15 Temmuz gecesi, yıllarca unutulmayacak çok büyük bir facianın eşiğinden dönüldü.
O gece Kayseri’den darbeye destek amaçlı kaldırıldığı iddia edilen 8 adet kargo uçağı var.
Bu uçakların Hatay, Şırnak ve Denizli’den komandoları alarak Ankara’ya getireceği öne sürülüyordu. Fakat Eskişehir Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi (BHHM) bu duruma müdahale etti. Uçaklara iniş izni verilmemesini istedi. 1 tanesi Hatay’a indiği anda gözaltına alındı. Geriye kalan 7 uçak, Şırnak, Denizli ve Afyon havaalanlarına indirilmedi. Artık yakıtları bitmek üzereydi. Malatya üzerine geldiler. ’Bingo yakıt’ adı verilen, sadece inişe yetecek kadarlık yakıt tüketim seviyesine geçtiler.
****
İşte bu aşamada yaşananların doğru bir şekilde tarihe kaydolması gerekiyor.
Çünkü valinin yanlış bir emri ile neredeyse koca bir şehir yok olacak veya yüzlerce can kaybı, milyarlarca liralık hasar meydana gelecekti.
Bunun kıyısından dönülmesi ise gerek Eskişehir’deki BHHM gerekse de Malatya’daki komutanların sağduyusu sayesinde oldu.
Bunu şundan dolayı rahatlıkla söyleyebiliyorum, bu uçakların inmesi noktasında hiç bir askeri yetkilinin en ufak bir itirazı yok.
Dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal, darbe girişiminin ardından Milli Savunma Bakanlığı’na gönderdiği raporda, uçakların kendilerinin izni ile indiğini belirtiyor.
Darbeyi önleyen isimler arasında gösterilen dönemin Muharip Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Mehmet Şanver, yardımcısı Ziya Cemal Kadıoğlu ve diğer komutanlar da aynı bilgiyi tekrarlıyor.
Hazırlanan idari raporlarda da BHHM Komutanı Recep Ünal’ın iniş emri verdiği, telsiz kayıtları ile ortaya konuyor.
Bu noktada zaten bir kafa karışıklığı ya da tartışma yok.
Uçakların sağ salim inmesi gerektiği konusunda kimse farklı düşünmüyor.
****
Daha doğrusu dönemin Malatya Valisi Mustafa Toprak dışında herkes…
Toprak, ısrarla bu uçakların indirilmemesi talimatını verdi. Onun emri ile 7. Ana Jet Üssü’ne giden İl Emniyet Müdür Yardımcısı Mustafa Kamalak ve DHMİ Müdürü Akan Aydoğan, bu yönde mücadele ettiler.
Fakat dönemin Malatya 7. Ana Jet Üs Komutanı Emin Ayık, yine BHHM’nin emri ile inisiyatif alarak bu uçakları indirdi ve içindeki askerleri gözaltına aldırdı. Eğer bu kararı vermese çok büyük bir facia yaşanabilirdi. Çünkü üssün konumu gereği bu uçaklar Malatya şehrinin üzerinde bulunuyordu. O saatte onbinlerce insan meydanlardaydı. Uçaklar boş araziye düşse bile hem içlerindeki 39 asker hayatını kaybedecek hem de her biri en az 100 milyon dolar değerinde olan bu uçaklar zayi olacaktı.
Öte yandan müebbet hapse çarptırılan Emin Ayık aleyhine en önemli suçlamanın, bu uçakların inişine müsaade etmek olduğunu da ekleyelim.
İNİŞ EMRİNİ DARBE KARŞITI KOMUTANLAR VERDİ
Akıncı İddianamesi’ne göre bu nakliye uçaklarından ilki, saat 23:30’da havalandı. Görevi, Denizli Çardak’tan 250 komando askerini alıp darbe faaliyetinin yönetim merkezi Ankara’ya götürmekti.
Onun ardından saat 01.30’a kadar diğer kargo uçakları da havalandı.
Fakat doğal olarak Eskişehir BHHM’den gelen emirle uçakların hiç birinin inişine izin verilmedi.
Saat 04.30’a kadar bu uçaklar inecek yer aradı. Yakıtları tükendiği için en son şans olarak Malatya’ya inmek için izin istediler.
