15 Temmuz Malatya yargılaması sık sık “Ben niye sanığım da diğerleri tanık?” itirazlarına sahne oldu.
Yani tutuklu askerlerin çoğu, “Aslında aramızda hiç bir fark yok. Ben o gece ne yaptıysam, burada sanık olmayan arkadaşlar da aynısını yaptı. Onlar ne yapmışsa ben de aynısını yapmışım. Neden ben sanık kürsüsünde otururken onlar tanık sıfatı ile burada bulunuyor?” savunması yaptı. Dosyadaki delillere, ifadelere, itiraflara ve çapraz sorguda ortaya çıkan tabloya bakıldığında gerçekten de bu ayrımın neye göre yapıldığı muamma.
Bu yazı dizisinin başından beri şu tezi işliyorum: Malatya davasında yaşananlar, 15 Temmuz’un bütünü üzerine önemli fikirler veriyor. Çünkü Ankara Akıncı Üssü veya Boğaz Köprüsü gibi sıcak olayların yaşandığı mekânların davalarından ziyade hiç bir olayın olmadığı, hatta kalkışmaya dair tek bir yaprağın bile kıpırdamadığı şehirlerde görülen 15 Temmuz davaları, olayın bütünü üzerine daha çok ipuçları veriyor.
Bugünlerde 15 Temmuz’un bir ‘kontrollü operasyon’ olduğu iyice netleşmeye başlıyorsa bunda işte bu detayların çok ciddi bir payı var.
Malatya 2. Ordu Komutanlığı ve 7. Ana Jet Üssü’nde yaşananların yargılandığı dava dosyası da tarafsız gözlemcileri ‘kontrollü darbe’ tezine götürecek önemli miktarda örnek içeriyor.
Bu mahkemelerde darbe ve darbeciler değil, isimleri daha önceden listelere kaydolmuş ve tasfiye edilmesine karar verilmiş askerler yargılanıyor. Hiç bir delil olmadığı halde müebbet alan ya da hapis cezalarına çarptırılan askerleri diğerlerinden ayıran tek fark, önceden isimlerinin ‘dosyası köpürtülecekler’ arasında olması.
“AKINCI’YI BOMBALAMAYA KARŞI ÇIKANLAR BİLE GÖREVDE, BİZ HAPİSTEYİZ”
Başlıktaki soruyu mahkeme heyetine yöneltenlerden biri, 7. Ana Jet Üssü’nde pilot üsteğmen olarak görev yapan Mahmut Burak Kılıç’tı.
6 Nisan 2017 tarihli 12. celsede söz alan Kılıç, şu soruları yöneltti: “Ben o gün nöbet tuttum. Mühimmatsız bir uçakla, birinci sicil amirim olan filo komutanımın emri ile uçak başı yaparak 5 dakika bu uçağın içinde bulunduğum için mi teröristim? Diğer nöbetçilerden ikisi uçuşlarla ilgili kısıtlamaları ve yasaklamaları bilmelerine rağmen verilen görevleri kabul ettikleri halde şu an dışarıdalar ve dosyada tanık sıfatıyla yer alıyorlar. Ayrıca bu kişiler 16 Temmuz sabahında telefonla bildirilen ve BHHM’den (Türkiye geneli bütün uçuşları kontrol eden Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi) gelen darbecilerin üssü olan Akıncı’yı bombalama görevini kabul etmeyip yazılı emir ve çeşitli şartlar öne sürmelerine rağmen şu an görevlerinin başındalar. Bense bu görevi sorgulamadan hazırlık yapan vatansever bir pilot olarak tutuklandım ve akabinde ihraç edildim. Yine aynı şekilde amirlerinin emirlerini yerine getirip uçakları uçuşlara hazırlayan, yakıtlarını dolduran, hangarları açan ve bize motorları çalıştırırken yardımcı olan yaklaşık 20-25 kişilik bakım ekibi hiçbir suçla yargılanmazken ben neden darbecilikle suçlanıyorum? Ki doğru olan da onların yaşadığı bu durumdur. Bunun sonucunda da haklı olarak hiçbir şeyle suçlanmamışlardır. Fakat ben neden onların hazırlamış oldukları mühimmatsız uçaklara 5 dakika binip indiğim için böyle suçlamalara maruz kalıyorum?”
