.
Kaç tane ülkede görüşmeler yaptınız?
Bu belgesel için bir takım ülkeler arasında dolaştık. Ancak bildiğiniz gibi bazı isimler ‘anonim’ kalmak istediği için hangi ülkelere gittiğimizi söylemem mümkün değil. Söyleyebileceğim ülkelerden birisi Henri Barkey ve Fethullah Gülen ile röportaj yaptığımız ABD idi. Onlar belgeselde farklı ama önemli roller oynadılar. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan da röportaj talep ettik ve gerçekten böyle bir şans bulabilmeyi umut ettik. Cevaplarına sahip olmayı gerçekten istediğimiz önemli sorularımız vardı ama o bize cevap vermedi. Bundan dolayı gerçekten üzgünüz. Bu belgesele gerçekten de büyük bir katkı sağlardı.
Bu belgeseli hazırlarken sizi en çok etkileyen ne oldu?
Yapılması gereken birkaç şey çok önemliydi. Filmin ilk malzemelerini toplamaya başladığımda görüntülere ulaştım. Sanırım Boğaziçi Köprüsü’nde neler olup bittiğini, 15 Temmuz akşamı saat dokuzdan 16 Temmuz sabahı saat 7’ye kadar izleyen birkaç kişiden biriyim. Genç Harbiyelilerin acımasızca linç edilişlerini, orada bulunan paramiliter grupların video kliplerini ve polisin son derece tuhaf davranışlarını o görüntüler sayesinde kendi gözlerimizle gördük. Polis neden ortadan kayboldu, neden genç Harbiyeleri linç eden o adamların yolunu açtılar ve neden orada durup bu cinayetlerin gerçekleşmesine izin verdiler? Müdahale etmemek için bir yerlerden emir almış olmalılar.
Sonra linç edilen askerlerinden birinin annesi ve babası ile buluştuk. Bu duygusal olarak çok zordu ve aynı zamanda onların adalet taleplerinden çok etkilendik. Hakkında konuşmak ve oğullarının adını onurlandırmak istedik. Bu anne baba, belgeselimizdeki gerçek kahramanlardır ve film yapımında onları da aramıza aldık. Bu filmin onların adalet arayışlarına gerçekten katkıda bulunabileceğini umuyoruz.
Üçüncü olarak o geceki kaosun anlaşılması için Türk donanmasından tüm bilgileri almak çok önemliydi. Çünkü bu, o geceki olayların ne kadar anlamsız olduğunu açıkça gösteriyor. Donanma, darbe girişimi ile ilgili hiçbir şey yapmadı, ancak yine de ikibinbeşyüzden fazla memur ve asker ihraç edildi veya hapsedildi. Neden? Ne için?
Bu belgeselden sonra düşünceniz nedir? Sizin görüşünüze göre 15 Temmuz nedir? 15 Temmuz’u nasıl tanımlarsınız?
Hala anlatılmayan birçok hikaye var. Örneğin Cumhurbaşkanı’nın saklandığı Marmaris’te ne oldu? Parlamentonun bombalanmasının ardındaki hikaye nedir? Peki ya o geceki bütün o düğünler ve Hulusi Akar ile Hakan Fidan arasındaki toplantılar? Darbe girişiminin arkasındaki beyin olmakla suçlanan Adil Öksüz nerede? Bir anda ortadan yok oldu. Ve bunun gibi…
Tüm bu hikayelerin perde arkasında ne olduğunu öğrendiğimizde 15 Temmuz’un ne olduğu hakkında da daha çok şey bileceğiz. Şimdiye kadar, hükümetin bilgi sakladığı ve darbe girişiminden sonra yapılan sözde parlamento komisyonu soruşturmasının bir parodi olduğu sonucuna varabiliriz. Sorunuzu cevaplamak için, 15 Temmuz hala belirsiz ve ana soruyu henüz cevaplayamıyorum: Bu darbe girişiminin arkasında kim var? Bir gün bileceğiz ve o zamana kadar araştırmaya, soruşturmaya devam etmeliyiz. Hayatını kaybeden, hapse atılan ve işkence gören tüm masum insanlar için adaleti sağlamak, bizim hedefimiz olmalıdır.
Bu belgesel için benim umudum, artık daha fazla insanın konuşmaya başlamasını sağlamaktır. Türk rejimi tarafından tasfiyeye uğrayan bütün insanların kendi hikayelerini anlatmaya başlaması son derece önemli. İltica etmiş olan bütün mağdurlar bulundukları ülkelerdeki yerel medyaya röportajlar vermeli. Tıpkı bizim belgeselimizdeki bir genç gibi, insanlar kendi başlarına gelenleri yazmaya başlamalı. Eğer önemli bilgilere sahip olan birileri olursa lütfen bizimle irtibat kursunlar.