****
Emin Ayık, 4 Nisan 2017 tarihli 11. celsedeki savunmasında, saat 03.50 sıralarında BHHM’den Tuğgeneral Recep Ünal ve Albay İsmail Üner’in 2-3 dakika arayla Malatya uçuş kulesini aradığını, pistlerin durumunu sorduklarını ve nakliye uçaklarını buraya indirebileceklerini söylediklerini anlattı. Gelen emre göre uçakların tekrar kalkışına müsaade edilmeyecekti. Muharip Hava Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Orgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu da aynı şekilde Emin Ayık’ı aramış ve uçaklar indirildikten sonra pilotların gözaltına alınması emrini vermişti.
Yani bu uçakların komandoları almak için Çardak’a inmesine müsaade etmeyen BHHM, doğal olarak ve doğru bir şekilde bu uçakların düşmesine de izin vermemişti. Bunun için de Malatya 7. Ana Jet Üssü’nün doğru bir adres olduğunu bilerek oradaki yetkililere talimat vermişti.
Emin Ayık bu yüzden mahkemede, “Ben nakliye uçaklarının indirilmesi konusunda talimatlar doğrultusunda, bağlı bulunduğum komutanlığın yetkilileri ile koordine içerisinde hareket ettim.” diyordu.
Tanık olarak dinlenen kule görevlisi Teğmen Çağrı Özağar da Ayık’ı teyid ediyordu. 10 Kasım 2017 tarihli duruşmada ifade veren Özağar, şunları söyledi: “Saat 03.40’ta BHHM’den Üner albay aradı. Üssün emniyette olup olmadığını, pistlerin durumunu sordu ve istemeleri halinde kaç dakikada pisti açabileceğimizi sordu. Emir gelirse 5 dakika içinde pisti açabileceğimizi söyledik. Sonrasında havadaki 7 tane nakliye uçağının bize iniş yapabilme ihtimalini BHHM’den Üner albay bize söyledi. Üs komutanını arayıp bilgileri ilettim. BHHM 03.56’da bizi aradı, Kayseri’den kalkan nakliye uçaklarının kesin olarak bize ineceğini teyit etti.”
“İNDİRMESEM TÜM PERSONEL ÖLMÜŞ OLACAKTI”
7. Ana Jet Üs Komutanlığı’nca hazırlanarak Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen idari tahkikat raporunda da bu konuya değiniliyor.
11 Kasım 2016 tarihli raporun 119 ve 120. sayfalarında, Vali’nin inişe izin vermediği, buna rağmen BHHM’den Korgeneral Kadıoğlu’nun talimatıyla uçakların indiği, Üs Komutanı Ayık’ın idare arasındaki yetki karmaşasını aşmak ve milli servet kapsamında olan 7 uçağı kurtarmak için inisiyatif kullandığı ve inişleri gerçekleştirdiği anlatılıyor.
Emin Ayık, bu uçakların düşmesine neden göz yummadığını anlatırken hem askerlerin canını kurtardığını hem de astronomik rakamlarla alınan bu uçakların enkaza dönmesine izin vermediğini belirtti.
Ayık, duruşmada şu ifadeleri kullandı: “Söz konusu nakliye uçakları ülkemiz ve silahlı kuvvetlerimiz için stratejik önemi haiz bulunmakta olup kaybedilmesinin göze alınabilmesi kolay bir durum değildir. Bu uçaklardan A400M uçakları yeni tedarik edilmiş olup ancak 10 senelik bir çalışma sonucu alınabilmiştir. Bu uçaklardan her birinin maliyeti 100 milyon doların üzerinde bulunmaktadır. Diğer bir konu ise bu uçakların içerisinde bulunan personelin suçlu mu suçsuz mu olduklarını en azından şu an dahi bilmiyoruz. Dolayısıyla uçakların indirilmemesi durumunda yakıtlarının da kritik seviyede olması sebebiyle kaybedilmesi gündeme gelecek ve ülkemiz için stratejik önemde olan imkanlar kaybedilebilecekti. Dolayısıyla ben görevimi kanuna ve bağlı bulunduğum komutanlığın emirlerine uygun şekilde tam olarak icra ettim. Bunun sonucunda hem ülkemiz ve silahlı kuvvetlerimiz için maddi değeri çok yüksek olan ve ancak 10 sene gibi uzun bir süre de temin edebildiğimiz A400M uçakları ile birlikte diğer nakliye uçaklarını da düşmekten kurtardım. Aynı zamanda darbeye iştirak ettikleri iddia olunan 7 uçağın içindeki tüm personelin benim ve emrimdeki diğer rütbeli personelin kontrolünde il emniyet müdürlüğü ekibine teslim edilmelerini sağladım. Uçakların inişine izin vermeseydim hava kuvvetleri komutanlığının emirlerine de karşı gelecek olacaktım. Ayrıca bir taraftan maddi değeri astronomik rakamlarla ifade edilen 7 adet uçağın yakıtsızlık nedeniyle düşmesine ve imha olmasına, aynı zamanda içindeki tüm personelin de ölümlerine sebep olacaktım. Heyetinizce bu deliller ve izahatla birlikte olay değerlendirildiğinde uçakların inişlerine müsaade etmemin hukuksuz bir yanının olmadığı, bilakis uçakları sağlam kurtarıp içindeki tüm personeli de yargıya teslim ettiğim için bu davranışımın hukuka uygun ve takdir edilmesi gerekli bir davranış olduğunu göreceğinize inanıyorum.”