Burak Kılıç, o akşamın nöbetçi subaylarından Ahmet Gökmen ve Tolga Oğuz’un uçuş yasağını bilmelerine rağmen kendilerine hiç bir bilgi vermediğini söyledi. Hatta her ikisinin de yasağı bilmesine rağmen filo komutanı tarafından verilen görevi kabul ettiklerine ama sonrasında sanık değil tanık olduklarına dikkat çekti. “İkisi de ifadelerinde bu konuyla alakalı bilgi almak için kuleyi aradıklarını ve bu görüşme sonucunda da bazı karışık durumlar olduğunu, hava sahasının kapatıldığını kule personeli Hasan Çağrı Özağar’dan öğrendiklerini belirtmektedirler. Fakat Sayın Başkan bu kritik bilgiyi ne benimle ne de diğer nöbetçi Yusuf Tür ile paylaşmamışlardır. Filoda 2 saat spor yapmamıza, daha sonra gazinoda saatlerce vakit geçirmemize rağmen bu bilgiyi benimle paylaşmamışlardır. Ben bu konuda bir art niyet arıyorum. Çünkü ben bu emri ve yasağı bilmiş olsaydım şu an karşınızda bu savunmayı yapmak durumunda kalmayacaktım. Bu 2 nöbetçi de 19.00 ve 22.00’de 2 kez uçuşların BHHM’nin emri ile yasaklandığını kuleden öğrendiklerini ifadelerinde belirtmelerine rağmen filo komutanının verdiği görevi sorgulamadan kabul etmişlerdir. Buna rağmen onlar hiçbir şeyle suçlanmazken ben nasıl oluyor da bu kadar ağır suçlamalara maruz kalıyorum? Ben de onlar gibi sadece nöbetimi tutmaya çalıştım. Fakat onlardan farkım bu bilgiyi bilmememdir. Kendileri bu bilgiyi bilip benimle paylaşmazken ben neden sanık oluyorum da onlar bu dosyada tanık sıfatıyla yer alıyorlar?” diye sordu.
Kılıç, o gece Eskişehir BHHM’nin uçuş yasağı emrini neden doğrudan filoya göndermeyip kuleye gönderdiğinin de sorgulanması gereken bir durum olduğunun altını çizdi.
Mahmut Burak Kılıç’ın ifadelerinde başka önemli bir detay daha var. 15 Temmuz’un ardından 4 gün boyunca sorunsuz bir şekilde üste kaldıklarını ama yeni üs komutanı Erdoğan Gür’ün “Dosyalarını kabartın” talimatı vermesinden sonra bazı pilotlarla ilgili ifadeler verdirildiğini ve tutuklanmalarının sağlandığını ileri sürdü. Onlardan birisinin de kendisi olduğunu söyleyen Kılıç, şunları kaydetti: “Üssümüzde Bandırma’dan gelen F16 pilotları vardı. Bu ekipten ve üsdeki bütün nöbetçilerden tutuklu bulunan sadece ben ve buradaki diğer pilotlardır. Haklı olarak diğer bakım ekibi soruşturmaya bile dahil edilmezken ben neden 3 tane müebbetle yargılanıyorum? Neden o gün filoda bulunan bütün personelin ifadelerine başvurulmazken sadece oluşturulmuş listeden sadece seçilmiş bazı kişilerin ifadelerine başvurulmuş ve aleyhime kamuoyu yaratılmaya çalışılmıştır? Yoksa ifadelerin, savcılık ve eski üs komutanı Erdoğan Gür’ün görüşmesinden ve ‘Pilotların dosyaları boş, bunların dosyalarını kabartmamız gerek’ talimatından sonra alınmış olması tamamen tesadüf müdür? Savcılığın görevi aleyhte olduğu kadar lehte de delil toplamak değil midir? 4 gün boyunca filoda 24 saat birlikte vakit geçirmiş ve herhangi bir anormallikle karşılaşmamış, herhangi bir soru ile soru işareti ile karşılaşmamışken neden bu talimattan sonra bazı kişiler ifade verip zorlama yorumlara girmişlerdir? İddia makamının böyle bir talimatının olduğu tutuksuz yargılanan sanıklardan Resul Sayan, Murat Mutlu ve Murat Örsal’ın ifadelerinde geçmektedir. Bu kişiler tutuklanmasa ve cezaevindeyken böyle bir dilekçe yazmış olmasalar bu konudan haberimiz dahi olmayacaktı.”
“NASIL BİR KUMPASIN İÇİNDE KALDIĞIMI O ZAMAN ANLADIM”
Aynı duruşmada eski Pilot Üsteğmen Yusuf Tür de benzer sorular yöneltti.
O gece kendisinin de nöbetçi olduğunu ama uçuş yasağı bilgisini alan diğer nöbetçi arkadaşları Ahmet Gökmen ile Tolga Oğuz’un bunu kendisinden sakladığını ifade ederek, “Ne gariptir ki şu an tanık sıfatıyla ifade veren nöbetçi pilotlardan Ahmet Gökmen ve Tolga Oğuz uçuşun yasak olduğunu bilmelerine, bunu kimseyle paylaşmamalarına ve filo komutanının uçuşla ilgili verdiği görevleri kabul etmelerine rağmen haklarında kovuşturmaya gerek bile duyulmazken ben uçuşun yasak olduğundan haberi olmayarak görevini yapma düşüncesiyle uçağa binmem nedeniyle 9 aydır tutuklu olmamı sizlerin ve kamuoyunun vicdanına bırakıyorum.” diye konuştu.