15 Temmuz sonrası yaşananlar için ne söylersiniz?
Benim için en şok edici olan, darbe girişimi ile hiçbir ilgisi olmayan, darbeye yönelik hiç bir şey yapmadığı kesin olan onbinlerce insanın kitlesel olarak tutuklanmasıdır. Muhalefetin kökünün kazınmasına yönelik yapılanlar, 1980 darbesinden sonra olanlara ve Hitler’in 1933 yılındaki darbesine çok benziyor. Aynı şekilde ülkedeki özgür medyanın kapatılması da oldukça sorunlu. Bu, tartışmalı konular hakkında açık bir şekilde tartışmayı neredeyse imkansız kılıyor ve sonuçta kaybeden gerçek oluyor.
Belgeselin adını neden ‘Allah’ın Lütfu’ koydunuz? Dayanak noktanız neydi?
Bu başlık tamamen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 16 Temmuz sabahı Marmaris’ten İstanbul’a geldikten sonra saat 04: 20’de düzenlediği basın toplantısındaki ‘Allah’ın lütfu’ ifadesine atıf yapıyor. Erdoğan kendisine ordu, yargı, okullar, üniversiteler ve devletten muhalifleri temizleme fırsatı verdiği için darbe girişimini ‘Tanrı’dan bir armağan’ olarak nitelendirdi. Bence, bir ülke başkanının yüzlerce insanın öldüğü (tam olarak kaç kişi bilmiyoruz) bir olayı ‘Tanrının armağanı’ olarak nitelemesi küstahça ve kibirli bir açıklamadır.
Türkiye hükümeti veya Oslo büyükelçiliği sizinle belgesel için irtibat kurdu mu?
Uzun yıllardır Norveç’teki Türk elçiliği ile yakın bir ilişkimiz vardı ve Türkiye’de son yıllarda neler olduğuna dair eleştirel bakış açımız hakkında kendileriyle her zaman açık olduk. Filmi Oslo’da göstermeden önce, büyükelçiyle temasa geçtik ve gösterime kendilerini davet etmek istediğimizi, ancak önce filmden bahsetmek istediğimizi söyledik. Fetullah Gülen’le de röportaj yaptığımız için büyükelçinin film gösteriminde yer almasının zor olabileceğini biliyorduk. Bunun hakkındada açık ve dürüst bir konuşma yaptık. Büyükelçi daha sonra Ankara ile temasa geçti ve gösterime katılıp katılamayacağını sordu. Fakat ona izin vermek yerine başka bir cevap verdiler. Bu cevap, Norveç Dışişleri Bakanlığı ile irtibata geçerek filmi durdurmalarını istedikleri yönündeydi. Tabii ki, bu işlerin Norveç’te nasıl yürüdüğünü biliyordu ama yine de işini yapması gerekiyordu. Diplomat olmanın bazen zor olabileceğini biliyoruz. Onu başka bir zaman film hakkında açık bir tartışmaya davet etmeyi umuyoruz.
Türk düşmanları işbaşında dışarda ve içerde
Ne kadar yandaş bulursanız bulun sonuç sizin için hüsran olacaktır. Allah yalancı ve hırsız bir cemaati asla zafere ulastirmaz.
Bu adam hayatinda kac darbe görmüş?
Sadece safsata. O gece TÜRKİYE de olman tesadüfü yoksa bu saçmalıklarını yazman içinmi. Kaç para aldın bu yalanlardan.
Hadi ordan şerefsiz.yok darbe değişmiş te.nerden bikeceksin gerizekalı.okadar kursun 250 sehide şakacıktan mı sıkıldı
Bu şaklaban Türkiye’de kaç kişi ile görüşüp de bu darbenin sahte olduğunu anlamış hanği fötö töreristiyle hangi vatan haini ile görüşmüş tüm bunları anlamak o kadar da zor değil içimizdeki hainleri memleket düşmanlarını biliyoruz hangisine mikrofon uzatsan memleketlerini hemen satmaya hazır şerefsizler içimizde de. çok Allah bunlara fırsat vermesin inşallah ama Biz bunlarıda İçimizden def edeceğiz bu ülke Türklerin Müslüman Türklerin Ülkesi Şehit kanıyla sulanmış toprakları öyle kolay kolay ne idüğü belirsiz yazar bozuntuları nın iki buçuk satır yazmalarına inanacak değiliz boşuna bütün çabalarınız dış ülkelerdeki hiç sormuyorum bütün hepsi sahtekar iki yüzlü riyakarlar zaten Türkiye düşmanları buna burada yayına da aynı şekilde yardımcı olanlarda dalkavuk şaklabanlardır. Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur bu Kefere Neyi görmüş Neyi yaşamış bu ülkede de bu şekilde kıçından kıçından konuşuyor.