VALİ TOPRAK ÖVÜNEREK ANLATTI: GEREKİRSE VURUN, İNDİRMEYİN DEDİM!
Fakat bu sırada Vali Toprak ısrarla uçakların inişine engel olmaya çalışıyordu. Bunu da ifadelerden takip edelim.
Emin Ayık, “Uçakların inişini takip etmek maksadıyla odamdan ayrıldım. Kuzey pist başı bölgesine giderken Devlet Hava Meydanları İşletmesi müdürü Akan Aydoğan’la karşılaştım. Kendisi bana Vali Bey’le görüştüğünü ve uçakların indirilmemesi ile ilgili talimatından bahsetti.” dedi.
Tanık Çağrı Özağar da saat 04.00’te DHMİ Müdürü Aydoğan’ın Vali Toprak’ın talimatı ile kuleye gelmeye çalıştığını, buna müsaade edilmeyince de 2 dakika sonra yine Vali’nin emri ile karargâha gelmek istediğini söyledi.
Bütün bunlar uçakların inişine engel olmak içindi.
****
Nitekim Mustafa Toprak da verdiği ifadede ve röportajlarında bu emrini övünerek anlatıyordu. Hatta bir ifadesinde, “Gerekirse vurun” diye talimat verdiğini söylemişti. Toprak, “Ateş alanında ne gerekiyorsa, ‘Vurulması gerekiyorsa vurun’ diye talimatım da olmuştur.” demişti.
Vali Toprak, uçakların indirilmesi ile ilgili gerekçeleri ‘spekülasyon’ olarak değerlendirerek, “Daha sonra bir takım indirme amaçlı spekülasyonlar yapmak üzere, bunların Amerika’dan alındığı, çok pahalı uçaklar olduğu, düşerse çok kayba uğranırmış. Ben de dedim ki ‘Kesinlikle indirilmeyecek ve gerekirse atış menzili içinde indirilecek.’ dedim. Çünkü burada devletimizin bekası sorgulanıyor ve dolayısı ile bunu sorgulatmayız. Benim talimatım budur.” vurgusu yapmıştı.
İL EMNİYET MÜDÜRÜ KAMALAK, KENDİNİ KURTARMAYA MI ÇALIŞIYOR?
11 Eylül 2017 tarihli duruşmada tanık olarak bulunan İl Emniyet Müdür Yardımcısı Kamalak, “Sabaha karşı oraya gittiğimizde gökyüzünde 6-7 tane uçağın döndüğünü görüyoruz. Biz bu uçağı indirmemek için direndik.” dedi.
Fakat ilginç bir şekilde Kamalak, o güne kadar hiç bir ifadesinde söylemediği bir şeyi dile getirdi. Kamalak, “Daha sonra Vali Bey’den edindiğimiz bilgiye göre uçakların yakıtının bittiğini, uçakların çok pahalı olduğunu, bu uçakları indirin, içindekileri gözaltı yapın dediler bize. Yani uçakların inmesine müsade edin, il müdürüm vali bey ile konuşarak bize söylediler. Daha sonra uçaklar indi.” dedi.