Eskişehir BHHM’nin akşam saat 18.00 sularında ilk TMH uçuş emri verdiğinde nöbetçi olarak telefona kendisinin baktığını anlatan Tür, şöyle devam etti: “Verilen emir sadece uçak başı yapmamızdı. Pist başında 20 dakika bekletilmiş, ardından görev iptal edilmişti. Fakat Genelkurmay Başkanı tarafından verilen hava sahasının kapatılması emrini ve BHHM’nin hiçbir uçuş yapılmayacak emrini ben almadım. Kimse bana böyle bir durumdan söz etmedi. Dosya içeriğine bakma imkanım olunca Ahmet Gökmen’in ve Tolga Oğuz’un ifadelerini gördüm ve tam bir kumpasın içinde kaldığımı öğrendim. Çünkü bu iki kişi o gece benimle beraber nöbetçi olmalarına rağmen hava sahasının kapalı olması ve uçuşların yasaklandığı emrinden haberleri olmasına rağmen gece boyunca, ardından geçen 4 gün boyunca bu konu hakkında hiçbir şey söylemediler. Bu durumu ima dahi etmediler. O gece komutanın verdiği uçuşla ilgili görevleri de sorgusuzca kabul ettiler. Benim onlara uçuşu beklediğimi söylememe rağmen bana bu konuda olumsuz hiçbir şey söylemediler. Bu konu hakkında hiçbir şey ima dahi etmediler. Kendisiyle aynı ortamda bulunmamıza rağmen, açık açık uçuşa gideceğimi söylememe rağmen hiçbir şey söylemediler bu konu hakkında. Şu şartlar altında nasıl oluyor da onlar tanık ben ise sanık oluyorum?”
“BU TANIKLAR DA EMİRLERE BİZİM GİBİ MUTLAK İTAAT ETMİŞTİR”
Sabah saat 04.42’de kaldırılmaya çalışılan F4 uçaklarında da durumun aynı olduğunu söyledi. Burak Kılıç gibi uçak bakım personeline atıf yapan Yusuf Tür, şunları söyledi: “Yakıtçı uçağın yakıtını tamamlamış, silahçı uçağın mühimmatlarını indirmiş, makinist pilotları karşılamış ve pilotları uçağa bağlamış, uçağın harici merdivenini almış, uçağın motorunu çalıştırmak için gerekli olan harici kaynağını da uçağa bağlamıştır. Tüm bu saydığım ihtisas personelleri görevini yerine getirmediği takdirde bırakın uçuşa gitmeyi, uçağın motorlarını bile pilotların uçak içerisinden çalıştırmaları mümkün değildir. Eğer onlar emrin gereğini yerine getirdiği için yargılanmıyorlarsa, ki doğru olan budur, sınıfım pilot olduğu için benim tutuklu olmam nedendir? Uçak bakım personeli tüm görevini tam olarak yerine getirmiş ve uçağı uçuşa hazırlamış olmasına rağmen haklarında kovuşturmaya gerek yok kararı verilirken pilot olarak uçma imkânı olmasına rağmen verilen emir gereği uçmayan ben neden 9 aydır tutukluyum? İddianamede uçağı hangardan çıkartıp pist başına gittiğim ve ısrarla motoru çalıştırdığım yazıyor. Ancak bana tahsis edilen uçak hangarda değil açık alanda bravo havuzundaydı. Uçağı buraya bakım personeli getirmiştir.”
Pilotlardan Halil Karan da aynı isimlere tepki gösterdi.
Karan duruşmada şu ifadeleri kullandı: “Ali Özmen (Bandırma İntikal Komutanı, Albay), Tolga Oğuz, Ahmet Gökmen, şimdi arkalarımızdan konuştuğu, zorla yorumlara girdiği kişilerle gazinoda, filoda, çardakta hep beraber oturduk, durum değerlendirmesi yaptık. İfadelerinde zorlama yorumlara girenler, o gün aracını verip alacak kadar samimi olan, olay sonrasında beraber yemek yapıp spor yaptığımız insanlar, vakit geçirdiğimiz kişilerin o gün ve sonrasında hiçbir münakaşa ve sürtüşme geçmemişken şimdi böyle zorlama yorumlara girmeleri şaşırtıcıdır. Talimat mı aldılar yoksa kendilerini kurtarmak için bir refleks, can havliyle mi ifadeye zorlandılar, ki o gece ve sonrasındaki emirlere aynen bizim gibi onlar da mutlak itaat etmiştir.”