Başından beri 15 Temmuz darbe girişiminin birer tiyatrıdan ibaret olduğunu söylüyordum.Bu tiyatro da ister istemez figüranlar da adaletsizliğin peşinde,hapse girerek ödediler bunu.Olan masum binlerce insana oldu.Türklerin akıl edemediğini avrupalı adam gün yüzüne çıkardı.Türk halkı uyumaya devam etsin.
Tabii tabii hep öyle olur. 80 darbesini iyi bilen biriyim. Çocuktum babam askerdi. Hergün devriye görevine gider acaba bu gece gelebilir mi diye ağlardım. Çünkü öyle bir oyun oynadılar ki halk darbeyi ister hale getirdiler. Sağ sol aynı adamlar tarafından birbirine düşürüldü.80be öncesi darbelerde ülke on yıl geri atar abd ye iyice bağımlı hale gelirdi. Ama ülke bölünmez asker, yargı ve polis içinde Şimdi ki gibi bir yapılanma olmaz sadece üst kısım abd uşağı olarak üzerlerine düşeni yapardı. Şimdiki planlama ise farklı. Ülkeyi bölmek, kürt devlet i kurmak gibi bir plan vardı. Bu ise tüm devlet kurumların da yapılacak bir yapılanma ile mümkün. Bunu bile analiz edemeyen her iki durumu karşılaştırması bu kadar olur. Halkı birbirlerine düşürmek için çok uğraşıldı olmadı. Yani 80 öncesi bir durum artık yemiyor. Bu yüzden bu olay yapıldı. Erdoğan, halk bunu yeseydi darbeye gerek yoktu zaten kolayca ellerine geçecekti. Artık salak bir millet yok. Bu belgeselleri yemezler. Yiyenede lafım yok. Herkesin zekası aynı değil
Bir gecede 250 şehit versin,binlerce kişi yaralandı.
Hangi ülkede görülmüştür boyle bir destan.
Allah bunlara fırsat vermesin.
Sana mi kalmış bizim destanımizi belgesel yapmak.
Ve o gece ne tesadüf turkiyedeymis beyefendi!!!
Su uyuyor düşman uyumuyor. Birlik,ve beraberligimizi bozmamalıyız. Yoksa iç ve dış hainler pusuda …..
ucuz yorumlarla gölge düşürmeye çalışmış
öldürülen insanları değil dayak yiyenleri bahsine konu almış
o kadar bir sığ düşünce tarzı var ki
şu anda benim “15 temmuz gecesi bir norvecli yapimci gazeteci bir adamin orada olup herseyi gormus olmasi tesaduf mu …..hede hödö” demem kadar sığ bir belgesel
umarım editör yorumumuzu yayınlar
Vatan hainleri..
Ahmet Dönmez, bu tip haberlerle -hem de telefona otomatik düşürmeyi de parayla başararak- insanların darbe algısına etki edebileceğinize inanıyor; halen bir FETÖ faaliyeti olarak çalışmalarınıza devam ediyorsunuz… Şeytanın davasına hizmet ettiğiniz gün gibi ortada, artık milleti algı oyunlarıyla uyuyamayacaksiniz…
Bu Keko Yorumcuların hepsi ya ahin ya da SALLLAAAK. Aynı Kuzey kore’nin dünya şampiyonu olması gibi. Adam gibi araştıranı hain ilan ediyor ya da tutukluyorsan söylediği doğru mu diye soruyorsan hemen hapsi boyluyorsan bil ki FAŞİST bir yerdesin demektir. Diktatör değilm demişti RTE ama dibine kadar icraati dikta. Niye mi? Ben kimim bilse hapse atar mıydı? evet atardı. İşte bunun adı diktatörlük. Başka söze gerek yok…
adama sormazlar mı senin ne işin vardı o gün burada… darbe başarılı olacaktı diye geldin. ondan sonra darbeyi sanki bir diktatörlükten kurtuluş gibi lanse edecektin ve o belgeseli çekecektin… Ama ALLAH’ın isine bak ki sana o belgeseli çektirmedi… bizdeki satılık kalemlere sadece röportaj vermek zorunda kalabildin. ahlaksızlar…. 15 Temmuz bu ülkenin ikinci Çanakkale’sidir… sizin gibi ecnebilere yedirmeyiz. madem inandırıcı değildi girip sende oynasaydın yaa kurşunların ucak bombalarinin helikopter mermilerinin tank mermilerinin önünde…