Fakat bunu doğrulayan ne Vali’nin ne de Emniyet Müdürü’nün ifadesi vardı.
Emin Ayık duruşma sırasında bu sözlere tepki göstererek, “Böyle bir konudan ilk defa bahsediyorsunuz, Öncelikle savcılıkta vermiş olduğunuz ifadede buna benzer bir ifade ile karşılaşmıyoruz. Uçakların indirilmesi konusunu siz kiminle koordine ettiniz?” diye sordu. Hakimin, “Şimdi ifadesinde olan hususları sormayın.” diye araya girmesi üzerine de “İfadesinde yok ki efendim, bu daha önceki ifadesinde yok. Daha önceki ifadesini satır satır ezbere biliyorum.” cevabını verdi.
Ardından ısrarla sorulmasına rağmen Kamalak, bu emri kimin verdiğini açıklayamadı. Nitekim Mustafa Toprak’ın eski ifadeleri kendisini yalanlıyordu. İddianamede de bu yönde bir bilgi yoktu. Belli ki Kamalak, Vali Toprak’ın talimatına uyarak nasıl büyük bir hata yaptığını daha sonra farketmiş ve kendini kurtarmaya çalışıyordu.
DHMİ MÜDÜRÜ: VALİ BEY, ‘PİSTİ KAPATMAZSAN SENİ DE TUTUKLATIRIM’ DEDİ
Onun ardından tanık olarak mahkeme huzuruna gelen DHMİ Müdürü Akan Aydoğan da Kamalak’ın tam tersi yönde konuştu. Kendisine, Kamalak’ın ifadeleri hatırlatıldığında, “Efendim ben bu konuyu bilmiyorum. Yani Mustafa müdürümle beraberdik ama en son giriş aşamasında anlık olduğu için, bir de olağan üstü bir durum yaşıyoruz yani…” şeklinde kaçamak bir cevap verdi.
Tam aksine, “Sayın valimiz ‘o piste kesinlikle uçak inmeyecek ve kalkmayacak’ dedi. Kesinlikle ses tonu da ağır ve şiddetliydi.” ifadelerini kullandı.
Aydoğan, Hakim İzzettin Duman’ın bir sorusu üzerine Kamalak’ın o gece kendisine, “İl valisi tarafından buraya gönderildim. Yani Akan burda uçak kaldırıp indirmeyeceğiz.” dediğini de aktardı.
Mahkeme Başkanı Duman, kendisine, “Vali bey uçaklar inmeyecek, yoksa seni de tutuklarım dedi mi?” sorusunu yöneltti. Aydoğan’ın cevabı şöyle oldu: “Tabi, yani bu pisti kapatmazsan Akan Bey seni de şey ederiz dediler.”
UÇAKLAR MÜHİMMATSIZ HAVALANMIŞTI
Hadisenin bir de uçakların içindeki askerler boyutu var.
7 uçak, 16 Temmuz sabah 04.28 ile 04.48 arasında peşpeşe inişlerini yaptı.
Üs Komutanı Ayık, Güvenlik Tabur Komutanı Murat Mutlu ve yakın koruması ile birlikte gözaltı işlemi için bu uçakların yanına gitti. Sonrasını mahkemede şöyle anlattı: “Ekipleriyle birlikte toplam 7 adet uçağın bütün ekipleriyle görüştüm. Üç aşağı beş yukarı aynı şeyi söylediler. Niye geldiniz, ‘işte biz havaya kalktık, ne yapacağımızı bilmiyorduk, havada bize gideceğimiz yeri söyleyeceklerdi vesaire’ buna benzer şeyler. ‘Şimdi ne yapacaksınız?’, ‘Ne yapacağımızı bilmiyoruz’ dediler. Dolayısıyla buna benzer 7 uçak da aşağı yukarı aynı şeyleri söyledi.”
Görgü tanıklarının anlatımına göre bu 7 uçaktaki pilotların tamamı çok korkmuş ve şaşkın vaziyetteydi. Uçaklar tamamen mühimmatsızdı.
Gözaltı işleminin ardından uçaklar kilitlenerek mühürlendi. Daha sonra savcı ve emniyet görevlileri ile birlikte inceleme yapıldı. Burada da uçakların o gece yüksüz, yani mühimmatsız olarak havalandığı teyid edildi.